Kendini Arayanların Bulduğu, Bulanların Aramış Oldukları
Neden "kendini aramak"?
Kendini Aramak[1]. İnsanoğlunun dünyaya geliş amaçlarından ve yegâne uğraşlarından biridir. Neden "kendini aramak"? İnsanoğlu kendini ve dünyasını anlamlandırmak ister, isimler, çözümlemeler, yorumlar hep bu aramanın getirmiş olduğu yollardır.
Anlam, denilebilir ki insanoğlunun temel uğraşlardan biridir. "Arayan bulanlardır, bulanlar da aramasını yapanlardır" düsturuyla insanoğlu hep "o anlamı" kavramaya, bilmeye isteklidir ve bundan vazgeçmemelidir. Bu yüzden belki de bir insanın yeryüzüne başına gelebilecek en büyük musibet anlamlandırma yetisini kaybetmesidir. Çünkü bu yeti nefes alıp vermek gibi, hayatı idame ettirme gibi bir yetidir. Bu yetiyi kaybetmek, kişiyi bunalıma sokar; bir süre sonra da kendini imhaya sürükler. Kişi anlamlandırma yetisini yitirdiğinde bu dünyadan alacağı herhangi bir şey kalmamıştır. "Nitekim intihar eden yani kendi varoluşunu imha eden insanların söylediği en önemli ifadenin "Artık yaşamanın bir anlamı kalmadı" olması boşuna değildir." (Fazlıoğlu, 2014:16) Fazlıoğlu anlamın yitirilmesini bir musibet olarak görmektedir. Musibet "ansızın gelen felaket, sıkıntı veren şey" (TDK) olduğu için anlam yitirmesi belki de bir musibet değil, bir "bela" olarak adlandırmak daha doğru olacaktır. Çünkü "anlamın yitirilmesi" bir anda gerçekleşen bir olay değil, yavaş yavaş, kişinin körelmesi neticesinde gerçekleşen bir olaydır. Bu yüzden de "musibet" yerine "bela" kavramını tercih ettik. Bela "içinden çıkılması güç, sakıncalı durum" (TDK) veya "büyük zarar veya sıkıntıya yol açan olay veya kimse". Bu bakımdan "anlamın yitirilmesi"nden büyük ve sakıncalı durum var mıdır? Kişinin "anlamını yitirmesi" zahiri olarak olmasa da batınî olarak kendini öldürmesi olarak görülmelidir.
Fazlıoğlu, "anlam yetisinin yitirilmesi"nin sadece kişilere has bir durum olmadığını, bu yitimin kültürlerin milletlerin de yaşayabildiğini/yaşadığını ifade etmektedir. "Anlamlandırma yetisini kaybeden milletler de bir süre sonra kendilerini imha eder yani birbirlerine düşer; neticede tarihten silinir giderler. (Fazlıoğlu 2014:17) Mini düzeyde bireyde kendini gösteren anlamlandırma yetisinin yitimi makro düzeyde kültür ve milletler üzerinde kendini göstermektedir. Kültür ve milletlerin anlamlandırma yetisi elbette ki daha büyük etkilere yol açacaktır. Bireyle karşılaştırılamayacak oranda büyük/geniş sonuçlara yol açacaktır.
Modern bireyin günlük yaşamını idame ettirmek için popüler kültüre sığınması bana göre anlamlandırma yetisinden uzaklaştığının göstergesidir. Asli olan, özde olan kültürden uzaklaşıp, günübirlik bir düşünce etrafında birleşip hayatını idame ettirmesi önce kişinin kendisine yabancılaşmasına neden olacak ve bu yabancılaşma süreciyle birlikte kişi anlamlandırma yetisinden uzaklaşacak, kalbine ve zihnine iyi geleni değil, nefsine hoş gelene yönelecektir. Bu da kişinin ölümünü getirecektir. Bireyden topluma doğru ilerlemeci bir yaklaşım sergileyen bu durum kayıp nesillere yol açacak ve bir kültürün bir milletin tarih sahnesinden silinmesine neden olacaktır. Fazlıoğlu bir kültürün – milletin silinmesinin başlangıcını o kültürün temelini oluşturan "maneviyatın ortadan kalkmasına" bağlar. (Fazlıoğlu, 2014:17) Maneviyatı kaybolan bireylerin her türlü "öldürme, yok etme, talan" gibi eylemlere yönelmesi anlamlandırma yetilerini kaybettiklerinin göstergesidir.
"Düşünmeye en çok ihtiyaç duyduğumuz bir çağda" bizi tekrardan "kendine dönmeyi, kendine bakmayı" tavsiye eden bu eser İhsan Fazlıoğlu'nun belirli dönemlerde dergilerde yazdığı yazıların bir derlemesi niteliğinde. Her yazı, bize, bizce bir ifadeyi söyleyen birinin kaleminden çıktığı için önemli. Felsefenin çıkmazlarında oyalanarak değil, felsefenin hakikate götürecek tarafından seslenen İhsan Fazlıoğlu bu eseriyle bize bir kez daha "kendimi arıyorum gören var mı?" sözü doğrultusunda "bulanlar hep arayanlardır" sözünü hatırlatıyor. Modern insanın "kendiliğini" yitirdiği bu çağda ihtiyaç duyduğu en büyük şey "kendiliği" değil midir?
[1] İhsan Fazlıoğlu, Kendini Aramak, Papersense Yayınları, 1. Baskı, 2014, İstanbul
Not: Kitabın yeni baskısı Ketebe Yayınları tarafından basılmıştır.
Yazar: Bilal CAN - Yayın Tarihi: 18.02.2020 09:00 - Güncelleme Tarihi: 22.11.2021 23:34
Kitapta Fuzûlî'nin şiirle bağlantısının anlatıldığı bölüm çok güzel. "Var olanlara duyu-duygu ve akıl nazarıyla baktım; onları tefekkür ve teemmül ile ela aldım. Gördüm ki, her cinsin türü, her türün sınıfı, her sınıfın ferdi, her ferdin parçası ister amaçlı ister amaçsız bir işle meşgûl. /.../ Bunun üzerine şiir yöntemini benimsedim; bu yöntemde nizâmın (kozmos) hikmetini idrâk ettim. Şiirim beni, eşyanın düzeninin bir düzenleyicisi olduğuna; mahsûs ve makûl nakşın bir nâkışı bulunduğuna götürdü. Bunun üzerine O'nu bulmak için yola koyuldum." Fuzûlî