Kardeşliğe Ağıt: Valla Kurda Yedirdin Beni
Resul Olcay kitaphaber.com.tr için kaleme aldı.
Entelinden ümmîsine, hangisi olursa olsun, her ideoloji müntesibi "kurak kekliği" gibidir; kurtuluş diye çağırdıkları, kendi kafesleridir. Bu, "idrakimize giydirilen deli gömleği"ne akl-ı selîm, kendini ve haddini bilmek yoldaşlık etmez, edemez.
Alev Alatlı, 'Or'da Kimse Var Mı' serisinin her birinde ayrı bir ideolojiyi/deli gömleğini konu ediniyor, akl-ı selîm ve vicdan ölçüsüyle.
Birinci ciltteki ideoloji, kendi özgün isimlendirmesi olan, kadim Mısır'dan, Anglo-Amerikan'ına, nekrofilik Batı'nın emr-i yevmiyesindeki insan kıyıcı "Büyük Makine" idi. İkinci ciltte, üçü de birbiriyle bağlantılı olan üç ideolojiyi harmanlamaktaydı: "Siyonizm", "Amerikanizm" ve Kızılderili jenosidinden Zenci ayrımcılığına "Irkçılık". Esasen, bu üçü, sadece nüansta farklı olan bir füzyondur; bu eserinde ise, Mihri Belli'den [1915-2011]Deniz Gezmiş'e [1947-1972], Doğru Perinçek'ten [d. 1942]Mahir Çayan'a [1946-1972], Kemal Burkay'dan [d. 1937]Abdullah Öcalan'a [d. 1947]... Türk ve Kürt Solu…
Molla Mustafa Barzani'den [1903-1979]kendi gününe [1993]Kürt Hareketi ve Meselesi…
Kitap, ismini "Oğul Bu Muydu Sadıklığın Vallahi Yedirdin Kurda Beni" uzun havasından almıştır.
Seride baş karakter, sorumlu Türk aydınının prototipi olan Günay Rodoplu ile Mehmet Ömer Sedes olmakla beraber, bu romanda, hikâyenin etrafında döndüğü Kürt karakter Şiran Ören'dir.
Valla Kurda Yedirdin Beni
Eser dört bölümden müteşekkil:
Ben Komünistleri Seviyorum;
O Bir Müslüman Solcu;
Em u Zin [Biz ve Onlar];
Maça Kızı ve Gül.
Eser, roman olması hasebiyle yazarın kurgusudur, ancak belgesel niteliğinde olduğundan, çoğunlukla hayalden değil, gerçek olay ve karakterlerden mürekkep bir kurgu. Konular gerçek olunca, aktörleri de gerçek kişilerden seçer ekseriyetle.
Alatlı, 90'lardan flash-back ile 60'lara kadar gidip, yine mevzuun mebdesinden başlar işe. Kıbrıs'ta, Türkler ile Rumları birbirine düşüren sinsi İngiliz oyununu sezer ve resmeder, oradan yetim Kerkük'e geçer. Sonra 27 Mayıs Türkiye'sine döner.
Hıfzı Veldet [1904-1992], Tarık Zafer Tunaya [1916-1991], Sıddık Sami Onar [1897-1972], İsmail Giritli [1924-2007]ve Hüseyin Naili Kubalı [1903-1981]gibi 27 Mayıs darbesinin ferdasında, anayasa hazırlamakla görevlendirilen hukukçular; Dr. Hikmet Kıvılcımlı [1902-1971], Yaşar Kemal [1923-2015], Aziz Nesin [1915-1995], Behice Boran [1910-1987]vb. gibi solcu geçinip, darbe destekçiliği yapanlar gösterilir.
Askerî yönetim ve sivil destekçileri tenkidinden sonra, 12 Mart'ta, silahlı bürokratların dayatmasına teslim olup, şapkasını alıp giden Demirel'e [1924-2015]ilenir. Millet kavramına yeni bir tanım, daha doğrusu boyut kazandırır: "Millet diye bir şey yoktur, zengin ve fakir vardır." [S. 46]Böyle olunca, pazar ahlâkı geçer akçe olur.
Pazar ahlâkının hâkim olduğu yerde aşk, sevgi, saygı, empati, diğergamlık vb. duygular rafa kaldırılır, kâr-zarar tahta kurulur. Ekonomi de dahil bütün meselelerin temelindeki eğitim sisteminin usûlünü tenkid ve tesbit eder mükerreren, Alatlı.
60'larda okumuş solcuların ütopyasını tercüme eder: "Her Harbiyelinin potansiyel bir Mustafa Kemal olması gibi, biz de birer küçük Lenin'dik." (Sh. 100) "Muhayyel bir gelecek için mutlak bir 'şimdi'yi feda etmekten yana olmadığını" teslim ettikten sonra, zulmü kaldırmaksızın, zulmü kaldırmak gereğine inanmayı, insanlara inanmaksızın insanlığa inanmaya benzeterek, soyutlama hastalığını teşhis eder.
"Coğrafya Kaderdir"
Kan davasının kurallarını koyan Hammurabi'nin iktidarının [İÖ 1793?-İÖ 1750], Mezopotamya ve dolayısıyla Diyarbakır'ın içlerine kadar uzandığı bilgisini aktaran Alatlı, bu yasaların, kadim zamanlardan beri bölgenin kaderini şekillendirdiğini imlemektedir.
Yunus'un "ya ben öleyim mi söylemeyim de" fetvasınca, katilin kahraman addedilmesine dayanamadığından, göklere çıkarılıp kahraman ilan edilen Yılmaz Güney'in [1937-1984], Türkiye'den adam öldürdüğü için kaçtığını hatırlatır.
Alatlı, düşünce ve teorilerin, her zaman bellekte ve kitapta durduğu gibi durmadığını, Marx'ın, sosyalizmin güçlenmesi ve gelişmesiyle devletin küçülüp kaybolacağı öngörüsünün/"ütopya"sının, Sovyetlerin, kapitalist ülkelerden de güçlü devletine toslamasıyla boşa çıktığını tesbit, hatta isbat eder.
Yaşanan sosyal ve siyasî kaosa rağmen, 12 Eylül hücrelerindeki kardeşlik tablosunu sunar: "Orada, ülkücüler, İslamcılar, solcular bir arada kaldılar, birbirlerinin yaralarını sardılar, kanları karıştı. Türk Kemal Pir [1952-1982], PKK'lı arkadaşları ile birlikte Diyarbakır Cezaevi'nde açlık grevi sonucu öldü (...) İşkencede lime lime olmuş Dev-Yol'cu Ali'yi, İslamcı Ali Bulaç [d. 1951]hayata döndürdü. Birbirlerini, çıplak, yaralı, ölümlü birbirlerini, insan birbirlerini tanıdılar. Anlamı olan tek şeyi, hayatı paylaştılar. [S. 455]
Düşüncenin Seyir Defteri
İnsanlığın yeryüzündeki düşünce serüvenini izleyen, Marx gibi, toplumsal gerçeklerin ezelî ve evrensel olmadığı fikrinde olan, kendi tarihimize sahip çıkmamızı salık veren Cemil Meriç'i [1916-1987]konuk eder düşünce dünyasına, Alatlı.
Düşünce hızının, ışık hızı da dahil, hiçbir hızla kıyaslanamayacağını da tespit eder. Gelişmişliğin ölçüsünün, mücbir sebeplerle hiçbir zaman dengelenemeyecek olan ''fert başına düşen millî hasıla''ya bağlanmasına serzenişte bulunur.
Meselelerin çözümünde vird edinilen klasik "Bataklık kurutulmadan, sivrisineklerden kurtulunmaz," deyimine, kahramanına "bulduğum ilk imkânla, pencerelere tel geçirip, önce ısırılmaktan kurtulmayı, bataklığı daha sonra ele almayı düşünürüm" dedirterek, daha önceden şiar edindiği "muhayyel istikbal için, mutlak şimdiyi feda etmemek"ten yana olan tavrını tahkim eder.
Kendi memleketine gâvurun gözüyle bakan, "Alkolizmde Amerika'dan sonra dünya üçüncüsü, intihar ve cinayette Danimarka'dan sonra dünya ikincisi bir ülke! Vatandaş fişlemede dünyanın bir numaralı sistemini geliştirmekle kalmayıp, Sandinist Nikaragua hükümetine ihraç eden bir ülke! 'Hür' dünya ile hareket ettiğini söyleyip, Humeynî'ye el altından silah satan bir ülke!" olan İsveç gibi Avrupa memleketlerine hayranlıkla bakan "bir İngiliz müstemleke valisinin smokinli, Shakespeare hayranı, Jeeves düşkünü, bakteriden, mikroptan, ter kokusundan arınmış vekilharcı" [sh. 506]diye vasıflandırdığı Gündüz Vassaf [d. 1946]ve benzeri oksidentalistlere tepkisi sert olur.
Sonuç
Alatlı'nın, serinin ilkinde takındığı tutum anti-nekrofilik, ikincisinde anti-emperyalist, bu eserinde ise anti-şovenisttir ki şovenizm, "emperyalist ülkelerin üstün ırk felsefesinin izdüşümü, tüm gerçeklere göz yuman ırkçılık politikası," faşizmin ikiz kardeşidir. Şovenizm ki, "Kıbrıs'ta jenosid, Vietnam'da kırım, Güney Afrika'da mezalim." [Sh. 538]
Kitapta bütün söylenenleri Alatlı'nın kendi sözleri sanarak bir hataya düştüğümü bu kitabını okurken fark ettim. Oysa, yazarın bereketli ömrünün semeresi olan tecrübe mi, derin bir sosyolojik gözlemi mi, dakik bir müşahitlik mi, engin bir feraset mi... Ne denilir ise, replikleri yüklediği karakterlerin müntesip olduğu ideolojisine göre, ideolojisinin kavram ve kelimeleriyle konuşturur kahramanını.
Alatlı, "Gogol, sanatın yurttaşlarını 'eğlendirmek değil, kurtarmak' için var olması gerektiği inancını Rus edebiyatına sokan yazar." [Alatlı, 'Ey Uhnem! Ey Uhnem!', S.160]diye vasfeder Gogol'u.
Kendisi de kitaplarını, eğlendirmek için değil, memleketinin derdini dert edinip, çıkınında varsa, çare üretmek için yazarak, Gogol'la aynı izlekten gider. Her eserini, farklı bir yaraya parmak basmak için yazar. İyi ki de yazar.
Valla Kurda Yedirdin Beni
Alev Alatlı
Everest Yayınları, 2018, 9. Baskı (1. Baskı 1993)
598 sayfa
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 16.06.2021 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.11.2024 17:13