Kore Sineması: Lady Vengeance - İntikam Meleği

Doğan Keçin, KitapHaber için kaleme aldı...
"Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu." Shakespeare
"İntikam", sanatın, mitolojilerin, dinlerin ve aslında insanlığın en temel konularından birisidir ve nerede görsek hemen ilgimizi cezbeder. Hele ki Shakespeare'in "Hamlet"i veya Mel Gibson'un "Braveheart"ı gibi doğru kurgulanmışsa yıllar boyunca tekrar tekrar okuruz ve izleriz. Çünkü "intikam"da aslında bir adalet türüdür. Koreli yönetmen Park Chan-Wook'un 2000'li yılların başında çektiği ve "intikam üçlemesi" olarak sunduğu filmlerin başrolünde de "intikam" oynuyor.
Üçlemenin ilk filmi olan "Sympathy For Mr. Vengeance – Haklı İntikam" filmi diğer iki filmin gölgesinde kalsa da, gerek oyunculukları, gerek görselliğiyle ortalamanın üzerinde bir eser olarak karşımıza çıkıyor. Konu olarak da herkesin "haklı" olarak birbirinden intikam aldığı girift bir olay örgüsünü ustalıkla ele alıyor.
İkinci film olan "Old Boy – İhtiyar Delikanlı" ise zannımca bir çoğunuzun, izlemese bile ismini duyduğu bir baş yapıttır. Bu filmde de kısaca, gizemli bir şekilde 15 yıl bir odada kapalı tutulan bir adamın, serbest bırakıldıktan sonraki gizemi çözmek ve intikam almak için verdiği mücadele konu alınıyor. Sert ve sürpriz bir sonla biten film, hakkını vererek izleyen seyircinin üzerinde uzun süre kurtulamayacağı bir etki bırakıyor.
Serinin üçüncü filmi olan "Sympathy For Lady Vengeance – İntikam Meleği"nde ise diğerlerindeki gibi girift ve sürpriz bir yapı yerine gayet net, açık ve adım adım ilerleyen bir intikam hikayesi yer alıyor fakat yine içerisinde tartışacak bir çok konuyu barındırıyor -ki bizde bu yazıda bunları tartışacağız.
Tartışmalara geçmeden önce biraz filmin künyesinden bahsedelim. Filmimiz 2005 yapımı neo-noir psikolojik gerilim filmidir. Orijinal ismi "Chinjeolhan Geumjassi", Türkçeye "Nazik Kalpli Geum-Ja" veya "Merhametli Bayan Geum-Ja" olarak da çevrilebilir. Park Chan-Wook'un yönettiği filmde Geum-Ja'yı Lee Young-ae kusursuz şekilde canlandırmış ve kendine bir kez daha hayran bırakıyor. 1 saat 55 dakika süren film, oyunculuğun yanı sıra yönetmenliği, kurgusu, görüntüleri, müzikleriyle de tam bir görsel şölen ortaya koyuyor ve gerçek sinema izleyicisine haz dolu dakikalar yaşatıyor. Müzikler konusuna özellikle değinmek gerekir. Çünkü müzikler sahneleri ve görüntüleri kusursuz ve güçlü bir şekilde tamamlıyor. Özellikle aşk, kin, hasret, hüzün gibi duyguları taşıyan Paganini'nin Caprice 24'ü ile sinemanın ve müziğin birlikteliğinde sanatın "damak çatlatan" haliyle sunuyor bizlere. Ama tabi ki Vivaldi'nin katkılarına da göz ardı etmemek gerekir.
Evet, şimdi filmi kısaca özetlemek gerekirse, -spoilar'a hazır olun- daha henüz 19 yaşındayken hamile kalan Geum-Ja ailesinin yanında kalmak istemez ve liseden öğretmeni olan Bay Baek'in yanına sığınır. Bay Baek, bir çocuk katilidir. Öldürdüğü bir çocuğun cesedi ortaya çıkınca Geum-Ja'yı henüz yeni doğurduğu çocuğuyla tehdit eder ve suçu üstlenmesini ister. Geum-Ja 13 sene haksız yere hapis yatar. Bu süre içerisinde Hristiyan olur ve herkese iyilik yapar. Bu iyilikler arasında hapishanedeki kadınlara kötü davranan bir mahkumu öldürmek de vardır, hasta bir mahkuma böbrek bağışlamakta, yaşlıların altını temizlemekte. Herkes ona "iyilik meleği" demeye başlar. Ama bir yandan da çıkınca Bay Baek'ten alacağı intikamın hayallerini kurmaktadır. Çıktığındaysa yeniden doğmuş gibidir. Tüm planlarını adım adım işleyen bambaşka bir Geum-Ja vardır artık.
Filmi bu şekilde anlattığımızda herhangi bir tartışma konusu görünmüyor, gayet haklı, planlı ve net bir intikam hikayesi duruyor ortada. Lakin detaylara ve simgelere indikçe yönetmenin Hristiyanlık ve Dharma felsefesi karşılaştırmasından, Nietzsche'nin "üst-insan" kavramına oradan da bireysel adalet ile hukuksal adalet arasındaki tartışmaya kadar sürükleniyoruz.
Daha film ilk sekansından tartışmalara başlıyor. Bir grup Noel baba, Noel anne ve garip saç kesimli bir adam, yapay bir şekilde boyanmış doğa manzaralı bir duvarın önünde bekleşir. Duyulan ilk sözler "onun dünyaya inmiş bir melek olduğunu söylüyorlar" olur. Duvarın hemen arkasında kışın getirdiği ölü bir orman görüntüsü vardır. Geum-Ja göründüğünde bu grup "tanrının nefesiyle" uçurumların aşıldığını anlatan bir ilahi söylemeye başlar. Geum-Ja donuk bir yüz ifadesiyle gelir, günahlardan arınma anlamına gelen Tofu yemeyi reddeder, rahip olduğu anlaşılan bu garip saç kesimli adama küfür eder. Bu kadarcık sahnede bile yönetmenin Hristiyanlık ile ilgili görüşünü çok net görebiliriz. Duvardaki sahte manzara resmi ve arkasındaki kış mevsimi, doğumu simgeleyen Noel kıyafetleri içinde ilahi söyleyen insanlar ve onlara küfür eden eski bir mahkum.
Daha ileri ki sahnelerde aynı rahip yeniden Geum-Ja'nın yanına gelip tekrardan kilisesine gelmesini ister ama Geum-Ja artık Dharma'ya inandığını söyler. Bunun üzerine rahip bildiği bütün her şeyi para karşılığı Bay Baek'e anlatır. Bütün bu sahnelerde rahibi, garip saçları, sahte ve abartı duygusal mimikleriyle görürüz. Buna karşın Geum-Ja, hapishanede tanıştığı eski bir siyasi suçludan aldığı Dharma öğretisi kitabının içine bir silah taslağı çizer ve çıktığında, başka bir eski mahkum arkadaşına bu silahı yaptırır -ki intikamını da bu silahla aldığını görürüz.
Burada Hristiyanlık inancıyla Dharma öğretisini insana yükledikleri anlam, karşımıza bir tartışma konusu olarak çıkıyor. Hapishanedeyken herkese iyilik yapan, uçurumları "Tanrı'nın nefesiyle" aşan gerçek bir "melek" olan Geum-Ja, zamanla sevme, affetme, "tokat atana diğer yanağını dönme" gibi Hristiyan inançlarından sıyrılıp, "kişinin kendi ödevini yapması" gerekliliğini savunan Dharma öğretisine kayıyor. Çünkü Geum-Ja artık intikam alması gerektiğini hissediyor ve hapishanenin kapısından çıkarken bir "intikam meleği" olarak adeta yeniden doğuyor.
Bir Dharma hikayesinde anlatıldığına göre; savaşçı olan Arjuna, bir sebepten akrabalarıyla savaşa girmek üzereyken "sevdiklerimi öldürmektense öldürülmeyi veya savaştan vazgeçmeyi tercih ederim" der ve silahlarını bırakır. Ve Dharma öğretisi burada başlar. Krişna, Arjuna'ya "Değersiz de olsa, kişinin kendi ödevini (dharmasını) yapması, başkasının ödevini yapmasından iyidir" der. Arjuna, eşsiz bir savaşçı yeteneğiyle doğduğu için, savaşı reddetmesi kendi özünü yani dharmasını reddetmesi demek olur. Eğer kişi dharmasını kabul eder ve o uğurda bir yolda yürürse etrafındaki her şey onu destekler. O kişi artık akışta değil, akışın kendisi olur. Louise Bourgeoise'nin dediği gibi "kendi hikayeni anlattığında ilgi çekici olacaksın". Geum-Ja da "İntikam Meleği" olarak kendi Dharmasını bulur, o yolda yürümeye ve kendi hikayesini yazmaya başlar. Bu dönüşüm sürecindeyse Geum-Ja'nın değişimi gözlerine çektiği kırmızı farlarda simgelenir. Hala sahip olduğu masum bakışların etrafında ateş ve kandan oluşan bir çerçeve çizer kendisine.
"İnsan, bir an önce kargaşasını, kendine anlam veren bir düzene çeviremezse, yıldız doğurtmazsa, karanlığında yok olacaktır." Nietzsche
Bu değişimle birlikte Geum-Ja, Nietzsche'nın bu sözüne uygun olarak kendine anlam veren bir düzen kurar ve bir yıldız olarak yeniden doğar. Yani dünyevileşir, kendi değerlerini yaratır, doğaüstünü reddedip kendi potansiyeline döner, kendi yolunu, ideallerini, düşüncelerini takip eder, istediği şeyi elde etmek için gece yarısı çatılardan iple sarkar, kişileri kendi kurallarına göre hareket etmeleri için ikna eder, yönlendirir, maniple eder, kuralları kendisi koyar, kendi hayatının tüm akışını eline alır, karşılaştığı bütün uçurumları kendi nefesiyle aşar, yine Nietzsche'nın tanımıyla "üst-insan" olur. Nietzsche'ye göre "merhamet" zayıflıktan öte bir şey değildir, köle ahlakının temelidir ve "Vicdan sızısı utanmazlığın ta kendisidir". Geum-Ja, intikam meleği olduktan sonra hiçbir şekilde "merhamet" veya "vicdan" emareleri göstermez. Ta ki kızı Jenny'e kadar.
Geum-Ja, kızı Jenny'i doğurduktan birkaç ay sonra hapse girer. Bay Baek, Geum-Ja hapse girdikten sonra henüz bebek olan Jenny'i sosyal güvenlik kurumuna verir, oradan da Avustralya'lı bir çift evlat edinir. Geum-Ja intikam planlarının son aşamasına yaklaşırken kızını ilk ve son bir kez görmek için Avustralya'ya gider. Aileyle çok iyi anlaşır ve onları kızıyla tanışmaya ikna eder. Fakat Jenny, annesiyle birlikte Kore'ye dönmek ister. Hatta bunun için kendini öldürmekle tehdit eder ve istediğini alır.
Jenny, Geum-Ja'nin yumuşak karnıdır. Bir başka değişle Jenny, Geum-Ja'nin masumiyetidir, vicdanıdır, merhametidir, üst-insan olmaktan sıradan insan olmaya indirgeyen yegane kişidir. Çünkü Geum-Ja'nin hayatındaki tek masum kişi kızı Jenny'dir. Geum-Ja'nin Jenny'e tüm yaşanılanları anlattığı sahnede, Jenny'nin annesine benzemek için gözlerini daha da çekik yapmaya çalışması küçük kızın gerçekten de tüm masumiyetini gösteren çok duygulu bir sahne olarak akıllara kazınıyor..
Filmin buraya kadar olan ilk kısmı oldukça hareketli, hızlı geçişler, rengarenk görüntüler ve Kore sinemasına has, konunun ana akışıyla alakası olmayan bir takım ek sahneler eşliğinde farklı bir tarzda akmaktadır. Buradan sonra başlayan ikinci kısım daha durağan, siyah-beyaz görüntüler, vahşetin ve duyguların dozunun daha da arttığı bir tarza dönüşmektedir. Ve aslında Park Chan-Wook filmin bu bölümlerinde, üçlemeyi yapmaktaki amacı olan "intikam" ve "adalet" kavramlarını, mükemmel kurgulanmış yakın planlar ve harika oyunculuklarla çektiği bu uzun ve yoğun sekanslar kullanarak kurduğu mahkeme aracılığıyla seyircinin tartışmasına sunmaktadır.
Geum-Ja'nin planları bütün engellere rağmen bir bir işler ve sonunda Bay Baek'i ele geçirir. Eski bir okulda elleri ayakları bağlı, bir sandalyede kendine gelen Bay Baek kendini savunma şansı bile bulamaz. Geum-Ja birkaç defa kendi tasarımı olan silahla onu öldürmeye çalışsa da bir türlü yapamaz -ki bu sahnelerdeki görsel şölen bir sanat eseri olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü Geum-Ja aslında zannettiği kadar Üst-İnsan olamamıştır, göre göre bir insanı öldüremez çünkü Jenny, yani Geum-Ja'nın vicdanı, masumiyeti artık kendisiyle birliktedir. Geum-Ja bir insanı, gözüne baka baka öldürmenin gelgitlerini yaşarken Bay Baek'in telefonunda alarm çalar. Alarm, "kalkın öğretmenim, işe gitme vakti" diyen küçük bir çocuğun sesinden kaydedilmiştir. Geum-Ja alarmı kapatmak için Bay Baek'in telefonunu alır ve bir şekilde Bay Baek'in başka çocukları da öldürdüğünü öğrenir. Deliye dönen Geum-Ja, Bay Baek'e biraz daha işkence ettikten sonra, aklına bir fikir gelir. Bay Baek'in öldürdüğü çocukların ailelerini aramaya başlar ve toplamda öldürülen dört çocuğun ailesini ve on üç yıl önce soruşturmayı yürüten dedektifi bir araya getirir. Bay Baek'in çocukları öldürürken kaydettiği kasetleri çocukların ailelerine izletir. Ve en sonunda ailelere şu seçeneği sunar; "eğer isterseniz bu katili adalete teslim edebiliriz veya her birimiz çocuklarımızın intikamını kendimiz alabiliriz". Uzun tartışmalardan sonra aileler intikam almayı seçer ve sırayla Bay Baek'in bağlı olduğu odaya girerler. Bizlerde bu uzun, yoğun, dramatik, ışık ve gölgelerin mükemmel dansından oluşturulmuş olan sekansları izlerken oturduğumuz koltuklardan bir tanık ve aynı zamanda da bir jüri üyesi olarak olaya dahil oluruz.
Bu noktada binlerce yıl önce Yunanistan'da yaşamış sofistlere bir kulak vermemiz gerekir. Antiphone doğru eğitimleri alan ve kendine göre "hak ve "iyi" olanı keşfeden insanın bunlara uygun yaşaması gerektiğini, eğer yasalar ve töreler bu yaşayışı engellerse kişilerin doğal haklarının ihlal edilmiş olduğunu dile getirir. Kallikes'se bu doğal haklara cesaret ve akılcılığı da ekleyerek, bu özelliklere sahip kişileri "kralların oğulları" olarak niteler. Güçleri ve cesaretleri olmayan sıradan insanların oluşturduğu "sürü"nün ise yasalar ve kanunlar aracılığıyla bu "kralların oğullarını" sınırlamaya çalıştıklarını ileri sürer. Nietzsche'den binlerce yıl önce de "üst-insan" kavramını ortaya koyarlar.
Geum-Ja, çocukları öldürülmüş ailelere çocuklarının katilini sunduğunda ve seçimi onlara bıraktığında aslında sorduğu şey budur; "cesur ve akılcı düşünerek kendinize göre "hak" ve "iyi" olanı seçerek intikam mı alacaksınız, kanunları kabul edip sürüden biri olacaksınız?"
On üç sene önce Geum-Ja'nın davasına bakan dedektifin bu kurulan mahkemede olması da bir ironidir aslında. Evet aileler kanunlara uymayı seçerlerse tüm delillerle birlikte katili anında adalete teslim edeceklerdir ama bir yandan da on üç sene önce adalet yanıltılmış ve suçsuz biri on üç yıla mahkum olmuştur. Bay Baek de bir şekilde ailelerin vicdanlarını rahatlatacak bir cezayı almayabilir veya bir şekilde mahkumiyetten kurtulabilir veya hukuken en ağır cezayı alsa bile ailelerin istediği daha ağır bir ceza olabilir. O dedektif de yönetmen Chan-Wook'un kurduğu bu mahkemede, birer üst-insan olarak karar verecek olan ailelerin vereceği kararı bekleyen o karara boyun eğen adaleti temsil etmektedir.
Park Chan-Wook üçlemenin üç filminde de haklı intikamlarının peşinde koşan insanların hikayelerini anlatırken çok derin bir adalet kavramını sorgular ve aslında Antiphone'nin doğal olanı zorunlu, kanuni olanı keyfi olarak nitelediği, doğal hukuk ve pozitif (konulmuş) hukuk çatışmasını ortaya koyar. Modern toplumlarda bu ikisi arasında uçurum açıldıkça insanların adalete karşı olan inancında da bir yarılma yaşanmaktadır. Bu yüzden de ya intikam duygularını bastırarak iyi çocuk taklidi yapıp sürünün bir parçası gibi davranmak ya da güçlerinin yettiğince mafyatik bağlantılara başvurmak zorunda kalmaktadırlar. Her iki uç da yaşanabilir bir toplum için tehlike teşkil ettiği aşikardır. Çünkü bastırılmış toplumların da, hayvansal dürtülere teslim olmuş toplumların da yaşanabilir bir medeniyet inşa etmeleri imkansızdır. Bunun içindir ki cinayetlerin, vahşetin, tacizlerin, katliamların, soykırımların alenen, insanın gözlerini kanatırcasına, ruhlarının içine baka baka işlendiği günümüzde "adalet" kavramı yeniden tartışılmalı ve "vicdan", "merhamet" ve "intikam" gibi kavramlarla nasıl bir ilişkisi olması gerektiği yeniden kurgulanmalıdır. Aksi halde oluşacak nihilist bir dünya, Park Chan-Wook'ün "intikam üçlemesi" evrenindeki kadar estetik olmayacaktır.
İntikam Meleği
Orijinal adı: Chinjeolhan geumjassi
İngilizce adı: Lady Vengeance, Sympathy for Lady Vengeance
Yönetmen: Park Chan-wook
Senarist: Chung Seo-kyung, Park Chan-wook, Park Myeong-chan
Oyuncular: Nam-mi Kang, Jeong-nam Choi, Hye-Sook Go
Yapım Yılı: 2005
Süre: 115 dk
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 25.06.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 10.06.2024 13:38
Hem yazı hem film çok etkileyici, çok düşündürücü. Malesef adalete olan inancımız iyice törpülendiği için suç işleyenlerin içerde başlarına gelen başka kazalara sevinir olduk.