Kayıp Romanın Kaybettiği Zaman
S. Çelebi kaleme aldı...
Kayıp Roman Salih Coşkun'un kitabı.
Salih Coşkun kimdir? Bu kaçıncı kitabıdır? Ne okumuştur ne bilmiştir? Bilemiyoruz…
Zira kitapta yazarın bir özgeçmişi yok. Arama motoruna Salih Coşkun'u sorunca da Google bize 1917 doğumlu asker Salih Coşkun'u anlatan sayfaları sunuyor. Dolayısıyla kitabı değerlendirirken çok önemli kıstaslar olan yazarın yaşı, doğum yeri, eğitim düzeyi gibi bilgiler elimizde yok.
Yazar kitabın giriş kısmında bunun anlatıcının hayat hikâyesi olduğunu ve inanmayan varsa kitabı okumamasını söylüyor. Bense bir hata yapıp yazarı dinlemeyerek, hiç inanmama rağmen kitaba devam ediyorum.
Kitap, o vakitler (9 yaşındayken) anlatıcının yazlık evlerinde olduğu bir zaman diliminde, gerçek babası olduğunu henüz bilmediği babasının kendisini ziyarete gelmesiyle başlıyor.
Kitap değerlendirmek demek kitabın özetini çıkarmak demek olmadığı için yazarın 'büyümenin dramatik değil epizodik bir durum olduğu ve her şoklanmanın insanı büyüttüğü' tezini ispatlamak için kurguladığı onlarca dramatik şoklanma hikâyesini anlatmayacağım tek tek.
Fakat yazarın yazdıktan sonra ne de güzel oldu bu cümle arka kapak yazısı olsun deyip ardından da her fırsatta kullandığı bu kalıbı tek tek saymak fikri kitabın yarısından sonra geldi aklıma. 'Onlarca kez aynı kalıbın kullanılması o aforizma yılın en iyi roman cümlesi olabilecek kalitede dahi olsa 125 kez kullanılınca cazibesini yitiyor' demek bir değerlendirme yazısı için daha nitelikli bir cümle olurdu.
Yazar da romanına dönemin atmosferini yansıtacak önemli olayları hikâyeye serpiştirerek kitabın niteliğini arttırmak istemiş gibi seziliyor.
Dönemin transfer haberleri, Türkiye ve dünyadaki sosyal, siyasî, magazin gelişmeleri, savaşlar hatta geçmişe atıfla 6-7 Eylül Olayları'na bile değiniliyor.
Bunlar Barış'ın(anlatıcı karakter) ilgi alanını ve bilgi düzeyini aşan konular. Yıllar sonra kafası çokta yerinde değilken yazıverebileceği değil ancak internet taramasıyla anlatabileceği bilgiler olduğu ise çok bariz.
Yine de kitabın seviyesini bir tık arttırmaya vesile olmuş olabilir.
Barış'ın büyüyüp ergenlikle birlikte bir takım değişiklikler yaşamaya başlaması okumaktan rahatsız olacağım sahnelerin işaretçisi olmuştu.
Fakat geniş görüşlü (!) olmaya çalışıp bunların biyolojik, fizyolojik doğal süreçler olduğunu söyledim kendime.
Süreç doğal olsa da deneyimler ve bu sürecin normallerini anormalleştiren tavırlar doğal ve masum değildi.
Dinin getirdiği sınırlamaların, insanın doğasını yok sayarak, yobazca bulunmasının her açıdan ne boş tezler olduğunu da Barış ile bir kez daha görmüş oldum.
Barış'ın çevresindeki her şeye, çocukluk arkadaşı, annesinin dergileri ve maalesef zaman zaman annesine dahi aynı içgüdüyle yaklaştığı bir dönem... Rami tarafındaki baba, kızını deniz kenarına gönderirken denize girmemesini söylüyor. Şartlar gereği Rami tarafında yaşayan ama zihnen o kültüre ait olmayan Barış'ın babası ise kızı mayo giyip denize girmeye ikna ediyor. Barış'ın kendini ilk fark ettiği zamanlarda kuruduğu iğrenç hayallerin mezesi oluyor böylece kızcağız.
Bu Kitap Aslında...
Dönem olayları, iki farklı sosyal kesimin kıyasları derken bu şekilde gitse vasat bir roman olarak kalabilecek Kayıp Roman son bölümde kendini kaybetti.
'Bu kitap aslında şunun kitabı, aslında biraz da bunun kitabı ' vaatleri eşliğinde son bölümüne kadar geldiğimde kitabın aslında hiç bir 'mevzusu' olmadığını anlamıştım artık.
Freni boşalmış ve yokuş aşağı kontrolsüzce giden, kasasındaki tüm karakterleri sağa sola, olmadık çukurlara fırlatan bir kamyon seyrediyordum adeta.
Bu gümbürtü editörün de başını döndürmüş olacak ki finale doğru gittikçe artan imla hatalarıyla mücadele dahi etmemiş.
Üzerine Barış'ın olmadık fantezileri de eklenince sorgulamadan edemedim, ben Tarkovski'ye, Berna Moran'a ara verip neden 3 günde bu kitabı bitirdim?
Ve günümüz popüler romanının başarısı(!) da işte bu galiba 'okuma hızını ve oranını arttırıyor oluşu...'
1 aydır kitabını bitiremediğim Tarkovski'nin çözemediği matematiği üç günde bitebilecek kitapları yazan yazarlar çözmüştü.
Ama kitap bittiği halde neden hala bana herhangi bir şey söylememiş gibi hissettiğim sorusuna da Tarkovski usta cevap verdi;
'Hayatın anlamını anlayamamış bir sanatçının hayat üzerine anlaşılır bir şeyler söyleyebilmesi çok zor'
Kayıp Roman
Salih Coşkun
Edebiyatist
2019
416 Sf
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 22.01.2020 08:00 - Güncelleme Tarihi: 14.07.2023 21:12