Kentle Kavgalı Şehirle Barışık
İnsanın cennetten düştüğünden beri mekânla ilişki devam etmektedir. Geçmişten günümüze kadar süreklilik arz eden bu ilişki, modern dönemle birlikte farklı bir üsluba ve etkiye bürünmüştür. 21. yy da ortaya çıkan postmodern mekân tasarımları da, diğer her alan gibi daha çok insan tasarımına yönelik bir bek raunda dönüşmüş, insanın mekân ve mekâna bağlı kim’lik inşası tersine bir çabaya dönüşmüştür.
İnsan ve mekân ilişkisi, belleğin mekân üzerinden elde ettiği kayıtlar, insanın zihinsel ve ruhsal dayanaklarıdır. Zira bunların yokluğu veya günümüzdeki gibi baş gösteren hafıza kaybı insanın da yavaş yavaş yapaylaşıp kaybolduğu durumdur. Bu yapaylık ve yok oluş sadece mimari ve mühendislik üzerinden okunmaz.
Bir toplumun hafızasının ve dönüşümünün en önemli aynalarından biri de şüphesiz edebiyattır. Mimari eserlerine bakarak, toplumun mekâna dair tecrübesi hakkında bilgi edinilebilirken, o tecrübenin önemli bir yönünü de edebi eserler oluşturur. Mekâna dair zihinsel ve ruhsal kayıtlar, her edebi ürünle içsel dünyamızda inşa edilerek hayal perdemize yansır.
İnsan, kendisi ve kendisiyle ilgili her şey için merkezdir. Bazen bir mekânın duvarında bir tablo, bazen bir edebiyat eserinde başrol veya tali rollerde bir yardımcı oyuncu olabilmektedir. Fakat o edebi eseri hayattan yansımalarla kurgulamak, o eserde mekânı ve zamanı yeniden kuran kişi olmak, ayrı bir tecrübeye, yeteneğe ve hayal örgüsüne sahip olmayı gerektirir. Zira insan mekânı dışlayabilecek kadar kabiliyetli değildir. Burada fark yaratan nüans, mekanda olması gerekeni görebilmektir.
Bilal Can’ın Mustafa Kutlu Öykücülüğünde Mekân başlıklı çalışması da, mekânda olması gerekeni görmek üzerine kurgulanmış, Mustafa Kutlu öykücülüğünün Bir Edebiyat Sosyolojisi olarak İncelenmesi’dir. Her ne kadar edebiyat sosyolojisi çalışmanın mihenk noktasını oluşturuyor olsa da, eserdeki mekânların, çağın yeni disiplini mekân sosyolojisi üzerinden soruşturulması ayrı yetkinliğin de göstergesidir.
Mekânsız ve edebiyatsız bir toplum insan muhayyilesinin dışında kalır. Edebiyat, toplumsal etkisi ve toplumdan etkilenişi açısından sosyolojik bir imkânı da ortaya çıkarır. Çalışmanın ilk bölümü de bu imkân üzerinde durmakta ve edebiyatın modern insana ve mekâna açılan, onu anlatan önemli bir enstrüman olduğunu dile getirmektedir.
Cennetten ikinci düşüş olarak kabul edilen, ana rahminden ayrılış olan doğum, insanın mekân ile olan macerasının da başlangıç noktasıdır. İnsan, ilk olarak doğduğu ortamı, toplumu ve onların inşa ettiklerini tanımaya çalışır. Her toplum mekânı, dünyayı algılayış şekline göre tasarımlar. İnsanın gördüğü bu ilk mekânlar, onun için ilk sığınaktır ve insan belleğini ve bilincini ilk olarak bu gördükleri ile inşa eder. Mekân, eserde de bahsedildiği üzere, bu etkisi ile hem sosyolojinin, hem de insan hafızasının ilk nüveleri olması nedeniyle edebiyatın vazgeçilmez unsurlarıdır.
Kitabın ikinci bölümünde Mustafa Kutlu’nun Türk öykücülüğündeki müstesna yerini zihnimize işledikten sonra, onun eserlerindeki içerik ve temel kavramları inceliyoruz. Karşımıza çıkan ilk ve en kritik kavram, çağında temel sorunu olan ‘yabancılaşma’ kavramı. Bu kavramı takip ettiğimizde, Kutlu’nun öykülerinde asıl vurgulamak istediği, gittikçe kendine ait ‘özden’ uzaklaşan insanla karşılaşıyoruz. Küreselleşen dünyada, gittikçe artan kavramlar içinde kaybolan ve içindeki düzensizlik arttıkça bunu dışarıya da aksettiren, gittikçe farklı bir kalıba sıkışan insan önemli bir tespit olarak eserde karşımıza çıkıyor.
Bir ekspertiz ustalığıyla yapılan hasar tespitinden sonra, devamında, modern aklın ilkellikle suçlayıp etiketleyerek köşesine çekilmeye zorladığı, modern çağın aklına karşı yine de en hakiki duruşu bize öğreten ‘gelenek’ ikinci önemli kavram olarak eserde kendini gösteriyor. Hiç duymak istemediğimiz, çoğunlukla duymazlıktan geldiğimiz tasavvuf, siyaset, modernizm, yoksulluk, aile, kent-köy ve din kavramları da, asli suretiyle kandırılmış zihnimizi uyandıracak ve tırmalayacak şekilde incelenmiş.
Eserin üçüncü ve asıl tartışma konusu olan Mustafa Kutlu Öykücülüğünde Mekân başlığı altında belirgin mekânlar olarak şehir/kent karşılaştırması, önemli bir kıyaslama örneği olarak karşımıza çıkıyor. Şehirden kente doğru ortaya çıkan tasarımın, mekân anlayışımız üzerindeki negatif etkisi spesifik olarak incelenmiş. Köy/kasaba, fabrikalar/imalathaneler, gecekondu, kahvehane/çay ocağı, apartman/ev, lunapark, tekke/dergâh, cami/mescit, mahalle/sokak gibi hafızamızda yer alan mekânların, modernlik ve gelenek açısından bir karşılaştırması yapılmıştır. Bu mekânların anlam ve tanımının, bizim zihnimizdeki değişim ve dönüşümü, bugünkü hâli pürmelâlimizin de en önemli sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Eser, alanında büyük bir boşluğu doldurduğu için önemli ve örnek bir çalışma.
Kentle Kavga
Mustafa Kutlu Öykücülüğünde Mekân
Bilal Can
İzdiham Yayınları
İstanbul, 2017
176 Sayfa
Not: Bu Yazı daha önce Yolcu Dergisi'nin 87. Sayısında Yayınlanmıştır.
Yazar: Uğur CUMAOĞLU - Yayın Tarihi: 07.01.2019 11:00 - Güncelleme Tarihi: 29.01.2018 11:42