Mehtap Sezer ile “Düğüm Düğüm” Hakkında
Mehtap Sezer ile Edebiyatist Yayınevi etiketiyle okurla buluşan ilk öykü kitabı "Düğüm Düğüm" hakkında konuştuk.
İlk öykü kitabınız "Düğüm Düğüm" geçtiğimiz günlerde Edebiyatist Yayınları etiketiyle okurla buluştu. Öykülerinizde, kitabın arka kapak yazısında belirtildiği gibi, "12 Eylül'ün kan damlayan karanlıklarından, kaderin yeniden yazıldığı bir alt geçitten, nefret edilen bir vişneli pastayla düşülen aşk yollarından," bahsediyorsunuz. Mehtap Hanım, elinizdeki malzemeyi kurgu için yeniden üretip dönüştürürken nasıl bir süreç işliyor?
Bir öykünün yazım süreci önce bir fikirle başlıyor. İlk paragrafı yazdığımda önemli bir adım atmış oluyorum. Daha sonra hayatım normal seyrinde giderken olmazsa olmazım olan okumalarım devam ediyor. Hikâyenin kurgusu ise zihnimin gerisinde ilerliyor, olgunlaşıncaya dek. "Yazıya dökebilirim," dediğimde artık ihtiyacım olan sadece sessiz bir köşe ve bilgisayarım oluyor. Büyülü olduğuna inandığım bu süreçte hikâyeye kendimi teslim ederek karakterlerle tatlı bir yolculuğa çıkıyorum. Ana hikâyenin ekseninde dönüp dolaşıyorum, son noktayı koyana kadar.
Öykülerinizde kadınlık ve erkeklik durumları, evlilik, günlük hayat, rüyalar, travmalar -12 Eylül, işkenceler, deprem- aşk, ayrılık, geçmişe özlem, hayvan sevgisi ve aile izlekleri ön plana çıkıyor. Günümüzün temel yakıcı dertlerini öykü türü aracılığıyla görünür kılmaya çalışırken ne gibi hassasiyetler gözetiyorsunuz?
Her yazar mutlaka kendinden bir şeyler katarak yazar. Ben de zaman zaman bunu yapıyorum. Çocukluğumdan zihnime yer etmiş bir sahne ya da tanık olduğum bir durum, onlardan faydalanıyorum. Çünkü o yaşanmışlıklar yazarın kaleminden çıkarken yürekteki sızıların izlerini taşıyor. Klişe bir cümle vardır "Hayatımı yazsam roman olur," diye. Bazen gerçek hayatta yaşananlar öyle kolay kolay roman olmuyor. Öykü olsun roman olsun bütün yazı türleri belli bir yapıya, matematiksel bir denkleme ihtiyaç duyuyor. Bazen gerçek hayatta yaşamışlıklar bir öykü ya da roman kurgusunda çok daha ağır kalabiliyor. Siz o yaşananları bir kurguya sığdırmaya çalışırsanız okuyucu size bu kadar da olur mu diyebilir ama gerçek hayatta bu kadarı oluyor. Yazarken yaşamımızdaki bazı hassasiyetlerimize dokunmuyorum. Maalesef bir kadın olarak yazdıklarınızı daha çok irdelemem gerekebiliyor.
Mehtap Hanım, öyküde atmosfer yaratma ve eşyanın önemi hakkında neler söylemek istersiniz?
Mekân ve atmosfer yaratımının, öyküdeki çekirdek mana kadar önemli buluyorum. Okuru hikâyenin içerisine çekerken hissettireceğiniz duygunun hazırlığını yaparsınız. Bunun için karakteri oturtacağımız koltuğa, yürüteceğiniz mekâna ihtiyacınız var. Okur bir dumanın odaya süzülüşü gibi metin içine girebilmeli. Ortamın görünürlüğü her zaman hikâyenin ruhuna hizmet eder. Bazen kahramanın odasındaki perdelerin karanlık ve kasvetli duruşu, bazen de eşyaların söylemek istedikleri…
İlk öykü kitabınızda dil ve anlatım anlamında diyalog, hikâye etme, geçmişe dönüş ve betimleme teknikleri ön plana çıkıyor. Bu durumun nedenleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Betimlemeleri çok seviyorum. Biraz önce dediğim gibi, okur hissetmeden onu hikâyenin içerisine çekmek gerektiğini düşünüyorum. Tamlamalar, kelime tekrarları ve betimlemeler çok işime yarıyor. Merak unsurunu daha da körüklüyor.
Öykülerinizde ele aldığınız konular ve yarattığınız karakterler çeşitli ve bu karakterlerin hikâye etmeye dayalı psikolojik çözümlemeleri; diyaloglar, davranışları ve duyguları eşliğinde veriliyor. Karakterlerinizi yaratırken nasıl bir yöntem izliyorsunuz?
Bunun için çok çaba harcamama gerek olmuyor. Trafikte, restoranda, yolda yürürken ya da bir lobide beklerken gözlem yapıyorum. Bu gözlemlerimi notlar halinde yazıyorum. Bazen de karakter öykünün içerisine kendiliğinden geliyor. Sonrasında da yazma döngüsüne kapılıp edinimlerimle sağlamlaştırıyorum.
Mehtap Hanım, son günlerde neler okudunuz? Önümüzdeki dönemde yeni üretimleriniz olacak mı?
En son Margaret Atwood'un "Damızlık Kızın Öyküsü"nü okudum. Son günlerde elimde Nazlı Eray'ın yeni çıkan romanı "Hayatımın Müsveddesi" var. Bir süredir devam eden yeni bir roman çalışmam var. O da öteki romanım gibi gizem-polisiye-suç kategorisinde olacak. Bu arada öykülerimi yazmaya devam edeceğim.
Dergiler, dijital mecralar, sosyal medya, filmler… Yazarların, yayıncılığın ve okur kitlesinin geldiği son noktayı da göz önünde bulundurarak hem Dünya geneli hem Türkiye özelinde öykü ve roman türünün geleceği hakkında ne gibi öngörüleriniz var?
Son yıllarda edebiyata olan ilginin artıyor olması inanılmaz hoşuma gidiyor. Yaratıcı yazarlık kurslarındaki artışı da yazmaya olan ilgiye bağlıyorum. Ülkemiz için umut verici buluyorum. Hem cinslerimin ilgisi daha, fazla bu da beni bir kadın olarak gururlandırıyor. Kadın yazar dayanışmasını çok önemli buluyorum. Düşünmek, irdelemek, yazmak ve daha çok okuyarak kendini geliştirmek muazzam şeyler. Dergiler, dijital ortamlar sosyal medya bütün bunlara hizmet ediyor. Sosyal medya sayesinde daha çok mecraya ulaşabiliyorsunuz. Yayınevlerine gelince ülkemizin şartlarını düşününce onların işinin daha da zorlaştığını düşünüyorum. Yığınla gelen dosyalar, iş yükü ve artan maliyetler. Yine de büyük işler başarıyorlar ayakta kalmak için. Edebiyat dergileri de aynı sorunlarla boğuşuyor. Basılı yayımlanan edebiyat dergilerini kutluyorum, çok zor bir işi devam ettiriyorlar. Böyle bir süreç yaşanırken yapay zekânın geldiği nokta hayal dünyamızı zorluyor. Gelecekte insanın beyniyle, ruhuyla büyük emek vererek ürettiği eserler yapay zekâ tarafından yazılmaya başlanırsa kendimizi nasıl bir sorgulama sürecinde bulacağız merak ediyorum. Şu anda sadece üretiyor olmanın keyfini sürüyorum.
Dünya ve Türkiye özelinde salgın, iklim krizi, savaşlar, göçler ve temel eşitsizlikler üzerinden düşündüğümüzde bu zorlu günleri yazı aracılığıyla daha az hasarla atlatabilmemiz mümkün mü sizce?
Neden olmasın diyorum. Yazı, bütün bu olumsuzlukları daha görünür kılar. Görünür olması, daha çok kişiye ulaşması farkındalığın artması demektir. Yaşadıklarımızı yazıyla sorgulayarak hayatı daha yaşanır hale getirmemiz olası. Bulunduğumuz coğrafyaya yaşam kaynağı olarak gönderildik. Edebiyat da bu dünyaya dayanmamıza yarayacak.
Yazar: Serkan PARLAK - Yayın Tarihi: 10.07.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 26.06.2024 10:37
Tebrikler , başarılarınızın devamını dilerim.