Kalaycının Dediği “hepsi bu”

Tarih, insanlık açısından çeşitli dönemlere ayrılmıştır. Bu dönemlerde zaman, kimi zaman yoğun, kimi zaman ağır, kimi zaman karanlık kimi zaman ise aydınlık olarak anılmıştır. Bu durum o çağ içerisinde yaşanan toplumsal olay ve olgular dolayısıyladır. Yaşanan her olay ve olgu insan hayatını ilgilendirdiği gibi insana dair olan unsurları da etkiler. Sanat da bu bakımdan insan hayatından bağımsız olmadığı için yaşanan değişim ve dönüşümden etkilenmektedir. Sanat dalları da değişimden nasibini alarak çeşitlenmiş, irdelediği konular genişlemiş yahut değişikliğe uğramıştır. Şiir de sanatın bir dalı olduğu için bu değişimden nasibini almıştır.
Hayatın her alanını kapsayan düzen sanat alanlarını etkisi altına almıştır. Bu etki dolayısıyla sanat, çeşitli dallara ayırarak hayatı daha geniş bir biçimde ele alarak hem hayatı bir nesne hem de özne olarak değerlendirerek çeşitli dallara ayrılmıştır. Bütün bu ayrışmaların ortak bir noktası vardır. Oda insanı tanımak…
Modern şiirin özellikleri henüz belirginleşmemiştir. Değerlendirmelere göre dil ve biçim açısından daha önceki dönemlere mukayeseyle değişime uğradığıdır. Modern hayatı aktarmak için modern şiirin yapısını dilin uğradığı değişim ve dönüşümde görmek mümkündür. Çünkü şiir dilin, kendisidir, dili zorlayandır, dile anlam genişliği sağlayan bir türdür. Dilin modern yapısını oluşturmaktadır. Dilin söyleyiş imkânlarını estetik olarak aktaran şairler hayata olan tepkilerini bu estetik ile aktarmaktadır. Hem modern hem de gelenekseli estetik bir dil ile aktarmakta mümkündür. Bu iç içe geçmişliğin, modernin ve geleneğin girift yapısını; estetiği kullanarak serbest çağrışımlara dayandıran Bahtiyar Aslan, Kalaycının Dediği adlı eseriyle aşkın yarattığı koşullara olan duygularını şiirler üzerinden dile getirmektedir.
Bahtiyar Aslan'ın Kalaycı adlı şiiri üzerinden eserini değerlendirmek en doğrusu olacaktır. Bu perspektife şiirin sahip olduğu ihtivasıyla İçeriğe dair anlamları ve şiirin duruşu hakkında aktarımda bulunmak istiyorum. Ah şairleri çözebilseydim keşke. Ama uğraşacağım, bakalım nasıl kapanır şairlerle aramdaki mesafeler. Şiir, dilin yapısını bilinç üzerinden şekillendirerek aktarmaktadır. Kullandığı sözcükleri nesneler olarak göstermektedir. Böylece dış dünyanın yansımasını sunmaktadır. Duyguları doğrudan ifade etmemektedir. Kalaycı şiirinde olduğu gibi:
''Kalaycı
Sularla seyrelen kanım közle yoğun
ışık bir dudağa değer yağmur bir yoruma erkekçe
sen bana kahvenin buğusu diyorsun
köpeğin tehlikesidir susmak akşamın başladığı yerde
kıpkızıl denizle kıpkızıl gökyüzünün
kapanan bir ağız olmasıdır diyorsun ''(s.20)
Kalaycı şiirinin bu dizeleri gerçeklikten soyutu ayırmaktadır. Şairin amacı; kendinde olan bir gayesini ortaya koymaktır. İmgelerin anlatısal çağrışımlarıyla zaman zaman metafor mantığı görülmektedir. Bununla birlikte; dizelerin estetik düzenlemeyle modern yapıya yakınlığı sezilmektedir. Yaşadıklarının zamanın yoğunluğuyla olduğu gibi okura, tüm duygular ile birlikte hissettirme gayesi sezilmektedir. Fırtına kopmak üzeredir. Sessizliğin çığlığı okura neşe mi kaygı mı verecek muğlaktır. Serin sularda ama köz yangınıyla. Kadın erkeği kahvenin buğusuyla tanır, erkeğin kokusunun başka bir tanıma yakışmayacağı bir kadına aşikârdır çünkü.
"'önce
kelebek denildi mi siren sesleri
kimse azraili beklemiyordu oysa kafkas dansıyla birden
senin gözlerin halayıksa halayık
boynun cariyeyse cariye
bizim evin bahçesinde veda çiçekleri açmıyor ki
iki beyaz diş''(s. 20)
Gerçekliği göreli perspektiften yorumlamaktadır. Muğlak imgeler, sesler kullanmaktadır. Bunu yapmakla geleneğe görüş zenginliği ile çağdaşlığa muğlak bir yaklaşım zıtlığı göstermektedir. Gelenek ve olağanından kurtuluşla insanların yabancılaşma mekânı olarak kente çağrışım yapmaktadır. Şair, duygusuzlaşmayı realistliğiyle şiirinde; kişiliğin zihinsel bir mücadeleyi çözümsüz bir bilmece gibi gördüğünü toplumsal ve kültürel tahlili ile insana hissettirmektedir. Algı ve duygularının akışını anlatabilmek için var olduğu burada, okurunca anlaşılmaktadır. Estetik yönden kendine yeterli olmak bu olsa gerek. Diğer imgelerin çözümlenmesi ve derinliğini anlayabilsem de şaire olan ifadesini anlamak mümkün görülmemektedir. Çıkmazın kabulleniş kırılımları yoksa nasıl anlaşılabilirdi?
''sonram
ama ben kendimin rüyasıyım
içimde yaşamayan hiçbir şehrin içinde yaşamadım
eğilip üstümüze kuşkuyla gelen bir mevsim var
dünyaya asılmış fotoğrafımız
kayadan sekerek baharlanan kalbimize
keklikten yılana doğru'' (s.21)
Estetik yönden sürekli yenilik sunar şairler. Bu dizelerde olduğu gibi. Şiirler, dilsel geçerliliklerin kırılmasıdır. Şairin şiiriyle kurduğu ilişki özerklik anlayışıyla kavranmaktadır. Bu alanda toplumsallıktan çıkılarak özel alana okuru taşıyan estetik yapı bir olgu oluşturmaktadır. Her türlü eylem ilişkinin kendini doğuran şiir ile gelişimi ortaya çıktığını belirtmek mümkündür. Çünkü şiiri özel alanın seçkin bir yansıması olarak görmek mümkündür. Kendini var eden duygulara simgesel veya doğrudan oluşan hisler, şiir ile ortaya çıkmasıyla kendine bir yol açmaya çalışmaktadır.
''kan
siyahtan ve kızıldan iki harfin arasında
kimsenin okumadığı bir alfabe
kırık yoğun yeni
kendi derisini kurutuyor güneşte
senin böyle ellerin vardı da hani nerdeler
perdelere düşen harami ''(s.21)
Özeleştiri, varlığının yerini tevekkülün almasına olanak tanınarak, özgünlüğün yakalanması sağlanmaktadır. Şiirin dünyayı anlamlı kıldığını hayatın çok yönlü görüngüsü olduğunu hayatla kurduğu ilişkiyle bu dizelerde göstermektedir şair. Özgünlüğün ve özgürlüğün hayatla temasını sağlamaktır niyeti.
''kül
reçine sürdüğün yerden açılan güvercin
su ve değirmen
taş bir kadın sesine değdi ve bölündü
dışımızdan bakan gözlerin içimizden kopan feri
iğdeler altında kehribara
yosundan firuzeye
benim bir kukla olduğumu söyleme kuklalara
boynumu öperken gölgeler"'(s.22)
Hayatın şiirle kurduğu ilişkide romantizmin yol açıcı oluşu estetiği arttırmakla kalmıyor hisleri açığa çıkarıyor. Şairin nesnesi doğa ve insandır. Şiir, ne olursa olsun modern çağın koşullarına teslim olmayan, hep bir ötekinin düşünü kuran yanı burada da belirgin olarak görülmektedir. Modern çağın getirdiği bütün olumsuzluklara rağmen yine onun içinden çıkarak cevap veren yine şiir olmaktadır. Bu paradoksta sığınılacak yegâne sanattır şiir.
''ustura
ve keman
bulut bu sonra dünyanın şemsiyesi
kurutup kaldıralım kışa doğru uzatarak
açınca dolapları
yağmur yağsın naftalinli
köpükleri ters çevir bir sürü sandalımız olsun
cehennemin içinden kürek çekerek
göğsümüze oturup
körük çeken kalaycı
dönüp duruyor bir teknenin içinde
tutunarak yıldızlara'' (s.22)
Kalaycı şiirinin bu dizelerinde; kültürel ve tarihsel değişimlerle ortaya çıkan kendini yaratan koşullara karşı imgelerle dilsel estetiği yakaladığı görülmektedir. Hayatın şiirle barışıklığı ile hayatın doludizgin önde gitmesiyle aralanan mesafenin kapanması sağlanmaktadır. Şiirle, hayat arasında kopuş gerçekleşir ise özgür birey olmayı da özgün birey olmayı da imkânsız kılacağı anlatılmak istenir gibi. Okuru, kendi çıkmazında dönüp duracağı yerde şiirlere tutunur hale getirebileceği görülmektedir. Lirik anlatımı yaşatabilmenin temeli olan modern şiirlerin, edebi türler içindeki yeri değerli görülmese de şiirle, hayatın arasındaki mesafe açılmayacaktır.
''kum
ve ses
hepsi bu'' (s.22)
Kalaycı, şiiriyle hayatı; olduğu gibi anlatmak için hepsi bu olsa gerek, diye düşündürse de şiirin verdiği mana öyle olmamaktadır. Hayatın da Kalaycı şiirinin de hepsi bu değildi. Hiçbir zamanda hepsi bu olamazdı. Ne hayat için ne şiir için. Eser bittiğinde bana bıraktığı sorgularla baş başa kalıverdim. Sahi aşkın sahibi kim? Kadın mı? Erkek mi? Aşk; düş kıyısı mı, yağmur sonrası mı, toprak kokusu mu? Şairden öğrendiğim gibi aşk şiirdir: Tek sahibi de şairdir.
Şair, hayatı ruhunda öğüterek mi aşkı şiire döker? Şair, dünyayı zihninde imgeleyerek mi aşkı şiire döker? Şair, duyguların dertten aldığı zevki aşk zannederek mi şiir yazar? Hayır, şair hepsi ve daha daha fazlasıdır. Her şair ruh, hayal, duygu, imge kullanarak hayatı damıtma ustasıdır diyebiliyorum. Bu eser buna bir ispat niteliği taşımaktadır. Şairin içine gizlenmiş korkuyu, acıyı, kederi, derdi, özlemi, sabrı, umudu, aşkı seziyorum lakin bunlara sebep hislerin şairce nasıl yaşandığını anlamaya kafa yormalıyız. Hayat, şaire o duyguları yaşatacak ne yaptı? Şair, hayatı nasıl anlamlandırdı ve nasıl hissedip, nasıl yaşadı? Hayatın, içinde kopardığı fırtınayı, isyanı, kabullenişi, hazzı yaşanmaya değer kılan duyguların imgeleri şiire taşarak insandan insana geçen yoldaşlığındayım. Devirdiler bütün sandalları. Devrilen kayıkları şairler çevirdi. Bir sürü şairimiz olsun devrilen sandalımız çok çünkü. Şairler sandalların küreğini çeksin. Suları yara yara yoldaş olsun hayata şiirler, okurunun umudunu göğe taşırsınlar.
Sonuç olarak, Bahtiyar Aslan'ın Kalaycının Dediği adlı eseri; aşka el ele yürüdüğü Burcu'ya, atfedilmiş bir eseridir. Kalaycının Dediği, Bir Kuş Vurur Gibi, Kuru Su ve Kül Mazmunu bölüm başlıkları altında otuz sekiz şiir yer almaktadır. Eserin adına nazire Kalaycı şiirinin belki çok daha fazla tanımı vardır. Benim tanımım aşkın göğü altından insana ağır yağan bir şiirdi. Sağanağına tutulduğum devrilen sandalımla yakalandığım bu yağmurda ıslanmamak kaçınılmazdı. Sandalımı çevirmesi de. Erkek aşkı yaşar ise nasıl yaşar? Kadın aşkı yaşar ise nasıl yaşar? Şair aşkı nasıl yaşar? Her şeyden önemlisi aşk, şiirlerle nasıl yaşanır? Dilin gerçeklik bağlamında insan algısını şiirler üzerinden ortaya koymaktadır Bahtiyar Aslan. Şiirler, imgeden görüngeye, kırılmalardan simgeye ve en sonunda da değişmeye olanak tanımaktadır. Evet, yağmur ıslanmaktadır. Şiir dilindeki estetik özgünlüğün getirdiği bir sonuçtur bu. Dili geliştirerek gerçekliği dilin içinden gören yaklaşımıyla yoğunluk kazanmaktadır.
Kalaycının Dediği
Bahtiyar Aslan
Okur Kitaplığı
Nisan 2015
212 sayfa
Yazar: Ülker GÜNDOĞDU - Yayın Tarihi: 21.10.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 20.10.2022 23:19