Kalpazan Bir Film Olarak Kefernahum, Sinema, Misafir Köşesi

Kalpazan Bir Film Olarak Kefernahum yazısını ve Misafir Köşesi yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Kalpazan Bir Film Olarak Kefernahum

15.12.2023 10:00 - Misafir Köşesi
Kalpazan Bir Film Olarak Kefernahum

Recep Ayık yazdı...

Sinema veya daha geniş anlamıyla dramatik sanatlar, etkileyiciliği açısından her zaman dikkate değer oldu. Yazılı veya sözlü eserlerin okuyanlarla dinleyenlerle kurduğu ilişki muhatap sınırını getirmekle beraber dramatik sanatlar, mesajlarını çok daha kısa zamanda çok fazla insana aktarma kabiliyetine sahipti. Muhatabın etkilenmesi de müesses nizam açısından dramatik sanatların kontrol edilme ihtiyacını doğurdu. Kontrol edilen sanat da güdümlü hale geldi. Günümüzde dramatik sanatların, özel olarak da sinemanın güdümlü bir silah yani sanat olduğu su götürmez bir gerçek.

Güdümünden birçok insanın, insanımızın nasiplendiği filmlerden biri de hiç şüphesiz Kefernahum. Kefernahum ismi de rastgele seçilmiş bir isim değil. Riyazü's-Salihîn'in Tevbe bölümünde 99 kişiyi öldüren bir katil anlatılır. Katil, bağışlanma umudu içinde bir rahibe gider. Rahip, artık bağışlanmasının mümkün olmadığını söyleyince onu da öldürüp cinayet sayısını 100'e tamamlar. Tekrar bağışlanma umudu taşıyan katil bu kez bir alimin kapısını çalar. O da katile yaşadığı şehirden çıkmasını, iyi insanların yaşadığı şehre gitmesini tavsiye eder.[1] Bazı İslam alimleri bu hadiste geçen iyilerin ve kötülerin yaşadığı şehirleri merak edip araştırmışlardır. Araştırmalardan hasıl olan kanaat üzere iyilerin yaşadığı şehrin Nasıra, kötülerin yaşadığı şehrin ise Kefera (bugünkü ismiyle Kefernahum) olduğunu ifade etmişlerdir. Muharref Matta İncili'nde de Kefernahum gazaba müstehak bir yer olarak tavsif edilmektedir.[2]

2018 yapımlı film, Beyrut'un mülteci mahallelerinden birinde geçiyor. Mülteci bir çocuk olan Zain'in hikayesi, filmin omurgasını oluşturuyor. Ailesi ve kardeşleriyle mülteci mahallesinde yaşama tutunmaya çalışan Zain, fakirlik ve cahilliğin kol gezdiği mahallede var olmaya çalışıyor. Canı kadar sevdiği kız kardeşi Seher'e asılan mahalle bakkalı gençten nefret ediyor. Ailesinin kardeşini bakkal gençle evlendirme kararından sonra evden kaçıyor. Sokaklarda yatıyor. Kendisi gibi bir mülteci kızla tanışıyor. Kaçak çalışan bu genç kızın aynı zamanda gayrimeşru bir ilişkiden doğan küçük bir çocuğu var. Barakada yaşıyor. Zain, genç kızın oğlu Yunus'a bakıyor, kız çalışırken. Genç kızın polise yakalanması ve eve gelmemesi, ardından ev sahibinin onları kovması üzerine Zain ve Yunus sokaklarda vakit geçiriyor. Yunus'u öteden beri satın almak isteyen insan kaçakçısı bir işportacı Zain'in çaresizliğinden istifade ederek Yunus'u alıyor. Mahallesine geri dönen Zain, kardeşinin artık evde olmadığını, kocasının ihmali sonucu öldüğünü öğrenince eline bıçağı alıp mahalle bakkalı eniştesini bıçaklıyor. Islahevine düşen Zain, anne ve babasından mahkemede şikayetçi oluyor.

Kısaca özetini vermeye çalıştığımız film, duygu istismarı noktasında oldukça başarılı. En vahşi hayvanı bile merhamete getiren (gerçi bazı mahlukları ayrı tutmak lazım) çocuk masumiyeti var, her şeyden önce. Çocuk yaşta sokakta kalma, çocuk yaşta evlendirilme, satılan bir bebek, ıslahevi… Dramadan ziyade korku filmi gibi. Bu kadar duygu taarruzuna maruz kalan seyircinin yüreğinde birden çok güdümlü füze patlıyor. Yürekler paramparça…

Şimdi elde kalan birkaç parça yürek kırıntısı ve salim akılla soralım: Bugünkü Beyrut, bu hale nasıl geldi? Uğruna şiirler yazılan[3], şarkılar söylenen[4] o güzel şehirleri kim kırk yamalı bohçaya çevirdi? Kim, onları paramparça edip sonra da alelusul bir dikişle biçimsiz bir şeye benzetti? Denizi ile havası ile limanı ile Doğu ve Batı'nın meczolduğu İslam şehri olan Beyrut kimler tarafından nasıl tahrip edildi? Beyrut'un coğrafyasına dahil olduğu Lübnan ve hatta Ürdün, İslam ümmetine kimlerin hediyesi? On yıllarca İngiliz, Fransız esareti ve sömürüsü altında çığlık çığlığa inleyen şehirlere mültecileri, basiretsiz Müslüman yöneticiler mi doldurdu sadece? Bu kadar mülteciyi kim yurdundan sürgün etti de başka bir memlekete hapsetti? Niçin Tel Aviv mutlu mesut yaşasın diye Müslüman beldeleri çöplüğe çevriliyor?

Kefernahum'da bize gösterilen şey özünde bir Müslüman olarak ne kadar iğrenç olduğumuz. Kefernahum'da bir tane Müslüman ve temiz adam yok. Baba var, baba değil; esnaf var, namussuz ve sübyancı; koca var; karısını sokağa atmış ve biz bunlara bakıp çocuk saflığının nasıl kaybolduğuna üzülüyoruz, öyle mi! Alenen Müslümanları aşağılayan, siz zaten dünyanın pisliklerisiniz demeye getiren harika(!) bir yapım aslında.

Filmin kodlarını veren esas sahne ise son sahne. Televizyona ıslahevinden telefonla bağlanan ve uzun bir nutuk çeken o çocuk, çocuk olmayan o çocuk. Hangi durumda olursa olsun, Müslüman bir ailede doğan bir çocuk, hele hele 12 yaşında bir çocuk, ana babasına "Beni dünyaya getirdiğiniz için sizden şikayetçiyim." demez. Filmi izlerken midemizi bulandıran yer esas burası. Ses, bir çocuğa yani Zain'e ait ama konuşan Batı, Batı'nın en iğrenç halleri. Batı, çocuklarımızın içine girip onları nasıl ifsad edebileceğini gösteriyor bir yandan. Kanada ve Türkiye de mülteci çocukların tekrar iltica ufuklarını süsleyene ülkeler bu arada.

Kefernahum'un çok basit bir mesajı var aslında o da şu: "MÜSLÜMANLAR ÜREMEYİN!" Bu kadar! Evet, tam olarak bu kadar! Çünkü filme göre bütün bu pis, iğrenç görüntülerin ve ahlaksız ortamların neşvünema bulması Müslümanların üremesi. Hem mülteciler hem de utanmadan çocuk yapıp duruyorlar.

Biz Kefernahum'u izlerken Zain'e ağlayalım mı, ağlamayalım! Biz, öfkemizi diri tutalım. Şehirlerimizi ve insanlarımızı darmadağın eden, pisliğin içinde yaşatan, utanmadan da bunları filme alıp gözümüze sokan Batı'ya ve bugün de anbean Gazze'yi harap eden ırkçı Siyonizm'e, Batı'nın ve kanlı sermayenin uşaklarına, Batı hayranlarına ağzımıza geleni söyleyelim. Kefernahum, böyle bir film, iğrenç bir film. Başta ifade ettiğimiz hadis yorumu üzerine de Kefernahum, cinayetlerle dolu bir şehir. Dün, Filistin'de bir yerdeydi; bugün Batı'da. Batı'nın bizatihi kendisi Kefernahum.

Zain'i hapse düşüren de, Seher'i öldüren de, Yunus bebeği insan kaçakçılarına sattıran da Batı'nın bizatihi kendisi ve bunu öyle kalpazanca insanlara sunuyor ki birden bütün suçların faili biz Müslümanlar oluyoruz, bir de kendi kendimize duygulanıyoruz. Haydi, oradan! Kendi pisliğinizde boğulun. Pislikten kurtulmak mı istiyorsunuz, o zaman Nasıra'ya gelin yani İslam'a. Vesselam.

[1] Riyazü's-Salihîn Metin Çeviri 1. Cilt, İmam Nevevi, Haz:Prof.Dr. M. Emin Özafşar, Prof.Dr. Bünyamin Erul, DİB, 2013, Ankara, s. 43.

[2] Ebubekir Sifil, Tövbe İstiğfar 2, https://www.youtube.com/watch?v=Vxvj7SbbQD8&list=PLZth-TP-qGEg_JVE8YTpBCIopXvKX86G0&index=20 (Erişim: 14.12.2023)

[3] Nizar Kabbani, Ben Beyrut, Çev: İbrahim Demirci, Hece Yay., Ankara.

[4] Fairuz, Le Beirut, https://www.youtube.com/watch?v=AsnZdX_J0yY (Erişim: 14.12.2023)


Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 15.12.2023 10:00 - Güncelleme Tarihi: 15.12.2023 14:34
813

Misafir Köşesi Hakkında

Misafir Köşesi

Kitaphaber ailesine misafir olmuş konuk yazarların yazılarını bu profilde bulabilirsiniz.

Misafir Köşesi ismine kayıtlı 1193 yazı bulunmaktadır.