Kuklanın Sessizliği

Edebî eserlerde kurgu ve olay örgüsü dendiğinde ilk akla gelen düz yazı oluşu ve hacim yönüyle romandır. Bir romanda doğal olarak önceden iyi kurgulanmış/tasarlanmış bir örgü bekleriz. Birbiriyle bağlantılı veya bağımsız kahramanların/olayların finale doğru belirli tekrarlar/hatırlatmalarla birbirine bağlanması gerekir. Bu beklenti sadece nesirle, romanla sınırlı değildir. Şiirde, denemede hatta şu anda okumakta olduğunuz incelemede bile önceden planlanmış veya yazım süreci içerisinde kendine yer bulmuş edebî bir örgüden bahsediyoruz. Yazar dağınıklığı bir teknik olarak seçmiş olsa bile dağınıklığın bir örgüsü olması beklenir. Tarkovski'nin filmlerinde birbiriyle ilgisiz gibi görünen epizotlar bir kurgunun parçası değil midir? Anlatım dili, söylemek istediği söz ve arka planın yanında iyi örülmüş bir sanat eseri okuma bittiğinde eserin lezzetini artıran ve emeği, ön hazırlığı ortaya çıkaran bir niteliktir.
Öykü dosyaları arasında tematik yapıya sahip olanlar doğal olarak romana benzer bir örgüyle adım adım inşa edilir. Bağımsız öykülerden oluşan eserlerde ise böyle bir özellik aranmaz. Okur böyle bir beklentiyle başlamaz esere. Fakat okudukça birbirinden bağımsız öyküler arasından bir çizgi geçtiğini fark ettiğinde -Kısa, zikzak çizgiler, uzun, zikzak, çizgiler- öykü okumanın tadı daha belirgin şekilde ortaya çıkar. Vildan Külahlı Tanış'ın öykülerinden geçen bu çizgilerin eserin değerini artıran bir vurgu olduğunu düşünüyorum. Anlatıcı bazen kadın bazen erkek olarak karşımıza çıksa da yazarın söylemek istediklerini aktaran bir kukla gibi izleri takip ediyor. Önceden tasarlanmış olsa da yazım sürecinde kendine yer bulsa da bütünlük ve ritim anlamında güzel bir örnek olarak göze çarpıyor. Buraya kısa bir çizgi bırakarak öyküye dönmek istiyoruz. Çünkü asıl söylemek istediğimiz bu değil.
On iki öyküden oluşan bu eserde İshak Edebiyat'a ithaf edilen Yeşil Mürekkep farklı bir yerde duruyor. Metin Nart'ın Zellenbur'un Sıradan Bir Günü'nde yapmış olduğu Kemal Koton göndermesine yapılan bir gönderme metinlerarası güzel bir örnek. Onat Kutlar ve İshak Edebiyat'a selamlama gibi düşünebiliriz bu öyküyü. Sadece selamlayarak kalmamış, öyküleştirilmiş bir çalışma. Dosyada bu bölümü görmek güzeldi ama asıl söylemek istediğimiz bu da değil.
Yazarın kurmuş olduğu cümle yapılarında yüklemsiz kesik cümlelere ayrıca vurgu yapmak isteriz. Bir uzun cümlenin ardından tek kelimelik bir cümle sahne görevi görüyor ve atmosferi öne çıkarıyor. Fazla kullanıldığında eksiklik olabilecek bu kesik anlatım dozunda kullanıldığında derinlik katıyor yazıya. Metnin ihtiyacı ne kadarsa o kadar.
Kitap kapağı içeriği yansıtma açısından başarılı. Karışık çizgilerin içinde kuklanın çaresizliği yüzündeki hatlar belli olmasa bile okunuyor. Ayağa kalkabildi mi bilmiyoruz ama çabası belirgin. Yüz hatlarının belli olmaması dosyanın içeriğiyle uyumlu.
Anton Çehov "Bence bir insan bir öykü yazmayı bitirince baş tarafını ve sonunu silmeli," (Bunin, 2022) der. Eserin süslerinden arınıp sadece anlatının, ne olduğunun, dilin ve atmosferin öne çıkmasını ister. Usta yazarın bir ölçü olarak dikkate alınması gereken bu yaklaşımı öykünün ne olduğuna dair önemli bir ipucudur. Tanış'ın öykülerinin çoğunun sonu silinmiş veya muğlak bırakılmış gibi. Sonuna kadar geldiğini düşündüğümüzde yazar düşündüklerinin tamamını söylemiyor. Göstermiş olduğu atmosfer veya konuyla ilgisi olmayan bir detayla finali okurun düşünmesini istiyor. Bir anlamda okura şu soruyu sormuş oluyor. "Sen ne düşünüyorsun, devamını yazacak olsan nasıl bitirirdin?" Finallerde okura bırakılan boşluklar, okur odaklı kuramlar merkezinde değerlendirildiğinde metne geniş anlamlar kazandırmaya ve yazarın dünyasından başka finallere kapı aralıyor. Bu konuda yine doza vurgu yapmak isteriz. Her şeyi okura bıraktığımızda biz ne anlatmış olacağız! Yazarın söyleyeceği söz ve okura bırakacağı bölüm arasında bir çizgiden bahsedebiliriz. Kıldan ince, kılıçtan keskin bir çizgiden. İnceleme kurgusu için merkez olarak seçtiğimiz muğlaklık konusunda en belirgin olan öykü ise asıl söylemek istediğimiz noktaya işaret ediyor. "İki Yabancı".
İki Yabancı aslında çok da yabancı değil birbirine. Aynı babanın birbirinden habersiz büyüyen çocukları. Yabancılardan biri diğerinin "babasının ilk kızıdır." (Tanış, 2023, s. 99) Öykünün başından itibaren iki kahramanın birbiriyle karşılaşacakları zaman ne diyeceklerini, nasıl davranacaklarını merak ederiz okur olarak. Babanın hasta oluşu ve zamanının azalması bir karşılaşmaya doğru götürür öyküyü ve merak unsuru canlılığını korur. Kahramanın bu anı erteleme arzusuyla birlikte kurguda gerilim finale kadar devam eder. Burunları birbirine benzeyen kahramanlar birlikte gitmezler babalarına, Selma'nın yerine konulmuştur arkadaşı. Okur olarak beklentimizin dışında bir yere gider öykü. Kahramanın neden böyle bir şey yaptığı boşlukta kalır. "Bir taş, çakıl yolda arabanın camına sekip sessizliği böl"er. (Tanış, 2023, s. 103) Cama değen taş sahneyle doğrudan ilgili değildir. Okuru düşünmek için öyküden ayıran bir detay olarak atmosfere katkı sağlar. Söylenmiş olsa bu kadar söylenemezdi. Asıl söylenmeyenlerdir derinde kalan, okura bırakılan, sessizliği bölen.
İki farklı öyküde yapılan nitelikli edebiyat ve popülerlik, magazin vurgusunu yazarın sanat görüşü olarak buraya not etmemiz yerinde olur. "Öyküde verilmek istenen kasvetli havayı destekleyecek bir dip akıntı" (Tanış, 2023, s. 107) yazarın öykü anlayışı için ipucu olarak bırakılmıştır. Dosya bütünlüğü açısından değerlendirdiğimizde öykülerin ortak özellikleri ve birbirine bağlanmış olduğu çizgiler dip akıntı olarak düşünülebilir. Üç farklı öyküde geçen çakmak yazar için ne anlama geliyor bilmiyoruz ama bilmediğimiz o kadar çok şey var ki, bu sembolü de boşluklara dâhil edebiliriz. Finali okurlara bırakılmış olan, içinden çizgi geçen kurgulara.
Kaynakça
Bunin, İ. (2022). Çehov. Notos 94, 46.
Tanış, V. K. (2023). Çizgide Bir Kukla. Everest Yayınları.
Çizgide Bir Kukla
Vildan Külahlı Tanış
Everest Yayınları
111 Sf.
Yazar: Resul BULAMA - Yayın Tarihi: 28.05.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 19.05.2025 15:38