Metin Çakır Polisiyeleri

Armağan Tunaboylu’nun şimdilik dört kitaptan oluşan Metin Çakır polisiyelerinin ilk iki kitabının ikinci baskıları yapmaları nedeniyle belli bir okuyucu kitlesinin ilgisini çektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Biz ilk kitap olan “Yıldız Cinayetleri”yle başlayalım. Okuyucuların merakını azaltmadan metnin giriş bölümünde ne anlatıldığına bakmaya çalışalım: Kahramanımız Metin Çakır için artık mesleği pezevenkliği bırakma zamanı gelmiştir. Mutlu bir aile hayalleri kurmaktadır. Çalıştırdığı kızları, tehditlerine dayanamadığı yeni patronları Kürdo’ya devreder. Ancak işler yolunda gitmez. Aynur, Funda ve en son evine gidip bağlayarak paralarını çaldığı Neriman vahşice öldürülür. Katilin bıraktığı tek ipucu, parçaladığı cesetleri geriye yıldız biçiminde yerleştirerek bırakmaktır. Bir türlü ikna edemediği ve gizliden hayranlık duyduğu Başkomiser Asım ve Kürdo peşindedir. O ise tanıdığı Niko’nun Barı’nda saklanıp, hakkında yapılan televizyon programlarını izlemekte, dışarı çıktığında ise gazete haberlerine bakmaktadır. Televizyonda sürekli konuşan Psikiyatr Harun’un evine girer. Katilin profilini çıkarmaya çalışırlar, suçsuzluğunu ispat için planlar yapar. Artık önemli olan polis dosyalarına ulaşmaktır.
Şimdi bu noktada bir ara verip aynı zamanda anlatıcı kahramanımız da olan Metin Çakır’ın kişilik özelliklerine bakalım. Metin Çakır aslında kalabalıklar arasında yalnız bir adamdır. Ailesiyle ilgili bir bilgimiz yoktur ancak pezevenkliği bırakıp yasal bir iş kurmayı, ülkemizin en üst değerlerinden olan evlenip çocuk sahibi olmayı çok istemektedir. Kendisine ilgi gösterildiği ve yardım edildiğinde duygusallaşır. Zor durumlara düştüğünde ağlar, bazen de altına kaçırır. Aynı zamanda acımasızdır da. Falçatayı insan bedeni üzerinde çok iyi kullanır, gerektiğinde iz bırakacak biçimde. Ne zaman yeni bir kadınla tanışsa öncelikle onu bir hayat kadını gibi düşünüp üzerinden para kazanıp kazanamayacağını hayal eder. Aynı zamanda çok eğlenceli, esprili, enerjik ve hareketli biridir. Onun eylemliliğine bağlı olarak temposu yüksek bir metinle baş başa bırakır okuyucuyu, bir an olsun azalmaz.
Serinin ikinci kitabı olan Resim Cinayetleri’nde galerici kadın, amca ve ressamın ölümlerinin ilk şüphelisi olarak Metin Çakır görülür. Gittiği mekânlardan ayrıldıktan sonra cinayetler işlenmekte, geride onun bıraktığı izler de kalmaktadır. Başkomiser Asım, cinayetleri nasıl işlediğiyle ilgili senaryolar yazmaya devam eder. Yine öncelikle polis ve birtakım gizemli takım elbiseli adamlar hatta federaller tarafından takip edilmektedir. Olup bitenler hakkındaki yorumları ve haberleri yine televizyon ve gazetelerden takip eder. Çatışmaya girer. Hayal gücünün de desteğiyle akıl yürüterek hareket etmeye devam eder. Ressamın evini, galerici kadının evini, galeriyi, amcanın öldürüldüğü galeriyi inceler. Ancak burada önemli bir gelişme olur: galerici kadının evinde Pezo Selo ve adamlarına yakalanır. Büyük patron Ertuğrul Ağbi’nin isteği üzerine para alarak özel dedektifliğe terfi eder: galerici kadının katilini, yaşıyorsa ressamı ve resimleri tek bir çizik olmadan bulması istenir.
Peki serinin ikinci kitabında Metin Çakır’da bir değişimden bahsedebilir miyiz? Metin Çakır’la ilk karşılaşmamız Yıldız Cinayetleri’yle olmuştu, acemiydi daha, olayların içine hızla çekiliveriyordu. Ucuz kurtuluyordu her seferinde. Resim Cinayetleri’nde ise daha aktif bir Metin Çakır var karşımızda, sınırlı da olsa olayları yönlendirebiliyor. Bombalı sıcak çatışmaların içinde görüyoruz onu, kendini aşıyor anti-kahramanımız. Uğraştığı adamlar da değişiyor, daha kelli felli, profesyonel tipler. Asım Ağbi’siyle birlikte hareket etmeye başlaması da cabası. Tabular devriliyor, yaralı ağbisine yardım ediyor bizimki. Tamam duygusala bağladığında yine ağlamaklı oluyor bizimki, ama artık daha umursamaz ve korkusuz, altına da fazla kaçırmıyor, gaz hariç. Son ana kadar katili bulmak için uğraşıyor, bizim de merakımızı zorlayarak ayakta tutuyor. Belgesi, eğitimi olmasa da Yıldız Cinayetleri’ndeki başarılı performansından hareketle belli bir tanınırlığı var, bu işten para kazanmaya bile başlıyor.
Gelelim serinin üçüncü kitabı Konsey Cinayetleri’ne. Bu konseyi, Ömer Türkeş’in Radikal Kitap’ta yayınlanan seriyle ilgili genel tanıtım yazısından bir alıntıyla daha iyi açıklayabiliriz: “Önemli bir toplantının yapıldığı sıcak mayıs gecesini Metin Çakır’ın ağzından dinliyoruz; ‘Konseyin en genç ve gariban üyesi bendim. Toplam beş kişiydik. Kendimize puştlar konseyi diyorduk. Uzun yıllar mahalle sokaklarında bilet kestikten sonra, mahallenin açık havada en çok iş yapan yeri parka zıplamıştım. Bu terfim bana önümün açık olduğunu bildiriyor ve tabiî ki zamanı da gelmişti, otuz dört yaşındaydım ve artık çok yorulmuştum. Açık havada sürtmek istemiyordum. Sonunda beklediğim gün gelmiş, Çoşkun Çoşkun’un elim vefatıyla yerine konseye seçilmiştim. Bir iki aydır da onun evini ben kullanıyordum. Konsey yerleşik düzene geçmiş, ekmek parasını sahibi oldukları evlerden kazanan pezevenklerden oluşuyordu. Mahallede ancak beş eve yer olduğundan, konseydeki pezevenk sayısı da beş kişiden ibaretti.”
Terfi eden Metin Çakır kendince tam da rahata, düzene, çatılı bir yere kavuşmuşken işler yine karışır. Konseyin toplantılarını yaptığı kahvehane, Metin’in dışarı çıkıp birkaç adım uzaklaşmasıyla beraber taranır ve işlenen cinayetler yine ona kalır. Çünkü vurulan elemanlardan biri onun adını seslendirir son nefesinde. Metin kaçar, klasik olarak polis şefi Asım onu kovalar. Sonrasında beş cinayet daha işlenir. Onlar da Metin’e kalınca on cinayetten aranan seri katil durumuna düşer. Yine kitabın sonuna kadar bir araya gelemezler, hep telefonla iletişime geçerler komiserle. Metin korkusundan yanına gidemeyip hep telefonla suçsuzluğunu anlatmaya çalışır komisere. Ancak yine derdini anlatamıyor ve yine Asım Abisi ısrarla ona inanmıyor. Metin bir zamanlar onun adına çalışan kızlarından birini, Filiz’i, bu hayattan kurtaran, evinin kadını yapan Hamit’e sığınır. Hep yağmurdan kaçarken doluya yakalandığı için Hamit’le yeni bir olaylar zinciri de başlar.
Serinin dil ve teknik açıdan en belirgin iki özelliğine bakalım: Metnin dil üzerinden belki de en dikkat çekici yönü özellikle baş kahramanın kullandığı argo, ki bu ayrıca üzerinde çalışmaya değer bir malzeme sunuyor. Bu arada romanların sonuna eklenen bir argo sözlüğü olduğunu da ekleyelim. Çözülmesi olanaksız görülen cinayetler, aleyhine gözüken kanıtlar yüzünden haksız yere suçlanan bir şüpheli, polisin araştırmayı beceriksizce ve yanlış yönde yürütmesi, parlak zekalı ve yetenekli bir dedektif, olayı ve çözümünü okura ve dedektife anlatan bir dostu, inandırıcılığı sağlam görülmeyen kanıtların dikkate alınmaması gibi… İşte bu şematik yapı ve tekdüzelik anti-kahraman pezevenk dedektif Metin Çakır’ın eylemleri ve bence metnin en belirgin dil özelliği olan argonun etkisiyle kırılıyor. Metin Çakır’la bütünleşen argo ve yapıp ettikleri yoğun bir mizaha neden oluyor. Polisiye romanın bildik kalıpları, özellikleri, konvansiyonları sergileniyor evet ama bütün bunlarla Metin Çakır’ın kişilik özellikleri, bildikleri, hayal gücü, yapıp ettiklerinden hareketle dalga geçiliyor. Parodi tekniği kullanılıyor. Bunu sağlayan şey özellikle anti-kahraman Metin Çakır’ın olup bitene bakışı ve kullandığı argo yoğunluklu dil.
2016 yılında yayımlanan serinin son kitabı Karakol Cinayetleri Dünya Kitap Dergisi’nin yirmi dört yıldır düzenlediği gelenekselleşmiş “ Yılın Telif Polisiye ” kitabı ödülünü kazandı. Serinin birçok eleştirmen tarafından en çok beğenilen kitabı oldu. Önümüzdeki günlerde seriden bir kitap daha yayımlanacak. Polisiye edebiyatımızın en orijinal karakterlerinden biri olan Metin Çakır’ı tanımak için okuyucular herhangi serinin herhangi bir kitabından başlayabilirler. Pişman olmayacakları bir okuma deneyimi yaşayacaklarını düşünüyorum.
Armağan Tunaboylu, Metin Çakır Polisiyeleri, Oğlak Yayınları
Yazar: Serkan PARLAK - Yayın Tarihi: 10.03.2017 09:00 - Güncelleme Tarihi: 08.03.2017 11:09