J. M. Roberts’ın Yirminci Yüzyıl Tarihi, Düşünce, Faik ÖCAL

J. M. Roberts’ın Yirminci Yüzyıl Tarihi yazısını ve Faik ÖCAL yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

J. M. Roberts’ın Yirminci Yüzyıl Tarihi

28.02.2025 09:00 - Faik ÖCAL
J. M. Roberts’ın Yirminci Yüzyıl Tarihi

Büyük savaşlar başta olmak üzere bütün savaşların asıl çıkış sebebi menfaatlerini her şeyin üstünde tutan devletlerin üzerinde durduğu irrasyonel zemindir. Çoğu zaman bu irrasyonel zemini "rastlantısal şartlar yaratmış" ve hiç umulmadık bir "son anda" ortaya çıkmışlardır. Ego ve akıl savaşında her defasında yenilen ve insanı ölüme mahkûm eden ego olmuştur. Yirminci Yüzyıl Tarihi'nin iki büyük ve sayısız küçük savaşlarına bakarsak insanoğlunun bundan hiçbir zaman ders almadığı görülmüştür. Derin ittifaklardan büyük birliklere, değişen ne olmuştur? Hiçbir şey. Yirminci yüzyılda büyük lokmalarla yenilen/yitirilen insanlık, yirmi birinci yüzyılda hepten tümüyle yok edilmesi tehlikesiyle baş başa kalmıştır. Yirminci yüzyılda büyük savaşlarda büyük kayıplar ve yıkımlar olurken, yirmi birinci yüzyılda evrensel savaşlar olmakta, evrenin hepten kaybı ve insan neslinin yok olması tehlikesi ortaya çıkmıştır.

Güç mü, ahlak mı? Yirminci yüzyıla damgasını vuran ittifaklara bakıp söyleyebiliriz: Tarihe her zaman için güç (güçlü olan) damgasını vurmuştur. İttifaklarda en sona bırakılan ya da hiç göz önünde bulundurulmayan hep ahlaki değerler olmuştur. Bu açıdan "zorba otokratlarla" "özgürlükçü başbakanlar"ın aynı ittifakta yer alması vaka-i adiyeden olmuştur.

Yirminci yüzyılda iki büyük gemi vardır: Diplomasi ve savaş gemisi. Her defasında savaş gemisi diplomasi gemisini yenmiştir, nihayetinde her iki gemi de insanlığın kan deryasının dibini boylamıştır. Kaybeden insan olmuştur. Bu iki geminin tayfası olan milyonlarca insan feda edilmiştir, gemilerin güvertelerinde oturan tarihin en zeki ama ahlakız insanları tarafından. Yeni diplomasi ve savaş gemileri inşa edilmiştir, yeni sömürgeler elde etmek için. Her şey yeni sömürgeler elde etmek için, büyük sömürücü güç olmak içindi.

Yirminci yüzyıl ittifaklarında sömürge paylaşımı kaba güçle yapılırdı; yirmi birinci yüzyıl birliklerinde kapitalizm sofistike bir hal aldı. "Akıllı vatanseverlik" ile "uzlaşmaz milliyetçilik" arasında ince bir çizgi vardır. Çizginin bu tarafı barış, öbür tarafı savaş; çizgi insanlığın kendisidir. Nedense her defasında çizginin öbür tarafına geçilmiş, uzlaşmaz milliyetçilik, akılcı vatanseverliğe galip gelmiştir. Bu da göstermektedir ki insanlık hala akılcı vatanseverlik ile uzlaşmaz milliyetçilik arasındaki farkı bilmemektedir ya da bilmezlikten gelmektedir; çünkü dengeleri sağlayan güç silah olmuştur, insanı çizginin bu tarafında tutan ya da öbür tarafına savuran kaba kuvvet olmuştur. Yirminci yüzyıl uzlaşmaz milliyetçilerin akılcı vatanseverleri, yakıcı ve yıkıcı mağlubiyetler tattırdığı, onları dize getirdiği bir dönem olmuştur. Silahlanma yarışında akılcı vatanseverlerin vatanlarını korumak için biriktirdiği silahlar, uzlaşmaz milliyetçiler tarafından kullanılan acımasız bir güce dönüşmüştür, vatanseverler milliyetçilerin gölgesinde dahi geçmemiştir.

Yirminci yüzyıl tarihine damgasını vuranlar "istikrarsız ve öngörülemez unsurları" bünyesinde barındıran Alman halkı olmuştur. Bu unsurlar "Yeni Yollar"ı boşa çıkarmış, "realpolitikalar"ın ne kadar kof olduğunu göstermiş, perdenin arkasındaki "çıkar odakları"nın arasındaki güç savaşını gün yüzüne çıkarmıştır. Öyle görünüyor ki yirmi birinci yüzyıla da "istikrarlı ve öngörülür" olan Amerika, Japonya, Çin gibi güçler damgasını vuracaktır. Globalleşen dünyada küresel güçlere alternatif oluşturacak bir opsiyon kalmamıştır; çünkü ahlaki değerlerin ne alıcısı ne de satıcısı kalmıştır insanlık sahnesinde, ekonomi piyasasında.

Başının üzerinde tehlikeli barut tozları ve kara dumanlar, ayaklarının altında ateş topları; nereye gideceğini, ne yapacağını hiç bilemiyorsun. Ahlaki çürüme ve boşluk duygusu bütün varlığını ele geçirmiş. Bütün insani değerleri sömürdün, elinde sömürülecek hiçbir şey kalmadı. Her şeyin içini boşalttın. Hiçlik zırhına sarılmak istiyorsun, daha çok üşüyorsun, daha çok korkuyorsun. Oysa hiçlik zırhını kara günler için yapmıştın. Şimdi bütün bir hayatın ve dünyan kara dumanlar altında tehlikeli barut dumanlarıyla çevrili, ayaklarının altındaki ateş topları huzurun zerresini bırakmadılar sende. Son yolun sonuna geldiğini biliyorsun ve susuyorsun.

Birinci Dünya Savaşına giden sürece baktığımızda büyük devletlerin silahlanma yarışına girdiklerini görüyoruz. Her devletin daha öldürücü ve iş bitirici silahlar elde etmek için var gücüyle çalıştığını, topyekun seferberlik ilan ettiğini görüyoruz. Bilim ve felsefe başta olmak üzere her şey öldürücü ve iş bitirici silahlar elde edilmesinde kullanılıyor. Devletlerde din, ahlaki sanat, bilim, felsefe, kültür, değer vs. arayamazsın. Devletlerin gücü döktüğü kanlarla ölçülüyor. En güçlü devlet, en çok kan döken devlet oluyor. Vatanseverlik dökülen kanların altında kalıp, milliyetçilik hep ve tek yükselen değer oluyor. Milliyetçilik yükseldikçe insanlık irtifa kaybediyor, alçalıyor, alçaklaşıyor.

Belki de iki dünya savaşının en önemli iki kilometre taşlarından birincisi Japonya'nın 1895'te Çin'i mağlup etmesidir. Bundan sonra Japonya Uzakdoğu'da yükselen güç olmaya başladı, İkinci Dünya Savaşı'nda Amerin uçaklarından Japon topraklarına atılan atom bombalarına kadar. Amerika Japonya'yı ancak atom bombalarıyla durdurabilirdi. Bu da bir devletin (ABD) başka bir devleti "kaçak yollardan" yenmek için ne kadar aşağılık olabileceğinin benzersiz bir örneği olmuştur. Gerçekten de insanlık tarihinde ABD'nin Japon halkına yaptığı topyekun katliam gibi ikinci bir örnek yoktur. ABD bu hamlesiyle uluslararası platformda esfeli sefılini tescilleyen ilk devlet olmuştur.

İkinci kilometre taşı, Japonların 1904'te Rusları yenmesidir. Bu, Rusya'nın Uzakdoğu'da belirleyici güç olmasının önüne geçilmesi demektir. Bu durum hem Rusya için hem de Rusya ile ittifak halindeki ülkeler açısından siyasi, stratejik ve psikolojik birçok dezavantajlara sebep olmuştur.

Avrupa'nın modernleştirdiği milliyetçiliğin dünyanın başına bela olduğuna şahit oluyoruz. Fransa'da ortaya çıkan modern milliyetçiliğin soluğu Uzakdoğu'da almasıyla Çin'in ve Japonya'nın dönüşü olmayan bir yola girdiğini, çelik çekirdek hafızalı modern devletlerden her türlü çılgınlığın beklenildiği bir döneme girildiğini dehşetle görüyoruz. Çelik çekirdek hafızalı modern devletler için tek ölçü güçlü olmaktı, altta kalanın canı çıksındı. Birinci Dünya Savaşı bize göstermiştir ki üstte kalan birkaç kapitalist devlet aygıtıdır, altta kalan, canı çıkan geniş halk kitleleridir.

İki dünya savaşının Avrupa merkezli dünyanın sonunu getirdiği gibi, Avrupa orjinli modernitenin dünyanın geri kalan bölgelerine yayılmasına da neden olmuştur. İki dünya savaşının sonunda Avrupa ağır bir yenilgi aldı, öte yandan Batı medeniyeti küresel bir güce dönüştü. Bunda ikinci ve üçüncü dünya ülkelerinin bir alternatif oluşturmamalarıyla birlikte, Batı medeniyetinin dayandığı tarihsel miras ve birikimin de payı vardır. Batı medeniyetinin güçlü dayanakları olmasaydı, ağır yaralı haliyle ikinci ve üçüncü dünya ülkelerinden rağbet görmeyebilirdi. Yine de Batı medeniyetine alternatif güç hamlesi Uzakdoğu'da ortaya çıktı.

On dokuzuncu yüzyıl savaşlarının kaderini demiryolları belirlemişti, demiryollarını ellerinde bulunduran devletler galip gelmesini bilmişti. Yirminci yüzyıl savaşlarının kaderini ise uçaklar belirlemiştir, İngilizlerin 1912'de kurduğu Uçuş Birliği savaşlarda galibin kim olduğunu önceden göstermiştir. Yirmi birinci yüzyıl siber teknolojilerin, genetik mühendisliğin, bio-teknik silahların çağıdır ve bunun öncüsü de ABD'dir. Bu açıdan 6 Ekim 2023'te Hamas'ın İsrail'e yaptığı büyük saldırının arkasında, siber bir saldırıyla İran'ın bütün devlet sırlarını ele geçiren İsrail'e bir misilleme yapmak istediği düşünülmektedir. İran, İsrail'den öcünü almak için Hamas'ı desteklemiştir.

Daha önceki yüzyıllarda savaşların çoğunda çoğu savaşçı çeşitli hastalıklardan dolayı (dizanteri, kolera, çiçek, tifüs vs.) hayatını kaybetmiştir. Yirminci yüzyılda savaşan taraflar direkt birbirini öldürmeyi öğrendi, bu da can kaybının sayısını artırdı. İnsanlar, hastalıklardan daha çok öldürüyorlardı birbirlerini. İki dünya savaşı bize göstermiştir ki biz insan türü olarak her daim "kaderlerimizin ölü mevsiminde" olacağız, başka bir yere gidemeyeceğiz, başka bir şey olamayacağız. Güç, insan türünü ele geçirmiş, insan türünü hepten zehirlemiş. Diri kaderler mevsimini çoktan geride bıraktık. Ahir zamanın dilinde hep ölü mevsimlere duracağız, ölü mevsimlere uyanacağız.

Yirminci Yüzyıl Tarihi

J. M. Roberts

Çev. Sinem Gül

Dost Kitapevi Yayınları

Sayfa 773

Ankara, 2003


Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 28.02.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 30.01.2025 11:21
1.897

Faik ÖCAL Hakkında

Faik ÖCAL

2000’de Cumhuriyet Üniversitesi Sosyoloji mezunu... 2004 yılında Franz Kafka’nın Romanlarında Birey ve Devlet İlişkisi üzerine yaptığı tez ile yüksek lisansını yaptı.

Çeşitli sitelerde ve dergilerde yazıları çıkmakla birlikte 2008’den beri düzenli olarak Yolcu Dergisi’nde yazılar yazmaktadır.

Yayımlanmış Kitapları:

- 101 Kürtçe Roman 2. Cilt Sitav Yayinevi, 2024
- 101 Kürtçe Öykü, Sitav Yayınevi, 2024
- Alacakaranlık Filozofu Nietzsche, 2024
- Deprem Günlüğü, KDY, 2023
- Yeni Bir Aydınlanma Felsefesi, Zilan Akademi, 2023
- Beyaz Hüzün, Az Kitap, 2022
- 101 Kürtçe Roman 1. Cild, Sitav Yayınları, 2022
- Uzaktaki, Az Kitap, 2021
- Dört Mevsim Beş Vakit Hüzün, Roza Yayınları, 2012
- Yitik Anılar Şehri, Erguvan Yayınları, 2008
- Aziz ve Aciz Emanetçi, Erguvan Yayınları, 2008

Faik ÖCAL ismine kayıtlı 113 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 9 kitap bulunmaktadır.

Twitter Instagram Kitapyurdu.com