Körlük Üzerine Bir Anlatı

Sueda Kurt Kitaphaber için kaleme aldı.
"...bazı körlerin sadece gözleri kör değildi, zihinleri de kördü."
Saramago, 1922-2010 yılları arasında yaşamış, Portekizli bir yazardır. Roman türünde pek çok eser veren yazar, 1998 Nobel Edebiyat Ödülü aldığı "Körlük" romanı ile ses getirmiştir. Farklı ülkelerde çeşitli dillere çevrilen eser, 2008'de Fernando Meirelles'ın yönetmenliğinde beyaz perdeye de taşınmıştır.
Körlük romanının yazıldığı tarih, 20.yy sonlarıdır. Avrupa'nın Rönesans ve Reform hareketleri ile 16. ve 17. 'da başlayan Ortaçağ karanlığından kurtulma çabası, modernizm kıpırdanmaları ile devam eder. Modernizm ile insan aklına verilen önem(!) postmodernizmle geçmişten ve tarihten kurtulma çabalarına evrilir. Avrupa kültüründe görülen tarihi reddetme refleksi, şüphesiz insan aklını cehalete gömen, skolastik düşüncenin hakim olduğu Ortaçağ travması ile ilgilidir. Bu sebeple inşa edilen tarihten uzak, sürprizlerle dolu yeni ve güzel zaman, gelecek olan zamandır. Kitapta da sıkça rastladığımız zaman sorgulamalarında, şimdiki zamanı gelecek zaman üzerinden anlamlandırma çabaları ilgi çekicidir.
Körlük, kendimizi direk olay kurgusunun içerisinde bularak başladığımız metaforik bir romandır. Kitapta bir kaç kişinin aniden körleşmesi ile salgın bir hastalık baş göstermeye başlar. Bu hastalığa yakalanan kişiler bembeyaz bir körlük içerisinde kendilerini bulur. Devletin aldığı tedbirler ile salgının yayılmasının önlenmesi için hastalar eski binalara, depolara yerleştirilir. Yalnızca yiyecek ve yatak ihtiyaçlarının karşılandığı bu insanlar, körlüğün getirdiği zorluklar ile baş başa kalmıştır. Hastalık durumu ile gelen kaotik ortam, insanlar üzerinde derin etkiler yaratır.
Saramago kaleminin başarısı olsa gerek, başından sonuna kadar oldukça kasvetli bir karantina süreci okuru sarmaktadır. Körler grubunda yeni alışkanlıklar, yeni sorgulamalar, yeni ahlaki çöküşler başlar. Beraber yaşama becerisini kazanmak zorunda kalan grup, aslında bugünlerde bizlerin de kazanmaya çalıştığı yeni yaşama becerileri için mücadele verir.
Kaybedilen görme yetisi ile ihtiyaçlarının pek çoğunu göremeyen insanlar, zamanla insanî özelliklerden uzaklaşırlar. Sürecin başından sonuna kör olmadan kalan, gördüklerine tahammül gösteren iyiliksever kadın, bu kaotik ortamı örgütlenerek ve belli kurallarla yaşanır hale getirmeye çabalar. Bu serüven boyunca yazar pek çok soru ile bizleri baş başa bırakarak ilerler. Aynı zamanda bolca metafor kullanır.
Körlük olarak kabul ettiğimiz tâbir kişinin görme yetisini kaybetmesidir. Büyük bir karanlık ile baş başa kaldığını söyleyen bu kişiler, körlüğü kitapta büyük bir süt beyazı ile tarif etmektedir. Yazarın yer yer araya girip öğretici konuşmaları olur. Anlamı metaforlarla gizlese de sıklıkla bazı konuları okur ile tartışmaya açar. "...aslında körlük, umudun tükendiği bir dünyada yaşamaktı."
İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinde yaşadığımız salgın, medya tarafından dünyanın fena ve yaşanılmaz bir yer olarak tanımlanmaktadır. Felâketlerin getirdiği dayanılmazlık hissi, değişen yaşam koşulları, dünya ekonomisinin değişmesi içinde bulunduğumuz krizi kürsele ölçeğe çıkarmaktadır. Kitapta da ifade edilen insanların, insan olmaktan çıkması, bugünün medya güçlerinin de yapmaya zorladığı bir noktaya benzemektedir.
Kitabın sonunda bütün körlerin tek tek normale dönmesi ilgi çekicidir. Yine bulaşıcı bir duruma gelen bu salgın yalnızca bir kişiyi etkilememiştir. Bunun sebebi soru işareti olarak okura bırakılır.
Körlük durumunu atlatan kitap kahramanları son kısımda büyük bir mutluluk yaşar. Fakat bu mutluluk da yeni bir paradoks olarak dönmelidir. Çünkü asıl körlük, anlık görme ile değil farkında olmakla son bulacaktır.
"Neden kör olduk, Bilmiyorum, belki bir gün nedenini öğreniriz, Ne düşündüğümü söyleyeyim mi sana, Söyle, Bence biz kör olmadık, biz zaten kördük..."
Körlük
Jose Saramago
Çev. Işık Ergüden
Kırmızı Kedi Yayınları
336 s.
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 08.07.2020 13:09 - Güncelleme Tarihi: 09.01.2025 16:33