Kadın Bir Yazarın Gözünden Kadınların “Bütün Ağırlıkları”
Toplumu oluşturan kadın ve erkeklerin toplumsal rolleri de birbirinden farklı. Kadının kendi varoluşunu anlaması ve yorumlaması için tanınan özgürlük alanı ile erkeğe tanınan alan eşit değil. Görevler, sorumluluklar ve yaptırımlar adil dağıtılmamış. Ataerkil yapının oluşturduğu bu problemler artık yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor. Kadınların sorunlarına artan iletişim araçlarının da katkısıyla daha çok şahit oluyoruz. Bu tanıklık beraberinde sorumluluk da getiriyor. Kadınlar dünyanın pek çok yerinde ve ülkemizde şiddet görüyor, dışlanıyor, kısıtlanıyor. Bazı haklardan yoksun büyütülüyor. Bu problemleri geçmişe göre daha rahat dillendirdiğimiz aşikâr. Fakat sadece anlatmak yetmiyor elbette. Herkes dilinin döndüğünce gücünün yettiğince elini taşın altına koysun istiyoruz.
Günlük hayatın tüm kademelerinde kadının varoluşunu görmek ve adaletli toplumsal yapının kurulmasını istemek her kadının dileği. Bunu dillendirmekse yazarlara düşüyor. Kadınların sorunlarını en iyi kadınlar anlıyor ve en iyi onlar anlatıyor. Bu bağlamda Müzeyyen Çelik'in kadın sorunlarını merkeze alan "Bütün Ağırlıklarım" eseri ayrı bir önem taşıyor. Kadına annesinin, babasının, evladının, kocasının hâsılı toplumun dayattığı bütün ağırlıkları çekinmeden anlatıyor Müzeyyen Çelik.
Günümüzde kadın problemlerinin daha çok sonuçları üzerinde duruluyor. Özellikle adli bir olay ise darp, şiddet, boşanma ya da en kötüsü ölümle biten vakalarda kadınlar ve sorunları gündeme taşınıyor. Peki, bu sonuca gelmeden evvelki aşamalar? Bir kadın nasıl ve neden şiddet görür yahut bir kadın neden boşanmak ister, neden evden kaçar, neden intihar eder, neden öldürülür? Tüm bunlar olurken bir kadın ne hisseder?
Otobüste yan yana oturduğumuz, bankada veznedar, okulda öğretmen, hastanede doktor olan kadınlar evde nasıl bir akşam geçirirler? Hangi eğitim düzeyinde olursa olsun benzer sorunlarla mücadele eder hepsi. Tüm bunlar farklı disiplinlerce inceleme konusu yapılabilir. Fakat bizim için asıl mesele edebiyatta kadın sorunları ne derece ve nasıl işleniyor? Günümüz edebiyatında bu meseleler kendini hissettirir ölçüde arttı. Geleneksel ve muhafazakâr yazarların kadın sorunlarına olan mesafesi de giderek kapanıyor. Tüm bu olumlu yanlara karşın dikkat çeken bir başka durum da kadın yazarlar dışında erkeklerin bu meseleye pek değinmemesi. Müzeyyen Çelik hem bir kadın hem de bir yazar olarak bu ağırlıkları hissetmiş olmalı ki keskin diliyle gerçek kadın hikâyelerini okura sunuyor.
Çalışan, okuyan, üreten, çocuk yetiştiren kadına evvela ailesinin sonra toplumun yüklediği farklı roller var şüphesiz. Bu roller de türlü sorumlulukları barındırıyor. Kadınlar zaman zaman bu sorunlulukların ağırlığıyla kendi varoluşlarını gerçekleştiremiyor. Kendini gerçekleştirme çabasındaki kadın toplumun sınırlarına çarparak sendeliyor, düşüyor ve yaralanıyor. İşte tüm bunların kadınlara açtığı yaraları Müzeyyen Çelik de hissediyor. Bir kadın olarak yaşıyor, duyuyor ve görüyor. Görmek ve duymak yetmediği için de bu meseleleri merkeze alarak yazıyor. Müzeyyen Çelik'in Hece yayınlarından çıkan "Bütün Ağırlıklarım" okurunu bu sorunların ortasına bırakıyor. Muhtemeldir ki ilk okunuşta abartılı bulunabilecek hayat hikâyelerini anlatan eser, esasen günlük yaşamımızda bizden gizlenen yahut görmek istemediğimiz gerçekleri barındırıyor. Elbette bir şeyin gerçek olması edebiyat için yeterli olmaz ama gerçeği dosdoğru sunan edebi metinlerin de sosyolojik bir işlevi olduğu yadsınamaz. "Bütün Ağırlıklarım" a da bu bağlamda yaklaşmanın daha doğru olduğu kanısındayım.
Eseri oluşturan tüm öyküler aynı büyük resmin küçük detayları gibi. Bu bakımdan birkaç ana başlıkla eserdeki kahramanları ve yazarın bu kahramanların neresinde durduğunu görmek daha isabetli olacağından dört ana tema ile Müzeyyen Çelik'in bütün ağırlıklarını yakalamaya gayret edeceğiz.
Toplumun Yüklediği Anlamlar Karşısında KADIN
Kadının ev içinde ve ev dışında iki farklı kimliği var ülkemizde. Hatta dünyanın pek çok yerinde benzer kimlik karmaşasıyla yaşayan kadınların sorunlarının temelinde de bu yatıyor. Ev içinde evlat, eş ve en mühimi anne olarak geleneğin ona yüklediği değerler ve bu değerlerin altında gizlenen sorumluluklar karşısında yorulan, ezilen ve bastırılan bir kadın var. Bu bağlamda kendini, kimliğini ve kişiliğini bulması oldukça çetin mücadeleler gerektiriyor.
Müzeyyen Çelik, çalışan bir kadın. Bir anne. İş hayatının getirdiği sorunları, anne olmanın tüm zorluğunu, ev işlerini, yemek yapmayı ve kadına dair tüm çıkmazlarını yaşıyor. Tüm bunların ağırlığını çekinmeden, lafı dolandırmadan "Bütün Ağırlıklarım"da belki de hafiflemek için anlatmış yazarımız.
Toplum kadından çok şey istiyor. Evi temiz olsun, türlü yemekler yapsın, eşinin kabalıklarına hatta şiddetine boyun eğsin, çocuğa o baksın, gezmesin, gülmesin, okumasın. Bunu açıktan demiyor gizli gizli hissettiriyor. "Bütün Ağırlıklarım"da tüm öykülerin merkezinde kadın var. Erkek karşısında acımasızca eleştirilişi var. Toplumun bu iç sesini bir dış sese çevirmiş Müzeyyen Çelik.
"Toplumun istediği normal, ezik, çekingen, durgun bir genç olarak liseyi bitirdim."(s.43)
"İnsanlar susmuyorlardı. Herkes her şeye karışıyordu. Sürekli yorum yapıyorlardı. Başkalarının hayatı üzerinde bitmek bilmeyen düşünceleri vardı." (s.59)
"Birkaç arkadaşıma açtım durumu. İnanamadılar. Boşansana dediler. Kolay mı boşanmak? Bizim toplumda hele! Ne takıyorsun toplumu dediler. E nasıl takmayayım. Geç evlendim ben. Evlenmeyip evde kalırım diye ödü koptu milletin. Bayramda nefes aldırmadılar ya! Şimdi bunların arasına nasıl boşanıp da gideyim. Perişan ederler insanı."(s.75)
Toplumun ayıplamaları karşısında haksızlığa boyun eğen kadının içine düştüğü çıkmazı bundan kurtulmanın yollarının arayışını anlatır Müzeyyen Çelik. O, kadın yazar olmanın boynunun borcu görür bu meseleleri anlatmayı. Okuyan, fark eden idraki kuvvetli her kadın sistemin içindeki bu problemleri anlatma gereği duyar. Mücadelesini kalemiyle de vermek ister. Kadınlar için bir kadın yazardan bu istenir hatta beklenir diye düşünür.
Erkek Şiddeti Karşısında KADIN
Kadının toplumda yaşadığı haksızlıkların en mühimi ve en çok konuşulanı elbette "şiddet". Bu şiddet kimi zaman psikolojik kimi zaman da fiziki olarak yaşanır. Kadına şiddettin değişen dünya şartlarında sıkça anlatıldığına tanıklık ediyoruz. Televizyonlarda, gazetelerde ve en geniş manasıyla sosyal medyada şiddete karşı eylemler artarken bir taraftan da erkek egemen toplumlarda yaşanan mağduriyetlerin giderilmediği aşikâr. Bu kadar çok gösterilen olumsuz olaylar acaba şiddeti meşrulaştırır mı, toplumun kanıksamasına veya duyarsızlaşmasına mı neden olur, o da ayrı bir tartışma konusudur. Tüm bu karmaşada konuşulan, tartışılan ve gündeme getirilen de en çok fiziki şiddet. Müzeyyen Çelik "Bütün Ağırlıklarım"da kadın sorunlarını geniş bir perspektifle işlediğinden hem fiziki hem de psikolojik şiddet gören kadınları cesurca anlatmış. "Bütün Ağırlıklarım" kadına yönelik her türlü baskıyı ve şiddeti anlatan bir öykü kitabı.
Eserdeki kişiler farklı kültürel ve ekonomik kesimlerden seçilmiş. Kimi dilsiz, kimi çalışan bir iş kadını, kimi ev hanımı. Bu kadınların eğitim durumları, yetiştikleri çevreler de farklı da farklı. Fakat ortak bir paydada eşitlemiş onları Müzeyyen Çelik: Hepsi şiddet görüyor veya erkekler tarafından haksızlığa uğruyor. Bu haksızlık zaman zaman çirkin hakaretlere dönmüş. Yazarımız tüm açıklığı ile bu anları aktarmaktan çekinmemiş:
"Angut! Sofra hazır değil mi?
Geri zekâlı karı, çayın zehir gibi olmuş! Dayak!
Bu çocuğun yüzüne ne oldu, bakamadın mı çocuğa. Dayak.
Koltuk altların yine kıllanmış temizlesene şunları mâhluk. Dayak"(s.31)
Eserde kadınlar gibi erkekler de farklı çevrelerden seçilmiş. Sadece eğitimsiz insanların değil toplumda saygın bir kimliğe sahip erkeklerin de aile içindeki tutumları anlatılmış. Dışarıdan görünenle ev hayatındaki farklılığa dikkat çekmek istemiş Müzeyyen Çelik:
"İki buçuk yaşında ilk dayağını yedi kızım. Eğitim fakültesinde ders veren babası kızıma vurdu. Bağırmadan çocuk eğitimi olamayacağı, çocuğu fazla rahat bırakmanın sakıncaları, fazla sevgi göstermenin çocuğu şımartacağı konusunda sık sık eşimden brifing aldım. Evet, eğitim fakültesinde ders veriyor eşim. Doçent."(s.75)
"Ben bir akademisyenle evlendiğimi sanıyordum. Üstün özellikler hayal etmiştim. Anlayış,aşk, tutku, sohbet, paylaşım falan hayal etmiştim. Ne hayal ettiysem tam tersi vardı hayatımda."(s.74)
Pes Eden, Kabullenen yahut İntiharı Seçen KADIN
"Bütün Ağırlıklarım"da kadınların tüm ağırlıkları anlatılırken bu yükler altında çoğu zaman pes eden birçok kadın hikâyesi aktarılır. Erkek egemen toplumun kadına henüz çocukken başladığı dayatmalar evlenmeden evvel ailesi, evlendikten sonra eşi ile giderek şiddetini arttırır. Yazarımız pes eden kadınlara hem kızar hem üzülür. Bu bakımdan kitapta mücadele değil kabullenme ile son bulan öykülere daha çok yer verilir. Eseri en çok eleştireceğim nokta da burası olacak. Özellikle intiharın, adım adım sona yaklaşan kadınların bir edebi metinde bu kadar işlenmesi ne ölçüde doğrudur? Bunlar hayatın içindedir ve hayatın gerçekleridir diyeceksiniz. Elbette. Fakat gerçek olan her şey edebi metinde yer almalı mıdır? Yahut edebi metinde gerçekler işlenirken estetize edilmesi gerekmez mi? İntiharın bir pes etme biçimi olduğu düşünülürse kadınlar açısından umut değil umutsuzluk vermez mi? Bu bağlamda eserin intiharla sonuçlanan kadın öykülerine daha az yer vermesini isterdim bir okur olarak.
Yazarımız kadın gözüyle bütün ağırlıklarımızdan kurtulmanın çaresini intiharda görmüyor elbet. Fakat öyle kahramanlar kurguluyor ki onların tek çaresi ölmekmiş gibi görünüyor. Bu da okurda bir eziklik ve tükenmişlik hissi yaratıyor.
"Yaşarken sabret diyenler ölünce toprağın altına koymak için pek acele ederler. Dinlendim ben. Yaşamaya güç yetiremiyordum, dinlendim. Kimse ağlamasın ardımdan. Bütün ağırlıklarımdan hafifledim."(s.33)
Müzeyyen Çelik çalışan bir anne. Bir kadının hem çalışıp hem çocuk büyütmesinin güçlüğünü elbette en iyi başka bir kadın anlıyor. Bu bakımdan eseri okuyan her kadın kendinden bir şey bulacaktır. En çok da "yorgunluk". İş hayatının koşturmacası yanında geleneksel toplumun sadece kadına dayattığı ev hayatının sorumluluğu ve annelikle birlikte kadının giderek daha yorgun olduğu bir hayat var karşımızda. Yazarımız bu hayatı yorgun kadın karakterler üzerinden anlatıyor. Ve yine bu yorgunluk, dönüp kendine vakit ayıramamak ve bir şeylerin düzelmeyeceği kanısı intiharla sonuçlanıyor:
"Aysel yorgundu, dayanamadı. Bütün yorgunluklarına, bıkkınlıklarına, içine içine konuşmalarına, hissettiği değersizliğe ruhu artık dayanamadı. Yatak odasından mutfağa doğru yürüdü, balkon kapısını açtı. Tek bir adım dahi tereddüt etmeden balkondan aşağı yürüdü. Ağır bir pat sesi ve ince bir çığlık bıraktı ardında. İçine birikmiş cümleler, kırgınlıklar, yorgunluklar, sorumluluklar terk etti onu, ruhu bütün ağırlığını bıraktı."(s.24)
"Bütün Ağırlıklarım" sadece iyi annelerin ve kötü babaların hikâyelerini anlatmıyor. Müzeyyen Çelik, baskıcı bir tavırla çocuk yetiştiren, toplumun yargılarını çocuklarının önünde tutan anneleri de eleştiriyor. Yine bu eleştirisini çocukların gözünden aktarıyor. Sabret kızım, geçer kızım, evde kaldın kızım diyen annelerin de hatalarının sonucunda yine kadınların mağdur olduğunu öykülerinde işliyor yazarımız. Ataerkil hayatın çarkları erkekler lehine dönerken o çarka kapılan annelerin de yetiştirdiği çocukların psikolojik travmaları, yalnızlıkları, iç sesleri aktarılmış eserde.
Bütün Ağırlıklarım'da Dil ve Üslup
Eser yirmi dört kısa öyküden oluşuyor. Hikâyelerde iki yöntem seçilmiş. Ya hızlı bir zaman akışıyla bir kadının kısaca hayatı aktarılmış ya da bir kadının hayatından küçük bir an okura sunulmuş. Bir anın sunulduğu öykülerde karakterlerin derinliklerine inilmeden sadece kadın kahramanın ruh durumunu ortaya koyan bir anlatım tercih edilmiş. Bu muhtemelen Müzeyyen Çelik'in dikkati sadece kadın ve sorunları üstüne çekme isteğinden kaynaklanıyor. Mesela Beşinci Kat hikâyesinde Aysel'in ölmeden evvelki birkaç saati anlatılırken sadece Aysel'in ruh durumunu gözler önüne serer. Eşi ve çocuğu daha siliktir. Onlar sadece ses gibidir. Öfke ve Yusuf hikâyesinde ise Yusuf'un ve Melek'in tanışmaları, evlilikleri ve sonraki sorunları daha geniş bir zaman dilimiyle aktarılmış.
"Bütün Ağırlıklarım" da farklı anlatıcılar tercih edilmiş. Hatta bazı öykülerde birden fazla anlatıcı kullanılıp çoklu bir bakış açısı oluşturulmuş. Kadın bir yazarın kadın sorunlarını anlattığı eserde genel olarak ben dilinin hâkim olması okurun anlatımı daha samimi bulmasını da sağlamış.
Müzeyyen Çelik hikâyelerini oluştururken farklı kurgu tekniklerinin ve söz oyunlarının peşine düşmemiş. Bu tematik eserin merkezinde sadece kadın olsun istemiş. Kadını ve sorunlarını anlatırken kısa cümleleri, yalın anlatımı tercih etmiş. Sanat kaygısından çok sosyolojik bir fark ettirme kaygısı taşımış Müzeyyen Çelik. Okurun üslup bakımından zorlanacağı çetrefilli bir tavrı olmadığından tek seferde elinize alır almaz bitireceğiz bir eser. Eseri okuyan tüm kadınlar mutlaka kendilerine dair bir öykü bulacaklardır "Bütün Ağırlıklarım"da.
"Bütün Ağırlıklarım" kısa hikâyelerden oluşan bir eser. Bu bağlamda bazen daha uzun olmasını istediğim öyküler oldu. Eseri okurken kahramanların psikolojisini tam çözemediğimiz ya da asıl bundan sonra ne olacak diye merak ettiğimiz yerde kesilen kısa hikâyelerin okurda bıraktığı meraka da katlanacaksınız.
Eserde farklı ev halleri, erkek ve kadın ilişkileri, çocuk, aile, aşk meseleleri kısa kısa okura sunulmuş. Sanki Çelik eline bir kamera almış farklı evlerden anları çekip bizlere izletiyor hissine kapılıyorsunuz. Kadın dertlerini, ölümlerini, çaresizliklerini gösterip bu kadarı kâfi gerisini sen düşün diyor okuruna.
Son söz olarak "Bütün Ağırlıklarım"ı okuduktan sonra kamburunuz daha da artıyor. Kendinizi hem sorumlu hissediyorsunuz hem de çaresiz. Bu bakımdan kitaptaki çaresizliklerin daha az umudun ve çözümlerin daha çok olmasını dilerdim. Hayat yeterince kötüyken edebiyatın biraz da olsun iyileştirmesini umuyoruz çünkü.
Yazar: Tuba YAVUZ - Yayın Tarihi: 03.01.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 30.12.2021 13:18
Zihinlerimizi, örtük talimatlarla oluşturduğumuz, ilişki kurma biçimimizi ve yaşam anlayışımız kökten dönüştürüp değiştiren: Müzeyyen Çelik, konuya yaklaşırken ki yürekliliğiyle, samimiyeti okura sirayet ettiren Tuba Yavuz, bilincinin bu özgün analiziyle: Sosyolog ve eleştirmen gözüyle toplumun estetik ve ahlaki değerlerine okuru yönlendiriyor. Tebrikler, yazarlarımızı kutluyorum.