Muallim Naci Üzerine Bir Değerlendirme, Edebiyat, Nihat ÇINAR

Muallim Naci Üzerine Bir Değerlendirme yazısını ve Nihat ÇINAR yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Muallim Naci Üzerine Bir Değerlendirme

21.06.2023 09:00 - Nihat ÇINAR
Muallim Naci Üzerine Bir Değerlendirme

Nihat ÇINAR yazdı...

Asıl adı Ömer olan Muallim Naci 1850 yılında İstanbul Saraçhanebaşı'nda dünyaya gelmiştir. İlk tahsilini Fatih'teki Fevziye Mektebinde başlamıştır. Bu eğitiminde önce Kur'an-ı Kerim'i hatim etmiş daha sonra da sülüs yazı öğrenmiş ve evde de ağabeyinin yardımıyla çeşitli ilmihal kitaplarıyla beraber İmam-ı Birgivi'nin "Birgivi Risalesi" gibi bazı Türkçe eserler okumaya çalışmıştır.

Naci, henüz 7 yaşındayken 1857 yılında babasını kaybetmesi üzerine ailesi ile Varna'da bulunan dayısının yanına göçmüşlerdir. Burada bir müddet mahalle mektebine devam edip Kur'an'ı tecvitle okumayı ve sülüs yazıyı öğrenmiştir. Ağabeyi Mehmet Selim Efendi'nin yönlendirmesi ile Hattat ve Müderris Müftizade Abdülhalim Efendi'den Arapça ile sülüs ve nesih dersleri almaya başlamıştır. 1867 yılında Varna'ya Rüştiye mektebi açılmış ve buraya hocası Abdülhalim Efendi muallim olarak tayin edilmiş ve Naci'de bu okula hocasının yanında II. muallimliğe getirilmiştir. Yine bu esnada Celiloğlu Halil Efendi'den Arapça, Hoca Hafız Mahmut Efendi'den Farsça dersleri almış, hocasıyla Gülistan'ı ve Hafız Divanı'nı okumuştur. İşte bu esnada tesadüfen eline geçen Giritli Ali Aziz Efendi'nin "Muhayyalet'ındaki Kıssa-i Naci Billah ve Şahide" hikâyesinde geçen Naci'yi çok beğendiği için bu adı kendisine mahlas olarak almıştır.

Büyük bir gayret ve azimle adım adım edebiyat dünyasının içine girmiş olan Naci, kısa bir sürede çevresindekilerin dikkatini çekmiştir. Yine bu dönemde Kavalalı Hüseyin Efendi'den telhis ve aruz dersleri alarak aruzun her bahrinde bir beyit söylemek suretiyle hocasının takdirini almıştır. Bununla yetinmeyen Naci, fırsat buldukça Varna da hükümet tercümanlığı yapan Kamyano Efendi'den Fransızca derslerde almaktaydı. Üst düzeyden kendisine sahip çıkıp, himaye eden yol gösteren ve rehberlik yapacak bir yakını olmaması nedeniyle bir müddet toplumdan uzaklaşarak inzivaya çekilmiş, ancak daha sonra eserlerinin yayımlanmaya başlayıp kabul görmesiyle bu durum sona ermiştir. O günlerde Rusçuk'ta çıkmakta bulunan Tuna gazetesine gönderdiği bazı makale ve şiirleri kabul görmüş ve yayınlanmıştır. Bağdatlı Ruhi ile Ziya Paşa'nın aynı adlı manzumelerine nazire olarak yazmış bulunduğu Terkib-i Bend'i Tuna Vilayet Matbaası tarafından risale şeklinde yayımlanmıştır.

1876 yılında Sait Paşa'nın Varna iline mutasarrıf olması ile Naci'nin hayatında da dönüm noktası olmuştur. Sait Paşa, Varna rüştiyesinde ders vermekte olan genç ve kabiliyetli Muallim Naci'yi özel kâtibi olarak yanına almıştır. Daha sonra divan şiirinin son ve en güçlü temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Yenişehirli Avni Bey ile tanışmış, resmi görevinden ayrılarak İstanbul'a dönmüştür. Sait Paşa Anadolu müfettişliğine tayin edilince Naci'yi tekrar yanına almıştır. Bu esnada Naci, bir fırsatını bularak Tercüman-ı Hakikat gazetesinin sahibi Ahmet Mithat Efendi ile mektuplaşmaya başlamıştır. Naci bu gazeteye bazen imzasız, bazen de Ahmet Mes'ud, Bir Hane-Berduş, Bir Firkatzede ve Naci imzasıyla "Kuzu" "Şam-ı Gariban", " Nusaybin Civarında Bir Vadi" gibi bazı şiirlerini yayınlamıştır. Bu şiirleri onun edebi şahsiyetinin tam manasıyla oluştuğunu, teşekkül ettiğini gösteren başarılı çalışmalarının örnekleri olmuşlardır.

Muallim Naci'yi bazen Naci, bazen de Mes'ud-ı Harabati müstear adlarla yazdığı ve Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayımladığı eski tarzdaki şiir ve bu tarzda şiir yazan şairleri övücü mahiyetteki makaleler ve Fransızca'dan yaptığı manzum ve mensur tercümeler, aynı zamanda bazı divan şairlerinin Naci'nin gazellerine nazireler söylemeleri de şöhretin zirvesine ulaşmasını sağlamıştır. Bir sene sonra da Ahmet Midhat Efendi'nin kızı Mediha Hanım'la evlenmiştir.

Daha sonra Saadet gazetesinde yazmaya başlayan Naci ile Recaizade Ekrem Efendi arasında edebiyat tarihine de geçecek olan meşhur tartışmalar çıkmıştır. Naci, önce III. Zemzeme (1885) mukaddesinde üstü kapalı bir şekilde, daha sonra da Takdir-i Elhan (1886) adlı risalesi ile açıkça kendisine sataşan Recaizade Ekrem'e Saadet gazetesinde Demdeme başlığı altında makaleleri ile ağır cevaplar vermiş ve durumdan rahatsız olan hükümet bu duruma müdahale ederek yayına 1886 yılında son verilmiştir.

Muallim Naci 1887 yılından itibaren tek başına Mecmua-i Muallim'i yayınlamaya başlamış, bu dergi toplam 57 sayı neşredilmiştir. 1889 yılında Stockholm da VIII. Müsteşrikler Kongresi tarafından Türkçeye hizmetleri nedeniyle altın madalya verilmiştir. 1890 yılında Mürüvvet gazetesinde başmakaleler yazmış, 1891'de ise Osmanlı Devleti'nin kurucusu Ertuğrul Gazi'nin hayatını anlatan, adeta destanlaştıran uzunca bir manzumesini padişaha takdim etmiş ve bunun üzerine Naci, Sultan II. Abdülhamit tarafından "Tarih-nüvis-i Selatin-i al-i Osman" ünvanıyla taltif edilerek kendisine rütbe ve nişanı verilmiş ve saraydan da maaşa bağlanmıştır. Uzun süredir maddi sıkıntıları olan Naci, bu maddi imkanın rahatlığıyla çalışmakta olduğu işinden ayrılarak zamanın büyük bir kısmını Osmanlı tarihini yazmaya ayırmıştır. Ancak hedeflemiş bulunduğu, bütün Osmanlı padişahlarının manzum menkıbelerini kaleme almak gayesini maalesef gerçekleştirememiştir. Bu amacını gerçekleştirmek için 1892 yılında Şeyh Vasfi ile birlikte, yazmayı düşündüğü Osmanlı Tarihi için Söğüt, Bilecik, Bursa ve İzmit gezilerini gerçekleştirmiştir. Naci 12 Nisan 1893 yılında son günlerini geçirmekte olduğu Fatih'teki mütevazi evinde, 65 yaşında kalp krizi geçirerek hayata gözlerini yummuştur. Cenaze masrafları padişahın emriyle Hazine-i Hassa'dan karşılanmış ve Ayasofya Camii'nde kılınan namaz sonrası Divanyolu'nda bulunan Sultan II. Mahmut türbesinin bahçesine defnedilmiştir. Mezar taşında ise kendisine ait olan şu beyit yazılmıştır.

"Hak perestim arz-ı ihlas ettiğim dergah bir

Bir nefes tevhidden ayrılmadım Allah bir"

(Uçman A., 1998, s. 11-17)

Edebi Yönü

Naci hafızlık, hüsn-i hat ve Varna'da devam eden medrese eğitimi süresinde birçok sanat ve şaheserle erken yaşlarında tanışma imkânına kavuşmuştur. Hafız Mahmut Efendi'den Gülistan'ı okumuş. Hüseyin Hoca'dan telhis ve aruz; Kamyano Efendi'den Fransızca ve Müftizade Abdülhalim Efendi'den güzel yazı ve Arabi ilimleri tahsil etmiştir. Hattat Hoca olarak da bilinen Naci, levhalarında Ömer Hulusi mahlasını kullanmıştır. Erken yaşta çalışma hayatına atılan Naci 1867 yılında muallim-i sânî sıfatıyla Varna Rüştiyesi'ne atanmıştır. Muallim Naci Efendi yani genç Ömer kendisini yetiştirmek için var gücüyle çalışmıştır. Öyle ki edebi metinler onun ismini değiştirmeye sevk edecek kadar etkili bir şekilde hayatının merkezinde yer almıştır. Daha önce de değinildiği gibi Giritli Aziz Efendi'nin şark hikayelerinden oluşan, Muhayyilât‛ını okuyup etkilenen bu gayretli genç Ömer, bu kitapta geçen "Kıssa-i Nâcî Bi'llâh ve Şâhide" isimli hikaye kahramanı olan Naci'den etkilenmesi sonucu Naci mahlasını kullanmaya başlamıştır (Uçman A. H.-H., 1997, s. 17)

Muallim Naci, Mes'ûd-ı Harabâtî mahlasıyla bazı şiirler yazmıştır. Yazdığı şiirleri eski edebiyatcılar taraftarlarını harekete geçirmiştir. Bu dönemde şairler arasında eski ve yeni tartışmaları baş göstermiş ve kamplaşmalar meydana gelmiştir. Böyle bir tartışma ortamında Muallim Nâcî, bir yandan yeniyi kavramaya çalışmış, aynı zamanda moda rüzgarına kapılmamak için gayret etmiş, bu tutumuyla da takdir edilmiştir.

Eser verme bağlamında oldukça velûd olan Muallim Nâcî, mektup, hatırât, çeviri, manzûm hikâye, edebî tenkit ve sözlük, biyografi ve hatta iki perdelik trajedi de olmak üzere geniş bir alana yayılan hassasiyeti ve birikimiyle dikkat çekmekle beraber daha ziyade şairliğiyle hafızalarda yer etmiştir. Konuya bu zaviyeden bakıldığında, Naci'nin şiir anlayışını yönlendiren asıl duygusu, zahirî anlamda yani dil, vezin ve belâgat bağlamında ustaca bir sadelikle kendini gösterirken; içsel ve bâtınî anlamda ise Allah'ın varlığı karşısında eğilmiş bir muvahhidin duruşuyla ortaya çıktığı görülmektedir. Bu konuda Celâl Tarakçı "Nâcî, inanan insandı. Kâinatın yaratıcısına boyun eğmeyi, onun nizamına, peygamber ve kitabına uymayı gaye bilir. Bu bakımdan, ilâhî adalete bağlı bir düzeni arzular. Kâinatın yüceliği ve güzelliği onu hayret ve hayranlığa sevk eder. Eserden müessire intikâl ile yaratana teslim olur" tespitinde bulunmuştur. (Tarakçı, 1994, s. 604) Şiir, Muallim Nâcî için edebiyatın en has bahçesi olmakla beraber edebiyatın da ta kendisidir. Ona göre, mesele sadece bir nazmediş olmayıp; aynı zamanda sözün içine bir ruh koyabilmektir. Naci bu hususda "mümkündür ki bir söz manzum olabilir acnak edebiyattan sayılmayabilir. Ona şiir denilemez. Ruhsuz denilen bir kimseye‚ insan denilebilir mi? Mademki sözün manzûm olması beliğ olmasını gerektirmediği gibi, şiir denilecek sözünde mutlaka manzûm olması gerekmez" şeklinde ifade etmiştir. (A.Yalçın-A.Hayber, 1985, s. 69)

Ömer Nâci, zamanında yeni edebiyat taraftarlarının eskiyi tamamen terk etmek istemelerini, diğerlerinin de eskiyi ayniyle yaşatmak istemelerini yanlış bulmuştur. Naci, hem eski edebiyattan hatta ona kaynaklık eden Arap ve Acem edebiyatlarından hem de Batı edebiyatlarından nazar-ı millî'den uzaklaşılmadan her ikisinden de yararlanılmasını savunmuştur. Ne yazık ki, uzun süre İstanbul dışında kalmış olması ve yabancı dili geç öğrenmiş olması, aslında şairlikte Ekrem'den ve Hâmid'den geri kalmayan, hatta onlardan daha iyi olduğu düşünülen Naci'nin şanssızlığıdır. İşte bu nedenlerle O, diğer Tanzimat edebiyatı sanatçılarının aksine Batı edebiyatını daha geç tanımıştır. Ancak tanıyınca da ondan faydalanmayı ihmal etmemiştir; Hugo, Lamartine, Musset ve Voltaire gibi Fransız şairlerden yaptığı ve Âteşpâre adlı eserinde yayımladığı çeviriler ile bunu ispat etmiştir.

Muallim Nâci, Tanzimat şiirinin önemli isimlerinden olup, hem eski şiir zevkiyle hem de Batı'nın şiir zevkiyle sanatını oluşturmuştur. Eserlerini bu anlayışla estetik değere sahip bir şekilde kaleme almıştır. Bir dönem eski edebiyat taraftarlarının lideri gibi görülüp insafsızca eleştirilmiş olsa da aslında Naci, eski edebiyat zevkini inkâr etmeden ancak ondan farklı yeni bir edebiyat kurmayı amaçlamıştır. Şiir konusundaki görüşü; ne bütünüyle eskiyi olduğu gibi devam ettirmek ne de körü körüne bir Batı hayranlığına kapılıp kendi edebiyatımızı tümden unutmak taraftarı olmamıştır. Bu bağlamda Naci, Şerif Aktaş'ın kullandığı tâbirle tam bir 'mutavassıtın'dir; yani ılımlı ve orta yolu tutan sanatçılardandır. Nâci, bilhassa edebî hayatının ikinci devresinde yani Şerare ve Fürûzân adlı kitaplarını yayımladığı dönemde daha çok Divan edebiyatı tarzındaki şiirlere yönelmiştir. Özellikle de gazel üzerinde yoğunlaşmıştır.

Muallim Naci ve Mehmet Akif Ersoy

Muallim Naci, döneminde birçok yazar ve şairi etkilemiştir. Bunlardan birisi de Mehmet Akif Ersoy dur. Bu dönem, Mehmet Akif 'in yetiştiği çevre ve aldığı dinî eğitim çerçevesinde, hocası Muallim Naci ile Abdülhak Hamid, Hâfız Şirâzî ve Şeyh Sa'dî gibi edebî şahsiyetlerin etkilerinde kaldığı ve bu etkinin bariz olarak görüldüğü manzumeler yazdığı bir dönem olmuştur. (Korkmaz, 2005, s. 44-45)

Mehmet Âkif Ersoy daha 14-15 yaşlarında şiire ilgi duymuş ve o yıllarda beğendiği ve etkisi altında kaldığı şairlerin başında Muallim Nâci gelmektedir. Bu yıllarda Ersoy, daha ziyade Muallim Nâci'nin klâsik şiir estetiğini sürdürdüğü gazel tarzında kalem ürünlerini devam ettirmiştir.

Öğrencilik yıllarında şiir yazmaya başlayan Akif, zamanın yazarlarından olan Muallim Naci'den oldukça etkilenmiştir. Bu etkilenmeyi gören okuldaki bir hocası, "bizim ikinci bir Muallim Naci'ye ihtiyacımız yok, Muallim Naci değil, kendin ol!" dediği bildirilmiştir (Vatandaş, 2022, s. 725)

Bu dönemin etkisiyle Akif'in şiirlerinde, Arap ve Fars dili kurallarına göre kurulmuş isim ve sıfat tamlamalarının çokluğu görülmektedir. Arapça ve Farsça kelimelerin oranları, manzumeden manzumeye değişmekle birlikte %60-65'lere kadar çıkmıştır Ancak Akif 'in manzumelerindeki bu dil yapısı çok uzun sürmemiş, daha sonra da sade bir üsluba dönüşmeye başlamıştır.

Bu konunun tekidi babında; Mehmet Akif 'in "Naci gelmeseydi Fikret gelmez, Fikret gelmeseydi ben gelmezdim." ifadesi şayanı dikkattir. Mahir Hoca bu sözleri "mütevaziyâne fazl-ı tekaddümü itiraf " şeklinde yorumlamıştır. (Korkmaz, 2005, s. 44-45)

Naci, Tanzimat Dönemi'nin sadeleştirmeyi savunan önemli şair ve yazarlarındandır. Mehmet Akif, daha on beş yaşında iken Doğu ve Batı olarak iki cephe vardı. Tanzimatçıların takipçileri olan, yeni yetişen nesil; Muallim Naci taraftarlarıyla fikir yönünden çarpışma hâlinde olmuşlardır. Muallim Naci, Mehmet Akif'in mülkiyeden hocası olması nedeniyle Mehmet Akif, Muallim Naci'nin tarafını tutmuştur. Ersoy, yeni olduğu hâlde, yenilik isteyenler tarafında yer almamıştır. Yaşadığı çevre ve görmüş olduğu eğitim hayatı onu doğal olarak Muallim Naci'ye bağlamıştır. Naci, gazel havzasında, yeni tarzda birtakım güzel şiirler ortaya koymuştur. Mehmet Akif de, Muallim Naci'nin yalnız gazel havzasındaki şiirlerini taklit ederek o şekilde şiirler yazmaya başlamıştır. Ancak daha sonraları bu ilk yazılarını beğenmeyerek yayımlamaktan vazgeçerek yırtıp atmıştır. Durum böyle olmakla beraber bir türlü hocasının tesirinden de kurtulamamıştır. Öyle ki Akif, İstanbul Darülfünununa hoca olduğu zamanda da Muallim Naci'nin "Tevhid" adlı şiirini talebelerine yazdırarak bütün bir ders dönemi bu şiiri açıklayıp Muallim Naci'ye olan bağlılığını ve hayranlığını tescillemiştir.

İlk şiir deneylerine lise öğrenimi sırasında başlayan Mehmet Akif Ersoy, Veteriner Okulundayken Ziya Paşa'yı, Namık Kemal'i, bilhassa Muallim Naci'yi severek okumuştur. Konu ile ilgili olarak görüşünü "İlk şiirlerimde birkaç şairi kendime örnek aldım: Evvelâ Ziya Paşa gelir. Naci'nin nazmı da pek hoşuma gitti. Âdeta onu kendime meşk ettim. Kemâl'den, Hamid'den de fikren çok müstefid oldum. Eskileri de çok okumuş, sevmiştim, ilk eserlerimde onların büyük izleri görülürdü. Zannediyorum ki okuduğum Şark ve Garp muhalledâtı içinde Sadi'nin eserleri kadar üzerimde hiçbiri müessir olmamıştır." Şeklinde ortaya koymuştur. (Ünsal, 2016, s. 95-98)

Sonuç Olarak

Muallim Naci, gerek şiir dilinde gerekse standart dilde yenilenme yolunu aramıştır. Naci Arap ve Fars dilleriyle olan etkileşime temkinli yaklaşarak, millîliğin önemini dile getirmiş ve sahiplenmiştir. Gelenek ve yenilik arasında dengeli bir tutum sergilemiş olmakla beraber kendine has bir "yenilik metodu" oluşturmaya çalışmıştır.

Naci, edebiyatta Doğu-Batı ayrımına gitmeksizin her iki tarafında örneklerinin seçilerek alınması gerektiğini ifade etmiştir. Bununla beraber asıl model alınması gerekenin milli ahlaka uygun olması gerektiğini savunmuştur. Seçkide esas olması gerekenin "güzellik" ve "gereklilik" olduğunu, bu bağlamdan olarak öncelikle ana kaynak olan doğu edebiyatının okunması ve varsa eksikliklerin tespit edilerek bunların Batı'daki gerek sanat ve gerekse edebiyattan seçilerek alınmasını ileri sürmüştür. Bu alıntılarında sanatsal ve işlevsel olarak yüksek değere sahip olması gerektiğini ifade etmiştir. Naci, sadece edebiyatta değil müzik, tiyatro ve dilde de milliğe ehemmiyet vermiş ve bu doğrultudaki milli edebiyatçılara yakın olmuştur. Milli edebiyat cephesini öncelediği için eserlerini de buna bağlı olarak vermiştir. Naci'ye göre her hangi bir konu hakkındaki görüşler bulundukları coğrafyaya göre değil, asıl farklı görüşler bu görüşlerin yorumlanma sürecinde ortaya çıkmaktadır. O'na göre her milletin kendine özgü değerleri vardır. Belirli fikirler-düşünceler de kendi süzgecinden ve tarihsel deneyimlerinden geçirilmek suretiyle işlenmektedir. Bu nedenle Naci'ye göre edebiyatın içeriği, muhtevası evrensel ancak muhtevasının işlenmesi, yorumlanması ise millidir.

Başvurular

A.Yalçın-A.Hayber. (1985). Muallim Nâcî, Islahat-ı Edebiyye. Ankara: Akabe Yayınları.

Korkmaz, Z. (2005). Mehmet Akif Ersoy ve Türkçe. Türk Dili Üzerine Araştırmalar, II, 44-45.

Tarakçı, C. (1994). Muallim Naci Efendi Hayatı ve Eserlerinin Tedkiki. Samsun: Sönmez Ofset Matbaası.

Uçman, A. (1998). Muallim Naci. İstanbul: Timaş.

Uçman, A. H.-H. (1997). Muallim Naci'nin Şiirleri. Ankara: MEB Yayınları.

Ünsal, N. (2016). AKIF'I ETKILEYEN ŞAHISLAR VE ŞAIRLER. "AKİF'İ ANMAK ASIM'I YAŞAMAK" BILDIRILER KITABI (s. 95-98). Burdur: BURDUR MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ.

Vatandaş, C. (2022). Mehmet Akif Ersoy Hayatı- Düşünceleri-Eserleri. (s. 725). Ankara: TBMM Basımevi.


Yazar: Nihat ÇINAR - Yayın Tarihi: 21.06.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 07.09.2023 16:36
797

Nihat ÇINAR Hakkında

Nihat ÇINAR

Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ni tamamladıktan sonra bir kamu kurumunda yönetici olarak çalışmış olup, halen görevine devam etmektedir. Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Lisansütü Eğitim Enstitüsü Sosyoloji Bölümünden Sırat-ı Müstakîm Dergisi'nde Garbiyatçı Söylem teziyle mezun olmuştur.

Evli ve 2 çocuk sahibi olup bir de torunu vardır. 

Nihat ÇINAR ismine kayıtlı 11 yazı bulunmaktadır.