Kutsal Olan Her Şey Dünyevileşiyor mu?, Düşünce, Mustafa BUĞAZ

Kutsal Olan Her Şey Dünyevileşiyor mu? yazısını ve Mustafa BUĞAZ yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Kutsal Olan Her Şey Dünyevileşiyor mu?

15.06.2022 09:00 - Mustafa BUĞAZ
Kutsal Olan Her Şey Dünyevileşiyor mu?

Karl Marx'ın ''Katı olan her şey buharlaşıyor'' sözünü ''Kutsal olan her şey dünyevileşiyor'' şeklinde söylesek abartmış olur muyuz? Hayır. Ülke olarak her alanda dini inancın erozyona uğradığını, kutsaldan uzaklaşıldığını görüyoruz. Modernleşme ve onun en büyük katalizörü rasyonalizm aracılığıyla aklın ve bilimin dışındaki her şey günlük hayatımızın dışına itilmeye çalışılıyor. Dinsel olana ve dindar insanlara küçümseyici bir gözle bakılıyor. Dini otoritelerin günlük olaylar ve durumlar hakkında yapmış olduğu açıklamalar bir kesim tarafından sürekli tepkiyle karşılanıyor. Sanki dini kavram ve yapıların yerini modern kavram ve yapıların almasıyla beraber din tümüyle ortadan kalkmış, insanlar tamamıyla metafiziksel inançlardan yüz çevirmiş gibi bir durum söz konusu. Hâlbuki gerçekte öyle midir? Yaşanan bu süreçte dini/aşkın olandan geriye hiçbir şey kalmıyor mu acaba?

Elbette kalıyor. Çünkü kutsal ya da dini olan hayatımızdan öyle çarçabuk, kolayca çıkabilecek bir olgu değildir. Belki bedensel olarak erozyona uğramış olabilir fakat ruhsal olarak hala aramızda dolaşıyor. Dikkatli bir gözle baktığımızda, seküler olanın üzerini biraz kazırsak teolojik olanın ruhunun altta hala capcanlı yaşadığını görürüz. Buna en güzel örnek modern devlettir. Modern devlet her ne kadar seküler dense de teolojiktir. Aslında günümüzün modern devlet yapısı için ''Tanrı'nın form değiştirmiş bir taklitidir'' diyebiliriz. Bunu ben söylemiyorum, ünlü Alman siyaset bilimci ve hukukçu Carl Schmitt söylüyor:

"Modern devlet kuramının bütün önemli kavramları, dünyevileştirilmiş ilahiyat kavramlarıdır. (sf-41)

''Siyasi İlahiyat'' kitabında Carl Schmitt, modern devletle Orta çağ teolojik devlet anlayışı arasında paralellikler kurar. Ona göre Tanrı'nın egemenliği ile modern devletin egemenliği arasında şaşırtıcı benzerlikler vardır. Modern zamanlarda, her şeye kadir Tanrı her şeye kadir kanun koyucuya yani devlete dönüşmüştür. Nasıl ki Tanrı mucize yoluyla doğa kanunlarını askıya alabiliyorsa modern devlet de olağanüstü hal yoluyla hukuku askıya alarak gücünü ispatlar. Yazar bu ikisi arasındaki benzerliği şöyle ifade eder:

''Olağanüstü halin hukuk için taşıdığı anlam, mucizenin ilahiyat için taşıdığı anlama benzer.'' (sf-41)

Bu aynı zamanda Tanrı'nın egemenliğinin de meşruiyet kaynağıdır. "Egemen, olağanüstü hale karar verendir.''(Sf-13) diyerek siyasal egemenin tıpkı Tanrı gibi davrandığını ima eder. Böylece her iki egemen de kendisinden mucize bekleyen inananların imanlarını sağlamlaştırarak onların kafasındaki şüpheleri de def etmiş olur.

Hukuk ve ilahiyat birbirine o kadar benzer ki ikisinde de bir "ratio" ve "scriptura" vardır. Yani emir ve yasakların olduğu bir kitap ile onu yorumlayan bir akıl. Tanrı nasıl ki insanlara kendi emir ve yasaklarını anlatmak için bir peygamber ve kitap gönderiyorsa modern devlet de kanun yaparak ve hukukçu atayarak bu görevi yerine getirmiş olur. Hatta hukukun ve kanunların çözüme kavuşturamadığı zamanlarda bazen de direk karar vererek müdahale eder tıpkı Tanrı gibi:

"Pozitif hukuka ilişkin kamu hukuku literatürünün en temel kavram ve tartışmalarını inceleme zahmetine katlananlar, devletin her yere müdahale ettiğini görürler. Bazen pozitif kanun yapmayı hedeflemiş bir deus ex machina (Makine-Tanrı) gibi hukuki bilginin bağımsız eyleminin akla yakın bir çözüme ulaştıramadığı bir tartışmayı karara bağlayarak, bazen de mağfiret ve af yoluyla kendi kanunlarına üstünlüğünü kanıtlayan lütufkâr ve şefkatli hükümdar olarak; daima aynı açıklanamaz kimlikle, kanun koyucu, yürütme gücü, polis, af ve sosyal yardım mercii olarak karşımıza çıkar." (sf-43)

Tanrı'nın tek olması gibi modern devlet de tek egemendir. Onun egemenliği ortak (şerik) kabul etmez. O her şeye kadirdir. Yani kadir-i mutlaktır. (omnipotenz) O hiçbir konuda yanılmaz, hataya düşmez. Zamanında ve hep doğru karar verir. Bu dünyayı Tanrı yaratmıştır. Doğanın kanunlarını da o koyar. Devleti siyasal egemen kurmuştur. Dolayısıyla hukuku da o yapar.(yaratır) Modern devlet yasadan da hukuktan da önce gelir, çünkü onları yapan otorite bizzat egemenin kendisidir:

''Doğadaki bu yasaları yapan bizzat Tanrıdır, tıpkı kralın kendi krallığındaki yasaları yaptığı gibi. (Descartes) (sf-50)

17.yüzyıl devlet kuramında kral (prens) ile Tanrı özdeşleştirilir. O, Tanrı'nın yeryüzündeki vekilidir. ''Prens devletin doğasında var olan bütün özellikleri bir tür sürekli yaratım yoluyla geliştirir. Prens siyasi dünyaya aktarılan Kartezyen Tanrı'dır.'' (sf-50) O yüzden bir evi tek bir mimar inşa etmelidir. En iyi anayasa tek bir kanun koyucu tarafından yapılan anayasadır. En nihayetinde dünyayı tek bir Tanrı yönetir. Sonuç olarak da ülkeyi tek bir egemen yönetmelidir.

Orta Çağ'da bu egemenin kim olduğu belliydi. Tanrı'nın şahsında cisimleştiği kraldı. Fakat aydınlanmayla beraber modern devlet anlayışına geçilince gözle görülebilen bu kişilik bir anda görünmez oldu. Çünkü krallık ve mutlak monarşi yönetim biçimi Aydınlanma Çağı'yla beraber tarihe karıştı. Pozitivist zihniyet, dünya karşısında aşkın bir Tanrı olduğu anlayışını yıkarak, her şeyi artan bir şekilde içkinlik tasavvurlarının hâkimiyeti altına soktu. Tanrı, pozitivist ve rasyonalist dünya görüşünün etkisiyle dünya çarkının dışına itildi, büyük çarkın artık kendi kendine döndüğü düşüncesi yaygınlık kazandı. Bu da halkın kendi kendini yönetebileceği varsayımını güçlendirerek halkın egemenliği düşüncesini getirmiştir. Böylece teist ve aşkın tasavvurlar bertaraf edilerek kralın meşruiyet kaynağı kurutuldu, yeni bir meşruluk kavramı oluşturuldu. Artık her şeye karar veren tek bir kişi (kral) yoktur. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.

Peki, modern devlette her şey bir yapıya ve kendi kendine işleyen düzene dönüştüyse yani karar verebilecek Tanrısal bir kişilik(kral) yoksa bundan sonra ne olacak? Carl Schmitt bu soruya Donose Cortes'in şu sözleriyle cevap verir:

''Artık kralcılık yoktur çünkü artık krallar yoktur. Bu nedenle geleneksel anlamda meşruluk da yoktur. O halde Kortes'e göre tek bir çözüm kalır: Diktatörlük.'' (sf-54) Çünkü yasayı yapan otoritedir hakikat değil! Bundan sonra, yeryüzünde Tanrı'nın ve bir anlamda onun cisimleştiği kralın bıraktığı boşluğu diktatörler doldurmaya çalışacaktır.

Siyasi İlahiyat (Egemenlik Kuramı Üzerine Dört Bölüm)

Carl Schmitt

Çev: Emre Zeybekoğlu

Dost Kitabevi

Kasım 2005

Ankara


Yazar: Mustafa BUĞAZ - Yayın Tarihi: 15.06.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 13.06.2022 00:01
972

Mustafa BUĞAZ Hakkında

Mustafa BUĞAZ

Hakikatin peşinde koşan, münzevi, mütecessis bir fikir işçisiyim.

Mustafa BUĞAZ ismine kayıtlı 25 yazı bulunmaktadır.

Twitter