Kötülüğün Doğası mı Hastalığın Edebiyatı mı?, Edebiyat, Mustafa ATALAY

Kötülüğün Doğası mı Hastalığın Edebiyatı mı? yazısını ve Mustafa ATALAY yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsin

Kötülüğün Doğası mı Hastalığın Edebiyatı mı?

08.10.2021 09:00 - Mustafa ATALAY
Kötülüğün Doğası mı Hastalığın Edebiyatı mı?

İnsanın doğasında yer alan iyilik ve kötülük potansiyeli, bir sarmalın ortasında kalan kararsız ruhları iki seçenekten birisine hapseder. Böylelikle insanın eylemlerinin iyi ve kötü olarak adlandırma sürecinin apaçık gerçeklerle ortaya çıkacağı sanılır. Oysa insanın kalbindeki ve zihnindeki sisli fikirler bu sürecin belirginleşmesini sürekli ertelemektedir. Bu erteleme insanın düşüncesini ve eylemini gizlemesine imkân tanırken, çevresinin o insanlar hakkında doğru karar verme yetisini de elinden almaktadır.

Hastalık, insanın kendi potansiyelindeki iyilik-kötülük ikileminin ortasına düşen bir hakikat belirteci olarak ortaya çıkar. Bedensel bozuluş tabirini karşılayan hastalık olgusu, insanın düşüncelerindeki sisleri ortadan kaldırır ve kaosun kıskacında berrak bir yanılgıyla insanın duygularını apaçık eder. Edebiyat ise tüm bu süreci ilk baştan başlayarak bir bütün halinde ele alırken, aynı zamanda bunu doğru adlandırmak için de bir çalışma alanı olarak varlık gösterir.

Edebiyatın hastalıkla kesiştiği bu noktada yazarlara, insanı yakalayan bedensel arızî rahatsızlıklardan ruhsal baki rahatsızlıklara; bedensel kalıcı eksikliklerden ruhsal geçici travmalara kadar geniş bir alanda bir yazım imkan ve fırsatı sunmaktadır. Prof. Dr. Selçuk Çıkla’nın kaleme aldığı Kapı Yayınlarından çıkan “Edebiyat ve Hastalık” adlı eser, bu minvalde kaleme alınan eserlere ve yazarlarına bir büyüteç tutarak “sağlık ile edebiyatın iç içe geçtiği boyuta” odaklanmaktadır.

Kötülüğün Doğası

Kötülük her yerde olduğu gibi edebiyat dünyasında da her zaman ön planda tutulan, merak edilen, işlenmeye müsait görülen, her roman veya öykünün olmazsa olmazıdır. Kötülüğün bu albenisi günahın ağına düşmeyi kolaylaştırırken, kurguların bir yanlış-doğru denklemi üzerinde yükselmesine de zemin hazırlamaktadır.

Selçuk Çıkla’ya göre dünya kötülükler diyarıdır. Kötülüğün doğasını anlamadan atılan her adım insanı yanlış bir muhakemenin kollarına atmaktadır. Edebiyatın bu noktada çıkışı, kötülük temasının iğrençlikler, haksızlıklar, tutarsızlıklar ve ahlaksızlıklar gibi insanın değerini alaşağı eden pozisyonundan kaynaklanmaktadır. İyiliğin ortaya çıkması için kötülüğün var olmasının zorunluluğu edebi metinlerin kurgusunda da önemli bir yer tutmaktadır.

Eserini böyle bir zemine inşa eden Selçuk Çıkla, öncelikle kötülük kavramının edebiyata etkilerini, daha derin olarak roman türlerinde kötülük kavramının yansımalarını ele alarak esere başlar. Hastalık türlerine gelmeden önceki bu geniş “kötülük teması” sonraki sayfalarda ele alınan hastalıklar ve öykülerin merkezinde yer tutan temel kaygıyı anlamamızı kolaylaştırmaktadır.

Hasta ve Hastalıklar

Öncelikle hastalık ile ilgili kaleme alınan şiirlerden yola çıkarak eseri derinleştiren Çıkla, roman türlerinin neden Osmanlı Dönemi edebiyatında çok yaygın olmadığı hususunu Cemil Meriç’ten alıntıladığı şu paragraf ile irdelemeye çalışmaktadır: “Divan Edebiyatı’nda roman yok. Niçin Olsun? Batının ilk romanlarından biri ‘Topal Şeytan’. Kahraman evinin damlarını açar, bizi yatak odalarına sokar. Roman başlangıcından itibaren bir ifşadır. Osmanlı’nın ne yaraları vardır, ne de yaralarını teşhir etme hastalığı… (S.98)”

Cemil Meriç’in bu düşüncesini rikkatle edebiyat alanında incelemeye tabi tutan Çıkla, romanların insanları ruhsal rahatsızlıkların kollarına atmada ve toplumu ifsat etmede araladığı kapıyı örneklerle ortaya koymaktadır. Don Kişot, Werther ve Bovary okuyan neslin perdesiz/ aracısız ön kabullere dayalı olarak ortaya çıkan zehirlenme süreçleri sonucunda, bu eserlerdeki çılgınlıkları yapmak için kendini kaybeden bir okur kitlesinin oluştuğunu belirtmektedir.

Hastalar ile roman arasındaki bu ilintinin ardından hastalıklar bahsine geçen Selçuk Çıkla, on ayrı hastalık türünü roman ve öyküler ekseninde incelemeye tabi tutar. Bu hastalıkların bir kısmı biyolojik, bir kısmı ruhi hastalıklar olarak bir ayrıma tabi tutulmaksızın bütün olarak değerlendirilmektedir.

Frengi(leşme), aşk hastalığı, verem ve aşk veremi, haset, intihar deliliği, histeri, bovarizm, narsizm, serbestlik ve delilik olarak her başlıkta bu temalarla/hastalıklarla ilgili geniş bir perspektif sunarak eserlerin bu hastalıklarla bağlantılı yönünü ele almaktadır.

Bu bölümden sonra özellikle hasta- mekan ilişkisine odaklanan Selçuk Çıkla, Tanzimat Dönemi eserlerinde yer alan Beyoğlu, kahvehaneler, meyhane ve kerhaneler ile hastane ve hapishane özelinde eserlerdeki mekan ve getirdiklerine eğilmektedir: “Nasıl ki mikroplar, vücuda dışarıdan gelen yabancı unsurlarsa, aynı bunun gibi mimari yapılardan tutun da geleneksel hayatın bütün alt figürlerine kadar her alandaki yabancı unsurlar da şehirleri-yabancılaşan insanlar üzerinden-istila etmeye başlayabilir. (S. 230)”

Sonuç

Hastalıkların edebiyat üzerinde hâkimiyet sağladığı zamanlar olan “salgın dönemlerinde” ortaya çıkan eserlerin, kurgusu ve hakikatle iç içe olan boyutu kimi zaman alegorik, kimi zaman öyküleyici ve kimi zaman da açıklayıcı bir anlatım tarzıyla karşımıza çıkmaktadır. Tanzimat Dönemi romanlarında bu türleri daha çok romantizm akımının etkisinde aşk acısı bağlamında görmekteyiz. Hatta ölümün taşıyıcı hastalığı olan “verem”, eserlerde o kadar sıklıkla romantik âşıkların birbirlerine kavuşamama temasının belirgin bir ayracı niteliği kazanmıştır ki Ahmet Hamdi Tanpınar: “Devrin edebiyatı başka hastalık bilmez gibidir” demek zorunda kalmıştır.

Hastalıklar tarihinin ucunu insanlık tarihiyle birleştirdiğimizde, insanlığın acı tecrübelerini toplumsal zeminde yaşamalarının hastalık edebiyatını oluşturduğunu ifade edebiliriz. Bireysel akut veya kronik rahatsızlıklardan eserlerde kısmen bahsedilirken, salgın zamanları eserlerinde kurgusal temanın bir şekilde “salgın, toplum ve alınan tedbirlere” geldiğini görmekteyiz. Her salgının ortaya çıkışı, bulunduğu coğrafyadaki yıkım gücü, insanların salgınla mücadelesi ve hükümetin salgın karşısındaki tutumu bu eserlerin temel konusu olmuştur.

Bütün bu süreci derli toplu olarak karşılaştırmalı okumaya tabi tutarak ilk ele alan eser olması açısından Selçuk Çıkla’nın Edebiyat ve Hastalık kitabının önemli bir açığı kapattığını ifade edebiliriz. Salgın sürecini, edebiyat türleri ile ilişkisini, ülkemizdeki eserlere katkısını ve gelecek eserlere etki durumunu görme ihtiyacını karşılayan eser, kimi öykü ve romanlardan alıntılamalar yaparak hastalığın eserlerdeki seyrini de gözler önüne sermektedir. Bu süreçte bütün salgın eserlerini ele aldığına dair bir iddiası yoktur eserin. Bir başlangıç olduğunu ise Çıkla “önsözde” şu şekilde ifade etmektedir: “Edebiyat ve hastalık ilişkisinin bütün boyutlarını gösterebildiğimi asla iddia etmiyorum. Ancak belki bu araştırma, ileride yapılacak kapsamlı araştırmalara mütevazı bir katkı sağlayabilir diye ümit ediyorum. (S.12)”

Eserin kaynakça açısından oldukça geniş olduğunu ve dipnotlarının açıklayıcı boyutunu başarılı bulduğumuzu ifade ederken; aynı hastalığı ele alan eserler arasındaki zayıf ilişki, bazı hastalıkların bağlam düşünülerek ele alınmaması ve batı edebiyatı eserleri ile yeteri kadar karşılaştırma yapılmaması hususunu üzerinde durulması gereken yönler olarak belirtebiliriz.

Edebiyat ve Hastalık

Selçuk Çıkla

Kapı Yayınları

320 Sayfa


Yazar: Mustafa ATALAY - Yayın Tarihi: 08.10.2021 09:00 - Güncelleme Tarihi: 04.10.2021 14:05
701
Yorumlar
  • Garip Tasarımcı 2021.11.01 11:08

    Edebiyatın hastalıkla iç içe geçtiği bu iklimde hatırlanması elzem bir eser. Eseri bize hatırlattığınız için teşekkürler...

Mustafa ATALAY Hakkında

Mustafa ATALAY

Bir gölün kıyısında 88 yılının Temmuz sıcağında hayata gözlerini açtı. Eğitiminin büyük bölümünü burada geçirdi. Bir denizin kıyısında 2007-2012 yılları arası Üniversite eğitimiyle birlikte hayat eğitimi de aldı.

Bir gölün kıyısına döndüğü yaşamını, 2012 Ağustos'undan bu yana 'Lale'lerle bezeli düşüncelerle 'Eczane'sinde devam ettiriyor.

Okuyor, yazıyor, çalışıyor ve başka alanlarda eğitimine devam ediyor.

Daha önce Üniversite bünyesinde çıkarılan Sentez Dergisi'nin editörlük ve yazı işleri sorumluluğu görevlerini üstlendi. Kardelen Derneği Bülteni'nin editörlüğünü yaptı. Dernek ve Vakıf bültenlerinde ara ara göründü, Alıntılar Mektebi'nde talebe oldu, Yolcu Dergisi'nde nefeslendi, on5yirmi5.com'da uzun bir serencamı oldu. Kitaphaber.com.tr'yi ise evi gibi görüyor...

Mustafa ATALAY ismine kayıtlı 115 yazı bulunmaktadır.

Twitter Facebook Kişisel