Modern Antideprasanlar ve Popüler Kitap Kültürü

Modern dünya düzeninde iliklerimize ur gibi yapışmış tüketim çılgınlığı, bizim artık yoğum bakımda olan hassasiyetlerimize de sülük gibi yapışmış bırakmıyor. Hızına artık yetişmeyi bıraktığımız, adına üretim dedikleri ve aslında insanlığımızı her gün tüketen gelişmelerin altında ezildik can çekişiyoruz.
Modernizmin türlü makyajlarla önümüze koyduğu zehrin türlü alaşımlarını kendi arzumuzla bir bir akıtırken içimize, gel gör ki bundan artık hayvani seviyede haz alıyoruz. Tükenmişliğimizle övünüyor, sistemin şırıngasıyla beslediğimiz bedenlerimizle hala sırıtıyoruz.
Halimiz acayip kötü Muharrem, neresinden başlasam konuya; bir tarafı elimde kalıyor. Türlü kolonlarla sakladığımız inançlarımızı, pamuktan tepsilerle düşmanın önüne meze diye sunuyoruz.
Bu girizgâhın kitap tanıtımı ve eleştirisi üzerine yazılacak bir yazıya ne ilgisi olabilir diyebilirsin. Ama okuduğum bu kitabın birikmiş öfkemin son fokurtularını taşırmaya yetmesidir belki de beni buna iten.
Modern dünyanın popüler kültür antidepresanları diye adlandıracağımız yeni bir yayın kültürü çıktı ortaya. Kendi çıkardıkları suni hastalıkları tedavi etmek için, yine sistemin diğer çarkını harekete geçiren ve bir uyuşturucu furyası gibi yayılan popüler kitap kültürüne bir isyandır sadece bu.
Kendi birikimlerinden ve fantezilerinden çıkardıkları malzemeleri kitap diye insanlığa sunan bu sistem baronları, insanların kapış kapış peşine verdikleri bu yapay, sığ ve hayali dünyadan epey beslendiler. Fantezilerinin ve malzemelerinin tükendiği fark eden bu anlayış, bizim dokunulmamış ve hala temizliğine koruyan, bulanıklaşmamış hassasiyetlerimize el uzatmaya başladılar.
El uzattıkları konulardan biri de her geçen gün popülaritesini artıran ve bir biri ardınca baskı yapan fondötenli tasavvuf kitaplarıdır.
Bir arayışı olan her insan bilir ki aradığı ne olursa olsun bulmaya çalıştığı ilk şey kendisidir. Kendini bulmaya çalışan her insan çeşitli çıkmaz yolların duraklarında soluk soluğa sorduğu adreslerin, onu sonu olmayan bir arayışa soktuğunun farkına varacaktır. Bu arayışın dehlizlerinde kaybolmuşken yolunu tasavvufun bembeyaz ışığıyla aydınlatmış biri olarak; tasavvufu ağzına sakız yapan tüccarların kar-zarar hesaplarına bir tepkidir sadece benim ki.
Kitaphaber ailesi olarak, kitaplarla ilgili görüş ve önerilerimizi bildirirken yazarın, yayıncı şirketin bizatihi kitabın yazımında ve yayınlamasında emeği geçen her insanın hakkını yememek için yazılarımızı azami derecede dikkatli bir yorum süzgecinden geçiriyoruz. Beğenmediğimiz ancak verilen emeğin ve kitap yazmanın doğum sancısı kadar şiddetli bir acının meyvesi olduğu bilinciyle, çoğu kitabın kusurlu yerlerini göz ardı ettiğimiz de çok oluyor.
Niyetimiz, modern çağın uyuşmuş zihinlerini biraz da olsa uyandırmak, sürekli azalan kitap okuma alışkanlığına bir nebze de olsa olumlu katkı sağlamak olduğu bilinmektedir. Hiçbir maddi kazanç sağlamadan bu işi yapıyor olmamız bu işin kanıtıdır. Gerek internet sitemiz de, gerekse sosyal medyada kitapların bu yüzyılda sığınılacak en büyük liman olduğu gerçeğinden yola çıkarak hareket etmekteyiz. İnsanları en kısa yoldan kitaplar hakkında bilgi sahibi olmalarına katkı sağlamaya çalışıyoruz.
Ancak ne yazık ki son yıllarda ardı ardına basılan kitapların kâğıt israfından öteye geçemediği gerçekliği, bizim de tahammül sınırlarımızın ötesine geçmiş bunmakta. Tamamen ticari kaygılarla yazılmış fantezi romanlarının, hiçbir edebi kaygı gütmeden kaleme alınmış uyduruk metinlerin kitap diye sunulması, bizi çileden çıkartan bir sebep sonuç ilişkisine sokmaktadır.
Batı dünyasının hayali kahramanları, uyduruk aşk denklemlerinin, vampir serilerinin, instagram aforizmaların önüne alamadığımız bir furya şeklinde bir bir basım yaptığı günümüzde popülerli artan konulardan bir tanesi de, dini konular işleyen suni kitapların basımıdır.
La-melif Gibi Eğilmek, Nun Gibi Yatmak, Üşüdüysen Canımı Yak, Hay de Bırak, Kalbimin İçinde Bir Cennet… gibi artık adını görür görmez içeriği hakkında bilgi sahibi olduğumuz bu kitapların, varlığı her geçen gün artmaktadır. Hazır ve suni üretimden çıkmış makyajlı bilgiye alışmış insanların, bu kitapların peşinde salya sümük koşturuyor olması da belki ayrı bir yazının konusu.
Kitaba gelecek olursak.
Ruhun Piyasa Aşkına Yönelimi
Okumak için canımı dişime takmama rağmen, kırk sayfadan fazlasına geçemediğim bir kitap. Ön yargılı olmamak için kitabın diğer bölümlerdeki sayfalarına da göz atıp, en sonunda böyle bir girizgâhın içimde alevlenmesini sağlayan bir kitap.
Kitabı okumaya başlarken, kitabın başlıyor olduğunu anlayamıyorsunuz. Çünkü imla ve noktalama denen şeyin nerde, nasıl, hangi amaçla kullanıldığını çözemiyorsunuz. İnsanlara seslendiğini düşünen yazar, her kelimenin ardına ünlem koyarak gizemli bir metin oluşturduğunu sanmakta. Ancak oturuyorum, kalkıyorum gibi kelimelerde bile ünlem ve üç noktanın varlığı biz de nasıl bizim oluşturabilir. Aşağıda örnek olarak vereceğim metinler en kolay ve anlaşılır olanları. Kitap tamamen bu paragrafların, ünlemlerin, üç noktaların uçuştuğu cümlelerle dolu.
Kitaptan Örnekler:
'' Rabbim… Öylesine basit ki 'aslında' bu hayat! İyilik ve kötülük! Şeytan ve melek! Her ikisi de 'insanda'! 'Bir' olmuşlar… 'Bir ölçü içinde! İşte bu ölçüyü! Kaçırırsanız… Bozarsanız… Olmaz… 'Şeytan' kazanır… Şeytan. Ölçüsüzlüktür… Ey insanlar! 'Ölçü'yü kaçırmayın… ''(Syf: 44)
''İnsan! İnsanın ölümsüzlüğü! Rabbiyledir… Kendiyle! Şeytanı araya alırsa! Yanar… Cehennem'de! İnsan! 'Nur'ken… 'Nar'… olur… 'Ateş' olmadan… Şeyler… 'Varlık' bulunmaz…''(Syf: 45)
Kitap tamamen bu tarz anlamsız birbiriyle hiçbir ilişkisi olmayan paragrafların toplamından oluşmaktadır. Paragrafların bir biriyle ilişkisinden ziyade çalakalem sıralanmış cümlelerle oluşan bir kitap. Hiçbir şekilde konu bütünlüğü elde edilememiştir.
Yazar sanki aklına gelen kelimeleri yan yana yazıp, yanına ünlem ve üç nokta koyup birleştirmiş ve kitap olmuş. Oh ne ala! İnanın ki, siz de hiç uğraşmadan aklınıza gelen kelimeleri yan yana getirerek her ay bu kitaptan bir tane yazabilirisiniz!
''İnsan Ruhun 'Aşk' halidir… Bakın! Bu cümle! Şimdi sizi! O ilk halin içine götürmüyorsa! En masum hal! En yoğun! İç içeyken daha! O an işte! Aşktır ya! Ruh! Size üflenirken… Birden! O hiç bitmeyen an… Sonsuz 'bir' an! Aşktır…''(Syf: 55)
Yazar bilinmemek ve nefsanî duygulardan arınmış olmanın bir sonucu olarak, şöhreti elinin tersiyle ittiğini söylemiş bir röportajında. Çünkü müstear bir isimle yazıyormuş kitaplarını. Hayati Sır gerçek ismi değilmiş ve hayatın bir sırrı olmakmış gerçek manada insan. İyi demiş güzel, hoş demiş de; böyle bir kitabı ben yazmış olsaydım, kesinlikle ben de adımı değiştirir öyle yazardım.
Kitapla ilgili çok da fazla bir söze gerek yok. Bu kitap haricinde yedi kitabı daha var yazarın. Yayınevini de tebrik ediyoruz. Bunca sağlam kalemin türlü zorluklarla kitabını bastırmak için kapı kapı dolaşdığı bir ortamda, hiçbir edebi yetkinliği olmayan bir müstear ismin 8 kitabını basmış olması takdire şayan doğrusu.
Son olarak bir de şöyle bir paragraf var;
'An'ladık diyen kim vardır şimdi? 'Biz'i okurken… 'Oku'dukça 'an'layan… İşte onlar… 'Biz'dendirler… Biz-im dilimizi 'an'lamışlardır… Elhamdülillah…(Syf:56)
Anlamadık sizi; ''Elhamdülillah''!(ünlem)
Yazar: Enes CAN - Yayın Tarihi: 14.02.2017 10:00 - Güncelleme Tarihi: 23.11.2021 18:37