Mübadele ve Mübadil Hayatlar, Edebiyat, Necla DURSUN

Mübadele ve Mübadil Hayatlar yazısını ve Necla DURSUN yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Mübadele ve Mübadil Hayatlar

26.05.2023 09:00 - Necla DURSUN
Mübadele ve Mübadil Hayatlar

Oldum olası gerçek hayat hikâyesi sanat eserlerini sevmişimdir. Sinema, tiyatro, resim, kitap… Dalı her ne olursa olsun. Ömrünün son 30 yılını Paris yakınlarındaki Gveryn'de yerli halk tarafından hoş karşılanmamasına rağmen şahsi arazisi üzerine inşa ettirdiği Japon bahçesindeki nilüferleri yağlı boyayla geleceğe aktaran Claude Monet'in tabloları gibi. 1800'lü yılların sonlarına doğru Oxford İngilizce Sözlüğün oluşmasının gerçek hikâyesini konu alan, sözlük için gecesini gündüzüne katan hatta hayatını hiçe sayanların yaşadıklarını anlatan Farhad Safiniabb'ın yönettiği, "Deli ve Dâhi - The Professor and The Madman" adlı film gibi. Bazen güneş açar gibi olsa da çoğunlukla fırtınalı, gelgitli olmasına rağmen yer yer özenilesi ve oldukça gizemli gerçek bir yaşam öyküsünü okura aktaran Ayşe Kulin'in "Adı Aylin" isimli kitabı gibi.

Kitabevinde raftan şöyle rastgele bir kitap alıp kapağını açtığımda; "Bu kitapta okuyacaklarınız gerçek bir hayat hikâyesinden esinlenilmek suretiyle ve yazarın hayal gücüyle yoğrulmak marifetiyle ortaya çıkmıştır. Biraz gerçek, biraz kurgu; biraz hayal, biraz duygu; biraz tatlı, biraz tuzlu…"[1] minvalinde cümleler okuyorsam eğer, eser nazarımda bir adım öne çıkmış demektir. Okumakta olduğunuz yazının konusu roman tam da bu kategoride yer alan bir çalışma. Ümit Yalçın Doğan'ın ilk eseri olan "elibittibile" isimli romanı bir ailenin gerçek hayat hikâyesine dayanıyor. Kitaba dair şahsi ilgi seviyemi arttıran unsurlardan ikincisi; konunun Balkanlarla ilintili olması. Bir diğeriyse; yazarla meslektaş ve mesai dışındaki vakitlerimizde kalem-kâğıtla haşır neşir olmamızdır. Üç artı puanla okumaya başladığım roman ilk baskısıyla iki ay önce Mart 2023 de okurun ilgisine sunulmuş.

İlk Romana Dair Kısa Kısa…

Bazı okurlar kitap seçimlerinde ilk cümleye bakar, bazıları rastgele bir sayfa açıp okur. Bazıları arka kapakta yazana bazıları da ön söze bakar. Özellikle kapağa bakan da olur. Kapağın resimli bir tasarımı, bir kompozisyonu bunlar önemlidir onlar için. Hatta ciltli sert kapak tercihinde olanlar da mevcut. Hatta birkaçını tanıyorum. Okuyacağı kitabın kapağına önem verenlerin ilgisini çekebileceğini düşündüğüm bir kapağa sahip elibittibile. Kucağında bir kız çocuğuyla iskemlede oturan yaşlı bir hanımla hemen arkasında ayakta duran bir erkek ve iki kadın resmedilmiş kapakta. Bir aile hikâyesini okunacağı izlenimi veren figürlerin yüzleri yok, çizilmemiş. Kitabın karakterleri olduğu tahmininden devam edilirse figürlerin yüzlerini tahayyül etmek okura bırakılmış denilebilir. Kapakta tercih edilen renkler de okumaya teşvik eden türden. Özellikle kadın karakterlerden biri için tercih edilen yeşil tondaki tek parça uzun elbise (-ki yazar elbiseye esvap demeyi tercih ediyor eserinde) yerli yerinde bir seçim olmuş. Kapak tasarımını üstlenen Hüseyin Varış 'ı tebrik ediyorum.

Kitabın adı ise ilk anda bir kâğıt oyununu çağrıştırıyor. Nitekim kitabın adının ne ifade ettiğini anlama arzusunda olanlar yanıtı 91 ve 153. sayfalarda bulacaklar. Söz kitabın adından açılmışken romanın adı tersten ve düzden okunduğunda değişmeyen bir yapıda olduğunu belirtmek gerek. "Polindrom" olarak adlandırılan bu özellik Antik Yunan 'da geri geri koşan kişi demekmiş. Yazar bu özellikteki kelime öbeğini; aslında hayatın ne kadar kısa ve kıymetli olduğuna vurgu yaparken sonu olduğunu da anlatmayı amaçlayan bir metafor vazifesinde kullanmış. Kelimelerin arasında boşluk olmayışı da hayat içindeki bağıntılardan, ilişkilerden ve olaylar dizininin birbirine olan eskisinden olsa gerek.

Gelelim iç kapağa; "Ex libris" genellikle kitap kapağının ilk sayfalardan bulunan kitap etiketidir. Sahiplik ifadesini tanımlamak amacıyla kullanılan Latince bir deyiştir. Birçok kitapta bulunmayan ve mülkiyeti belirten bu ifadeyi iç kapakta görmek kitapla okur arasında bağ kurulmasına katkı sağlıyor. Altı bölümden oluşan kitabını yazar, eşi Nilay Hanım 'a ve oğlu Atlas 'a ithaf etmiş.

ex

Ayrıkotu yayınlarından çıkan kitabın her sayfasında bir dal ayrık otu var. Bölüm başlarında bölümdeki konuyla müsemma konuda siyah beyaz çizimler ise yazara ait. Daha ilk sayfada okuru karşılayan çizimde; tülleri aralanmış bir pencereden dışarıyı izleyen, saçları ensesinde toplanmış, masadaki kahve fincanının yanına dirseğini dayamış, vücut dilinden ilerlemiş yaşta olduğu izlenimi veren bir kadın bulunuyor. Bu görselle başlayan ilk bölümün adı; "Kodokushi". Kelimenin anlamını öğrenmek için (ilerleyen sayfalarda birçok kez yapacağım gibi) Google'la olan yolculuğumun ilk durağında buluyorum kendimi. Kodokushi (孤独死) "yalnız ölüm" anlamına geliyormuş. İnsanların yalnız ölüp, uzun bir süre öldüklerinin ortaya çıkmaması haliymiş ve Japonya'da ilk olarak 1980'de sözü edilmeye başlanmış. Arama motorunda yazana göre kodokushi, ekonomik sıkıntılar ve Japonya'nın artan yaşlı nüfusu nedeniyle büyüyen bir sorun haline gelmiş. Aslında ilk bölümün adı diğer bölüm adlarını da peşi sıra sürüklemiş denilebilir. Nitekim 19. sayfada yazarın aktardığı bilgi bu konuda hem açıklayıcıdır hem de kitabın bölümlerinin isimlerinin kaynağını göstermektedir: "Japonya'da yeni yeni baş gösteren bir mesele olan yalnız ölümler günümüzde iyice ayyuka çıkmıştır. Mevtanın yalnız başına vefatından sonra mukaddime (0-1 gün), şişme (2-6 gün), faal çürüme (7-12 gün), şiddetli çürüme (13-51 gün) ve kuruma (52-207 gün) evrelerinden geçip de aylar ve bazen de yıllar sonra mülevves kokusunun yayılması veyahut da farklı bir nedenden bulunması şimdilerde Japonya'da yalnız ölüm anlamına gelen "kodokushi" kelimesi ile telaffuz edilmektedir."

Birinci bölümün ismindeki gizemin üstündeki sis perdesini araladıktan sonra kitabın başlangıç cümlelerini okuyoruz; "Bir vardı bir yoktu. Allah'ın kulu çoktu." Kısacık başlangıç cümleleriyle; hikayeleştirilmiş, yer yer masallaştırılmış bir anlatı okunacağını düşündürürken ardından gelen şu cümleler söz konusu düşünceyi destekliyor: "İstanbul'un Anadolu Yakası'nda kuş uçmaz, kervan geçmez bir semtte Kul Ahmed namında bir zat yaşardı. Hafız Yaşar'ın (Okur) Yerebatan Camisi'nde ilk defa Türkçe Kuran okuduğu yıllarda Kul Ahmed; nüfusu seyrek, insanı zeyrek toprakların yer aldığı, bağ bahçenin deniz derya olduğu, şimdiki Bağdat Caddesi'nin bulunduğu yerde kiraladığı bahçede sebze ve meyve satmayı iş edindi. Gel zaman git zaman meyve-sebze satışına muhtelif ürünler de eklendi. Kul Ahmed erken kalkar, "Haydi ya nasip!" derdi. Herkes gömlek giyerken Ahmed ceket giyerdi." Alıntıda rahmetli Barış Manço'nun Kula Ahmed isimli şarkısına atıfta bulunulurken romanların sacayaklarından "kişi" ve "mekân" hakkında bilgi verilirken "zaman" açıkça bilgi vermemektedir yazar.

"Bilgi küpü" olarak adlandırılabilecek romanında küpü eline alır ve başlar çevirmeye. Çevirdikçe şu cümleler dökülür kaleminden; "Yıllar içerisinde ahval değişti, semt gelişti. Kondular apartman, manav ise bakkal oldu. Ahalinin "şaşkın" lakabını yakıştırdığı bakkal semte adını verdi. Şaşkınbakkal'a alaka arttı, yer bulunmaz oldu. Öyle ki göğe atılan bir iğne yere düşmüyordu. Şaşkın Kul Ahmed ünlü zatlara komşu oldu. 7'den 77'ye herkesin bayılarak dinlediği, musikişinas bir komşusu, "ruhunu karşı cinse daha uygun hissettiği için vücudunu da buna denk hale getirmeyi münasip bulan saygıdeğer başka bir hanendenin sahne yasağının kaldırıldığı yılda" Ahmed Bey'in ceketini şarkılara konu etti." Okurun zihni tekmil zinde olsun diyen bu satırların içinde: "7'den 77'ye" adlı TV programının sorumlusu Barış Manço'nun Ahmed Bey'in ceketini şarkılara konu ettiği ve Bülent Ersoy 'un sahne yasağının sonlandığı zamana atıfta bulunulmaktadır. Hal böyle olunca ne yapıyoruz okur olarak, hemen arama motoruna bakıyoruz bu vakalar ne zaman gerçekleşmiş diye ve görüyoruz ki zama:n 1988'miş.

Bilgi küpü dedikse boşuna demedik; bilgilerde kronolojik akışı da gözeten bir anlayış var satırlarda. TV programından ve ünlü şarkısından bahsedilip konu orada bırakılmıyor ve Barış Manço Köşkü 'nün tarihçesi aktarılıyor okura. Sadece köşk mü anlatılmış hayır değil, Manço ile ilgili kısa bir süre önce basına yansıyan bir bilgi de var kitabın ilk sayfalarında. Söz konusu bilgiye göre; ünlü müzisyenin doğduğunda 5.5 kg olması sebebiyle Tosun Yusuf Barış Manço adını aldığıdır.

Hüzün Kapısı: "Mübadele"

Kitabı diğerlerinden farklı kılan özelliğin tekniği ve kurgusu olduğu netlikle söylenebilir. Romanın içerisine serpiştirilmiş, konuyu dağıtmayan, dokuyu bozmayan, metinle uyumlu olacak şekilde yerleştirilmiş ansiklopedik bilgiler okurda bir farkındalığa sebep oluyor. Söz konusu bilgileri az sonra değinileceği üzere geniş bir kelime haznesi eşliğinde, masalsı yer yer tekerlemeyi andıran bir dille şaşırtıcı ve keyifle okunacak biçimde okura sunmuş yazar. Peki, diyeceksiniz ki; bu kadar söz ettin, ettin de kitabın konusundan bahsetmedin. Hakkınız var. Konuyu da aktarmalıydım buraya gelene kadar fakat kitabı okurken öyle çok not almışım ki onları yazarken konudan bahsetmek bu satırlara kadar ileri atmışım. Konusu şöyle; 83 yaşındaki Gülten Hanım'ın hayatının tüm dönemlerini, günden güne nasıl yalnızlaştığı ekseninde yaklaşık olarak 100 yıllık bir süreci anlatıyor kitap.

Gülten Bursalıgil 9 yaşına geldiğinde Rumca ve Türkçeyi akıcı konuşabilen, piyano çalan, seçkin müzik zevkiyle gül teninin güzelliği dillere destan bir genç kız adayıdır. "Nitelik yerine niceliğe, maddiyat yerine maneviyatı, şatafat yerine ihtiyaca yönelik yaşam sürmeyi felsefe edinmiş"[2] olan Gülten Hanım'ın doğduğu günden başlayarak ağırlıklı olarak 1923 yılındaki Türk-Yunan nüfus mübadelesinden günümüze dek gelen bir zaman diliminde gezintiye çıkılıyor sayfalarda. Mübadele hakkında hukuksal boyutu da dâhil olmak üzere tafsilatlı bilgiyle donatılmış satırlardaki gezintiyle Türkiye'nin birçok şehrine giden okur, bu büyük ailenin mensubu karakterlerle tanışıyor, kişisel ve toplumsal birçok hikâyeye dâhil oluyor. Uludağ'ın eski adının Keşiş Dağı olduğunu, panik kelimesinin nereden geldiğini, mübadele esnasında çıkması olağan sıkıntıların müsebbibi olarak Ayvalık kaymakamı sorumlu gören eski iskân müdürünün kaymakamı katletmesini, sekoya ağacının özelliklerini, bir bebek dünyaya geldiğinde kesilen akika kurbanını, boğazı yürüyerek geçen Atilla Hülagü'yü, "lamı cimi yok, iki dirhem bir çekirdek" gibi daha pek çok sözün kaynağını, Zeynep Kamil Hastanesi 'nin tarihçesini, İstanbul Sözleşmesi 'nin imza tarihini, Türkiye 'de gerçekleşen kadın cinayetlerinin istatistiki verilerinin okurken burada sıralananların buz dağının sadece görünen bölümü olduğunu da okuyor.

Romanda büyük ölçüde otobiyografik unsurlar taşıyan bir kurgu mevcut. Ana karakter olan Gülten Bursalıgil'le çok defa yüz yüze konuşma ve röportajlar yapma imkânı bulmuş yazar. Yayınına izin verdiği günlüğündeki bilgilere de yer veren yazar ana karakter de dâhil olmak üzere tüm isimleri değiştirmiş eserinde. Gülten Hanım'dan yaşamına ve ailesine dair belge ve fotoğraflar eşliğinde dinlediklerinin kurgulayarak farklı yönlere yönelttiği romanında İstanbul, Ayvalık, Girit, Kırıkkale, Sakarya ve Karamürsel başta olmak üzere sınırlarımızın ötesinden mekanları anlatına zemin olarak seçmiş.

Kitapta bazı cümleleri anlayabilmek için bazı kelimelerin anlamlarını bilmek gerekiyor. Tabii bu durum okuyucunun kelime dağarcığının zenginliği ile alakalı olmakla birlikte bendeniz için; anlamını bilmediği kelimeleri tanımak bana çok şey kattı diyebilirim. Bu anlamda kelime haznesi geniş bir eser var okurun avuçlarında. Roman okurken aynı zamanda da bir şeyler öğrenmek kanımca sıra dışı. Sözlüğe bakmama sebep olan bazı kelimelere örnek vereceğim yazımın burasında:

cimbakuka: çelimsiz ve biçimsiz (kimse)

bedii: yeni, orijinal, emsalsiz, harikulade, güzel (kimse)

harimiismet: namus ocağı, mukaddes ocak. (Doğru yazımı harim-i ismet 'tir)

kurander: hava akımı

güzeşte: geçmiş

künhüne: doğruğunu araştırmak

müziç: bunaltıcı, sıkıcı

perestiş: taparcasına sevmek

fasit: eskimiş

Anlatmaya çalıştığım durumu sadece Türkçe kelimeler üzerinden değil yabancı dillerdeki kelimeler üzerinden de yapmakta yazar. Örneğin; Fransızların "thérapie" dediği ve tedavi manasına gelen ruhunu dinlendirme anından bahsettiği 15. sayfada okuru araştırma zahmetine sokmadan kelimenin anlamını vererek Türkçe kelimelerden farklı bir yol tuttuğu görülmektedir.

Bazen 8 satırı bulan cümleler bulunan romanda geniş ailenin isimleri karıştırılabiliyor ki bu durumu öngören yazar eserinin son sayfasına aile soy ağacını ilave etmiş. İyi ki de ilave etmiş çünkü Google 'dan sonra en çok başvurduğum kaynak oldu.

ex2

Uzun cümleler çok bağlaç ve betimleme barındırabildiğinden anlamayı zorlaştıran bir unsur olabilmektedir. Şunu söylemek gerekir ki; uzun cümlelerin varlığına rağmen kitapta böyle bir durum söz konusu değil. Bu hususa çokça örnek vermek mümkünken şu cümleyle açıklık getirebiliriz: "İlk gençlik yıllarında bir görenin dönüp bir daha baktığı, aşka düşenin kırk bir gece uykusuz kalarak bitap düştüğü, hayal edenin usunu yitirdiği, tövbe eden bin bir sütü bozuğun ve cimbakukanın malını mülkünü hiç edip uğruna yuvasını perperişan ettiği, alımlı ve bedii bir genç kız olan Gül, üç günlük bu dünyanın ikinci gününü çoktan geçtiği şu dönemde de güzelliğinden bir şey yitirmemiş, yalnız birazcık kilo almış, kudretli ve oturaklı bir İstanbul hanımefendisine dönüşüvermişti." Uzun cümle okumaya uzak duranları da yakın edebilecek anlaşılırlıktaki cümlelerde anlatım bozukluğu, cümle düşüklüğüyle yazım ve imla hatası olmayışı da editörün başarısının altını çiziyor.

Sonuç

Teni gül gibi, alımlı ve güzel kadın anlamındaki simiyle Gülten Hanım, yalap şap temizliği benimsemeyerek dip köşe temizliğiyle mesleğinin hakkını vererek hayata şükreden yardımcısı Şükran ile başlayan kitapta sahneye çıkan pek çok karakterle süren romanın müzikli bir yanı bulunuyor. Yazarın müzikle olan yakın ilgisinden olsa gerek: "denizleri köpük köpük dalgalandıran rüzgâr – kalbim egede kaldı – şaşırınca bunalınca mecburiyetten – eller kadir kıymet bilmiyor anne" gibi şarkı sözlerinden bahsedilmesinden kapı zilini dört vuruşluk notaya benzetmesine kadar hemen her sayfada müzik var. Bazen bir enstrüman adı bazen Girit 'teki Kafeneion Taverna, Ayvalık 'taki Çamlık Gazino, İstanbul Taksim Gazino gibi mekânlarla; Sadettin Kaynak, Vecdi Bingöl, Zeki Müren (-ki kendisi sanat güneşi olarak anılmış) bahsettiği isimlerle, makamlar ve usuller hakkındaki bilgilere kadar müzikle dolu.

Ayrıca lezzetli bir kitap bu. Anne tarafından Girit, baba tarafından Midilli göçmeni olduğunu okuduğumuz Gülten Hanım 'ın en sevdiği yemek olan, Girit mutfağının et yemeklerinden "koçinisto" ile mis kokular yayılıyor sayfaları arasından.

O halde kulaklarımızda müzik, burnumuzda koçinisto kokusu, ellerimizde "elibiitibile" nin 173 sayfalık ağırlığının satırlarını takip eden gözlerimizle doyurucu bir okumaya davet ediyorum sizleri.

23.01.1923 tarihli iki ülke arasında imzalanan Mübadele Protokolü 'nün birinci maddesinde: "Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının, 1 Mayıs 1923 'ten başlayarak, zorunlu mübadelesine (exchange obligatoire) girişilecektir. Bu kimselerden hiçbiri, Türk Hükümetinin izni olmadıkça Türkiye'ye ya da Yunan Hükümetinin izni olmadıkça Yunanistan'a dönerek orada yerleşemeyecektir." denilmiştir ve öyle de olmuştur.

1923 Türk-Yunan Mübadelesini ve mübadil hayatları okurken çok öğrenecek çok hissedeceksiniz.

Elibittibile

Ümit Yalçın Doğan

Ayrıkotu Yayınları

173 sayfa- Mart 2023

[1] Kitabın girişinden alıntılanmıştır

[2] Kitaptan alıntılanmıştır


Yazar: Necla DURSUN - Yayın Tarihi: 26.05.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 10.05.2023 23:57
867
Yorumlar
  • Merve Yurtsever 2023.05.29 20:13

    Oldukça doyurucu ve okuma isteği uyandıran bir tahlil olmuş. Teşekkürler.

Necla DURSUN Hakkında

Necla DURSUN

1976 Sakarya doğumludur. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Yerel Yönetimler Anabilim Dalı Küresel Şehirler ve İstanbul Araştırmaları Bilim Dalı’nda Yüksek Lisansını “Kuzguncuk Semt Tarihini İnsandan Okumak; Bir Seçki ile Şahsiyetler” konulu yüksek lisans teziyle tamamlamıştır. Finans sektöründe çalışmakta ve İstanbul’da yaşamaktadır.

Yayınlanmış Kitapları

- Roman ve Coğrafya, Okur Kitap, 2023

Necla DURSUN ismine kayıtlı 108 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 1 kitap bulunmaktadır.

Twitter Facebook Instagram YouTube Kişisel Kitap Satış Sitesi