Kitaplarla Konuştuk (2)
kapıyı açtığında uzunca baktı bana
kapıyı açtığında
yıllardır yürüyemediği bir yol
yapraklarını döküyordu
ağaçlar oturmuş
duvarlar iyice yaslanmış geriye
(syf 18)
Kapıyı açtı. Yüreğimde açtığım o kuyuların derin sessizliği. Sanki bir taş atmışım içine o kuyunun ve yıllar sonra gelen bir ses. Kapıyı açtı. Ben kendimi bıraktığım yerde unuttuğum bir çocuk. O kapattığı kapıda çocuğunu bekleyen bir anne. Kapıyı açtı. Kapıdaki gıcırtı gözyaşıdır dedim içimden. Kapattığın o kapıların biriktirdiği gözyaşı... Duymadı. Ben geldim. Ayaklarımı bırakıp. Hoş geldin dedi. Kuş cıvıltısı… Hoş geldin dedi, ben şiir sandım. Bakmadı yüzüme. Bakamadım yüzüne. Zayıflamışsın demedim, büyümüşsün demedim, çocukluğum kokuyorsun demedim. Saçların aman Allah’ım, saçların her bir kıvrımında kırlangıçlar yuva yapmış. Sanki ben şiir yazdım her bir teline bak mısralarım gizli, demedim. Oturdum. İçimde kuşlar yavrulamış sanki. İçimde bilmem kaç yıldır gelmeyen bahar, bir bir cemre -leşmiş sanki. Oturdu. Elleri büyümüş sanki. Yüreği titriyor ellerinde. Kalktı. Daha konuşmamıştık üstelik.
Konuşmak için gelmemiştim ben zaten. Ben konuşmayı terk etmiştim sen terk edince kelimelerimi. O yüzden suskunluk biriktirdim sana, diyemedim. Geldi. Gözlerini gördüm. Bir şey diyemedim. Bir şey diyebilseydim şair olurdum belki. Diyemedim, gözleri dedim içime; tanıdın mı?
bulut kondu her yerime. sordum söylemedi, sordum
söylemedi. göğerdi gün gün. Bana yağmur dediler.
(syf 13)
Baktı bana. –Niye geldin dedi. Ben gelmeye gelmedim, gitmeye geldim. Bazen insan gitmek için gelir. Sen gittiğinden beri hep geldin ama ben kendimi sana bırakıp gitmiştim, demedim. Bu cümleyi kurdum evet. Evet, evet, kurdum. Anlaşılması gerekmiyor bazen kurduğun cümlelerin. Anlaman da gerekmiyor. Sustum. Bu seferki biraz uzun. Çay var mı? –Çay hep vardı dedi. Ama çok yalnız.
aşk yalnız bir kalbin attığı yerde
bir kentin sulara gömüldüğü yerde
seni kurtarmaya gelenlere öldüğünü söylemeyip
uzun yürüyüşlere çıkmaktır aşk
yürümek uzaklaşmadan kalbim kadar
(syf14)
Odana şiirler asmışsın. Tavanlarına derin yalnızlıklar... Odana kuşlar konmuş, odanda deniz dalgası ferahlığı. Sen hiç gözlerinle şiir yazdın mı duvarlara? Sen hiç bir duvara sarıldın mı? Sen hiç duvarlara yumrukla yazı yazdın mi. Sen hiç...
--Çay iyi olmuştur umarım. Çay zaten hep iyidir, kötü olan bizleriz. Sizin burada deniz varmış. --Evet, uzak biraz. Gidince söyle de fazla özenmesinler sana, demedim. Bizim orda hiç deniz yok. --Evet. Bizim orda deniz olmadığı için martılar rüyalarımıza konuyor. Bizim orda deniz olmadığı için odamızın bir duvarına deniz, diğer duvarına bir hayal çiziyorduk.
karşılarda bir noktanın
ev olmasını diledim bize. bir oda
kucağımda bir çocuk oturmayı diledim
yerde sırtımı sedire vermiş
hem o çocuk olmayı diledim seslenip
en güzel sesimi ömür diledim baht diledim
saldım rüyamı her şeyin sahibine.
aşk diye ışıktım kırılıp daldım suya
(syf 15)
Çay geldi içtik. Saklıyordu yüzünü benden. Yüzün bir gelinin çeyiz sandığı, saklamalısın benden, demedim. Benden biz aradım. –Kuş dedi, bu kuşu hatırladın mı? Kuş dedim, ben kuşlara şiir öğrettim. Ben kuşlara sarılmayı öğrettim, minarelerin burcunda el sallıyordular. Ben hangi kuşa sarıldıysam öldü, demedim. Odan güzelmiş dedim. –Boyayacaktım dedi. Maviye boya dedim. Ben ruhumu maviye boyadım ama odam türbe yeşili. Benim ruhumda maviler, odamda hep rutubet vardı. Benim odamda çok uzun süre binlerce suret geziniyordu ama bir tek hayal vardı, demedim. Benim odamda her şey sana benziyordu, seninki sana benziyor. Odana sarılıyorum görmüyor musun değil mi?
ya rab nerde benim bedenim
çıksam odalara dolaşsam
koklasam yatakları örtüleri
nerden başlasam bulurum kendimi
bir yalan ömrün gülüşü bir yalan
(syf 16)
Neler değişti hayatında, kaç yıl oldu dedi. Kaç yıl oldu hayatımda, kaç doğum, kaç ölüm… Ben kaç kere bıçakladım ardından çocukluğumu, kaç abdest bozdum, kaç estetik yaptım ruhuma saymadım.
İnsanlar nefes alır yaşamak için, ben ise hayal kurdum. Hayal kurunca gerçekler gerçekliğini kaybetti. Hayallerime kar yağdı, mevsimlerden bahardı. Mevsimler uzun zaman bana hep kardı. Sen karı sevmiştin çünkü. Ben kara sarılmıştım bir yaz günü. Ben kara yaslanmıştım bir yaz günü. Düşlerimde Ren Geyikleri seni getirmişti. Düşlerim seni bana getirmeye söz vermişti. Niye gelmedin, demedim.
kat karşılığı mütahite verdim düşlerimi
sakallarım uzadı kirlendim
ağladıkça yaşlı bir adama benzedim
bir türlü
isteyemedim
isteyemedim
(syf 21)
bir penceren varsa
kuşların konduğu
nefesinden buğulanan cama
yasla burnunu
ve koş gözlerinle
yoruluncaya dek dön sonra
kalbinin sıcak kuytusuna
bir kalbin varsa Allah deyince
titreyen kuşların kanadı ol
kardan adamın üşüyen burnu
gördüğün ne varsa dışarıda
içeri al kalbinle bak bir daha bak
kar çocuklar gibi yağıyor
(syf 48)
Kafasını kaldırdı, yüzünü saklamıyordu artık. Ben gizlice bakıyordum. O çoktan gizlice bakmıştı. Ben yaşlanmıştım, o hala çocuktu sanki. Değdi mi dedim. –Neye dedi. Güldüm. Çok mu ağladın dedim, gözyaşı kokuyorsun. –Güldü. Bir şeyler sordum. Bir şeyler anlattı. Ben bir şeyler anlatsın diye bir şeyler daha sordum. O anlattı, ben çocukluğuma döndüm.
benim damarlarımda yanan
çocukluğumdan sana getirdiğim gülümseme
sevdiğim ve vazgeçtiğim
günlerin bahar çiçeklerine
teslim ettiğim
saçların alev olmuş
gözlerin yağmur birikintileri
konacak bir yer kimin umurunda
sesin bal sesin yumruk sesin alçalıp yükselen
kağıt bir uçurtma
uzaklaşıp giden beyaz rengiyle
(syf 56,57)
--Enes… Enes…
Efendim abi! –Ne yapıyorsun! Kitap okuyorum. Abi, ben şiir yazamıyorum ya hani, eğer yazsaydım bu kitap olurdu. –Yazma boş ver. Ben bu kitabın hikayesini yazayım diyorum, aklıma deli şeyler geliyor. –Yaz bakarız…
Yazdım olmuş mu? –Sonu niye yok bunun oğlum! Sonuna şunu sakladım;
aşk sandığın
hep o kapı gıcırtısı
(syf 25)
Eve Gitmek İstemediğim Günler
Bülent Ata
Şule Yayınları
94 Sayfa
1.Baskı- Mart 2015
Yazar: Enes CAN - Yayın Tarihi: 28.06.2016 09:00 - Güncelleme Tarihi: 27.06.2016 12:08