Küçük Prens’in Büyülü Dünyası
Hala Sahra Çölü'nde kendi büyülü dünyamda küçük bir prensim. Gideceğim uzak gezegenlere ama kendi küçük dünyama geri dönmek üzere. Ben hayatı sorgulayarak yaşayan, her şeyin nedenini bilmek isteyen Küçük Prensim. Sadece anlamak ve bilmek istedim. Anlamak ve gezmek, içime kök salmış çiçeğimle beraber.
Hayat uçağım insanların hava sahasının dışına çıkmıştı. İnsanlar beni savaşa göndermişti, bana benzeyen birilerini öldürmem için. Benim uçağım düştü. Bir yitiktim artık. Bir yitik, dünyanın dışında kendine ait küçük bir dünyası olan küçük bir prens. Ben küçüktüm ama sorularım büyüktü. İnsanlar büyüktü ama onların soruları yoktu. İnsanlar soru sormayı, sorgulamayı bırakmıştı. Ben de çareyi onların gezegenin ve gerçeğinin dışına çıkmakta bulmuştum. Kafamda nesneleri dönüştürüyordum. İnsanlarsa gözlerinin önündeki nesnelerin altında eziliyordu. İnsanlar bu kötülüğü neden kendilerine yapıyorlardı? Hiç anlamıyordum.
Evren bilinmezliklerle doluydu. Onlarsa gözlerini her şeye kapatmışlardı. Kendi elleriyle içlerindeki bilişsel kapılara kilitler vurmuşlardı. Ben bilinmezlikler prensiyim. Yolculuğum hep bilinmezliklere olmalı. Kral gibi her şeye hükmettiğini sana yalnız bir adam olmak istemiyorum. Kendi hayatının sahibi olamayanlar, başkalarının hayatlarında basit bir ayrıntı olurlar. Sadece özgür olanlar efendi-köle, kral-tebaa vs. gibi açmazlardan kurtulabilirler.
Kimse kendini beğenen insanları ego hapishanelerinden çıkaramaz. Herkes bir başkasının varlık aynasını kırıyordu, kimse kendine toz kondurtmuyordu, laf söyletmiyordu. Dünya kendini beğenmiş insanların elinden mezbahaya dönmüştü. Bütün olan insan yoktu. Her kesin bir parçası eksikti, bir tarafı sakattı.
Dünya, alkoliklerin utancını unutmak için doluştuğu bir meyhaneye dönüşmüştü. Ama utancı azalmıyordu sarhoşların. Sarhoşlar içtikçe daha çok utanılası işler yapıyorlardı, utanılası işler yaptıkça daha çok içiyorlardı. Dünya meyhanesinde yerim yoktu. Aklımı, kalbimi ve çiçeğimi alıp kendi küçük dünyama çekiliyorum.
Her şeyin değerini sayılarla ölçen iş adamını görünce doğru yolda olduğumu anlıyorum. O iş adamları sürekli bir şeyleri kesip biçiyorlardı. Onlar bakıyorlardı ama görmüyorlardı. Onların aklı körelmişti, kalbi kararmıştı. Onların arasında yerim hiç olmamıştı. Ben her şeyi aklımla görüp kalbimle seviyordum. Benim için bir çiçek yoktu. Kokusundaki mayhoşluğuyla, rengindeki uyumuyla, yapraklarındaki damarlarıyla, dalındaki çizgileriyle, toprağındaki mineralleriyle, çağrısındaki içtenliğiyle, sözündeki derinliğiyle, şarkısındaki sadeliğiyle, çağrışımlarındaki zenginlikleriyle, suskunluğundaki manasıyla, düşündeki gerçekliğiyle diğer çiçeklerden ayrı bir çiçek vardı. Ben her şeyi kendi ait özellikleriyle görüp yaşamayı seviyordum. Her şeyin hakkını böyle veriyordum.
Gezegendeki fenerleri yakıp söndürmek gibi görevlerim yoktu. Benim küçük dünyamda gece ve gündüz doğaldır. Gece kendiliğinden gelir ve gündüz olması gerektiği gibidir: Hafif ve sade. Asla bekçilik yapmayacaktım hayatıma. Her şey doğal ve hür olduğu için bir gözeticiye gerek yok küçük dünyamda. Kalem yazının nehirlerinde cesurca akar. Söz yatağına kırgın ve küskün değildir. Yıldızlar ışıltılı sonsuzluğundadır. Kelam atlas yorganını kuşanmıştır. Mum rahlesine boynunu indirmiştir. Su hayatın kaynağını dolanmıştır. Toprak doğurganlık burcundadır. Taşlar kavim, dağlar mukim.
Kaşif gibi oturduğum yerde keşif yapmayı, bilgi notları tutmayı sevmiyorum. Ben yaşayarak, görerek bilmek istiyorum. Bizzat hayatın içinde olmalıyım. Kendini kandıran kaşifler uzaktan bakarak yaşadığını sanırlar, suni cihazlarla yaşama tutunurlar. Ben icatlarla keşifler arasında bir başıma yolculuk yapmak istiyorum.
Ne başkalarını kendi yoluma yönlendirdim ne de başkalarının yoluna girmeyi tercih ettim. Yaşam trenim hep doğal seyrinde gitti, küçük dünyamın içinde ve uzağında. Demiryolu makasçılarıyla işim olmadı. Ne başkalarına makasçı oldum ne de başkalarının küçük dünyamda makasçı olmasına müsaade ettim.
Satıcı olmadım. İnsanlardan aldım, kendimden verdim. Dünya bir değiş-tokuş yeriydi küçük dünyamda. Ben iyilikleri, güzellikleri değiş-tokuş yapmayı seviyordum. Büyülü dünyamı böyle güzelleştiriyordum. Karşılık beklemeden alıp vermektir benim büyülü dünyamın sırrı. Ben insanlardan alıp kendimden verdiğim için küçük bir prenstim. Bu yüzden bana ait büyülü, dokunulmaz, ulaşılmaz, bozulmaz bir dünyam vardı.
Küçük Prens
Antoine de Saint-Exupery
Çev. Tomris Uyar, Cemal Süreya
Can Çocuk Yayınları
112 sayfa
İstanbul, 2022
Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 03.05.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 29.04.2024 03:41