Mekânlar Arasında Yolculuk
Gezi ve seyahat yazıları mekânların tanıtılıp duyurulmasıyla birlikte insanoğlunda o mekân ile ünsiyet kurmayı da beraberinde getirir. Gezi yazıları, salt bir mekânı tanıtmak değil, oradaki yaşantı biçimleri, hikâyeleri, tarihi, sosyolojiyi birlikte ele almayı gerekli kılar. İnsanoğlunun mekân serüveni onun tarihidir de ayrıca. Mekân, insanlığın varlık tanımlamasında bir zorunluluktur. İnsanın bilinebilmesi mekâna muhtaç-ihtiyacı olması onu mümkün varlık haline getirir. Mümkün varlık her zaman zorunlu varlığa ihtiyaç duyar.
Mekânı bilmek, tanımak birçok açıdan orada yaşayan topluluklar hakkında bilgi verir. Bu yüzden geçmişten günümüze gezmenin ve görmenin önemi üzerine veciz sözler, anlamlı hikâyeler aktarıla gelmiştir. Her anlatı, bizdeki o eşsiz merakı biraz daha körüklemiş, başka bir yeri görme isteğine dair heyecanı arttırmıştır. İçimizde bilinmeyene dair bu merak, bizi çekmekte, bu merakla harekete geçenler şanslı addedilmekte, harekete geçemeyip yerinde bu hayalini büyütenler ise temennilerle kendini avutmaktadır.
İnsan ömrünün sınırlı bir zaman dilimiyle belirlenmiş olması onu kısa zamanda çok şey yapmaya yönlendirmiştir. Bu istek ve arzular kimi zaman yaşama dair anlamların üretilmesine katkı sunarken kimi zaman da gerçeğin/hakikatin artmasına vesile olur.
Gezi yazıları, gezen kişinin bakış açısına göre ayrıntılar sunar. Kimi zaman gereksiz birçok ayrıntıyı barındıran bu yazılar, sadece geziye odaklanıp yeme içmeye uyarlanmış bir biçimde aktarıldığı vakit duygudan ve düşünceden uzak metinler, anlatımlar olarak yer edinir. Fakat bazı gezi yazıları ise ele aldığı mekânı hem tarihsel, hem düşünsel hem de duygu bakımından ele alarak o mekânın ondaki izlenimlerini de ortaya koyarak, mekâna dair içsel serüvenini de ortaya koyar. Bu tarz gezi yazıları insanın mekân serüvenine dair anlamları çoğaltmasına da katkı sağlar. Çünkü her mekân diğer mekânlar gibi benzerlikler gösterse de yine de kendine özgü bir kokusu, bir duruşu, bir sesi ve rengi vardır. İnsanda uyandırdığı his farklıdır. İki Nehir Âresinde isimli eser, bu bağlamda ele alınacak bir eserdir.
İbrahim Tökel, İki Nehir Âresinde isimli eserine "hayret" ile başlıyor. Eskilerin dua hükmünde söylediği "Allah hayretinizi artırsın" ifadesi gittikçe kendini kaybetmiş ve "ilginç zamanlar yaşayasın" bedduasının karşılığını bulup "hayret"i unutmuş insanlığa bir hatırlatma ile mekân üzerinden bir çağrıda bulunuyor. Tökel, mekâna bakarken bunu tarih ile sosyoloji ile sanat ve estetik ile bakarak mekânların başka türlü bir okumasını okurlarla paylaşıyor. Mekânlara bakarken mutlaka tarihi vasıflarına değinerek, onun önemine, oradaki yaşantı biçimlerinin yansımalarına değiniyor. Braudel'in ifadesiyle neşet etmiş; "uygarlıklar önce coğrafyalardır" ifadesinin şerhini mekânları okuyarak, ona sirayet ederek heybesine doldurduklarını samimi bir dille paylaşıyor.
İnsanoğlunun mekân serüveni, bireysel yaşantısında doğumundan ölümüne, toplumsal yaşantısında ise medeniyet kurgusundan çöküşüne kadar büyük bir etkiye sahiptir. Mekân, içinde kendi dünyamızı barındırdığımız gibi dünyayı da içinde barındıran çok anlamlı bir yapıya sahip. Bu yüzden mekân üzerine düşünmek birçok düşünce biçimini disiplinlerarası bir yaklaşımla ele almayı gerektirir. Mekâna hangi disiplinle yaklaşırsanız ona dair veriler elde etmeniz mümkündür. Tokel de bunun farkında olarak; mekânı birçok açıdan ele almaktadır. Kimi zaman bir turist gibi kimi zaman bir tarihçi, kimi zaman bir edebiyatçı gibi gibi. Gözüne ve gönlüne giren mekânları ziyaret ederek onlardan yansıyanları aktarır.
Tökel, Romanya'daki Tulca şehrine Tuna boyunca ilerleyerek gider ve "şerefül mekân bil-mekin" diyerek Sarı Saltuk'u anar. Özbekistan, Semerkant, Finlandiya, Helsinki, Letonya, Daugavpils, Riga, Paris, Mont Parnes, Belçika, Brüksel, Brugge, Gent, Kos-İstanköy isimli mekânları el almaktadır.
İki Nehir Âresinde
İbrahim Tökel
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
2023 Ankara
94.s.
Yazar: Bilal CAN - Yayın Tarihi: 22.02.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 22.02.2024 19:09