Mihail Nuayme’nin Rahim Mağarası

Beni yakan özlem değildi. İçimdeki bütün özlemleri bitirmiştim ve felsefe doktoru olmuştum. Ben de kalkıp son günüme veda etmiştim, bütün hakikat yolcuları gibi. Rahim mağarasındayım ve rüyamdaki siyah beyaz adamın hükmü kalmıyor. Adamın siyahlığı gecenin karanlığına, beyazlığı günün yorgunluğuna benzemiyor. Ben sadece kendi ölümümü bekliyorum, Adana ve Mersin arasında gidip geliyorum, Cebel ve Şahrûb arasında kayboluyorum.
Hayat duvarımdaki saat hep aynı akrebe yakalanıyor, aynı yelkovana duruyor: 21 Aralık'ta Mersin-Adana'dayım, 21 Haziran'da Cebel-Şahrûb'tayım. Ömrüm hayatımın en uzun gecesi ve en uzun gündüzü arasında sıkışıp kalmış. Kalkıp akrep ve yelkovan ile ifade edilmeyen son günüme veda ediyorum.
Sen yoksun Rüya. Sen hiç olmadın. Gözlerine baktım ama gözbebeklerini görmedim. Yüzünün bütün çizgilerinde dolaştım ama suretini çıkaramadım. Saçlarının her teline dokundum ama ruhunun kokusunu alamadım. Sen yoktun Rüya. Sadece İsimsiz, Hişam ve ben, yani Musa Askeri vardı.
Aklıma her geldiğinde Rahim Mağarasından hiç çıkmak istemedim. Senin yüzünden annemi, annemin süt kokusunu, çocukluğumu ve bütün bir insan geçmişimi yitirdim. Gidecek başka yerim olmadığı için de kendimi hep aynı yerde buldum: Rahim Mağarası.
Aşk yoktu burada. Bütün özlemler bitmişti. İnsanın sonu gelmişti. Kadın içindeki bütün erkekleri dar ağacına çekmişti, erkek içindeki bütün kadınlardan kurtulmuştu. Ruhumla bir başıma kalmıştım. Tanrıyla susmak, burada sonsuzluğu kuşanmak, sonsuzluğu solumak demektir.
Anlıyor musun Rüya?
Kalkmıştım ölüm yatağından ve son günüme veda etmiştim, Rahim Mağarasına dönmüştüm. Yüzümü her keslerden ve her şeylerden çevirmiştim. Dünya ile ahiret arasında kupkuru bir bedenim kalmıştı ve Rahim Mağarasında kupkuru bir bedenin ne bir hükmü ne de bir ağırlığı vardır.
Anlıyor musun Rüya?
Bilir misin Ümmü Zeydan'ı, Bulsaneyn'i, muhtarı. Hepsinin bir anlamı olduğunu sen gidince anladım. Sen gidince anladım insan insanı hem tamamlarmış bir nefeste hem de bitirmiş bir çırpıda. İsam tamamladı mı seni? Yoksa şehvetin vicdanını yiyip bitirdi mi?
Ben tanıdım ama saat tüccarı Kerim Nemrûd'u. Mektupların dahi hükümsüz kıldığı saat tüccarını ve onun gibileri nasıl tanımazdım. Ki tanıdığım için Rahim Mağarasının yolunu bulabildim. Sen gitmeseydin benden belki hiç bulmayacaktım içimden dışarıya giden Rahim Mağarası yolunu. Adana-Mersin arasında kaybolup gidecektim belki de. Ya da Cebel-Şahrûb arasında kaybolacaktım hiç yoktan sonsuza dek.
Yedi kız çocuğundan sonra doğan Şükrullah neden düştü annesinin kader kuyusuna? Ben bildim ve kalkıp son günüme veda ettim. Hepten döndüm Rahim Mağarasına. Rahim Mağarasında sadece İsimsiz, Hişam ve ben olacağım. Son nefesimde onlar yanımda olacak, beni ebediyete uğurlayacaklar. Sen olmayacaksın Rüya. Zaten sen hiç olmadın. Sen ismin gibi bir rüyaydın sadece. Ben aşkın rüyasını görmüştüm sende.
Biliyor musun Rüya?
Aşkın rüyasını görmeseydim Adana-Mersin arasında hayatımı kaybedecektim, Cebel-Şahrûb arasında kendimi hepten yitirecektim, Rahim Mağarasına hiç ulaşamayacaktım. Sen aşk için ödediğim bedel oldun. Aşkı kaybettim senin suretinde ve ölmeden önce ölerek kendimi özgür kıldım Rahim Mağarasında.
Kalk Son Gününe Veda Et
Mihail Nuayme
Kaknüs Yayınları
Çev. Hüseyin Yazıcı
175 sayfa
İstanbul, 2002
Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 05.07.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 25.04.2024 12:24