Milli Mücadeleye İçeriden Bir Bakış; Tabip Muzaffer Bey’in Anıları
Mücahit BALIKÇI yazdı...
İstiklal Savaşı, Türk milletinin binlerce yıllık tarihinin en karanlık günlerini içeren mütareke döneminde Anadolu'nun bağrında filizlenen bir bağımsızlık ateşidir. Bir Doktorun Kurtuluş Savaşı Hatıraları adlı bu eser, Türk ordusunun bir ferdi olan Doktor Muzaffer Alatur'un gözünden bu dönemi tüm detaylarıyla önümüze seriyor. Ayrıca Milli Mücadele döneminde Türk milletinin içine düştüğü girdabı, işgaller karşısındaki tutumunu, Kuvayı Milliye'nin teşkilatlanma sürecini, bu süreçte yaşanan sıkıntıları, düzenli ordunun kurulmasını ve Yunan ordusuna karşı adım adım verilen mücadeleyi ele alıyor. 26 Ağustos 1922 sabahı topçu birliklerinin ateşiyle kopan Türk fırtınasının, son Yunan askerinin 9 Eylül'de Anadolu topraklarını terk etmesiyle dinmesine kadar geçen süreci tanığının gözünden anlatan bu çalışma, modern Türkiye tarihine çok önemli bir katkı sağlıyor.
Bir doktorun arşivde saklı kalmış defterinin izinde, Kurtuluş Savaşı'nın aradan 100 yıl geçse de eskimeyen hikayesine tanıklık edeceksiniz…
Elinizdeki bu eser, Milli Mücadele'nin sıkıntılı günlerinde Anadolu insanının içinde bulunduğu durumu ve günlük yaşayışını tüm detaylarıyla gözler önüne sererken, bizzat bu mücadelenin ortasında yer alan bir doktorun yaşadıklarını ve savaşlar hakkında değerlendirmelerini içermektedir. Doktor Muzaffer Alatur'un kaleme aldığı bu hatırat, vefatı üzerine 1972 yılında kız kardeşi Hüsniye Doğan tarafından İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Müzesi'ne hediye edilmiştir.
Babası Doktor Mehmet Hüsnü Bey'in Manisa'ya tayini üzerine, bu şehirdeki Şemsü'l İrfan isimli okulda eğitim hayatına başlayan Muzaffer Bey, Manisa İdadisi'nin ardından İstanbul'daki Askeri Tıbbiye'ye kaydolmuştur. Askeri Tıbbiye'deki eğitiminin ardından Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine askere alınmış ve Çanakkale Cephesi'nde görev yapmıştır. Daha sonra Denizli'ye bağlı Tavas ilçesine belediye tabibi olarak tayin edilmiştir. Tavas'ta görev yaptığı sırada TBMM'ye bağlı düzenli orduda görev yapmak üzere askere alınmış; Birinci İnönü, İkinci İnönü ve Sakarya savaşlarına katılmıştır.
Muzaffer Bey'in ailesine bakıldığında oldukça ilginç portrelerle karşılaşmak mümkündür. Alatur ailesinin fertleri her birinin Son Dönem Osmanlı ve Erken Cumhuriyet dönemlerinin aydın profilinde oldukları rahatlıkla görülmektedir.
Eser bir deftere siyah ve kırmızı mürekkeple farklı zamanlarda kaleme alınmıştır. Eserin ne zaman yazıldığı tam olarak bilinmese de Milli Mücadele sırasında alınan notların, özellikle Lozan Konferansı'ndan sonra bir araya getirilmesiyle oluşturulduğu düşünülmektedir. Defterin baş tarafında yer alan ve eski başbakanlardan Sadi Irmak'ın kendi el yazısıyla ve eski harflerle kaleme aldığı kısa metinde, hatıratı İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Müzesi'ne hediye eden Hüsniye Doğan'a bir teşekkür mektubu yazılmasını talep ettiği görülmektedir.
Hatırat metni seksen iki defter sayfasından oluşmaktadır. Muzaffer Bey Milli Mücadele'nin liderlerine ve Cemal Paşa'ya ait fotoğraflarının yanı sıra Afyon'un genel görünümünü veren bir gazete kupürü ile metni görsel açıdan süslemiştir. Ayrıca Muzaffer Bey'in çizdiği, Büyük Taarruz'un safahatını gösteren harita da metni zenginleştirmiştir.
İsmet Paşa'nın katıldığı Lozan görüşmelerini tasvir eden bir gazete kupürü ile Anadolu'daki maden yataklarını gösteren Almanca bir harita da deftere yapıştırılmış vaziyettedir. Defterin en son sayfasında ''Ne Kadar Türk, Toprak ve Para Kaybettik?'' başlıklı bölümde Türk milleti açısından Birinci Dünya Savaşı'nın rakamlar eşliğinde bir muhasebesi yapılmaktadır.
Eserde anlatılan olaylar, metni kaleme alan Doktor Muzaffer Bey'in Tavas'ta hükümet tabibi olarak göreve başladığı 27 Mart 1919 tarihiyle başlar. Birinci Dünya Savaşı boyunca yaklaşık dört yıl boyunca silahaltında kalan Muzaffer Bey, bu süreçle ilgili, özellikle bizzat katıldığı Çanakkale Savaşları'yla ilgili herhangi bir şey anlatmamaktadır.
Muzaffer Bey, metnin ilk başlarında Tavas'ı, burada yaşayan halkın gündelik hayatını ve düğün gibi gelenek göreneklerini edebi bir üslupla anlatmaktadır. Gündelik hayatın sıradanlığı ve dört yıllık savaşın vermiş olduğu bıkkınlık metnin başlarında dikkat çekmeye başlar.
15 Mayıs 1919' da İzmir'in Yunanlılar tarafından mütareke hükümlerine aykırı bir şekilde işgal edilmesinin bütün Anadolu gibi Tavas'ta da büyük bir infial uyandırdığını ifade eden Muzaffer Bey, işgal sırasında Yunan askerlerinin ve yerli Rumların Türklere yaptığı zulümlere kısaca değinir. Batı Anadolu'daki işgale karşı kurulan Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin başarısız olduğuna dikkat çekerken, ortaya çıkan başıbozukluk nedeniyle bölgede asayişin bozulduğunu ve Demirci Mehmet Efe'nin kuvvetleri başta olmak üzere bazı çetelerin bölge halkına zulmettiğini anlatır. Bir taraftan Yunanlılar bir taraftan da eşkıya çeteleriyle uğraşmak zorunda kalan bölge halkının oldukça yorgun oluşu da dikkate değer hususlardan biridir.
Muzaffer Bey'in anlatımına göre idari ve askerî yetkiyi ele alan efeler, halkı soyup soğana çevirmekte, karşı duranları kendi usullerince cezalandırmakta ve bu durum halkta Kuvayı Milliye'ye karşı olumsuz bir bakış açısına neden olmaktaydı. Özellikle Demirci Mehmet Efe, Çerkes Ethem, Yörük Ali Efe ve Kocaeli bölgesindeki Gök Bayrak grubunun halka karşı sert ve kanunsuz davranışlarına Ankara'da kurulan yeni yönetimin ses çıkarmaması, Muzaffer Bey'in eleştirdiği noktalardan biridir. Metinde TBMM yönetiminin iyice güçlenince bu çete kuvvetlerini tasfiye etmesine de değinilmektedir.
İstanbul'daki Ali Rıza Paşa hükümeti ile Heyet-i Temsiliye'nin uyumlu çalışmaları, İstanbul'un resmen işgal edilip Meclis-i Mebusan'ın kapatılması ve ileri gelen İttihatçıların Malta'ya sürgüne gönderilmesi Muzaffer Bey'in değindiği konular arasında yer almaktadır. İstanbul'dan kaçmayı başarabilen mebusların da katılımıyla açılan Mustafa Kemal Paşa başkanlığındaki TBMM'nin zaman içerisinde Anadolu'daki fiili hükümet durumuna dönüşmesi, bunun sonucunda düzenli ordunun kurulması ve çete kuvvetlerinin tasfiye edilmesine de değinilmektedir.
Yunanlıların işgal alanlarını genişletmek ve Ankara Hükümeti'ni ortadan kaldırmak amacıyla yaptıkları geniş çaplı saldırılar, teşkilatlanmasını yeni yeni tamamlamış olan Türk ordusunun bu saldırılara karşı koyma çabaları ve Türk ordusunun kabusu durumuna gelmiş olan firariler meselesi ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. Muzaffer Bey'in satır aralarında eleştirdiği meseleler arasında Anadolu halkının bir kısmının Kuvayı Milliye ile TBMM Hükümeti hakkındaki olumsuz düşünceleri ve asker kaçakları konusunda izlenen sert politikalar yer almaktadır.
Muzaffer Bey, Tavas'ta doktor olarak görev yaparken 19 Kasım 1920'de askere alınarak 57. Fırka'nın 39. Alayı'nın 2. Taburu'na katıldığını ifade eder ve bizzat içinde bulunduğu askerî mücadele sürecini bütün ayrıntılarıyla anlatır. İsmet Paşa, Ali İhsan Paşa ve Yakup Şevki Paşa'nın Batı Cephesi'ni teşkilatlandırma konusundaki gayretlerine değinir, bu bağlamda Deli Halit Paşa'dan özellikle bahseder. Halit Paşa'nın önceki askerî başarıları, emrindekilere karşı aşırı sert tutumu ve emrindeki subay ve askerlerin bundan olumsuz etkilendikleri de detaylı bir şekilde metinde yer alır.
Birinci ve İkinci İnönü, Eskişehir-Kütahya ve Sakarya savaşlarına katılan Muzaffer Bey, bu savaşların tüm safahatını detaylı bir şekilde verir. Bunu yaparken askerlerin ve komutanların ruh hallerini aktarmayı da ihmal etmez. Hatıratın geneline bakıldığında askerî mücadelelerin kapsamlı bir şekilde anlatıldığı görülmektedir; özellikle Sakarya Savaşı'nın neredeyse bütün safahatını Muzaffer Bey'in satırlarından takip etmek mümkündür. Muzaffer Bey bunu yaparken Türk ve Yunan ordularının içinde bulunduğu durumları da tahlil eder.
4 Haziran 1922' ye kadar Türk ordusunda fiili olarak görev yapan ve pek çoğuna bizzat şahit olduğu olayları aktaran Doktor Muzaffer Bey, bu tarihte Milli Müdafaa Vekaleti'nden alınıp Sıhhiye Vekaleti'nin emrine verilmek suretiyle Konya Merkez Hükümet Tabipliği'ne tayin edilmiştir. Askerlik hayatı böylece sona ermiştir. Bu tarihten sonraki askeri olaylarla ilgili değerlendirmelerin bizzat kendi yaşantısına değil de diğer kaynaklardan elde ettiği bilgilere dayandığı anlaşılmaktadır. Özellikle Büyük Taarruz hakkındaki anlatımları, bu süreci dışarıdan izleyen bir gözlemcinin bütüncül bakış açısını içermektedir. Büyük bir heyecan ile Büyük Taarruz'un safahatını anlatan Muzaffer Bey, kendi çizdiği harita ile bu sürecin tüm askeri safahatının daha iyi anlaşılmasına gayret etmiştir.
Büyük Taarruz sırasında büyük bir bozgun halinde geri çekilmekte olan Yunan ordusunun önüne çıkan köyleri yakması, yiyecek stoklarıyla su kaynaklarını kullanılamaz duruma getirmesi ve yaptığı katliamlar Muzaffer Bey'in değindiği konular arasında yer almaktadır. Hatta Mustafa Kemal Paşa'nın, bu faaliyetleri nedeniyle esir alınan Yunan Başkomutanı Trikopis'i kınadığını da ifade etmektedir.
Zaferin kazanılması ve İzmir'in kurtuluşunun ardından Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın yayınladığı beyannameyi de çerçeve içerisinde hatıra defterine kaydeden Muzaffer Bey, Mudanya Mütarekesi'ni. Türk ordusu İstanbul'u teslim alırken yaşananları ve Doğu Trakya'nın işgalden arındırılma sürecini detaylı bir şekilde anlatmaktadır.
Eserin son kısmında, Avrupa ve Amerika'da Türklük hakkındaki düşünceleri özetlemeye çalışan Muzaffer Bey, Milli Mücadele döneminde TBMM Hükümeti ile dostluk ilişkileri kuran devletler arasında Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Iran, Mısır, Hindistan, Afganistan gibi ülkeleri saydıktan sonra yapılan ikili antlaşmaların ardından Fransa ve İtalya ile de ilişkilerin geliştirildiğinden bahsetmektedir.
Eseri ilgi çekici kılan noktalardan biri de Muzaffer Bey'in Bolşeviklik ve Bolşevik Rusya'nın Milli Mücadele'ye bakışı hakkındaki geniş değerlendirmeleridir. Muzaffer Bey'e göre Bolşevik Rusya kendi ideolojisini yayma düşüncesiyle Anadolu'daki Türk Milli Mücadelesi'ni şimdilik destekler gibi görünse de aslında içten içe mücadelenin başarıya ulaşmasını istemediğinden bahsetmektedir.
Türklerin emperyalizme karşı verdiği savaşı destekler gibi görünse de ilerleyen süreçte Türklerin zafer kazanmasından rahatsız olacaklarını, çünkü böyle bir durumun onların Türkistan'daki çıkarlarına aykırı olduğunu ifade etmektedir. Muzaffer Bey, Bolşeviklik üzerine yaptığı değerlendirmelerinde Mustafa Suphi'ye önemli bir yer ayırmıştır. Mustafa Suphi'nin Türk İstiklal Savaşı hakkındaki düşünceleri ve Anadolu'da ilerleyen süreçlerde oluşturmak istediği yönetim hakkındaki görüşlerini aktaran Muzaffer Bey, Bolşeviklik konusunun ve Mustafa Suphi'nin girişimlerinin Milli Mücadele için doğurabileceği tehlikelere dikkat çekmektedir.
Muzaffer Bey, defterin son sayfasında Birinci Dünya Savaşı'nın Türk milletine yarım milyar Osmanlı lirasına mal olduğunu istatiksel verilerle ortaya koyduktan sonra metni sonlandırmıştır.
Sonuç olarak, bu hatırat uzun bir süre Milli Mücadele'de aktif olarak bizzat yer almış bir doktorun gözünden Türk İstiklal Savaşı'nın tüm safahatını ayrıntılarıyla ve farklı bir bakış açısıyla gözler önüne sermektedir. Milli Mücadele'nin Türk tarihindeki önemini vurgulayan bu eser, dönem hakkındaki çalışmalara birinci elden kaynaklık ederek büyük katkı sağlayacaktır.
Bir Doktorun Kurtuluş Savaşı Hatıraları
Selim Ahmetoğlu
Timaş Yayınları
2021 İstanbul
200 Sayfa
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 02.10.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 22.09.2024 15:33
Kitabı okuma merakı uyandıran apayrı bir realite.Gerekli ayrıntılarıyla ele alınmış olan başarılı bir inceleme yazısı olmuş.Mücahit hocama teşekkürler ve başarılar…
İlgi çekici bir eser ve yazı olmuş. Mücahit Bey in kalemine sağlık.