Kitap Uyarlaması Bir Film: “Bozuk Kan”
2021 Sırbistan yapımı "Bozuk Kan" tür itibariyle dram, kostümler ve plato itibariyle bir dönem filmidir. Senaryosu Sırp yazar Borisav Stankoviç 'in aynı adlı romanının uyarlamasıdır. Kayıtlarda 1996 yılında da filme alındığı yer alan kitabın mekânı İmparatorluk merkezine uzak bir şehir, zamanı ise 19. yy sonlarıyla 20. yy başlarıdır.
İç içe geçmiş, acı dolu ve acılarını gözyaşlarına sığdırmanın ötesinde ellerinden bir şey gelmeyen kadınların ağırlıkta olduğu hikâyelerden oluşan senaryoda; inanç, namus ve töre gibi folklorik ve tarihi detaylar konu edilmektedir. Çokça sahnesinde Türkçe konuşulan dönem filminin mekânı Köstendil Sancağı, konu aldığı zaman dilimi Osmanlı İmparatorluğu 'nun son dönemleridir. Sancağa bağlı İvranye (Vranja) de Hıristiyan topluluğunun önde gelenlerinden biri olan Hadji Trifun (Dragan Bjelogrlic) ekseninde gelişen olaylar anlatılmaktadır.
İlk Sahne
Tek çekim yapılarak ikiye bölünen bir sahne filmin hem ilk hem de son sahnesi olarak tasarlanmış. Bu sahnede; iki ucundaki kemerli taş kapılar bulunan bir geçitin kasvetli ve umut söndürücü yetersiz ışığıyla, gece vakti ve yağmurlu bir havada kehanet niteliğinde sözler fısıldayan ve yürümekte güçlük çeken bir adam vardır. Böylece yapım; az ışık, çok gizem ve sağanak yağmur sesiyle seyirciye "merhaba" demektedir.
İlk gerçek sahne ise bir meydandaki pazaryeridir. Satılan meyve sebzeler ya yerlerde ya da yan yana sıralanmış sepetlerin içindedir. Arapça harfli yazıların göze çarptığı bu sahnedeki plato bir Anadolu kasabasında bulunulduğu hissini vermektedir. Toprak ve tozlu yollar, küçük kırmızı kiremitli Anadolu mimarisindeki kerpiç ve ahşap evler, kireç boyalı duvarlar, at arabaları… Gürültünün hakim olduğu bu sahnede en baskın ses minareden yayılan ezan sesidir. Ek olarak insan sesleri, atların nal ve mahmuz şıkırtıları, toprak zemine basan ayakların ezdiği küçük taşların sesine insanların arasından koşarak ilerleyen afacan bir köpeğin nefesi karışmaktadır.
Ayaklardaki çarıklar ve potinler tozlu yolları ezerken, bellere dolanmış kuşakların devamında şalvarlar, başlarda Osmanlı İmparatorluğunun o zamana özgü -ki çoğu kırmızı renkte- başlıkları… Tüm detayların rahatlıkla görülebilmesinin sebebi; küçük, kirli, tüyleri yer yer yontulmuş bir köpeğin peşi sıra giden bir kameranın sunduğu görüntülerdir. Bu sahnede koşuşturan köpek için güzel şeyler söylemek istiyor insan fakat bu pek mümkün olmuyor. Görüntüsünden çok da iyi olmayan bir hayatı, çileli bir geçmişi olduğu anlaşılıyor. Hatta köpeğin, filmin daha ilk sahnesindeki akıbetinin senaryonun özeti niteliğinde olduğunu söylemek mümkündür. Zor geçen hayatın izlerini bu güne taşıyan hasarlı bedeni, hep bir kaçış halinde olması, gelmekte olan tehlikeyi etrafa haber verme -belki de yardım dileme- hırıltısı, etrafını saran çok sayıdaki şahidin sessizlik ve duyarsızlıkla olanlara seyirci kalmasıyla ansızın gelen ölüm… Onun için üzülen tek kişi ahalinin delisidir. Bu akış filmin olduğu kadar belki de gerçek hayatta Balkan coğrafyasının senaryosu…
Film Hakkında
Hadzi Trifun 'un üç oğlu var. Fakir köy muhtarının güzel kızı Taşana (Andela Jovanovic) ile evlenen oğlu ölmüş. Yas tutması, çocukları ve eviyle ilgilenmesi beklenen gelin artık yas tutmak istemiyor. Ayrıca Taşana güzelliğiyle birçok kişinin hedefinde. Diğer oğlu Mita (Marko Grabez) İstanbul 'da yaşıyor. Tahsilli, aileye katkısı olmayan, sadece masraf çıkaran bir karakter olan Mita, filmin ortalarına doğru yuvaya dönüyor. Aynı evde yaşayan diğer oğul Jovca (Nedim Nezirovic) ise; ilk eşinin şüpheli intiharı ve ikinci eşine ettiği eziyetler sonrasında Piskopos (Dejan Bucin) tarafından uyarılan, kişilik sorunu yaşayan bir karakter olarak verilmiş filmde. Toprak sahibi Trifun 'un ölen oğlunu veliaht olarak yetiştirdiği tahmininin güçlü olarak verildiği senaryoda; vergisini düzenli ödeyen, İstanbul ve Selanik 'le ticari bağlantıları olan ailenin geleceği parlak görünmüyor. Güçlü biri olarak bilinen Trifun 'la padişahlık müsellimlerinin iyi ilişkiler içinde olmasının fayda sağlayacağını dile getiren yan karakterlerden birinin dediği şu cümle hem durumu özetliyor hem de filmin adının kaynağına işaret ediyor; "Hadzi Trifun ailenin sonudur. Bir oğlu öldü. Kalanlardan birinin aklı yok, diğerinin gücü yok. Ailenin bundan sonra kanı bozuk, kanı kirli."
Trifun sıklıkla barıştan yana olduğunu "Tanrı barıştan yanadır" ve "Ben barış istiyorum" gibi cümlelerde dile getirse de merkezi otoriteyle çatışma olasılığına rağmen neleri göze aldığını, kişisel çıkarlar uğruna sürüklenilen yönü anlatan filmde; Osmanlı hâkimiyetiyle tarihi arka plan yoğun bir şekilde verilmektedir. Bölge ahalisinin birbirleriyle olan hesaplarının yeri geldiğinde mafya denilebilecek bağlarla çözümlenmeye çalışılması, eril bakışın çıkarları, verilen sözler ve yerine göre keyfiyetle uygulanan törelerde kadınların sadece bir nesne olmaktan öteye geçemediği görülüyor.
Filmin başkarakteri Trifun 'u gördüğümüz ilk sahnede giyinmek için eşinden destek alan, beline kuşağını sarmasana yardım eden eşine zarifçe teşekkür eden bir karakter olarak verilmiş olsa da bu tutumun devamı gelmiyor. Beyaz gömleği aydınlığı ve barışı simgeleyen bir yapım izleneceğine atıfta bulunulduğuna yorumlansa da bu beklenti boşa çıkıyor. Hatta bir sahnede, eşinin haklı uyarıları hoşuna gitmeyen toprak ağası Trifun kolayca ve tereddütsüz şekilde eşine "Seni şuracıkta kırbaçlarım." diyebiliyor.
Padişahın iradesinin elçisi Muhterem Cafer Bey 'in (Tim Seyfi) bu uzak imparatorluk şehrindeki düzen içindeki (belki de "patlak vermek üzere olan düzensizlikte" demek daha doğru olur) görevi; padişahı temsil etmek, halkın dirlik ve düzen içinde yaşaması için sevk ve idarede bulunarak sosyo-ekonomik anlamda güçlü ve söz sahibi olan yerli ailelerle doğru olanı yapma çemberini sağlamaktır. Bir anlamda; eğer gerekli olunursa, yörenin karanlık işlerini yürüten mafyayla dahi temas kurabilmesi söz konusu olan elçi bir bıçağın sırtında yol alır gibidir.
Filmde folklorik ögeler, dini ritüeller, gelenekler ve adetler ön planda verilmiş. Örneğin; yas tutma geleneği doğrultusunda eşini kaybeden bir kadının tamamen karanlık, gece ve gündüz perdeleri kapalı bir evde oturması, özel ve dini seramoniler dahil kiliseye dahi gidememesidir. Bir diğer örnekte dini inanış gereği sosyal düzen içinde, evliliklerde, aile içi sıkıntıların giderilmesinde, alınacak kararlarda Piskoposun önemli bir yere sahip olmasıdır.
Filmde değinilen bir husus da; geleneklerin, adet ve törelerin kişiye göre uygulandığıdır. Trifun 'un dul kız kardeşi Cona 'ya (Katarina Radivojevic ) dul gelini Taşana 'dan farklı ve ayrıcalıklı davrandığını Trifun 'a şu cümleyle söyleyen Piskopos: "Kız kardeşinize davrandığınız gibi gelininize davranmıyor, töreleri uygulamıyorsunuz." olsa da sonuçta değişen pek bir şey olmuyor. Geleneklerin soylu ve varlıklı aileler içi esnetildiği fakat sıradan halk için en ağır bedellerin yerine getirilmesinin beklendiğine dikkat çeken birçok sahne ve replik bulunuyor filmde.
Karakterlerin nargile içtiği görülen filmin dili Sırpça. Filmi izlerken aniden Türkçe konuşulmaya başlanmasıyla oluşan şaşkınlık sonrasında neredeyse tamamı Türkçe konuşabilen karakterleri görmek seyircideki şaşkınlık seviyesini artırıyor. Aksağanlı da olsa Türkçe konuşulması ve hatta Sırpça konuşmaların için çok sayıda Türkçe kelime geçmesi iki lisanın girift yapısını gözler önüne seriyor. İzlerken tespit ettiğim bu kelimelerden bazıları: haydi, maşallah, yallah, budala, pencere, aman bre (yeter anlamında), bekle, sarhoş, dost, efendi dir. Bu hususa eserlerinin son sayfalarında yer veren İvo Andriç 'in Türkçe-Sırpça ortak kelimeler dizininde rastlamak mümkün. Hatta "Drina Köprüsü" adlı eserinin son sayfalarındaki dizinde "pencere" ve "efendi" bulunuyor. Bu iki kelime Türkçe ve Sırpça 'da bulunan çok sayıdaki ortak kelimeden sadece iki tanesi olduğunu söylemek gerek.
Son olarak filmdeki müzikler hakkında birkaç söz söylemek yerinde olacaktır. Filme serpiştirilmiş ezgiler öylesine tanıdık ki. Bazen filmdeki karakterlerin çaldığı yaylı bir halk çalgısı eşliğinde seslendirilen, bazen de film müziği olarak verilen parçaların arasında "Üsküdar 'a Giderken" şarkısının melodisini duymak seyirciye, Türkçe konuşulan sahnelerin ilkindeki şaşkınlığın benzerini yaşatıyor. Düğün sahnesindeki müzikler; aynı melodilerin tesiriyle yerine göre eğlenip yerine göre hüzünlenildiğinin sesli ispatı niteliğindedir.
Sonuç
İmparatorluğun bu uç şehrindeki yerli toprak sahibinin ve ailesinin başına gelenler; aşılmaya çalışılan siyasi krizler, şirazesi kayan güç dengeleri, günahlarla bezeli ahlaki olaylar, hayatta kalma ve daima kazanan olma mücadelesini konu neden film, Tük izleyicinsin çok aşina olduğu dinamiklerle öne çıkmaktadır. Anlatıldığı dönemdeki İmparatorluk haritasına göre kuzeyde bulunan Vranja 'deki varlığı ve etkisi düşüşle karşı karşıya kalan zengin Sırp Hıristiyan ailesinin evi ve evin avlusunu, Sırplar, Türkler ve Arnavutlar 'ın gündelik işleri, giyim kuşamı, aşkları/yasak aşkları, tutukluları, güç savaşları, intikam-dostluk-düşmanlık üçgenindeki tutumlarını izlerken; entrika, cinayet, görücü usullü evliliklerle anlatılan dönemde kadınların toplumdaki yerini ve değerini anlamaya fırsat vermektedir.
Yönetmen: Milutin Petrovic
Senaryo: Vojislav Nanovic, Milena Markovic
Oyuncu Kadrosu: Dragan Bjelogrlic, Andela Jovanovic, Katarina Radivojevic, Dejan Bucin, Fedja Stukan, Marko Grabez, Nedim Nezirovic, Tim Seyfi, Aleksandar Stojkovic
Tür: Dönem filmi, dram
Orijinal İsmi: Bad Blood
Yapım Yılı: 2021
Süre: 1 sa 42 dk
Yazar: Necla DURSUN - Yayın Tarihi: 19.09.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 15.09.2022 23:37