Kopuş Üzerine Bir Deneme
Albert Camus'nün bu kısa ilk romanı Yabancı, "Fransa'da en çok satan ciltsiz kitap" başlığıyla tanındı.1942'de yayınlandı, 40 dile çevrildi ve Luchino Visconti tarafından sinemaya uyarlandı.
Kitabın kahramanı Meursault aracılığıyla, "garip" davranışları olan, maskelere, sosyal oyuna dirençli bu adam, minimalist olduğu kadar net bir düzyazıyla, "saçma karşısında insanın çıplaklığını" anlatır.
Sıradan bir adam annesinin ölüm haberini alır, cenazesine gider, havanın sıcaklığı onu yorar. Evde canı sıkılır ve pazar gününü balkonda sigara içerek pencereden sokağın gürültüsünü izleyerek geçirir. Hafta içi ofise gider ve çalışır. Arkadaş olmak isteyen komşusunun davet ettiği içkileri içer ve hepsinden önemlisi, kahverengi gözlü ve çiçek yüzlü güzel Marie ile güneşte yüzmeye gider. Hakkında pek bir şey bilmiyoruz, oraya buraya saçılmış detaylar bizi tahmin etmeye sevk ediyor. Cezayir'de yalnız yaşıyor, adı Meursault. Fransız asıllı, ofis çalışanı, genç bir erkek. Patronunun dediği gibi "hırssız" bir adamın sıradan bir hayatı. Oldukça yalnız ve sağduyulu bir adamdır Mersault.
Yabancı, okuyucu ilgisinin tamamen kahramanına ve anlatıcısına dayanan romanlardandır. Bir psikoloji, davranışlar, tepkiler, başkalarına, onu çevreleyen topluma karşı tekil bir algı. Yabancı, tümdengelim yoluyla, düşüncelerinin, eylemlerinin yorumlanmasıyla kendini boşluğa çeken bir adamın portresidir. Camus, bize karakter özelliklerini hiçbir zaman açıkça anlatmıyor, birdenbire ağzından çıkan "benim suçum değil", "yorgundum", "umurumda değil dedim" gibi küçük cümlelerini özgürce yorumlamamıza izin veriyor. Çocukça, saf, her şeye karşı duyarsız mı yoksa tam tersine bilge, ölçülü, büyük zekâlı, nihilist bir edilgen mi yoksa içinden isyan eden bir adam mı? Okuyucu bocalıyor, tereddüt ediyor ve asla onu tam olarak tanımlayamıyor; bu da karakterinin tüm gücünü oluşturuyor. Okuyucu, bizimle konuşurken ve kendini ifşa ederken, baştan sona onu anlamaya çalışır.
İnsanın kendine yabancılaşması, ölüm, hayata kayıtsız kalma, umursamazlık gibi düşüncelerin en belirgin ifadesini kitapta şu alıntı ile görüyoruz: "Ne yapalım," diyordum, "ölmem kaçınılmazmış!" Başkalarından önce ölecektim, su götürür yanı yoktu bunun. Ama herkes bilir ki, hayat yaşamaya değmez. Aslına bakarsanız, ihsan ha otuzunda ölmüş ha yetmişinde, pek önemli değildi. Çünkü her iki halde de, pek doğal ki, başka erkekler de, başka kadınlar da yaşayacaklardı, hem de binlerce yıl. Sözün kısası, hiçbir şey böylesine açık değildi. Şimdi de olsa, yirmi yıl sonra da olsa yine bendim ölecek olan.
Toplumun Meursault'ya dair algılarını destekleyen bir diğer faktör onun suskun mizacıydı. Meursault, kesin olarak gerekli olduğuna kanaat getirene değin konuşmazdı. İnsanlar sosyal etkileşimde bulundukları kişilerden karşılık görmeyi umduklarında ve umduklarını bulamadıklarında, neye hükmetmeleri gerekirdi? Onun bu sessiz mizacını bir tür hakaret olarak gördüler ve gerçek mizacını anlamayı reddettiler. Meursault hayatın karmaşasından uzak durdu ve mümkün olan en basit hayatı yaşamayı denedi. Toplumun geri kalanının aksine, çaba gerektiren şeylerle ilgilenmemişti ki bu da kendisini ifade etmek istemiyor gibi görünmesine neden oldu.
Bu kitap, bir bireyin, olağandan farklı yoldan bir şey yaptığında toplumun onu nasıl yargıladığını anlatıyor. Roman boyunca Meursault, toplumla birçok kez temas kurmuştur; fakat her seferinde toplumdan, kendisinin bir yabancı olduğunu hissettiren duygularla baş başa kaldığı utandırıcı karşılıklar almıştır. Bu romanla Meursault'nun Yabancı'daki vaziyeti nezdinde, toplum ve bireyin nasıl karşı karşıya geldiklerine tanık oluyorsunuz. Bu harika romanın kitapseverlerle buluşmasını diliyorum.
Yabancı
Albert Camus
Can Yayınları
110 Sayfa
Yazar: Elif MERT - Yayın Tarihi: 21.02.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 21.02.2022 01:30
İyi bir degerlendirme olmuş, okumuştum, gözümden kaçan bir kaç şeyi fark etmemis sağladı. Kaleminize sağlık.