Manga - Bir Kültürel Direniş Aracı, Edebiyat, Serkan PARLAK

Manga - Bir Kültürel Direniş Aracı yazısını ve Serkan PARLAK yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Manga - Bir Kültürel Direniş Aracı

10.08.2012 11:24 - Serkan PARLAK
Manga - Bir Kültürel Direniş Aracı

BİRİNCİ BÖLÜM:KÜLTÜREL DİRENİŞ VE MANGA GİRİŞ

Bir kültürel direniş aracı olarak Japon grafik romanı manganın incelenmesi yolculuğuna başlarken öncelikle Japon ulusunun kökenlerinden ve Japonya özelinde resim sanatının tarihinden kısa,özlü ve anlaşılır bir biçimde bahsetmek gerekiyor. Ek olarak Joseph S. Nye'in " yumuşak güç" teorisinin dönüştürücü, ikna edici, işbirliğine sevk edici ve caydırıcı niteliğinin Japonya'nın uluslar arası ilişkilerde oynadığı kilit rolün de vurgulanması gerekli.

KÜLTÜREL DİRENİŞ VE MANGA

Kitaba adını veren, biraz değiştirerek yazarsak "Manga,bir kültürel direniş aracıdır." tezine ulaşmak için öncelikle temel kavramları tanımlıyor, yola kültür kavramıyla çıkıyoruz. Kültür kendisini oluşturan dört temel unsur olan değerler,normlar,kurumlar ve insan elinden çıkma nesneler(alametler) üzerinden tanımlanıyor, kavramların alt sistemleri örneklerle açıklanıyor ve kilit kavram olan " yumuşak güç" e bağlanıyor. Politik değerleri tutarlı, ahlaki bir kültürel yapı aynı zamanda bir cazibe merkezi, meta olarak da pazarlanabilir bir değerdir. Kültür, yumuşak gücüne bağlı olarak ithal edilen her türlü yabancı metayı dönüştürüp geliştirerek kendisinin kılacak, ardından yeniden dışarı pazarlayacak kültürel,sanatsal, endüsriyel ve bilimsel refleksleri geliştirebilecektir. Özetle asimile olurken asimile eder, kendisini yeni durum ve dönemlere uyarlar, adapte eder, hatta kendini yeniden icat eder, değişip gelişirken farklı kültürleri de etkiler. Sonuçta Japonya çağdaş dünyada yumuşak gücü en etkili kullanan kültürlerlerden biridir. Örnek olarak Star-Wars'a bakalım: Bilim-kurgu-fantezi filmi Star-Wars üçlemesi yaratıcısı G.Lucas tarafından bazı doneleri Uzak-Doğu Japon sanatından esinlenerek üretilmiştir. Star-Wars daha sonra Japon manga sanatçıları tarafından çizgi romana uyarlanır, bir süre sonra Amerika'ya geri pazarlanır. Günümüzde Japon grafik anlayış ve estetiği çağdaş modanın belirleyicisi haline gelmiştir.

II. Dünya savaşı sonrası toptan yokoluş, Japon kültürünü kendi dinamikleri ve dış baskının da etkisiyle zihniyet,değer ve kurumlarını yeniden değerlendirmeye,temize çekmeye itmiştir. Bu dinamik yeniden yapılanma süreci, ABD destekli ekonomik kalkınma programı kültür ve sanatta bir yandan varlığını sürdüren imparatorluk düzeninin üst yapısı olarak elit kültür, diğer yandan da endüstriden ilham alan yayılmacı bir kitle kültürü olarak görünür oldu. İşte manga bu kitle kültürünün bir yansıması olarak Japonya'da üretilen, ABD ve Avrupa'dan ithal edilen çizgi romanlara karşılık gelir. Üslupsal duruş, plastik kalite, çizgi romana özgü ardışıklık ilkelerinin kullanılış biçimi, görsel ve yazılı öyküleme süreci, konu seçimi, yöntem ve sonuca ulaşma tarzıyla diğer türlerden ayrılır, farklı bir biçimde adlandırılır. Sonsuz bir konu çeşitliliği arz ederek hemen hemen her yaş grubundan okuyucu tarafından tüketilir. Japon basın-yayın endüstrisinin en büyük parçasıdır.

Sonuç olarak Japonya'nın sahip olduğu yumuşak güç yığınının önemli bir parçası olan manga sektörünün, izlediği yöntemlerle global temaları grafik roman türleri içinde nasıl dönüştürdüğünü görmek; ayrıca kendi kültürünün yabancı kültür asimilasyonu altında erezyona uğradığından endişelenenler için Japonya'ya özgü yumuşak güç macerası,trans-ulusalcılık deneyimi aydınlatıcı, bilgilendirici ve eğlendirici bir yolculuk olabilir.

KISA MANGA TARİHİ

Toplumsal olaylar, iç savaşlar, matbaanın Japon topraklarına gelişi, hızla gelişen basın-yayın endüstrisi ve bu olgunun sanatçıların üretimine etkisi, dışa kapalı Japonların Avrupa kültürleriyle ilk ilişkileri ve bu durumun dünyadaki yansımaları bu bölümün genel özetini oluşturuyor.

1. JAPONYA'DA RESİM

Japonya'da resim sanatının kökenleri öncelikle M.S. 6.yy. sonrası Budizmin yaygınlaşmasına dayanır. 7. yy. tapınak ve mezarlarında Çin resim sanatının etkileri görülmeye başlar. Bölüm bölüm betimlenen hayat hikayesi resimleri, 9.yy'a kadar evrilerek "kara-e" türünün ortaya çıkmasına neden olur. Kara-e'ler büyük, taşınabilir, sökülüp yeniden birleştirilebilir duvar panoları ve kapılar üzerine yapılan efsane,masal ve gündelik-tarihi olay konulu hayali manzara resimleridir. Çin kökenli "byobular" ise katlanabilir paravanlara yapılan ve iç mekan düzenlemeye yarayan benzer bir resim türüdür. Kara- e'ler Heian döneminin sonlarına doğru Çin resmine özgü konu ve uygulamalardan farklılaşmasıyla yerini yamato-e'lere bırakacaktır. 8. ve 9. yüzyılda Şingon ve Tendai adlı Budist tarikatların ortaya çıkışına bağlı olarak, dini tasvirlere dayalı yaradılış öykülerinin anlatıldığı Hint kökenli "mandala" lar etkili olur. 10. yüzyılda Japon Budizminin "saf dünya " formuna evrilmesiyle ahiret temalı "raigozu" adlı yepyeni bir resim türü ortaya çıkar. 12. ve 13. yüzyılda ilk örnekleri görülmeye başlayan, uzun ince kağıt tomarlarının ard arda eklenmesiyle oluşan " e-maki" lerde devamlılığı olan olaylar birbirini takip eden resimlerle anlatılır. Kadın(onna-e) ve erkek(otoko-e) resimlerinin ilk örnekleri de bu dönemde görülmeye başlar. 14. Yüzyıla gelindiğinde ise Kamakura ve Kyoto'da büyük Zen manastırlarının kurulmasıyla birlikte güzel sanatlarda ortaya çıkan hareketlenmeye paralel olarak Çin'in Sung ve Yuan hanedanlıklarına özgü monokrom(tek renkli) mürekkeple yapılan desen tekniği olan "sumi-e" önceki dönemlere hakim olan polikrom(çok renkli) mürekkeple tomar resimleme üslubunun yerine geçti. 14. yüzyıl Muramachi döneminin sonlarına doğru ise mürekkeple yapılan manzara resimleri "sansuiga"lar Çin kökenlerinden uzaklaşıp özgün Japon formlara evrilir. Zen rahiplerin ağırlıklı olarak ressam olduğu bu dönemin ön plana çıkan resimlerinde "alan derinliği" duygusu ortaya çıkmaya başladı. Dönemin sonunda Zen manastırlarından çıkıp tüm sanat dünyasını etkilemeye başlayan bu anlayış daha bezemeci bir yaklaşımla modern zamanlara dek sürdü. Muramachi dönemi resim anlayışının tam tersi olan Momoyama dönemi son derece görkemli çok renkli bir yaklaşımla tanımlanır. Dönemin en önemli karakteristiği had safhada altın ve gümüş varak kullanılmasıdır. Kano okulu sınıfsal yapısıyla itibar ve zenginlik simgesidir. Yönetici sınıfın saraylarındaki büyük oda ve salonları çevreleyen sürgülü kapı ya da duvarların üzerine anıtsal panoramalar yapmak için geliştirilen özel yöntem, ürünlerin çoğalmasını sağlar. Dönemin diğer sanatçıları ise Çin sanat eserlerinin üslubunu Japon kültürüne göre yorumlayarak çoğaltan Tosa okulu üyeleridir. Azuchi-Momoyama döneminin devamı olarak kabul edilen Edo döneminde ise; klasik temaların cazibeli ve bezemeci bir yaklaşımla sunumu olan "Rimba Okulu" ve dekoratif bir uygulama olarak "Sotatsu tekniği"; ressamlık zanaatından geçimini sağlayan Kuzey Çin resim okuluna tepki olarak emekli bürokrat ve akademisyenlerin hobi olarak yaptığı Güney Çin'e özgü geleneksel manzara resmi " nanzongua" ların taklit edildiği " Bunjinga Okulu" ve 17. Yüzyılda ulusal kapalılık politikası olarak adlandırılan " Sakoku" döneminde yabancı ziyaretçiler ve onların Batı tarzı sanat eserlerinin taklidi sonucu ortaya çıkan " Namban Sanatı" etkili olur. Sakoku politikasının 1853 yılında ABD ile imzalanan Kawanava Paktı ile sona ermesiyle birlikte Çin ve Batı etkilerini geleneksel Japon yaklaşımıyla harmanlayan yeni resim akımları da ortaya çıkmaya başlayacaktır.

2.JAPONYA'DA MATBAA TEKNOLOJİSİ VE YAYINCILIK

Baskı teknolojisi Japonya'ya Çin'den ulaşmıştır. 8. Yüzyıl Japonya'sında Çin Budist tapınaklarından getirilen ağaç baskı kitap örneklerine rastlanıyor. İlk basılı yayın örnekleri dönemin üretim-tüketim ilişkisine bağlı olarak Budizmin etki alanıyla sınırlıdır. 17. yüzyıla yaklaşırken Toyotomi Ieyasu'nun şogun(başkomutanlık)olmasıyla tahta hammaddeden ve yüz bin farklı harften oluşan ilk hurufat seti tasarlandı. Halk arasında okuryazarlık teşvik edildi. Kyoto'da özel yayınevleri ortaya çıkmaya başladı. 1640'lara gelindiğinde ise akan yazıların, üzerinde daha kolay üretildiğine inanılan ahşap bloklar artık her türlü amaç için kullanılır oldu. Her ne kadar pahalı olsa da ve yoğun emek istese de ahşap baskılar, resimleri ve metinleri ile birlikte el tomarlarından basılı kitap formatına dönüştürülmeye başlandı. Böylece seri üretime geçildi. Ağaç kalıplar yayın evleri arasında takas edilir; dönemlik olarak kiralanır ve satın alınırdı. Fikir hakları henüz olmadığından metinler istenildiği gibi kopyalanabiliyor, yeniden uyarlanabiliyor, değiştirilebiliyordu. Ağaç baskı tekniği "ukio-e" popülaritesini yitirdikten hatta gelişmiş hurufatlı matbaa ve diğer kopyalama ve baskı teknolojileri Japonya'ya girdikten sonra bile kullanılmaya devam etmiştir.

3.JAPONYA'DA MANGANIN DOĞUŞU VE YÜKSELİŞİ

Manga sözcüğü etimolojik köken olarak iki Çince ideogram olan man(gelişigüzel,rastgele,uçarı) ve ga(resim,karalama)nın bileşiminden oluşur. Genel olarak bakıldığında ise II.Dünya Savaşı sonrasından günümüze kadar üretilen Japon çizgi romanlarının tamamını kapsar. Kökenle ilgili tüm tartışmalara rağmen 12.yüzyıldan kalma resimlerin günümüz mangalarına benzediğini kabul etmek gerekiyor. 1857'de çıkarılan Japan Punch ve 1887'de çıkarılan Toba-e adlı Japonca olmayan resimli mizah dergileri illüstrasyon üsluplarıyla yerli okuyucuları etkilemekte gecikmedi. Avrupa grafik mizahının yeni yeni geliştirmeye başladığı ardışık panel kullanımı,konuşma balonları ve dramatik resimleme yaklaşımı ise Japon resmini etkiledi. Avrupa tarzı mizahı içeren Punch çizimleri adlı bu yeni tarz, siyasi yasakların etkili olduğu Japon toplumunda karikatürün önemli bir siyasi söylem aracı olabileceğini kamuoyuna gösterdi. Ponchi-e terimi yerine "yerli manga" sıfatı kullanılmaya başlandı. 1902 yılında Rakutan Kitazawa, Tokyo'ya giden ve sürekli homurdanan iki taşralıyı konu ettiği ilk Japon çizgi bandı "Doncia ve Tonda" da ilk özgün üslubu geliştirdi. 1920'lerde çeviriler, hikayeler,fotoğraflar, çocuklar için seri halinde hazırlanan çizgi bantlardan oluşan magazinler hazırlanmaya başlandı. Yaşanan sosyal,kültürel, ekonomik ve siyasi değişimlere bağlı olarak yetişkinler için hazırlanan kısa politik çizgi bantlar da popüler oldu. Bağımsız manga federasyonları,kulüpler, sol tandanslı dergi ve çizgi bantlar görünürlüğünü artırdı. Manga kelimesinin 1930'larda japonya'daki günlük hayata girmesi süreci, bant halindeki ilk karikatürlerin gazetelerde yayımlanmaya başlamasıyla tamamlanmış oldu.1931 yılındaki Mançurya olayıyla birlikte sanatçılara yönelik yoğun bir baskı,sansür,işkence süreci; 1940'lı yıllarda katlanarak arttı. Bağımsız federasyonlar devlet gözetimine girdi, dergi sayısı gözle görülür biçimde azaldı; dönemin militarist ruhunu yansıtan askeri temalı hikayeler, çocuklar için hazırlanan çizgi bantlar ve saçma mangalar yayınlarını sürdürdü. Savaş döneminde ise gazetelerde çizgi bant yayını yasaklandı. Savaş sonrası 1945-1952 yılları arasında Müttefik Devletler İdaresi savaşçı görüşlerin Japon halkı arasında tekrar oluşmasını engellemek için savaş ve dövüş temalı mangaları yasaklar. Savaş sonrası koşullarda ise ekonomik güçlüklere bağlı olarak kiralık manga dergileri ve manga kiralayan dükkanlar ortaya çıktı. Şehirlere göç eden genç işçiler için tek eğlence ve kaçış aracı kiralık mangalar iken yetişkinler için bu işlevi filmler görür. Yaşanan toplumsal değişim genç amatör sanatçılarla birlikte dramatik ve aksiyon dolu resimler anlamına gelen "gekiga" stilini ortaya çıkarır. Eğlendirme amacının dışında geniş bir tür ve teknik yelpazede ürünler verilmeye başlanır. 1947 yılında Tezuka Osamu Yeni Define Adası adlı yapıtını kırmızı mürekkeple basılmış "akabon" tarzında ve ilk kez kullandığı "baskıyı azaltma" tekniği (dramatik kurguyu güçlendirmek ve okuma deneyimini zenginleştirmek adına bir durumu veya olayı betimleyen resim panellerinin sayısını arttırma) ile yayımladı. Tür bu teknikle yazılı metin miktarını azaltırken daha grafik tabanlı ve deneysel bir hal aldı. 1947'de akabon mangalarındaki etkileyici grafik stiliyle ilk renkli çocuk dergisi Manga Boy yayımlandı, dönemin kaliteli çocuk magazinleri de Disney animasyonlarının stilinden etkileniyordu. Manga terimi 1950'lerde etimolojik olarak dönüşüm geçiriyor, varolan anlamlarına ek olarak çocuklar için hazırlanmış şirin,fantastik ve bazen eğitici olan ve Osamu Tezaku ile ilişkilendirilen yeni bir türün adı oluyordu artık. Halbuki bu dönemde " gekiga" stili ise politik kavgalar ve eğitimsiz işçilerle ilişkilendirilmekteydi. 1946-74 arasında Asahi gazetesinde ilk kadın manga sanatçısı Hasegawa Machiko tarafından yaratılan ve çizgi bant olarak yayınlanan "Sazae-san" Japon ev hayatı, taşradan şehre göç etmiş orta sınıf ailesinin günlük hayatı, sosyo-kültürel değişimlere gösterdikleri tepkileri hicvederek Japonya'nın en uzun süre yayımlanan, beğeniyle takip edilen çizgi roman-animasyon serilerinden biri olmayı başardı. 50'lerin ortalarında ortaya çıkmaya başlayan ilk shojo temsilcileri ise anne-kız ilişkileri, sosyete ve eğlence hayatı, romantik temalar ve doğaüstü olayları konu aldılar.

Sonuçta manga tarihi üzerine yapılan araştırmalarda varılan ortak kanıya göre; Meiji dönemi öncesi ve sonrasında Japon gündelik yaşamında ve sanatındaki üslupsal değişim, ardından II. Dünya Savaşı sonrası Amerikan işgali sırasında Amerikan güçlerinin Japon kültürü üzerindeki sosyo-psikolojik ve sosyo-kültürel etkileri, "manga" olgusunun gelişmesini ve şimdiki çağdaş anlamına kavuşmasını sağlayan tarihi süreçlerdir.

İKİNCİ BÖLÜM:MANGA VE ANİMELERDE İNSAN,TEKNOLOJİ VE ÇEVRE TASVİRLERİ

Edebiyat tarihindeki ilk savaşçı robotlar yani mechaların yer aldığı 1898 tarihli Dünyalar Savaşı adlı metninde H.G.Wells, uzaylı tripodlarla dünyanın belki de en gelişmiş buharlı ve zırhlı savaş gemisi (ironclad) olan Thunderchild'ın kapışmasını anlatır. ABD'yle gerçekleşen ilk saldırmazlık ve ticari kapütilasyon anlaşmasının zeminini imparatorun yazlık sarayını bombalayarak sağlayan Kommodor Mattheu Perry'nin ironclad'leri muğlak ve kudretli teknolojik anlayışın sembolü olarak Japon kültüründe "Kara Gemiler" olarak anılır. Boşin İç Savaşının sonunda samurai sınıfı ve şogunluk kurumu kalkar,iki yüzyıldan beri sürdürülen rangaku(Batı araştırmaları) sonucunda edinilen deneyim ve birikimler tabana yayılmaya başlar, Japon endüstri devriminin temelleri atılır. Teknolojik ve toplumsal reformların varlığına duyulan inanç 20. Yüzyılda Japonya'yı Doğu Asya ve Pasifik'te yayılmacı ve saldırgan siyasete ve bunun sonucunda da II. Dünya Savaşı'na sürükler. Savaş temalı mangalar 60'lı yıllarda çok etkilidir, aynı yıllarda cephede olup biteni anlatan yirmi sekiz farklı senki-Mono'nun yirmi üçü hava savaşlarıyla ilgili olup Japon çizgi roman tipolojisine göre uygun biçimde tasarlanan kahramanlar ( Japon pilotlar çocuksu ve narin,düşmanlar kısmen gerçekçi) teknolojik detayları son derece iyi betimlenmiş bir dünyada maceralarını yaşarlar. 1950'li yıllarda okuyucular ulusal onurlarını Osamu Tezuka'nın yarattığı Astro Boy karakterinin maceralarında yeniden yakalar. 1963 yılında animasyon serisine uyarlanan Tetsuwan Atomu, ayrıca insansı robotlar üzerine hazırlanmış ilk görsel yayın olma özelliğini taşır. 1956 yılında ise ilk süper robot mangası olan Gigantor yayımlanır. Astro Boy ve Gigantor ile parlayan "robot ve süper robot" furyası katlanarak büyür ve popülerleşir. 1972 tarihli diğer bir süper robot mangası Mazinger Z ya da Mazingo Zetto'dur. Robot öyküleri, bilimsel ve teknolojik temellere dayandırılarak kurgulanan bilim-kurgu hikayeleridir. Nitelik ve nicelik açısından sonsuz çeşitlilik gösteren bu türler Japon çizgi romanındaki en baskın temleri de oluştururlar. 1974 tarihinde gösterilmeye başlanan "Uzay Savaş Gemisi Yamato" dünya çapında Japon animasyon filmleri furyasını başlatan ilk televizyon serisidir. Gerçek Yamato, kardeş gemisi Musasi ile birlikte denizcilik tarihinde üretilen en büyük savaş gemisidir. Devasa gemiler Japon halkının ve imparatorluğunun gururu olup hatta Yamato Japonya'nın kendisiyle öylesine özdeşleşmiştir ki, 1944'ün nisan ayında gerçekleştirilen Ten-Go operasyonu sırasında batırılması, ülkenin nihai yenilgisinin ve savaşın artık tamamen kaybedilmiş olduğunun işareti olarak kabul edilir. Yamato terimi ayrıca Japon halkını tanımlamak için de kullanılır.

1.KUKLA VE EFENDİSİ:SAVAŞ PİLOTLARI,SAVAŞÇI ROBOTLARI VE SİBORGLAR

20. yüzyılda yöntem ve icat bilgisi anlamında kullanılan teknoloji terimi, 20. yüzyılla birlikte içinde saklı olan "Hız kuvvettir!" sloganını açığa çıkarır. Hız arttıkça kendine özgü bir varoluş ortamı meydana getirir, ihtiyaç ve alışkanlıklar yeniden tanımlanmaya başlanır, yolculuklar değişir, mekanlar yeni eklentilerle geliştirilir, her türlü bilgi ve veriye daha kısa sürede ulaşılır. Bu köklü dönüşüm bireye kendisini özgürce yaratmak, yok etmek ve tekrar tekrar yeni baştan inşa etmek fantazyası sunar. Bizi kuşatan ve sarmalayan şeylerle; giysilerimiz ve arabalarımızla kısa zamanda kendimizi nasıl özdeşleştirdiğimizin farkına varmak oldukça şaşırtıcı bir deneyimdir.

2.ROBOTECH:DÖNÜŞEN BEDENLER

1980'lerin popüler OVA'sı (Original Video Animation/Orijinal Video Animasyonu) Robotech, Amerikan televizyonu için üç farklı Japon OVA'sı yeni baştan kurgulanarak ve ekstra diyalog sekansları eklenerek oluşturulmuştur. Robotech serisinin bel kemiği olan "Superfortress Macross", dikkat çekici bir mecha anime örneğidir. Macross halkını zafere taşıyacak toplumsal birliğin bedenleşmiş halini simgeler.

3.NAUSİCAA VE RÜZGÂRLI VADİ:MAHŞER SONRASI BİR TOPLUM TASVİRİ VE GELECEĞE ÖĞÜTLER

Hayao Miyazaki'nin, Ursula K. LeGuin'in "Yerdeniz" serisi, Isaac Asimov'un "Night Fall" adlı kısa öyküsü ve Japonya'da Minamata Körfezi'nde yaşanan çevre felaketinden esinlenerek kurguladığı Nausicaa ve Rüzgârlı Vadi adlı manga serisi ekolojik kaygılarla örülü yapısıyla teknoloji ve insan ilişkisine daha karamsar bir bakış açısıyla yaklaşır.

4.MİYAZAKİ'NİN ESERLERİNDE DOĞAYA VE TEKNOLOJİYE YAKLAŞIM

Öncelikle bu bölümde Miyazaki'nin belli başlı yapıtlarının çözümlendiğini belirtmek gerek. Hayao Miyazaki'nin uçaklara ve uçan nesnelere karşı duyduğu özel yakınlığı, hemen hemen bütün eserlerinde görmek mümkündür. Miyazaki'nin dikkat çekici özelliklerinden biri de gerek yönetmenliğini yaptığı animasyonlarda gerekse yazıp çizdiği mangalarda; araçları, taşıtları ve mekanik gereçleri kurgularken gösterdiği ayrıntıcılıktır. Özellikle hava araçlarını ve diğer savaş gereçlerini tasarlarken, bilim tarihinden, gerçek araçlardan veya bilimkurgu edebiyatı dünyasındaki kurmaca cihazlardan esinlenir. Nausicaa örneğinde iki tip teknoloji-insan ilişkisi sunar: Tanrısallaştırılan ve tapınılan teknoloji ve doğa dostu teknoloji. İnsan fizyolojisinin yapay yollarla dönüştürülmesine karşıdır. Piramit ve uçan kale gibi semboller kullanarak yapısalcılığın ve teknolojinin aslında tehlikeli bir zirvede dengede durduğunu göstermeye çalışır. Son kertede Miyazaki genel tüketici kitlesini hedeflediği için öğretici bir duruş sergiler; net mesajlar verirken öncelikle genç hayranlarını uyarır.

MİYAZAKİ'NİN ESERLERİNDE KADINLAR

Hayao Miyazaki "Rüzgârlı Vadi"de okuyucularına üç tane güçlü kadın karakteri örneği sunar: Ülkesinin bekası için rahatlıkla canın veren Prenses Raspel, halkı tarafından çok sevilen ve saygı duyulan genç Prenses Nausicaa ve askerleri tarafından adeta tapınılan, zırhlar içindedi dediğim dedik savaşçı Prenses Kushana. Miyazaki hikayelerini de genellikle iki güçlü kadın karakterin çatışması üzerine kurgular: Prenses Mononoke'de Kurt tanrıları tarafından büyütülen San ve Demir Dağın efendisi Lady Eboshi, Ruhların Kaçışı'ndaki Chihiro ve ruhlar hamamının patroniçesi Cadı Yubaba, Howl'un Yürüyen Şatosu'ndaki Sophie ve Batının Kötü Cadısı...

EVANGELİON:ZIRHLI BEDENDE HAPSOLMUŞ ÇOCUK

Yoshiuki Sadamoto'nun "Neon Genesis Evangelion" adlı mangası, manga ve animede mecha türünü yeniden tanımlayan yapısökümü olarak kabul edilir. Metni oluşturan öğelerin derinlikli bir çözümlemesinden hareketle EVA'lar (Evangelionlar) bir taraftan yetişkinlerin acayip,ürkütücü ve grotesk dünyasında, ergenliğe yeni adım atan çocukların kendilerini kabul ettirebilmek (öncelikle ana-baba gibi yakınlardan sevgi,saygı görmek ve takdir edilmek) için kuşandıkları sosyal (problemli) maskeler biçiminde de (çarpıtılmış bir komünyon,topluma kabul ediliş) algılanabilir. Diğer yandan bireyin kendi bedenine yabancılaştığı bir paradigma önerisi olarak da değerlendirilebilir.

MAKİNADAKİ HAYALET:İNSANIN TEKNOLOJİYLE KUTSAL BİRLEŞMESİ

Masamino Shirow'un 1989 tarihli Kabuktaki Hayalet (İngilizcede Ghost in the Shell) adlı manga serisi, okuyucusuna sunduğu teknoloji ve insan ilişkisi önerisinin farklılığıyla benzerlerinden ayrılır.1944 yılında tanınmış anime yönetmeni Mamuro Oshi tarafından, Shirow'un seri boyunca işlediği yan hikayelerden biri seçilerek aynı adlı uzun metrajlı animasyon filmine uyarlanır. Shirow Kabuktaki Hayalet'i bilişim ve iletişim teknolojisinin sınırları zorladığı bir dünya üzerinde kurgulamıştır. Olay örgüsü, karakter gibi metni oluşturan temel öğelerin; esinlendiği,gönderme yaptığı metinlerin çözümlenmesine bağlı olarak sonuçta Shirow ve Oshi sadece Hıristiyan temelli olmasa bile kesinlikle kutsal bir katharsisin peşinde koşmuşlar veya karakterlerini, en azından maceranın sonunda bununla ödüllendirilmişlerdir: "...Oshi ve anime filmin senaristi Iato Kazunary, Kusanagi ile Kukla efendisinin nihai evliliğinin Güneş Tanrıçası Amaterasu'nun Tanrılar diyarına katılma kararını çağrıştırdığını söylerler."

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM:MANGADA GELENEK,TARİH VE TOPLUM

1. KENTTEN KÖYE DÖNÜŞ: Ruhların Kaçışı ve Komşum Totoro'da modern masallarla geleneğe dönüş
2.SAMURAYLAR VE DÜELLOLAR: Sonsuzluğun Bekçisi, kılıç ve kahramanlık öyküleriyle geçmişi hatırlamak
3.ÇOCUKLARIN GÖZÜYLE MAHŞER GÜNÜ: İsao Takahata'nın Ateşböceklerinin Mezarı ve Keiji Nakazava'nın Yalınayak Gen'inde İkinci Dünya Savaşı ve çocuk
4.YARININ İNSANI: Çizgi roman, manga ve değişen iletişim üzerine düşünceler
5.BABA DUY SESİMİ: Kuşak çatışması ve manga

MANGA Bir Kültürel Direniş Aracı
Mehmet Korkut Öztekin
İletişim Yayınları

İstanbul, 2011.


Yazar: Serkan PARLAK - Yayın Tarihi: 10.08.2012 11:24 - Güncelleme Tarihi: 12.11.2023 12:03
3833
Yorumlar
  • Sabri Ünal 2012.08.10 16:02

    Okuyanın, yazıyı ve kitabı yazanın ellerine gözlerine sağlık.

    Her ne kadar Manga dese de Anime konusuna daha çok ağırlık vermiş bir çalışma. Kitabı okudum, lakin yazıyı yazmaya gelince bir baktım Serkan bey bir güzel yazmış, müsadesiyle alıntılayalım istedik.

    İlaveten kitap Ankara'da bir yönetmen'e bütün altçizgileriyle birlikte hediye edilmiştir.

Serkan PARLAK Hakkında

Serkan PARLAK

1975 yılında Bilecik'te doğdu. Ankara Üniversitesi D.T.C.F. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. MEB'de öğretmen olarak çalışıyor. İstanbul'da yaşıyor.

Çeşitli türde yazıları Notos Öykü, Radikal Kitap, Futbol Extra, Edebiyat Otağı ve Kırmızı-Beyaz-Siyah'ta (Samsunspor Kitabı, İletişim Yayınları) yayınlandı.

Derlediği "Başka Semtin Öyküleri" adlı öykü kitabı Bilgi Üniversitesi Gençlik Çalışmaları Birimi tarafından, ilk romanı "Ormanın Kıyısı" ise Roza Yayınları tarafından yayınlandı.

Serkan PARLAK ismine kayıtlı 102 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 3 kitap bulunmaktadır.

Twitter Kitap Satış Sitesi Kitapyurdu.com