Kitap Raporu 8 : Yeni Çıkan Eserler (Haziran, 2022)
Her ay düzenli olarak yayımlamış olduğumuz Yeni Çıkan Eserler seçkimizin bu sayısı yine tarih ağırlıklı oldu. Yayıncıların yaz döneminde bu kadar kitaba yayın şansı vermesini kesinlikle tebrik etmek gerekiyor. Bu seçkimizde 16 kitap ve 1 çeviri tasviyesi yer almaktadır. Her zaman olduğu gibi bu ayki seçkimiz babil.com sitesi kullanılarak derlenmiştir.
Harezmşahlar: Ravzatu's Safa / Erkan Göksu / Kronik Kitap
Hârezmşâhlar, 1128-1156 yılları arasında hüküm süren Hârezmşâh Atsız'ın birkaç isyanı dışında Sultan Sencer'in ölümüne kadar Büyük Selçuklulara tabi olarak varlığını sürdürdüler. Sencer'in ölümü üzerine bağımsız hareket etmeye başlayan İl Arslan ve Tekiş dönemlerinde gerçekleşen fetih hareketleriyle sınırlarını genişleten Hârezmşâhlar, Selçukluların yıkılmasından sonra ortaya çıkan boşluğu doldurmaya başladılar. Sultan Alaeddin Muhammed döneminde (1200-1220) ise altın çağlarını yaşadılar. Bu dönemde devletin sınırları; merkez Hârezm olmak üzere Aral Gölü'nün kuzeyinden Umman Denizi'ne, Sirderya'dan Irak-ı Arap ve Azerbaycan'a kadar uzanmıştı. Ancak aynı yıllarda ortaya çıkan Moğol kasırgasının Hârezmşâhları vurmasıyla devlet hızlı bir çöküşe geçti. Moğollara karşı uzun yıllar mücadele eden son Hârezmşâh, Celaleddin Mengüberti'nin ölümüyle de 1231'de Hârezmşâhlar tarihe karıştı.
Elinizdeki kitap, Timurlular dönemi müelliflerinden Muhammed bin Hâvendşâh bin Mahmud Mîrhând tarafından kaleme alınan Ravzatu's-Safâ'nın Hârezmşâhlar bahsinin tercümesidir. Eser, Hârezmşâhların ortaya çıkışını, Selçuklular ve diğer devletlerle olan ilişkilerini, neredeyse kuruluşlarından itibaren kesintisiz süren siyasi hareketliliği, savaşları, askerî manevraları ve stratejileri, evlilikleri, eğlenceleri, hükümdarların niteliklerini ve bölgenin kendine has özelliklerini, nihayet devletin sonunu tüm detaylarıyla ve eşsiz bir üslupla ortaya koyuyor.
Doğu Malı Batı Sanatı: İslam Ülkeleriyle Ticaret ve İtalyan Sanatı 1300 – 1600 / Rosamond E. Mack / Ötüken Neşriyat
14. yüzyılda İtalyan ticaret kadırgalarının Doğu'dan Avrupa pazarlarına taşıdığı uluslararası lüks mal ticareti, İtalyan sanatını derinden etkiledi. İthal sanat eşyalarının köken, tip ve üslupları çok farklı olmasına rağmen İtalyanlar, hayran oldukları bu yabancı nesnelerin coğrafi ve sanatsal kökenleri hakkında yeterince bilgi sahibi değillerdi. Bu yüzden İslam ülkelerinden ve Asya'dan İtalya pazarına gelen bütün sanat objelerini "Doğu işi" diye adlandırıyorlardı.
Doğu'dan Akdeniz ticaretiyle gelen lüks tüketim mallarının Batı sanatı üzerinde yarattığı etkiyi keyifli ve merak uyandırıcı bir şekilde anlatan Rosamond E. Mack, ticareti dönemin hâkim gücü olarak değerlendirmekte, süsleme sanatlarını da bu gücün temel taşları olarak görmektedir. Maddi kültürle ilgili bu bütünlüklü ve üretken yaklaşım, "zevk sahibi bir topluluk" kavramının sınırları aşarak nasıl bir kozmopolit anlayışa ve zevke dönüştüğünü kanıtlamaktadır.
Yüzyıl Savaşları: Orta Çağ Avrupası'ndaki Askeri, Siyasi ve Sosyal Değişimler / Halil Yavaş / Yeditepe Yayınevi
Savaş her şeyin babasıdır demiş Desiderius Erasmus. Bu durum XII. yüzyıldan sonra birçok kez birbirleriyle savaşan Fransa ve İngiltere için de geçerli olmuştur. Fakat onlar açısından asıl önemli gelişme 1337'ye gelindiğinde başlamıştır. Bir veraset konusundan dolayı başlayan Yüzyıl Savaşlarıyla birlikte iki ülke arasında çok daha şiddetli mücadelelerin yaşandığı bir döneme girilmiştir. Akabinde bu olay, her iki toplumu derinden sarsacak neticeler ortaya çıkarmıştır. Bu durum öyle bir nefrete yol açmıştır ki taraflar arasındaki savaş hali XIX. yüzyıl başlarına kadar sürmüştür. Hatta Fransa'nın kraliyet arması, 1932 yılına kadar Times gazetesinin logosunda yer almıştır.
Savaş her ne kadar veraset mevzusundan başlamışsa da aslında bu olayın feodal bir ayrılık süreci olduğunu ve bunun sancısının Yüzyıl Savaşları şeklinde tezahür ettiğini söyleyebiliriz. O döneme kadar İngiltere, Fransa'nın vasalı olmasının yanı sıra kültürel hegemonyası altındayken, bu savaşın getirdiği karşılıklı kin ve nefretle birlikte aralarındaki farklılıklar daha da belirginleşmiştir. Böylece, "Fransız" ve "İngiliz" uluslarının ilk nüvelerinin oluşmaya başlandığı ifade edilmektedir.
İşte; Kara Prens Edward, Bertrand du Guesclin, Jeanne d'Arc, köylü isyanları, deri yüzücüler, düzenli ordu ve topun kullanımı gibi nice aktör ve önemli olaylarıyla birlikte Yüzyıl Savaşları…
Abaza Hasan Paşa İsyanı / Mücteba İlgürel / Yeditepe Akademi
Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren zaman zaman çalkantılı dönemler yaşamıştır. Bu dönemlerde Anadolu halkı zor yıllar geçirmiş, merkezî idarede görülen zaaflar devleti olumsuz yönde etkilemiştir. 17. yüzyılın ilk yarısı da iktisadî ve toplumsal sorunların ciddi oranda arttığı, idareden memnun olmayan, mağdur edilmiş idarecilerin kalabalık maiyetleri ve eşkıya gruplarıyla isyan ettiği bir dönemdir. Bu durumdan en çok zarar gören ise korumadan ve otoriteden yoksun Anadolu halkı olmuştur. Celâlî ve eşkıya toplulukları reaya üzerinde baskı kurmuş, yol güvenliği tehlikeye girmiş, ticarî hayat zarar görmüştür. Celâlîler katl-i nüfus ve gâret-i emvâl ile reayaya dehşet saçmıştır. Köyünü savunamayan reaya perişan bir şekilde şehirlere can atmış, İstanbul'a şikâyet mektupları göndermiş fakat çoğu zaman sonuç alamamıştır. Devleti yıllarca uğraştıran bu isyanlar arasında Abaza Hasan, ülkeyi bölme niyetine varan tehlikeli bir isyanın liderliğini yapmıştır. Elinizdeki çalışma, Osmanlı tarihinin en büyük isyanı olarak kabul edilen ve kaynaklarda "Hurûc ale's-Sultân" olarak anılan Abaza Hasan Paşa İsyanını, neden ve sonuçlarıyla en ince ayrıntısına kadar ele almaktadır.
Hive Hanlığı (1511-1920) / Murat Özkan / Selenge Yayınları
Ceyhun'un Aral'a döküldüğü noktada, kızıla çalan uçsuz bucaksız toprakları ve güneş yanığı tenli insanlarıyla Hârezm, varlığını asırlardır sürdüren medeniyetler beşiğidir. Hive, İslam'la tanıştıktan sonra İslam medeniyetinin bir beşiği hâline gelen Hârezm'in en önemli şehirlerinden biriydi. Ceyhun Irmağı'nın batısında, Karakum Çölü'nün ortasında, İpek Yolu güzergâhında kurulu bu şehir, zengin yeraltı kaynakları ve ticaret yollarına hâkim konumu nedeniyle çok geçmeden Rusların dikkatini çekti. Coğrafî özellikleri sebebiyle müstahkem bir şehir olma avantajına sahip olan Hive, ilme ve tekniğe değer veren dirayetli hanları sayesinde ilk zamanlar Ruslar karşısında önemli başarılar kazanabildi. Fakat güçlü hükümdarlardan yoksun kaldığı ve diğer hanlıklarla mücadele ettiği için bu başarılarını uzun süre devam ettiremedi. Yine de hanlıklar içinde Rusları en çok uğraştıran devlet olduğundan ayrı bir yere sahiptir. Hive Hanlığı (1511-1920) adlı kitabında devletin siyasî tarihi, ordu teşkilatı, iktisadi düzeni ve kültürel hayatı hakkında önemli bilgiler veren Murat Özkan, kuruluşundan yıkılışına kadar geçen sürede yaşanan önemli olayları ustaca yorumlayarak okuyucuyla buluşturuyor.
Arap İsyanı 1916-18 / David Murphy / İş Bankası Kültür Yayınları
Arap İsyanı, I. Dünya Savaşı'nın sonraki dönemi de kalıcı bir şekilde etkileyen olaylarındandı. 20. yüzyılın başı itibariyle, dört asırdır Ortadoğu'ya hâkim olan Osmanlı halife sultanının otoritesi İslam'ın doğduğu Arabistan coğrafyasında dahi sarsılmaya başlamıştı. Özellikle de 1908'deki Jön Türk Devrimi'nin ardından, milliyetçi hareketler Arap seçkinleri arasında gitgide taraftar buluyordu. Jön Türklere tepki olarak Araplar adına ayrılıkçılık davası gütmek isteyen kesimlerin odağında, peygamber soyundan gelen Haşimi ailesi ile bu ailenin reisi olan Mekke Şerifi Hüseyin yer almaktaydı. Daha dünya savaşı patlamadan önce Mısır'daki İngiliz idaresiyle temaslar kuran Şerif Hüseyin, nihayet Haziran 1916'da isyan bayrağını açtı. İki sene sonra, Osmanlıların dünya savaşındaki yenilgisiyle eşzamanlı olarak Şam'da son bulan Arap İsyanı Ortadoğu haritasının yeniden çizilmesine yol açarken, Batı'da da 20. yüzyılın çarpıcı efsanelerinden birine hayat vermişti: Arabistanlı Lawrence.
David Murphy'nin elinizdeki eseri, isyanı arka planı ve gelişme safhalarıyla beraber tasvir ve analiz ediyor. Yazar, Hicaz sahilindeki limanların isyancılar tarafından zaptını, Hicaz demiryoluna karşı akınları, Akabe'nin ele geçirilmesini ve nihayet Arap ordularının Suriye boyunca kuzeye yürüyüşlerini ele alıyor. İngiliz donanmasıyla deniz gücünün isyanın gidişatını nasıl değiştirdiği, Fransızların isyana neredeyse tamamen unutulmuş katkıları ve ilk başlarda Türkler için çok büyük sorun yaratmayan Arap aşiretlerinin 1918 itibariyle tugay boyutundaki Osmanlı güçlerine karşı durabilen bir ordu haline gelmeleri kitapta dikkat çeken noktalar olarak öne çıkıyor. Murphy ayrıca, Ortadoğu cephesinde İtilaf devletlerine büyük katkılar yapan Arapların barış masasında nasıl yüzüstü bırakıldıklarını da irdeliyor.
Düşünceler ve Hatıralar 1-2-3 (2 Cilt Takım) / Otto Von Bismarck / Selenge Yayınları
"Alman birliği, nutuklarla veya çoğunluğun kararıyla değil ancak kan ve demirle mümkün olabilir."
Parçalanmış prenslikler hâlinde dağılan Almanları tek bir çatı altına birleştirmeyi tahayyül eden Otto von Bismarck, ömrünü adadığı Alman birliğini gerçekleştirmenin formülünü bu cümleyle özetliyordu. Bu ideal uğruna yürüttüğü sert politika onu tarihe "Demir Şansölye" adıyla mâl etmiştir. Hem kiliseye hem de politikacılara ve partilere karşı siyasi bir savaş yürütmüş, sosyalizmle mücadele etmek için emeklilik ve sağlık sigortası gibi işçi haklarını Avrupa'da ilk defa yürürlüğe sokmuştur. Gerek masa başında gerek de savaş meydanlarında aldığı zaferler Prusya'yı Alman birliğinin öncüsü hâline getirmiş. İhdas edilen yeni şansölyelik mevkiinin ilk sahibi de bu sebeple Bismarck olmuştur. Ömrünce biriktirdiği anılarını ve fikirlerini kaleme aldığı 3 ciltlik Düşünceler ve Hatıralar (Gedanken und Erinnerungen) adlı eserini de öldüğü 1898 senesinde tamamlamıştır.
Bu kitap onun önce parçalanmış Alman devletleriyle sonra da Avrupa'nın kalanıyla ilişkilerine odaklanmakta, çizdiği stratejileri ve bu uğurda harcadığı emeği gözler önüne sermektedir. Dönemin Avrupalı liderleri hakkındaki tanıklıkları, giriştiği savaşlar, anlaşmaların iç yüzü ve yaptığı konuşmaların arka planlarını teferruatlı bir şekilde kaleme alan Bismarck bir nevi 19. yüzyıl Avrupa'sının otopsisini yapmakta, tüm sistemin yeniden ihdas edildiği bir çağda, eski sistemin açıklarını teşhis ederek modern Avrupa düzeninin kökenleri hakkında eşsiz bilgiler vermektedir.
Türk Mitolojisinde Fantastik Varlıklar / Nuray Bilgili / Hermes Yayınları
"Nuray Bilgili'nin Türk Mitolojisindeki Fantastik Varlıklar adını taşıyan bu eserinde çeşitli boyutlarıyla gündeme getirdiği mitolojik varlıkların her biri araştırılmaya, yorumlanmaya ve uygulamalı çalışmalara esin kaynağı yapılmaya değer önemde ve özelliktedir. Türk mitleri üzerine yapılmış çalışma sayısı, hele bunlar arasında Türk araştırmacılara ait olanları son derece azdır. Bu bakımdan Nuray Bilgili'nin bu çalışması, kendi özgün bakış açısı ve tespitleri yanında Ülgen'den Erlik'e, Umay'dan Al Bastı'ya, Hayat Ağacı'ndan Yada Taşı'na, Cadı'dan Tepegöz'e, Kurbağa'dan Yılan'a, Kartal'dan Bozkurt'a, Çintemani'den Tulpar'a kadar günümüz kültüründe, sanatında ve esin kaynakları arasında kendine yeteri kadar yer bulamayan yüzlerce Türk miti hakkında yarattığı farkındalık açısından da önemlidir. Azim ve araştırmalarının sürmesi dileğiyle…" - Prof. Dr. M. Öcal Oğuz
Ebülfez Elçibey: Hayatı ve Siyasi Mücadelesi / Çilenay Samedbeyli / Ötüken Neşriyat
Azerbaycan bağımsızlık lideri Ebülfez Elçibey'in çocukluk yıllarından vefatına kadarki hayatının, kızı Çilenay Samedbeyli tarafından anlatıldığı bu kitapta, onu bir devlet adamı, bir ideolog ve bir demokrat olarak şekillendiren dinamikler ele alınmıştır. Kendisinin hem hayatı hem de mücadelesi anlatılırken onun karakteri, ailesi, kurmuş olduğu dostluklar ve sosyal çevresi de konu kapsamında değerlendirilerek bir Elçibey portresi çizilmiştir.
Elçibey, sadece bir devlet adamı, bir ideolog ve bir demokrat değildi. O, bir dava ve aksiyon adamıydı. Bu vasıflar onda sanki doğuştan vardı. Zira o, çocukluğunu da akranları gibi yaşamamış; Azerbaycan meselesi, o yaşlardan itibaren bile bir problem olarak zihnini işgal etmişti.
Kuzey Azerbaycan'da liderlik yaptığı bağımsızlık hareketinin başarıya ulaşmasının ardından Azerbaycan cumhurbaşkanı seçilen Elçibey, görevini sürdürdüğü kısa süre içerisinde Azerbaycan'ı bağımsız bir Türk cumhuriyeti olarak yeniden yapılandırmıştır. SSCB ve İran'ın ölüm uykusuna yatırmaya çalıştığı Türklük şuurunu hem Kuzey Azerbaycan'da hem Güney Azerbaycan'da bir daha dalmamak üzere uyandırmayı kendisine hedef bilmiştir. Elçibey'in ömrü, bütün ideallerini gerçekleştirmek için kâfi gelmemiştir ama o, mücadelesi ve şahsiyetiyle ebedîleşmiştir.
İnsan Bencil mi? / Nevzat Evrim Önal / Yazılama Yayınevi
İnsan hakkında hep birbirine benzer öyküler anlatılıyor: "İnsan kötüdür, insan şiddet düşkünüdür, insan ekolojik seri katildir, insan bencildir..." Öyle ki, sanki Afrika savanalarında hiç iki ayağımızın üzerine doğrulmuş olmasak; alet yapmamış, bilinçlenmemiş, birbirimizle konuşmaya başlamamış, ateşler yakıp başında oturmamış, tohumu evcilleştirmemiş, uygarlıklar kurmamış, kısacası insanlaşmamış olsak, en iyisi olacaktı.
İnsanların en kötüleri, insanlara kendilerinden ve geri kalan herkesten nefret etmeyi öğretiyor.
Nevzat Evrim Önal bu kitapta, bu öykülere karşı bir öykü yazıyor. Yuvel Noah Harari ya da Richard Dawkins gibi bir yandan insanın kötücül olduğunu iddia eden, diğer yandan ise günümüz toplumunun (her nasılsa) "mümkün olanların en iyisi" olduğunu iddia eden ideologların karşısına; daha iyi bir toplum ve kendi varoluşuyla daha barışık bir bireyi inşa edebileceğimiz iddiasıyla çıkıyor. Bunun için, insanın uzun tarih yolculuğu boyunca toplum ve bireyin birlikte gelişimini takip ediyor ve bugün bulunduğumuz, pek de övülmeye değer olmayan noktaya nasıl geldiğimizi, bir çıkış arayarak inceliyor.
İslam ve Dini Çoğulculuk / Muhammed Legenhausen / Dönem Yayıncılık
Dinlerin çokluğu, çeşitliliği ve farklılığı problemi günümüz dünyasında özel bir bilinç haline gelse de aslında çok eski bir problemdir. Yine çok eski dönemlerde başlayan küreselleşme sürecinin günümüzde hız kazanmasıyla bu bilinç de hızlanma, artış ve yaygınlık kazanmıştır. Söz konusu problemin önemini artıran süreç, esasen sosyolojik ve antropolojik bir süreç olan çok kültürlülük, çoğul, farklı ve çeşitli kültürlülük sürecidir. Dünyamız her zamankinden daha çok kültürel çoğulculuğa doğru evirilmektedir. Gerek kültürel gerekse dinsel çoğulculuk çok kültürlülüğün doğal bir sonucu olarak gözükmektedir. Problem; Din Sosyolojisi, Din Antropolojisi, Din Psikolojisi, Din Eğitimi ve Dinler Tarihinde dinler ve kültürler arası ilişkiler, Din Felsefesinde ise dinlerin çeşitliliği ve çokluğu başlığı altında incelenmektedir. Hatta son dönem Din Felsefesi literatüründe ilişki tarzlarından ve bakış açılarından bir tanesi olmasına rağmen sorun, dini çoğulculuk başlığı altında incelenmeye doğru bir kayış yaşamıştır. Problemi tam olarak anlayabilmek için dinlerin yapı, öğreti ve tarihleri hakkında derin bir bilgiye sahip olmak gerekmekte ve külli bir bakışla yüksek bir ilim anlayışı geliştirmek kaçınılmaz olmaktadır.
Elinizdeki kitap konusunda özgün bir çalışma olup önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Kitabın içeriğinden Türk okuyucusu da haberdar olmalı. Bu yüzden kitabı Türkçe'ye kazandırmış bulunuyoruz.
Bırakın Çocuklarınız Sıkılsın! / Fazilet Seyitoğlu / Destek Yayınları
Günümüzde anne ve babalar, çocuklarının sıkılmalarına dayanamayıp onları can sıkıntısından acilen kurtarmak amacıyla aktivitelerden aktivitelere koşarken bazen de yorgun düşüp ellerine telefon, tablet ya da bilgisayar vererek bağımlı olmalarına vesile oluyorlar. Böylelikle de yeni nesil yaratıcılık, hayal gücü, kendilerini motive etme, duygusal olarak tatmin olma fırsatlarını kaçırarak bağımlı, düşünmeyen, üretemeyen, pasif, kendilerini tanıyamayan bireyler olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.
Bu kitap, siz ebeveynleri sıkılmanın yararları ve çocuklarınızı ekran bağımlılığından korumak konusunda bilgilendiriyor. Bu kitapla, dijital çağda çocuklarınızın sağlıklı ve huzurlu bir çocukluk dönemi geçirebilmeleri için neler yapabileceğinizi ve onları nasıl koruyabileceğinizi görebilir, ekran bağımlılığı üzerine basit çözüm önerileri bulabilirsiniz.
Kullanışlı Yanılgılar: Kendini Kandıran Beynin Gücü ve Çelişkisi / Bill Mesler, Shankar Vedantam / Okuyan Us Yayınları
Kendimizi aldatmak başarılarımıza katkıda bulunabilir, daha iyi hissetmemize neden olabilir ya da arkadaşlarımızla, ailemizle, sevdiklerimizle, patronlarımızla günlük etkileşimlerimizi doğru bir şekilde sürdürmemizde işe yarayabilir mi? Shankar Vedantam ve Bill Mesler, Kullanışlı Yanılgılar: Kendini Kandıran Beynin Gücü ve Çelişkisi ile neden bazı insanların daha uzun yaşadıklarını, bazı çiftlerin sonsuza dek birbirlerine aşık olduklarını, bazı ulusların dağılırken diğerlerinin ayakta kaldığını güçlü hikayelerle anlatıyor ve psikoloji, sinirbilim ve felsefeden yararlanarak insan olmanın gerçekten ne anlama geldiğine dair büyüleyici bir anlatım sunuyor.
Tanıştığıma hiç de memnun olmadığım kişilere hep, "Tanıştığıma memnun oldum" derim. Gerçi hayatta kalmak istiyorsanız, bu saçmalıkları söylemek zorundasınız. —J. D. Salinger, Çavdar Tarlasında Çocuklar
Aklın Uçurumunda: Psikoloji Dünyasından İzler / Melih Yıldız / Parma Kitap
Aklın Uçurumunda, Sabahattin Ali, Ahmet Haşim, Şükûfe Nihal, Peyami Safa, Nâzım Hikmet gibi edebiyatımızda iz bırakmış birçok ismin yaşam hikâyesinin bilinmeyenlerini aktarırken bu sanatçıların karakterlerinin psikolojik altyapısını da okurlara sunuyor. Sanatçıların hikâyelerini ortaya çıkaran çıplak insan doğasına, varoluşun çetin koşullarında şekillenen iç dünyalara bu portreler aracılığıyla tanık oluyoruz. Aklın bize oynadığı oyunların arkasındaki öyküleri dinliyoruz. Tramvalar ve sanat arasındaki yaratıcılık bağı birbiriyle ne derece ilişkili? Daima pusuda yatan ruh; acı, şefkat, aşk, ölüm gibi olgular karşısında nasıl dönüşüyor ve bu dönüşümden neler doğuyor?
Ayrıca bu kitapta, anlatılan yaşam öyküleri dışında Fransız Lape Hastanesi'nin kuruluşundan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ndeki Düşünen Adam heykelinin hikâyesine kadar psikoloji dünyamızda önemli yeri olan mekânların da hikâyelerini okuyacaksınız.
Vecihi Hürkuş / Nurbanu İnan / Kopernik Kitap
Türk havacılığının son yıllarda gösterdiği gelişim tüm dünyada ilgiyle takip ediliyor. Özellikle insansız hava araçlarıyla yakalanan ivme buna en iyi örnek. Türk havacılığı bugün geçmişi de unutmadan onun rüzgârını arkasına alarak ilerliyor. Mustafa Kemal Atatürk'ün, "İstikbal göklerdedir" dediği yıllarda onunla silah arkadaşlığı yapmış olan Vecihi Hürkuş, Türk havacılığını muasır medeniyetler seviyesine getirmek için çalışıyordu. Vecihi Hürkuş, aldığı havacılık eğitimleri, I. Dünya Savaşı ve İstiklal Harbi'nde edindiği tecrübeler sayesinde başarılı pek çok çalışmaya imza attı. Mücadelesi ve başarıları halkın ve kimi yöneticilerin takdirini toplasa da işler her zaman böyle ilerlemedi.
Hürkuş, pek çok kez engellenmeye çalışıldı. Hatta cezalandırıldı. Bu çalışma, Türk havacılığının temel taşlarından biri olan, İstiklal Savaşı'nın göklerdeki kahramanı Vecihi Hürkuş'un yılmaz çalışmalarıyla dolu hayat hikâyesinden bir resim çizmeyi amaçlamaktadır.
Türk Mavzeri: Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Türk Ordusunda Mavzer Tüfekleri / Ali Serdar Mete / Doğu Kütüphanesi
Osmanlı modernleşmesi askerî alanda yapılan ıslahatlarla başladı. Daha sonra sosyal ve siyasi açıdan genişlese de bu ıslahatların merkezinde hep Osmanlı ordusu yer aldı. Güçlü ve savaşa hazır bir orduya sahip olma ihtiyacı 19. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı'nın değişmeyen gündemiydi. II. Mahmud'la başlayan modernizasyon hareketi İmparatorluğun son günlerine kadar sürdü. Avrupa ordularının model alındığı askerî modernleşmenin en önemli unsurlarından birisi de modern ateşli silahlar oldu. Osmanlı üretim tesislerinin yeni üretim tekniklerine göre düzenlenmesi zaman alacağından söz konusu silahlar Söz konusu silahlar Batı'dan ithal edildi. Türkiye'de Mavzer olarak bilinen Mauser tüfekleri Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde silah ithalatının en önemli parçasıydı. Alman üretici Waffenfabrik Mauser tarafından üretilen bu tüfekler 1887'den itibaren tüm savaşlarda kullanıldı. I. Dünya Savaşı'nda ve Kurtuluş Savaşı'nda Türk askerinin kullandığı Mavzerler, yeni dönemde Türkiye Cumhuriyeti ordusuna devredildi. Millî silah sanayisinin doğuşunda da önemli bir yeri olan Mavzer Tüfekleri, çeşitli değişiklikler ve iyileştirmeler yapılarak, Türk güvenlik güçleri tarafından uzun süre kullanıldı.
Malta Neresi?
Akdenizin ortasında, Sicilya ile Tunus arasında diyebileceğimiz noktada 2 büyükce ve bir küçük adadan oluşan bağımsız bir devlet Malta. Tarihlerindeki en övündükleri olay ise 1565 yılında Osmanlı tarafından kuşatılmış ve alınamamış olmak. 1749 yılına geldiğinde adada 9.000 müslüman (osmanlı tebaası) esir bulunduğu görülüyor. Daha sonra Napolyon ve sonrasında ada İngilizlerin eline geçiyor. 1873-74 yıllarında Sultan Abdülaziz döneminde Malta kuşatmasında şehit olan askerler için (10-35 bin kişinin şehit olduğu düşünülüyor) bir şehitlik yaptırılıyor. Cami inşaatı tasarlanmış olsa da hayata geçemiyor. Malta aynı zamanda bir sürgün yeri olarak da bir dönem Osmanlının işgali döneminde kullanılıyor ve Osmanlı içinde önemli 145 isim adaya sürülüyor.
Günümüzde Malta dil okullarıyla ve kumarhaneleriyle ünlü bir ülke. Adada 1200 kadar Türk vatandaşının kayıtlı yaşadığı görülmektedir.
"The Great Siege of Malta: The Epic Battle between the Ottoman Empire and the Knights of St. John / Bruce Ware Allen / ForeEdge" kitabı fazla batılı bir gözle Malta'nın tarihini ve Osmanlı ilişkisini bir parça anlatıyor. Malta kuşatması ile ilgili yazılmış tek Türkçe eser ise bulabildiğim kadarıyla Osman Öndeş tarafından hazırlanmış ve Timaş Yayınları tarafından yayınlanmış olan "Malta Kuşatması: Kanuni'nin Amirali, Turgut Reis'in Son Seferi" kitabı.
Bu konuda bir yayın eksikliği olduğunu dile getirmiş olmak istedim.
Yazar: Yeni Çıkanlar - Yayın Tarihi: 01.07.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 07.06.2024 14:23