Nasreddin Hoca - Mehmet Aycı

Fatmanur Demir, kitaphaber okurları için kaleme aldı.
Sivrihisar'da doğmuş; kimi bileğiyle, kimi yüreğiyle, kimi ise zekasıyla ün yaparken Nasreddin Hoca diliyle coğrafyaları aştı ve dünyanın her köşesine duyurdu ismini. Adının anıldığı her yer kahkaha seslerine boğuldu. Konuşmaları fıkra diye anlatıldı taşın, toprağın, insanın olduğu her yerde. O, her konuşması kayda geçen ender insanlardan biriydi. Hikmetli sözleri güldürürken düşündürdü, düşündürürken güldürdü. Adı, "Dünyayı güldüren adam" olarak bilindi tarih boyu. Her millet kendine mal etmeye çalıştı bu güzide insanı. Her millet, kendine göre adlandırdı bizim Sivrihisarlı molla Nasreddin'i. Türkistan'da "Ependi", Özbekistan'da "Nasredin Afandi", Kazak Türklerinin dilinde "Koja Nasr", Kırgızlar'da "Koca Nasriddin" oldu nüktedar Nasreddin hoca.
Böylesi birinin kitabını yazmak da elbette ki keyif verici olmalıydı. Bu kitap, halk arasında sadece komik yönüyle bilinen Nasreddin hocanın aslında tedrisi muallimden geçtiğini de vurgulamaya çalışıyor. Ki belki de, fıkralarının, latifelerinin bu denli cihanı şümul oluşu ve dinleyen her kesimden insanın kendine bir ders çıkarabiliyor olması da ilme vakıf olmasındandır. Kitapta anlatılan "Kuzu" hikayesininde de geçtiği üzere bir büyüğün, hocanın duası bereketiyle verilmişitir bu özellik Hoca Nasreddin'e. Arkadaşlarının yaptığı hatayı önlemek yerine gülmekle karşılık veren Nasreddin hocaya, hocasının yaptığı şu dua insanlık adına yapılmış bir edebi temenni mahiyetindedir aslında. "Sana da ömrün boyunca gülsünler, kıyamete kadar gülsünler, dünya durdukça gülsünler." Sf: 51
Seydi Mahmut Hayrani'nin talebesi olan Nasreddin'e yapmış olduğu bu dua insanlığa bir ders niteliği taşır belki de. Temiz bir ağızla yapılan duanın tesirinin asırlar boyu devam edebileceğinin canlı örneğini gösterir bize. Bu dua, insanlığa sunulmuş bir lütuftur aslına baktığımızda. Bu lütüftan en fazla nasipkar olanlar ise Sivrihisarlılardır hiç şüphesiz. Çünkü, bu güne değin Sivrihisarlı olup da ben molla Nasreddin'in soyundan geliyorum demeyen yok gibidir. Sivrihisar halkı belli ki, hocanın nükteli, ders verici konuşmalarından, sivri zekasından paylarına düşeni az da olsa almışlardır. Kimbilir belki de Nasreddin hoca da sivri zekasını köyünün "sivri" isminden almıştır. Orası bilinmez belki; ama Nasreddin hocanın hazır cevapları unutulacak gibi değildir.
Bir gün hoca merhum ile mollası imad gece yolda giderken bir kapının kilidini törpüleyen iki hırsıza rastlamışlar.
İmad:
"Hoca, bu adamlar ne yapıyorlar?" diye sormuş. Hoca.
"Pebap çalıyorlar "demiş. İmad:
"Peki ama hiç sesi çıkmıyor" deyince...
Hoca nasreddin:
"Sesi yarın çıkar evlat"
demiş ve kendi içine gireceği durumu da o vakitten bildirmiş olur bir bakıma. Çünkü, kendisi de yaşadığı dönem sözlerinin kitaplaşacağını, sesinin yarın, öbür gün, taa kıyamate değin her evde anılacağını bilmez. Bilmez ki, soğuk kış gecelerinde, hele de elektriklerin kesik olduğu anlarda fıkraları karanlığı yırtar. Sessiz odada sadece onun sözleri yankılanır. İşte "Sesi yarına çıkar evlat" dediği gibi olmuştur kendi hayatı.
Yazar Nasreddin hoca gibi nadide bir insanın biyografisini yazarken zorlanır biraz. Hocayı hoca gibi anlatmak ister. Ancak bunun mümkün olmayacağının da bilincindedir. Yine de ona yakışmayan sözleri kullanmaktan şiddetle sakınır. Çünkü ortalarda Nasreddin hocanın söylediğine inanılan bir sürü atasözü ve fıkra dolaşmaktadır. Böylesi bir yanlışa düşmemek için ince eleyip sık dokumak zorundadır. Ve nitekim öyle yapar. Nasreddin hocanın "Bre gafil ben böyle bir söz söylemedim" diyen sesini duymamak için ansiklopedilere, kütüphanelere ve daha nice Nasreddin hoca adıyla yazılmış sağlam kaynağa başvurur. Ancak böyle yaparak koca Nasreddinin hakkını bir nebze de olsa verebileceğini düşünür. Her ne yapılırsa yapılsın böylesi kelam erbaplarının, söz sanatçılarının hakkını vermek elbette ki çok zordur. Yazılan her kitap, söylenen her söz onların bir yönünü anlatmaya kafi gelebilir ancak. Çünkü Nasreddin hocanın hayatı o kadar çok yönlüdür ki; onu her olayda, her mekanda farklı bakış açısıyla görmek mümkündür. Kimsenin düşünmediğini düşünür, görmediğini görür ve akla hatıra gelmez cevaplar verir muhatabına. İşte budur onu tarihe mahkum etmeyen. Yazar kitabında bu konuya da değinmiştir.
"Tarihe geçmek güzeldir de, tarih olmak, tarihi olmak biraz da eskimektir. Yüzü soğuktur tarihin. İçine girdiğiniz karanlık dehlizlerde hayat olmadığı için aşk da yoktur. Cansız bir beden üzerinde vücut bilgisi dersi talim etmek gibidir tarihle uğraşmak. Tarih oldu sözü birazcık istihzayı da içinde barındırır. Her ne kadar tarih tekerrürden ibarettir meseli yabana atılmayacak hakikat emareleri taşısa da ibret alınmadığı için tarih tekerrür etmektedir." sf: 47
Tarih elbette ki tekerrür eder. Bu kaçınılmazdır. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta, hatırlanıldığında kişinin yüzünü buruşturan kötü bir hadisenin tekerür etmemesidir. Yoksa, böylesi bir söz üstadının aynıyla tekerrür etmesi muhakkak ki, herkesin arzusudur. Belki de aynıyla tekerrürü mümkün olmasa dahi sözlerinin yaşatılması, isminin geçtiği her yerde asık yüzlerin dahi tebessüm etmesi muazzam şekilde tarihi bir tekerrürdür. Mühim olan, bu mirasın muhafaza edilmesidir.
Tebessüm ederek okumanız dileğiyle...
Nasreddin Hoca
Mehmet Aycı
Semerkand Yayınları
Sayfa 166
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 10.05.2011 20:25 - Güncelleme Tarihi: 03.12.2021 12:38