Lidya Nasman İle Kitapların Hikâyesine Dair Bir Konuşma
İlk kitabınızın yazılış öyküsünü bize anlatır mısınız?
Ben hayatım boyunca hep yazı yazmayı çok sevdim. Ama beş yıl öncesine kadar bu hobimi romana dönüştürme fikrim de, zamanım da yoktu. İstanbul'da yaşıyor ve özel bir şirkette proje yöneticisi olarak çalışıyordum. Dolayısıyla önceliklerim farklıydı. Ne zaman ki Türkiye'den ayrılıp Afrika ülkelerinde yaşamaya başladım, önceliklerim değişti. En önemlisi ben değiştim. Benim yazma maceram yazar olmak hevesiyle değil, neler yapabileceğimi görebilme, kendimi geliştirme fikriyle ortaya çıktı. Etiyopya'da yaşamaya başlayınca eskisinden çok daha fazla boş zamanım oldu. Kendimi tanımaya, hayattan beklentilerimi sorgulamaya başladım. Önceliklerimi yeniden değerlendirdim ve kendimi ifade etmenin yollarını aramaya başladım. Not alarak, bolca okuyarak ve araştırarak başladığım yazma hevesi bir buçuk yıl sonunda romana dönüştü.
İlk eserinizi ne zaman yazdınız? Neler hissettiniz?
İlk eserimi 2015 yılının Ağustos ayında yazmaya başladım. Merak ettiğim, ilgimi çeken konuları araştırıyor, yarattığım karakterlere bu bilgileri kullanarak bir hayat sunuyordum. Yazdıklarım ilerlemeye ve kurgusu tutarlı bir hikâyeye dönüşmeye başlayınca çok kitap okuyan bir arkadaşımla paylaştım. Çok beğendiğini söyleyip birkaç günde bir devam etmem için beni sıkıştırmaya başlayınca yaptığım işten daha çok keyif almaya ve bu işe daha fazla ağırlık vermeye başladım. Yazarken o karakterlerin yaşadıklarını rüyalarımda görmeye, günlük rutinim olan yürüyüşlerimde onlarla konuşmaya ve bir yandan telefona not almaya başladım. Aklı üç karış havada romanını yaklaşık bir buçuk yılda bitirdim. Yazarken keyif alsam da en yoğun duyguları bitirdiğimde yaşadım. Elimde bana ait, benim kelimelerimle, benim duygu ve düşüncelerimle ortaya çıkmış bir eser vardı ve artık başkaları da okuyacaktı.
Yazmasaydınız delirir miydiniz? Yazmak sizin için ne anlam ifade ediyor?
Yazmasaydım delirmezdim. Çünkü çok da aklı başında bir insan olduğumu düşünmüyorum. Her insanın içinde biraz delilik barındırdığına inanıyorum. Bize hayatta başarılı olmak için asıl cesareti veren de bu delilik değil midir?
Yazmak benim kendimi ifade etme, merak ettiğim konuları araştırma şeklim.
Size göre okumak yazmanın neresindedir? Okumadan yazmak mümkün mü?
Günümüzde internet üzerinden her türlü bilgiye çok çabuk ulaşıyoruz ve maalesef geçerliliğini, doğruluğunu araştırmadan maruz kaldığımız kirli bilgiye ya tembelliğimizden ya da düşünce yapımıza uygunluğundan dolayı çok çabuk inanıyoruz. Oturduğumuz yerden dünyayı gezmemiz bile mümkün artık. Dolayısıyla kitap okuma alışkanlığımızı da yavaş yavaş kaybediyoruz. Bunun sonucunda da daha az düşünen, daha az araştıran bireylere dönüşüyoruz. Sanal ortamda başkalarını sayfalarca yargılamayı, resimlerin altına yaptığımız birkaç yorumu da yazı yazmak sanıyoruz.
Okumadan yazmak mümkün olabilse de eksik kalır ve kişiyi başarıya ulaştıramaz. Çünkü seçtiğimiz meslek her ne olursa olsun, o konuda deneyim kazanmak için önce teorik bilgiye ihtiyaç vardır. Nasıl yazacağımızı da ancak bolca okuyarak öğrenebiliriz. Yetenekli olmak tek başına yeterli değildir. Yazmak istediğimiz konuyu savunabilmemiz için o konuda çok okumalı ve kesinlikle karşıt düşüncesine de hakim olmalıyız. Neyi savunduğumuzu ve neyi savunmadığımızı okuyarak öğrenmeliyiz. İşte o zaman sahip olduğumuz teorik bilgi ve yetenek birlikte pratiğe döküldüğünde ortaya çok daha kaliteli işler çıkarabiliriz. Gerçek şu ki; dünyada deneyim kazanmadan yapılabilecek tek bir meslek bile yoktur ve buna yazarlık da dahildir. Yazmak ve okumak da ayrılmaz bir bütündür.
Yazar: Kitaphaber - Yayın Tarihi: 30.10.2018 09:30 - Güncelleme Tarihi: 21.11.2021 12:32