Kaderin Seçtiği Arkadaş: “Kardeş”

Genel bir tanımla aynı anne babadan olana “kardeş” denilir. Bazı hallerdeyse tanımın değiştiği görülür. Bu hallerin en başında miras çekişmesi gelir. Miras kavgasıyla araları açılan kardeşler birbirleri için; “varlığı bir dert yokluğu yara” lafını sarf eder dururlar. “Ne onunla ne de onsuz” diyen bir diğer grup vardır ki bu sözün alt okumalarından; arkadaş, sırdaş, destekçi, kan, can gibi sıfatlar bulunur. Kardeşlerin büyük veya küçük oluşu da birçok anlam taşır. Mesela; büyük kardeşe küçüklerine örnek olma misyonu yüklenir. “Ön teker nereye arka teker oraya” sözü gereği büyük kardeş ön tekerdir, küçük tekerlere yol göstermek durumundadır. En küçük kardeşlerin korunup kollandığı, kayırıldığı, şımartıldığı sıklıkla ifade edilir. Eeee “Bu anlatımda ortanca kardeş yok mu?” diyecek olunursa ona da çoğunlukla “arabulucu, buz kırıcı, ortam yumuşatıcı” vazifesi yüklendiği görülür. Bu genellemeler biraz cılız bir sesle dile geldiği için elbette bütüne yaymak mümkün değildir. Konuşmaya, tartışmaya, savunmaya veya yok saymaya müsait bir bahistir. Yazımızın konusu olan “Kız Kardeşler” filmi de adından mütevellit bu olgu üzerine kuruludur. İzleyenine “kardeş” olmanın anlamını, hatta aynı cinsten kardeş olmanın manasını düşündürtmektedir.
Bir Döngünün Filmi
Dünya hakları, The Match Factory’e ait olan filmin yapım yılı 2019, türü dramdır. Yönetmenliğini ve senaristliğini Emin Alper’in üstlendiği yapım Reyhan, Nurhan ve Havva kardeşlerin hayatından bir kesiti ekrana taşımaktadır. “Beş parmağın beşi bir olmaz” sözünün canlı hali olan kardeşlerden Reyhan’ın cinselliğe bakışı, Nurhan'ın aksiliği ve Havva'nın uyumlu tavırları ana karakterlerin belirgin özellikleridir. Bir de; beş dakika önce kıyasıya tartışılsa da olası bir tehditte birbirlerine siper olabilen kardeşlik kavramını anlatmaktadır.
Filmdeki mekân; yaşamsal faaliyetlerin minimuma indiği, terkedilmiş izlenimi veren bir dağ köyüdür. Mekânın atmosferinin senaryoyu oldukça destekleyecek şekilde, üstünde düşünülerek seçildiği daha film başlar başlamaz kendini açığa çıkartmaktadır. Köyün etrafını saran kayalık dağlar ve kenarı uçurum kıvrımlı yollar doğanın haşmetini ve insanın ne kadar küçük ve (belki de) güçsüz olduğunu ima etmektedir. Mesafe olarak köyün şehre yakın olduğu ancak sarp dağ yolları ve iklim koşullarının olumsuzluklarıyla karşı karşıya kalındığında mesafenin birdenbire uzak oluverdiği anlatılır. Hele bir de yoğun yağan karın yolları kapatmasıyla coğrafi yakınlığın hiç bir anlamı kalmaz. Yakınlar ıraklaşır. Köyün zor fiziki yaşam koşulları sakinlerinin çoğunun şehre gitmek istemesine yol açmaktadır. “Meczup” olarak nitelenenlerin bile.
Filmdeki karakterler izleyicinin görmeye alıştıklarının dışına çıkmaktadır. Bu duruma her konuda konuşabilen kadın karakterler örnek gösterilebilir. Çoğunlukla “cıs” olarak bilinen, hakkında konuşulup soru dahi sorulmayan konularda rahatlıkla konuşabilen karakterler, seyircinin sahip olduğu tüm yargıları bir köşeye bırakarak izlemesini gerektirmektedir. İlk on dakikada akılda oluşanların dışına çıkıldığının farkına varmak seyircide şaşkınlığa yol açmaktadır.
“Besleme” demek…
“Besleme”lik Anadolu’da oldukça yaygındır. Kısaca ev işlerinde çalıştırılan kız olarak ifade edilen “besleme”ler Türk Sinemasının çokça işlediği konulardan biridir. Filmlerdeki beslemelerin fevkalade değişen görünüşüne, yaşam tarzına veya uğradıkları haksızlıklarla istismarlara yönelik senaryolaştırıldığı görülür. Yazımıza konu yapımda da genel olarak aynı konular ele alınmışsa da onu farklı kılan birçok faktör bulunmaktadır.
Besleme olarak verilen üç kız kardeşin anlatıldığı filmde, kardeşlerden ikisi aynı eve hizmet etmişlerdir. Hizmete konu ev, şehirdeki doktorun evidir. Annelerinin ölümünden sonra kendilerine çizilen yoldaki değişikliklere intibak sağlamaları kolay olmayan kardeşlerden Havva dışındakilerin uyum dönemini iyi atlattıkları söylenebilir.
Nurhan ve Havva’nın birkaç gün arayla köye dönüşüyle başlayan filmin kendine has bir anlatım rotası bulunmaktadır. Büyük kardeş Reyhan’ın köye dönüş hikâyesine belli aralıkla yer veren senaryo, bir yapbozun parçalarını biriktirerek birleştirmekle görevlendirdiği seyircisini Nurhan ve Havva’nın hikâyeleri için fazla yormaz. Reyhan'ın yolculuğunda seyirciye yansıtılan; besleme olarak bulunduğu evde kendisini evin hanımı gibi hissetmesi, bunu evin beyine hissettirerek onunla temas kurması, ardından yaşananlardan sonra bulunduğu yerin yine köydeki evlerinin oluşu, döngünün kız kardeşler üzerinden devamındaki önemli yol ayrımlardan biri olduğudur.
Karakterlerin kendi yaşam çizgisini çizmek için bireysel olarak hayal kurduğu filmde dikkat çekilen bu nokta; günümüz bireyselliğinin mekândan bağımsız olarak yaşandığına, bunun içinde bulunulan çağın bir getirisi olduğuna yorumlanabilir. Bu noktada nankörlük kavramının irdelendiğini gördüğümüz filmde, repliklerdeki “namkörlük” ile sıkça yüz yüze gelir izleyici. Koşullarını değerIendiren karakterlerin kendini köy yaşamından kurtarmak için plan yapması, hayal kurması ne kadar nankörlük olur orası tartışmalı olsa da son tahlilde; yaşananlara rağmen birbirine sarılabilen kardeşler vardır filmde. Birisi aynı eve uzun zaman önce gidip dönmüş, birisi yeni dönmüş, diğeri de gitmeye çalışmakta olan.
Başlangıç Noktasına Dönüş
Gittikleri yerden köylerine, her şeyin başladığı yere gelen karakterlerin başlangıç noktasına geri gelmeleri bazı yüzleşmeleri de beraberinde getirmektedir. Nurhan’ın baktığı çocuğu dövmesi, Havva’nın baktığı çocuğun hayatını kaybetmesi köye gelmelerine sebep olsa da senaryo asıl Reyhan’ın durumu etrafından ivme kazanmaktadır. Çünkü Reyhan köye döndüğünde hamiledir, bebeğin babası muallaktır ve köye döndüğünde akli dengesi yerinde olmayan Veysel’le evlendirilir. Esasında bebeğin babası Doktor Necati Bey’dir fakat kendisi varlıklı, mesleği ve sosyal konumu itibariyle saygı duyulan biri olduğu için güçlü şüphelere rağmen hedef gösterilmemektedir.
“Deli Veysel” ve “Deli Hatice” ‘nin senaryo gereğince ciddiye alınmayışına, çığlıklarına kulak tıkanmasına rağmen, yaşananların gerçekliğini haykıran yegâne karakterler olduğu dikkatli gözlerden kaçmaz. Hatice hiç konuşmayıp yamaçlardan taklalar atarak, Veysel ise bağıra bağıra söyler diyeceklerini. Veysel köydeki erkek nüfusun gelecekteki hali olmasa da Hatice üç kız kardeşin (eğer köyde kalırlarsa) geleceklerini resmettiği düşünülebilir. Bu sebeple; kardeşler tekrar şehre dönmek için bir rekabet içine girmişlerdir.
Filmin son sahnesinde baba ve kız kardeşlerin mütevazı köy evindeki sohbetlerine ve bitmemeye kurgulu masal anlatımına şahit olur izleyici. Baba karakteri olan Şevket’in, “Size bir masal anlataverem mi?” sorusuna cevap olarak kardeşlerin verdiği cevapları tekrar ederek “… demekle olmaz. Size bir masal anlataverem mi?” demelerini duymak bendenizi çocukluğuma götürdü. Rahmetli babam da bu masalı bize sık sık anlatırdı. Her söyleneni tekrar eden papağan misali olan masal; filmin sonunun mutlu son mu, geçici bir ağrı kesici iyiliğinde mi olduğuna soru işareti bırakmaktadır. Belki de filmdeki bitmeyen döngüsel anlatımın özetidir.
Artvin in Yusufeli ilçesinin Morkaya Köyü’nde çekilen film, sözün tam anlamıyla “yerli ve milli” dir. Yapımın yönetmen Emir Alper bir röportajında final sahnesinin ilk yazdığı sahnelerden biri olduğunu söylemiş. Bu nokta kendimi yönetmenle içselleştirdim. Ben de yüksek lisan tezimin son cümlesini ilk cümlesinden önce yazmıştım.
Ağırlıklı olarak kapalı mekânlarda çekilen sahnelere rağmen izleyiciye “Of daraldım, kamera bi’ dışarı çıksa da gün/güneş görsem” dedirten türden değildir. Kasvetli, dramatik ve melankolik olay dizilimine rağmen seyirci filmi izlerken sıkılmaz. Baba karakterine ve Veysel karakterine eklemlenen mizah unsuru dengeyi koruma vazifesini üstlenmiştir sanki.
Film hakkında söylenebilecek önemli şeylerden biri güçlü oyunculuklar ve Giorgos ve Nikos Papaioannaou imzası taşıyan müziklerin üstün niteliğidir.
Sonuç
Karakterlerin geçmişlerini ve geleceklerini bilmeden izlenen film; Anadolu’daki baba-kız ilişkilerine farklı bir pencereden bakmaktadır. Yapımını; Yunanistan, Türkiye, Hollanda ve Almanya olmak üzere dört ülke üstlenirken Anton Çehov’un tiyatroya uyarlanan “Üç Kızkardeş” ve İclal Aydın ‘ın “Üç Kız Kardeş” kitaplarını anımsatan bir ismi vardır.
Köyün meçzupu Hatice üzerinden senaryonun anlatmaya çalıştığı; onun her taklasının, bir günü veya bir haftayı ifade ediyor algısıyla dünyanın sürekli döndüğü, yaşam döngüsünün sürdüğüdür.
“Sofya En İyi Balkan Filmi” ve “Saraybosna Film Festivali En İyi Yönetmen” payeleriyle tescillenen “Kız Kardeşler”, İstanbul Film Festivali'nde de çok sayıda ödülü kucaklamıştır. Kanımca aldığı her ödülü bileğinin hakkıyla elde edenler kategorisindedir.
Yönetmen: Emin Alper
Oyuncular: Ece Yüksel, Helin Kandemir, Cemre Ebüzziya, Müfit Kayacan
Süre: 1 sa 48 dk
Yazar: Necla DURSUN - Yayın Tarihi: 17.11.2021 09:00 - Güncelleme Tarihi: 14.11.2021 20:36