Kötülüğün Orijinal Şeffaflığı, Düşünce, Mustafa BUĞAZ

Kötülüğün Orijinal Şeffaflığı yazısını ve Mustafa BUĞAZ yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Kötülüğün Orijinal Şeffaflığı

03.12.2021 09:00 - Mustafa BUĞAZ
Kötülüğün Orijinal Şeffaflığı

''Böylece her kategori bir geçiş evresi yaşıyor ve her kategorinin özü, 'suyun belleği''

gibi saptanamaz bir iz bırakarak yok olup gidene dek eriğin bütününde, önce son derece

büyük, ardından sonsuz küçük dozlarda çözünüyor '' (Jean Baudrillard)

'

Aşırılıklar Çağı: Orji Sonrası

Aydınlanma, Orta çağ düşünce ve zihniyetine bir tepki olarak ortaya çıktı. Tanrı merkezli, hiyerarşik toplum yapılanmasına karşı eşitlik, özgürlük, ilerleme gibi değerleri benimseyerek yeni bir dünya yaratmayı başardı. Fakat adına modernite dediğimiz, aklı ve bilimi önceleyen, ilerleme düşüncesinin verdiği güçle üreterek toplumsal eşitliği ve özgürlük ütopyasını gerçekleştirmeye ant içmiş bu dönemin varlığı şimdilerde tartışılmaya başlandı. Hatta önüne post- ön eki getirilerek post-modernite denilen yeni bir çağın başladığı bile düşünülmektedir. Peki, ne oldu da kökeninde sarsılmaz ve değişmez denilen değerler taşıyan modernitenin tahtı sallanmaktadır?

Bunun sebebini en iyi anlatan düşünürlerin başında Jean Baudrillard gelmektedir. J. Baudrillard içinde bulunduğumuz yeni durumu şu şekilde tasvir etmektedir: '' İçinde bulunduğumuz güncel durumu nitelemek gerekseydi, bir orji sonrası hali derdim. Orji, tam da modernliğin patladığı andır; her alanda özgürlüğün patladığı andır: Politik özgürleşme, cinsel özgürleşme, üretici güçlerin özgürleşmesi, yıkıcı güçlerin özgürleşmesi, kadının, çocuğun, bilinç dışı itkilerin özgürleşmesi, sanatın özgürleşmesi.'' (Sf-9)

Evet, içinde yaşadığımız çağ bir orji sonrası çağdır. Her alanda patlamanın, her alanda özgürleşmenin, her alanda aşırılığın hüküm sürdüğü ve her şeyi en son hızla tükettiğimiz ve artık yerine yenisini ya da orjinalini koyamadığımız bir döneme girdik. Peki bundan sonra ne olacak?:

'Artık yalnızca orji ve özgürleşme simülasyonu yapmak, hızlanarak aynı yönde gidiyormuş gibi görünmek geliyor elimizden; oysa gerçekte boşlukta hızlanıyoruz, çünkü özgürleşmenin tüm hedeflerini çoktan ardımızda bıraktık.'' (sf-10)

Baudrilard'a göre insanlık olarak tüm ütopyaları ve tüm hedefleri gerçekleştirdik. Bundan sonra sanki gerçekleşmemişler gibi yaşayacağız. Onları bitip tükenmez simülasyonlar içinde yeniden üretip hiper-gerçeğe dönüştürerek yeniden yaşamaya çalışacağız. Bir nevi kendimize sahte bir hayat yaratacağız. Gerçekte ve fiili olarak olmayan bir şeyi bütün bileşenleriyle birlikte gerçekmiş ve fiilen varmış gibi yani bir simülasyon durumunda yaşamaya devam edeceğiz. Fakat simülasyon durumunda yaşamak bir felaketi de beraberinde getiriyor. Baudrillard buna ''sanal felaket koşullarında yaşamak'' adını veriyor. Yani bugün, bütün kavramların bağlamından koptuğu ve hiçbir gerçekliğe göndermenin olmadığı sanal ortamda (gerçekliğin simülasyon evreninde) kopyalama yoluyla her şeyin sonsuz sayıda çoğalmasına şahit oluyoruz. Bu sonsuz sayıda çoğalma şeylerin doğal yollardan yok olmasını değil fraktal bir dağılma biçimiyle yok olması sonucunu doğuruyor:

"Artık hiçbir şey (Tanrı bile) sona ererek ya da ölümle yok olmuyor; hızla çoğalarak, sirayet ederek, doygunluk ve şeffaflık yoluyla, simülasyon salgını ve ikincil varoluş olan simülasyona aktarılma yoluyla yok oluyor her şey. Artık ölümcül bir yok olma biçimi değil, fraktal bir dağılma biçimi vardır." (sf-11)

Ölümcül Çoğalma ve Türlerin Karışması

Her şeyin fraktal biçimde çoğalması Baudrillard'ın ''değer'' tasnifine ''fraktal evre'' denilen yeni bir evre eklemesine sebep olur. Değerin geçirdiği evreleri, doğal evre (kullanım değeri), ticari evre (değişim değeri) ve yapısal evre (gösterge değeri) şeklinde tasnif ettikten sonra değerin dördüncü evresi olan fraktal evrenin gelip çattığını ifade eder. Değerin viral hatta ışın gibi yayıldığı fraktal evresinde, değer her ne olursa olsun hiçbir şeye göndermede bulunmaz. Katıksız yanyanalık yoluyla tüm yönlerde, tüm zaman aralıklarında ışır: Bu fraktal evrede, ne doğal ne de genel bir denge vardır, gerçek anlamda sözü edilebilecek bir değer yasası yok artık; bir tür değer salgınından, değerlerin genel metastazından, rastlantısal bir şekilde hızla çoğalma ve dağılmasından başka bir şey yoktur."(s-12)

Ortada bir değer salgını olduğuna ve değer yasası (hassas miyar) olmadığına göre neyi iyi neyin kötü, neyin güzel neyin çirkin olduğuna kim karar verecek? Artık iyi kötünün karşıtı değildir, hiçbir şey apsisler ve ordinatlar halinde düzenlenemez. Çünkü simülasyon sayesinde şeyler, göstergeler ve eylemler düşüncelerinden, özlerinden, değerlerinden, göndermelerinden, kökenlerinden kurtuldular. Bunlar gerçek hayatta hiçbir gerçekliğe göndermede bulunmuyorlar artık.

Değerlerin başına gelen türlerin de başına gelmiştir. Eğer neyin iyi neyin kötü olduğuna dair belirleyici bir ilke yoksa neyin kadın neyi erkek olduğuna dair ilke de ortadan kalkar. Kanserli çoğalma ve yanyanalık yoluyla artmanın metastaz düzeni/düzensizliği cinselliği de etkiler. Teknolojik varlıklar klonlama ve protezler vasıtasıyla eşeyli üremeye son vererek, insanı ölümsüz ve cinsiyetsiz varlıklar haline getirdikçe türlerin karışımı süreci başlar. Artık kadın erkeğin zıttı değildir. Cinsiyet yoktur!

Her şeyin her şeyle ilişkili hale geldiği, her şeyin birbirine karıştığı bir dönemde her şeyin karışımı yasası dayatılır bize. Artık her şey cinseldir, her şey politiktir, fakat her kategori genelleştikçe özgünlüğünü yitirir ve tüm diğer kategoriler tarafından emilir:

''Her şey politik olduğunda artık hiçbir şey politik değildir. Her şey cinsel olduğunda artık hiçbir şey cinsel değildir ve cinsellik tüm anlamını yitirir. Her şey estetik olduğunda artık güzel ya da çirkin olan bir şey kalmaz ve sanat da yok olur.'' (Sf-15-16)

Her düşüncenin aşırılığı ve kendi sınırlarının dışına taşması başka bir alana geçişi de beraberinde getirir. Politika, cinsellik ve estetik, yerini trans-politik, trans-seksüel ve trans-estetiğe bırakır. Politika, cinsellik ve sanat alanında belirleyici bir ilke ve avangard yoktur artık. Modernliğin görkemli ilerleyişi tüm değerlerde beklediğimiz değişime yol açmadı, değerlerin birbirine dolanıp kendi üzerlerine katlanmasına yol açtı der Baudrillard. Bu bizim için tam bir kafa karışıklığına sebep oldu. Örneğin proleterya proleterya olarak kendini yadsımayı, böylelikle sınıflı toplumu yıkmayı başaramadı. Sanat kendini aşkın bir ideallik içinde değil, ama gündelik yaşamın genel estetikleştirilmesi içinde dağıttı, görüntülerin katıksız dolaşımı uğruna sıradanlığın trans-estetiği içinde yok oldu. Cinsel ütopya da gerçekleşmedi. Cinsel özgürlük yanlıları, arzunun bütün insanlarda, kadın-erkek tam olarak gerçekleşmesi ve arzunun cinsiyet ayrımının ötesinde yüceltilmesi ütopyasını hala hayal etmektedirler.

Kötülük Nereye Gitti?

Artık güzel ya da çirkine ulaşamadığımızdan ve değer yargısında bulunmamız olanaksız olduğundan iyi ya da kötüye de ulaşmamız imkânsız hale geldi. Güzel ve çirkin karşılıklı çelişkilerinden/zıtlıklarından kurtulduktan sonra nasıl ki kanserli bir çoğalmaya(metastaz) uğradıysa iyilik ve kötülük de zıtlıklarından kurtularak sonsuz sayıda çoğaldılar. O halde kötülük nereye gitti sorusuna cevap olarak: Her yere; çünkü çağdaş kötülük biçimlerinin anamorfozu sonsuzdur:

''Korunma sayesinde, doğal göndermeleri öldürme sayesinde, şiddetin temizlemesi sayesinde, tohumları ve tüm lanetli payları yok etme sayesinde ve olumsuza cerrahi müdahale yaparak bundan böyle yalnızca hesaplı yönetim ve iyilik söylemiyle uğraşmak isteyen bir toplumda, kötülükten söz etme olanağının kalmadığı bir toplumda, kötülük yakamızı bırakmayan bütün viral ve terörist biçimlere bürünür.'' (sf-80)

Artık hiçbir yerde kötülükten bahsetme olanağı kalmamıştır. Çünkü en ufak olumsuzluk sanal uzlaşma tarafından boğulmuştur. Batı, iyinin ve kötünün ötesine geçerek bu tür kavramları kullanımdan kaldırmıştır. Fakat bu Batı'yı zayıflatmıştır. Çünkü kötülüğü belirtmenin simgesel gücü olan öteki yoktur artık. Yani bir şeytan, yani bir düşman, yani bir yabancı yoktur. Pozitifliğin sunduğu olumlu değerleri yaya yaya olumsuzun (virüsün) saldırısına karşı bağışıklık sistemini mahvetmiştir Batı:

''Kişi artık ötekiyle yüz yüze gelemiyor, ama kendi kendisiyle çatışıyor. Bağışıklık sürecinin saldırgan biçimde tersyüz oluşuyla, bağışıklık kodundaki bir bozuklukla ve kendi savunma sistemlerinin yok olmasıyla birey kendi antikoruna dönüşüyor. Oysa tüm toplumumuz ötekiliği etkisiz kılmayı, doğal gönderme olarak ötekini yok etmeyi amaçlıyor. İletişim yüzünden bu toplumun kendisine karşı alerjisi artıyor. Kendi genetik, biyolojik ve sibernetik varlığı karşısındaki şeffaflık yüzünden beden, kendi gölgesinden bile alerji kapıyor. Yadsınan tüm ötekilik hayaleti kendi kendini yıkan bir süreç olarak diriliyor. Bu da KÖTÜLÜĞÜN ŞEFFAFLIĞIDIR. '' (sf-116)

Kötülüğün Şeffaflığı
Aşırı Fenomenler Üzerine Bir Deneme
Jeand Baudrillard
Fransızcadan Çeviren: Işık Ergüden
Ayrıntı Yayınları


Yazar: Mustafa BUĞAZ - Yayın Tarihi: 03.12.2021 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.12.2021 10:50
914

Mustafa BUĞAZ Hakkında

Mustafa BUĞAZ

Hakikatin peşinde koşan, münzevi, mütecessis bir fikir işçisiyim.

Mustafa BUĞAZ ismine kayıtlı 25 yazı bulunmaktadır.

Twitter