Mushaflar ve Bombalar

Meryem Betül Altuntaş, kitaphaber okurları için kaleme aldı.
"Halklar insanlar gibidir. İyilikleri de, kötülükleri unutmazlar. 30 bin müslüman öldürüldü Hama'da.. Bunların çocukları büyüdüler ve bu çocuklar bugün rejime hesap soruyorlar. Ben yıllarca Filistin'de, Lübnan'da, Afganistan'da farklı farklı coğrafyalarda gazetecilik yaptım. Gözümün önünde insanlar öldürüldü, bir sürü savaş gördüm. Ama Suriye'de son iki ayda gördüğüm şiddeti, insanlar yapılanları dünyanın hiç bir yerinde görmedim. Bana "Bugün İslam dünyasında en zor durumda olan müslümanlar kimlerdir?" diye sorsanız, hiç düşünmeden "suriyeli müslümanlardır" diye cevaplarım." diyor Adem Özköse 2011 Temmuz ayındaki bir röportajında.
Materyal düzenin her yaşta insana empoze etmeği başardığı yaşam tarzı bu. Peki ya ötekiler? Diğerleri? Biz'den başkası? Diğergamlık ne zaman nüzül edecek acaba insanlık sahasına? 21. yüzyılda: uzay çağında teknoloji sefasıyla yaşıyoruz. Ve dile kolay (!) medeniyetler asrında halâ birilerinin ırzına geçiliyor, birilerinin sigarası birilerinin vücudunda sönüyor. Emeklemekten artık yürümeye geçen 4 yaşındaki Leyâl bebek, ölüme koşturuluyor. Ve Ramazan ayı gibi hürmetli bir ayın arifesinde % 77'si müslüman bir ülkenin kendi ordusu, Hama kentine giriyor ve ilk günün bilançosu 115 şehid oluyor.
Bırakalım insan hakları başlıklı sağduyu mesajları ve kınama demeçleri ile Batı ağzı, kısık tepki vermeyi! Hiç bir şey yapamıyorsak zûlme karşı, en azından kalemimiz zulme buğzumuzun en aşikar kalesi olsun ve zalimleri tanıyalım - tanıtalım ki, bilinçli müslüman, duyarlı insan kategorisinde bir payemiz olsun diyorum.
01.08.2011 tarihinde Hama saldırılarını duyar duymaz, kütüphaneme koşuyorum. 2-3 yıl önce alıp okumuş olduğum 2 kitabı (mushaflar ve bombalar ve şehit hama) arıyor gözlerim.. Zira kitaplar Suriye tarihinden, birinci Hama katliamından bahsediyor.
Asırlardır zalimlerin hep aynı tip olduğunu ve atadan kalma zûlümlerinin hiç değişmediğini ve yine ortaçağdan tiksintiyle bahseden uygar devletlerin uygarlık anlayışının ne denli güçlü ve adil (!) olduğunu ispatlamak adına, ayrıca uyuyan insanlığı silkindirecek bir şefkat tokadı olması istemiyle hemen kitabı buluyor ve analiz yazmaya koyuluyorum; zulme direniş çorbasında, benim de kalem tozum bulunsun niyetiyle...
Kitap: 2 şubat 1982'de Baas yönetiminin Hama'da sünni müslümanlara yaptığı, ölü sayısı 30 bini bulan katliamlarını roman diliyle konu alıyor. Siyasi tutuklu Şeyh Mahmud Mükerrem'in işkenceyle konuşturulmaya çalışılma seansı ile başlayan hikaye, direnişçi gençlerin, genç kızların saf aşkları, Nusayri devletin elemanları arasında sürüyor. 17 yaşındaki Hacer, okuduğu liseden apar topar çağrılıp babası Şeyh Mahmud'un yanına getiriliyor. Ve Mahmud Mükerrem'e mücahitlerin yerini açığa vermesi, yok aksi takdirde kızının subaya metres olacağı ve acilen bir seçim yapması söyleniyor. Babası konuşmayacağını bildiriyor. Hacer işkence gören babası, nişanlısı Hümam ve mücahitlerin yerini ifşa etmek arasında kalıyor. Fakat sonunda Allah mazlumlarla beraberdir diyerek susma kararı alıyor. Ve kudurmuş subay kızın üstüne yürürken, daha önceden mücahitler tarafından planlanmış olan, Şeyh'i kaçırma operasyonu Hümam'ın önderliğinde gerçekleşiyor. Operasyon muvaffak oluyor ve direniş günden güne Hama'da yayılıyor
Okuldaki çocuklar arasında da epey yer bulan direniş, kimi çocukları daha 15'inde, 17'sinde rejimin uşaklarının hapishanelerde kızdırdığı demirlerle, kafalarını dağlaması suretiyle ölümle tanıştırıyor. Kitaptaki şu diyalog, müslüman halkın mücadelesinin ana temasını anlatmaya yetiyor:
Şeyh Mahmud'a yapılan işkence esnasında subay sinirleniyor;
- Pis moruk! Geberip gideceksin, halâ inat ediyorsun.
- Sen, her ağızdan aynı metodla laf alacağını sanıyorsun komutan.
- Çünkü can sevgisi herkeste ortaktır bayım.
- İşte bu noktada yanılıyorsun. Evet, can sevgisi herkeste vardır ama herkes ona aynı değeri vermez.
- Nasıl yani?
- Herkes canını sever. Ancak bazı insanlar bazı şeyleri canlarından çok severler. Mesela müslümanlar, din ve namus gibi bazı değerlere canlarından daha fazla önem verirler!
Nusayri rejimin halkın ayaklanmasına karşı hep şiddet kullanarak tepki vermesi halkın öfkesini daha da biliyor, savunma ve direnme adına teşkilatlanmalar artıyor. Fakat buna rağmen halkın bir kısmı, halen mevcud düzenin etki alanından çıkmak istemiyor. Zira: rejim karşı çıkanın canına hiç acımıyor. Devletin istihbarat bürosunda çalışmakta olan Melek de arafta kalanlardan. Üniversite okurken aşık olduğu adamı bile sırf istikbaline mani bir yobaz diye ezip geçen Melek, istihbarattan Baasçı Azzam'ın aşkına karşılık veremiyor. Kariyer basamaklarını tırmanmaya başlamış olmasına rağmen, kalbinin halen direnişçi Abdulhamid de kaldığını farkediyor. Ve tabi ki Abdulhamid ile Azzam'ın kardeş olduklarını bilmiyor.
Kitap da başka karakterlerde var. Fakat bu "Mushaflar ve Bombalar" kitabının devamı 2.kitap olan "Şehit Hama" ile tamamlandığı için çok net bir son yok. Birinci kitap daha çok kıyamın başlama serüvenini, ikinci kitap ise zulümleri konu alıyor.
Şunu belirteyim ki, kitapta imla hataları yok değil. Fakat; tam da tekrarı yaşanırken tarihi bir vakıanın unutulmaması adına okunmaya değer oluyor. Tavsiye ederim.
Kızkardeşini kurtarırken onunla birlikte denizde boğularak vefat eden yazar Ahmet bey ve kardeşine rabbimizden sonsuz rahmet dilerim.
İyi Okumalar!
Mushaflar ve Bombalar
Ahmet Pakalın
Bengisu Yayınları
213 sayfa
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 04.08.2014 12:02 - Güncelleme Tarihi: 03.12.2021 11:58
Hakla batılın mücadelesi bitmeyecek, herkes kendi mayasının icabını, kendine yakışanı yapmaya, herkes bir safta yer almaya devam edecek. Ama bir müslümana habl-i metine tutunmak dururken beyt-i ankebut'a sığınma hamakatını seçmek yakışmasa gerek. el-Hakku ya'lu vela yu'la aleyh!