İyiliğe Yanan Semaver
İnsanoğlunun ortak duygu ve düşüncelerinin doğallığını olduğu gibi barındırır kitaplar. Bu duygu ve düşünceleri her dönem canlı tutar kitaplar. İnsanoğlunun birliğini güçlendiren kitaplar, toplumsal erdemlere temel oluştururlar. Kimi zaman zorlayıcı, kimi zaman kolaylaştırırlar hayatı. Kuşaktan kuşağa inanç ve ilkeleri aktarırlar. Zamanla değişen topluma kalıcı değerleri daima hatırlatır kitaplar.
Doğada rastlanan ne varsa olduğu gibi kelimeleri bulan Sait Faik Abasıyanık, doğaya uygun olan naturelliğiyle yaşamı yazmayı yine doğadan aldığı güçleri kullanarak, kurallarına uyan, doğal, tabiî ortaya koyduğu eseri Semaver ile okuru yaşamın berrak ve saf düşüncelerine odaklamaktadır.
Sait Faik Abasıyanık, 18 Kasım 1906’da Adapazarı’nda dünyaya geldi. Eğitim için Fransa’da yaşadı. İstanbul’a dönünce öğretmenlik yaptı. Başarısızlıkla sonuçlanan işletme deneyiminden sonra hayatını yazı yazarak geçinmeye karar verdi. Annesinin ölümünden sonra Burgazada’daki yaşadıkları evleri “Sait Faik Müzesi”haline getirildi. Türk hikâyeciliğini sürdüren Sait Faik Abasıyanık, memleket hikâyeciliğine diyalektik bir görüş katmıştır. Bu yeniliğin tek ismi olmuştur. Sait Faik, yaşamın bir parçasını olduğu gibi işliyordu. Bir yaşantıyı tam anlamıyla yansıtıyordu. İnsan sevgisi dolu, doğa sevgisi dolu bir yüreği vardı. Neye baksa bu sevgi ile ısınıyordu. Böyle bir sanatkârın kaleminden yazılan bir eser olan Semaver, ilk basımı 1936 yapmıştır.
Nesnenin Dile Gelişi
Anasını sevgi dolu sesiyle her sabah uyanmaktaydı. Nihayet iş bulmuştu. Bir haftadır fabrikaya işe gidiyordu. Anası mutluydu. Sabah namazını kılmış dua ediyordu. İçindeki Cenabı Hak’la beraber oğlunun, uzun boyu, geniş vücudu ve çok genç çehresi pembe yüzüne sevgiyle bakıyordu her sabah. Rüyasında makineler, elektrik pilleri, ampuller gören, makine yağları sürünen ve motor homurtusu işiten oğlunu uyandırmaya kıyamamıştı. Halıcıoğlu’ndaki fabrikanın bacasını kafasını kaldırmış, bir horoz vakarıyla sabaha bakıyor görüyordu, Ali’ye nerdeyse ötecek gibi geliyordu. Yorganı kafasına çekince açılan ayaklarını gıdıklayan anasına sarıldı. Yatağa düştükleri zaman gülen kadın mesuttu. Mesutları çok az bir mahallenin çocukları değil miydiler? Anasının çocuğundan çocuğun anasından başka gelirleri var mıydı? Kucak kucağa, kızarmış ekmek kokulu odaya geçtiler. Semaver, ne güzel kaynardı. Ali semaveri, içinde ne ıstırap, ne grev, ne de kaza olan bir fabrikaya benzetirdi. Ondan yalnız koku, buhar ve sabahın saadeti elde edilirdi. Ali’nin bir semaver, bir de fabrikanın önünde bekleyen salep güğümü hoşuna giderdi. Sonra Halıcıoğlu’ndaki askeri mektebin borazanı, fabrikanın uzun ve bütün Haliç’i çınlatan düdüğü, onda arzular uyandırır, arzular söndürürdü. Ali biraz şairceydi. Ali, Mehmet, Hasan hepsinin gönlünde bir aslan yatardı. Ali anasını öpmeden önce dudaklarını ıslatıp öper, anasını her sabah güldürürdü. Evin küçük bahçesindeki saksıların içindeki fesleğenlerin yaprağını parmaklarıyla ezerek avuçlarını koklaya koklaya giderdi. Sabah serin, Haliç sisliydi. Ali bütün gün istekle çalışır fakat arkadaşlarından üstün görünmek istemeden. Onun için dürüst gösterişsiz işinin fiyakasını öğrenmişti. Ustası İstanbul’da bir tek elektrikçiydi. Bir Alman’dı. Ali’yi çok severdi, işini iyi öğretmişti. Kendi kadar usta ve becerikli olanlardan daha üstün görünmenin esrarı çeviklikte, acelede ve gençlikteydi. Akşama, arkadaşlarına yeni bir dost, ustalarına sağlam bir işçi kazandırdığına emin evine dönerdi. Anasını kucaklar sonra karşı kahveye koşardı. Yatsı namazını kılan anasının önüne yatar kadıncağızı güldürürdü. Anası günah yavrum der, Ali, Allah affeder ana der, saf ve masum soruyu sorardı. Allah hiç gülmez mi? Romanını okurken anası ona kazak örerdi. Sonra lavanta çiçeği kokulu şiltelerde uyurlardı. Ölüm anasını aldığında geceyi dinledi. Semaverin üzerinde günışığı donakalmıştı. Ve o evde o, bir daha kaynamadı.
Semaver adlı eser, barındırdığı düşler ve duygular bağlamında saf bir aktarımla sesini duyurmaktadır. Eserde ele alınan her unsur hayatta neleri yitirdiğimizi, neleri yitirmeye başladığımızın bir temsili gibidir. İnsan yaşantını insan üzerinden aktarımla işleyen Abasıyanık, ele aldığı unsurlarla nasıl bir hikâye örülebileceğini de gözler önüne sermektedir. Eksiklikleri ve fazlalıklarıyla insan odaklı bu hikâyeler, Sait Faik’in dünya görüşünü de yansıtmakta, ele aldığı unsurlar bakımından iyiliğin bireysel ve toplumsal etkileri üzerinde durmaktadır. Bu sebeple Lev Tolstoy’un da dediği gibi “insanın içi güzel olunca hayat kendisine hizmet edermiş” Sait Faik de insanın içsel güzelliğine vurgu yaparak dışsal bir iyilik elde etmeye çalışmaktadır.
Sait Faik Abasıyanık
Semaver
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa 138
Yazar: Ülker GÜNDOĞDU - Yayın Tarihi: 11.01.2021 09:00 - Güncelleme Tarihi: 19.12.2020 18:33