Korkunç Beyaz Üzerine Anlamlar
Dilek ALTUNDAĞ yazdı...
Edebi türler içinde yer alan öyküler bir sanat zevki vermektedir insana. İlgi ve dikkat alanındaki konular öykü severlerin ilgisini çekecek nitelikte olmalıdır. Dünya kocaman bir öykü yumağıdır. Sayılmayacak kadar çok sayfalardan oluşan bir öykü kitabıdır âdeta. Öykü kitapları olmasa dünyanın izleri de kaybolup gidecekti belki de. Edebiyat dünyamızın satır aralarında İbrahim Halil Çelik'in Korkunç Beyaz[1]'ındaki öyküleri bize dünyanın pencerelerini açmayı öğretmiştir. Korkunç Beyaz'dan küçük izlenimler vererek eserin bütününe dair bir okuma hevesi oluşturma çalışılmıştır.
İz Yayıncılık'tan çıkan ve on yedi öyküden oluşan ilk öykü kitabı Korkunç Beyaz, yazarın edebiyatımızda kendine sağlam bir yer yaratacağını gösteriyor. Deneyimli bir yazarın kaleminden okuduğumuz öykülerde aşina olduğumuz temalar seçilmiştir.
Daha önce çeşitli mecralarda yayımlanan öyküleriyle de tanındığımız İbrahim Halil Çelik, kitabına Kavafis'in dizeleriyle selamlamaktadır okuyucusunu. "Ah, önceden fark etmedim örülürken duvarlar. Ama ne duvarların gürültüsü ne başka ses sezdirmeden beni dünyanın dışına bıraktılar." diyen
Kemal Sayar'ın "Edebiyat hayallerine sadakatini yitirmemiş ve inanmış insanların uğraşıdır. Hayallerimizi yitirmek istemiyorsak safları sıklaştırmak zorundayız okur ve yazar yani o üç beş kişi birbirinin soluğunu hissedebilmeli"[2]sözünü Korkunç Beyaz öyküsünde dünyasından zamanla renklerin canı çekilen bir çocuğun hikâyesini okuyoruz. Hayallerini yitiren bir çocuğun beyaz karanlığa dönen dünyasında, "Renkler sadece gözle görülenler değildir." (s.31) diyen bir annenin şefkatiyle sıklaştırıyoruz saflarımızı. Ayrıca bu öyküde seçilen mekân ve diyalogların gerçekçi işlenişi, bizi öykünün bir parçası yapmaktadır.
İbrahim Halil Çelik, daha ilk kitabında dile ve kurguya hâkimiyetiyle okuru hikâyesine bağlamıştır. Bunu neşe ile hüznün harmanlandığı Araba İlanı öyküsünde, "Ömrümüz eşyaları sahiplenmekle geçiyor. Hâlbuki eşyalar bize sahiplenmeliydi. Ömrümüz onlarınkinden daha kısa. Bunu uydurmadım." (s.12) Yazar, hepimizin zaman zaman durup düşündüğü noktaları, panoya iliştirilecek bu cümleleriyle zihnimizi donatmıştır.
İbrahim Halil Çelik, öykülerinde sıradan olaylar, haber değeri olmayan dertlere bir kez daha bakmamızı sağlamıştır. Dirgen Ali öyküsünde, "Sonra ikimiz de sustuk. Yaraya benzeyen çatlak toprağa bakıp sustuk. Ekin yığından kan sızıyordu toprağa. Rengini, katillerin döktüğü kandan alan kırmızı toprağa. Bakıp sustuk." (s.60) cümleleriyle hissettirir bunu okuyucuya. Yazar, karakterlerini karanlık dünyalarıyla boğmaz. Gün üzerine çıkardığı öykü karakterlerini varoluş sancılarıyla bırakıp kaderlerine terk etmez.
Kar Taneleri Gibi öyküsünde, "Elimde bir zarf. Babasının verdiği. Üzerinde soğuk, cansız ve ruhsuz bir resmi yazı."(s.67) diyerek başlar kısa, kıvrak ve hızlı cümlelerine. Devamındaki cümlelerinde de bu kuşatıcı üslubunu görürüz. Yazar, kısa cümleli öykülerinin yoğun içeriğiyle de okuyucunun dikkatini çekmeyi başarmıştır.
İbrahim Halil Çelik, bilinç akışı tekniğiyle yazdığı Fotoğraf öyküsünde karakterin iç sesi okuyucunun sesine karışmıştır. "Bütün sözcüklerimi, acemi sorularımı yutup yüzüne baktım onun. Kaç cümleyi içimde evirdim çevirdim Bu zaman zarfı içinde."(s.50) Bu öykünün son cümlelerinde akıcı dili sayesinde yormayan sakin gülümsemeler bırakır okuyucusunda. "İnsan dediğin yüklü bir öykü değil midir zaten? İnsan dediğin bir öyküdür. Görüşmek üzere." (s.54)
İbrahim Halil Çelik, okurun ruhuna dokunmak ve metni işlerken olabildiğince rahat hissetmek için deneyimlediği bir dünyadan öyküleriyle çıkmıştır okuyucunun karşısına. Benim Yurdum öyküsünde konargöçer Hasan Ali'nin Melek'e olan imkânsız bir sevdanın hikâyesini okuruz. İçimizi acıtan bu öykü Sabahattin Ali'nin Hasan Boğuldu' sunu getirir aklımıza. "Ben ezberledim Hasan Ali'nin mektubunu, sözcüklerini bile saydım. Tamı tamına 1092 sözcük!" (s.65) "Kınama garibi, sevdanın yükü ağırdır. Çekmeyen bilmez. Sözcükleri saymış.1092'mişmiş. İşine bak!" (s.66)
Çelik'in öykülerinde bir araya getirdiği sözcükler okurun güncel ya da eskimiş yapısına karşılık özenle okunmayı beklemektedir. Oldukça yalın, içtenlikli bir dille yazılan bu çarpıcı öykülerin edebiyat hayallerine sadakatini yitirmemiş, inanmış okuyuculara ulaşması pek mümkün görülmektedir. Tüm öykü severlere tavsiye ediyorum.
[2]Sayar Kemal, Hüzün Hastalığı, Timaş, s.120
[1] İbrahim Halil Çelik, Korkunç Beyaz, İz Yayıncılık, 2020, İstanbul
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 13.10.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 06.10.2023 14:01