Necla Dursun ile “Roman ve Coğrafya” Üzerine Söyleşi
Bize kendinizi tanıtır mısınız?
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Yerel Yönetimler Anabilim Dalı Küresel Şehirler ve İstanbul Araştırmaları Bilim Dalı 'ndaki eğitimimi "Kuzguncuk Semt Tarihini İnsandan Okumak; Bir Seçki ile Şahsiyetler" konulu yüksek lisans tezimle tamamladım. Finans sektöründe çalışıyorum. Eşim ve iki kızımla birlikte İstanbul'da yaşıyorum.
Kadını yazmaya yönelten önemli unsur nedir? Sizin yazma değerinizi ve yazma geçmişinizi sözlere dökseniz neler söylersiniz?
Yazdıklarımın hassas, kırılgan ve naif ifadeler barındırdığını ve bir kadının kaleminden yazıya döküldüğünün aşikârlığı yorumlarını alıyorum. Bu durum bendenizi kadın olmamın cümlelerimde bir fark oluşturduğunu düşünmeye sevk ediyor. Özünde beni yazmaya yönelten unsur kalıcı bir şeyler yapmak isteğim. Esas olarak emek verilen bir şeyin özünü gönül vermenin oluşturduğuna inanıyorum. Sonrasıysa teferruattan ibaret oluyor. Yazmakta böyle bir şey. Bir yandan yazmak ciddi ve meşakkatli bir uğraş. Çokça da zaman istiyor. Daha da önemlisiyse istikrarlı bir fedakârlık içeriyor. Üstelik bunu sadece yazandan değil ailesinden de istiyor. Hele bir de araştırma/inceleme alanında üretmeye çalışıyorsanız bu eforlar ikiye katlanıyor. Tüm bunları göze aldığım an yani yazınsal miladım yüksek lisansımı yaptığım döneme isabet ediyor.
Sizce yazmak insanda nasıl oluşum gösteriyor? Yazmanın roman ve coğrafya ile olan ilişkisi nasıl anlaşılmalıdır?
Kanımca yazmak; bir düşünme, görme, etrafı algılama ve hayal kurma biçimi. Yazmanın roman ve coğrafya ile ilişkisiyse; romanın bileşenlerinden biri olan mekân vasıtasıyla coğrafya ile ilişki kurmasını anlıyorum. Romanın bütün disiplinlerle bağlantılı bir tür olduğu dikkate alındığında "Balkanlar'da roman" denilince oradaki coğrafyanın yaşantısının anlatıldığını görüyoruz. Ben de araştırma/inceleme türündeki "Roman ve Coğrafya – Edebiyat ile Balkanları Okumak" isimli kitabımda bu hususu irdeledim.
Selaset bir üslup ile ortaya koyduğunuz eserinize bakıldığında yazmak hayatınızın olmazsa olmazı. Hayalleriniz arasında okumak mı, gezmek mi, yazmak mı başrol de?
Araştırma/inceleme türündeki kitabımı tanımlarken "selaset" sıfatını kullanmanız beni mutlu etti. Evet, doğru söylediniz, yazmak olmazsa olmazım. Eğer yazmazsam hayatımda eksik bir alan olurdu. İlerlemeye gayret ettiğim kulvarda okumadan yazmak ne yazık ki mümkün değil. Okuduklarımı desteklemek için görmek/izlemek de gerekiyor. Bu, bir antik kenti gezip görmek, bir filmi yahut tiyatroyu izlemek olarak düşünülebilir. Dolayısıyla sırlamam kendiliğinden beliriyor; okumak/gezmek-görmek-izlemek/yazmak.
Bir roman nasıl okunur? Roman ve Coğrafya –Edebiyat ile Balkanları Okumak ile kastınız nedir?
Romanın nasıl okunacağı neden okunacağına verilecek cevapla aynı hamurdan kopartılmış parçalar gibidir. Kurgu veya gerçek ayırt etmeksizin çoğunlukla diğer hayatlardan kesitler görmek, neler yaşanıyor bilmek merakıyla roman okunabileceği gibi gerçek dünyadan uzaklaşmak için de okunur. İnsan daima aynı yaşta, konumda, durumda ve nitelikte hareketsiz duran bir varlık olmadığından okuma tercihleri ve okuma biçimleri değişebilmektedir. Bu sebeple, gerçekliğin küçülerek içine monte edildiği kendine has atmosferiyle romanların okunduğu zaman dilimi önem arz eder. Romanın nasıl, neden ve ne zaman okunacağının önemi konuşulurken eklenmesi gereken noktalardan biri de okurun altyapısının ve keşfetme isteğinin ehemmiyetidir. Çok veçheli bir fiil olan "okumak"; okumaya başladıktan sonra romanın okuyucu için çok şey ifade etmesi okuyucuda "daha çok" ve "daha hızlı" okuma isteği uyandırabilmektedir. İşte tam bu noktada okumada çeşitlilik baş gösterir. İnsana ve insani olan her şeye yakınlığı sebebiyle sosyal hayata olan sıkı bağıyla romanın kültürel bir yanı bulunduğu rahatlıkla dile getirilebilir. Hatta bir kültür taşıyıcı olarak da düşünebiliriz. İşte tam bu noktada; okuma çeşitliliği arayışı içindeki okurun rotası Balkanları gösterirse; romanlarda daha çok savaşlar, göç, hüzün, korku ve gelecek kaygısının yaşandığı dönemleri okuyoruz. Balkanlar konulu romanlarda coğrafyanın ve etkilerinin nasıl kurgulandığı, anlatıldığı, işlevlerinin neler olduğu çözümlenerek bazı sonuçlar elde etmeyi amaçladığım kitabımın arka planını Balkan coğrafyası oluşturuyor.
Bilal Can'ın Zaman İçinde Mekân adlı eserinde: "Mekânlar kimi zaman aile saadetinin yaşandığı bir sahne, kimi zaman düşmanlardan koruyan bir kale, kimi zaman kalabalıktan kurtulmak için sığınılan bir liman, kimi zaman ise azaplı bir bekleyişin yapıldığı, yalnızlığın için için kemirmeye başladığı bir yer olarak anılır." (Can, 2021, s.20) Sizce romanların ve coğrafyanın unutulma nedenleri nelerdir?
Tüm boyutlarını birleştirerek bir bütüne ulaşan insan, mekânın etkinliğini arttırmakta ve onu dönüştürmektedir. Çeşitli tür ve tanımlarının yanında mekâna kavramsal olarak bakıldığında; çıplak gözle görülen fiziksel/matematiksel mekân ve geçmiş tecrübeye dayalı fenomenolojik/yaşantısal mekân olarak ayrıştığı görülür. Sayısız miktarda farklı görsel düzenin etkisiyle çeşitli anlamlar içeren mekânlar ortaya çıkmaktadır ki; yaşayanlarca olguya dönüştürülmüş, tecrübeye ve yaşanmışlıklara dayalı mekân algısına "fenomenolojik/yaşantısal mekân" denilir. Duygusal boyutuyla sahiplenme ve aidiyeti beslemesi, insan ve mekân arasındaki ilişkiye duygusal bir nitelik eklemesiyle kendinde yaşam sürenlerin davranışlarını ve psikolojisini yönlendiren mekânlara Pierre Loti Tepesi örnek verebiliriz. Subay olarak geldiği İstanbul'u ülkesine döndüğünde unut(a)mayan Pierre Loti'nin adını taşıyan İstanbul Eyüp'teki tepe, onun yazdıklarında fenomenolojik yani yaşantısal bir mekân olarak okuyucunun karşısına çıkmaktadır. Bence yazınsal anlamda coğrafyanın kalıcılığının kanallarından biri de budur.
Zamanın bir yargıç hükmünde olduğu farz edilirse Balkanlar'a tarihin kucağında; coğrafyasına, kültürel, turistik, bilimsel ve romanlar için ilgililerin gayret göstermesi neden önemlidir?
Yazınsal alanda olsun, görsel alanda olsun hatta sosyal medya platformlarında olsun Balkanlar'a ait her tür zenginliğin üstünün tozla kaplanmamasına müsaade edilmemesi lazım. Yeni nesle aktarılarak yaygınlaştırılması, mümkün olan her mecrada sergilenerek bilinirliğinin arttırılmasını gerektiğine inanıyorum. Kitabımı bir anlamda bu hususa olan derin inancım sebebiyle kaleme aldım.
Edebiyatı tüm türleriyle birbirine bağlanan halkalardan biri olarak düşünürsek kültür aktarım anlamında neler söylersiniz? Ethem Erdoğan'ın Roman ve Coğrafya için söylediği "Sınırların başlangıcı ve bitiminin fiziki olmadığını anlamaya ihtiyacımız var. Gönül coğrafyası tanımını yapmaya ihtiyacımız var."(wwwkitaphaber.com 16.03.2023) cümlesinin devamında sınırları aşan eseriniz gönülleri genişleterek yükün almış nereye gidiyor?
Bölge ülkelerinin hem tarihi hem de bugünü ile anlamlı bir ilişki kurulabilmesi için geçmişten gelen bağların güçlendirilmesi yönünde gereğince hareket edilmesi elzemdir. Bu çerçeveye edebî anlamda kitap, dergi, makale, analiz, röportaj; akademik anlamda panel, sempozyum, kongre; sanatsal anlamda müzik, film, tiyatro, konser; sosyal anlamda kültürel alışverişe zemin olacak çeşitli temalardaki organizasyonlar düzenlenmesi sığar. Tüm bunların yanında (belki de en başında) Türk yazarların eserlerinin Balkan dillerine, Balkanlardaki yazarların eserlerinin de Türkçeye çevrilmesidir. Sahip olunan ortak geçmişin manipülasyondan uzak, sıradan insanlar penceresinden gördüklerini okumayı sağlamak yerinde olacaktır. Bu bağlamda, kitabımın konu aldığı topraklardaki Balkan dillerine çevrilerek sırtındaki yükle yol aldığını söyleyebilirim.
Kültürü okuyup yazmazsak; geçmişini bilmeyen, geleceği öngöremeyen bir toplum oluruz. Kültür değeri göz ardı edilen tanıklıkların kaybını nasıl değerlendirirsiniz?
Balkanlar'ın doğası, yemekleri, giyim kuşamı, müzikleri, gelenek görenekleri ve etnik yapısıyla bir kültür sentezidir. Bu durumu "Balkanlar'da yaşama kültürü" olarak adlandırıyorum. Benim "Balkan coğrafyam" ise, işte tüm bu olguları yaşayanların olduğu yerdir. Kültürel miras, edebiyatçı sanatçıların odağı olurken özellikle şehir, şehir kültürü ve monografisiyle hikâye ve roman yazanlara esin kaynağı olmasını murat ediyorum. Türkiye ve Balkanlar arasındaki bağın ve ortak geçmişin konu edildiği eserlerin okunması ve korunmasıyla güçleneceği kanaatindeyim.
Bazı coğrafyalar değerleri bilinmeyerek kültürü yazıya dökülmeyerek ne yazık ki tarihe gömülüyorlar. Sizce bu konuda kimlere ne görevler düşüyor?
Kitabımın son bölümünü oluştururken içimden bazı dilekler geçti. Bunların en önemlisi; Balkanlarla ilgi olan her şeyin zamana bırakılsa da unutulmaya terk edilmemesi oldu. Edebiyat başta olmak üzere tüm kültür aktarcılarının adaletli ve vicdanlı bir terazide tartılarak geleceğe intikaline fırsat verilmesi gerektiğine inanıyorum. Yeni nesil Balkan yazarlarının kitaplarının yayımlanması, okurla buluşmasının yanında önceki yazarların kitaplarının da basılmaya devam etmesi gerekiyor. Bu yönde çaba sarf ederek gündem içindeki sıcaklığını muhafaza tutumu sergileyenlerin taltifle teşvik edilmesi de gerekir. Böylece edebi eserler hem Türk hem de Balkan genç kuşaklarınca tanındığında gelecekteki temaslarında birbirlerini daha iyi tanıyor ve anlıyor olacaklardır.
Bugün pusulanız Roman ve Coğrafya olarak Balkanlar'ı gösterdi. Gelecekte hangi değerin keşfini yapmayı planlıyorsunuz?
Yine aynı rotada çeşitli başlıklar ve konular altında çalışmalarımı sürdürmeyi düşünüyorum.
Yazar: Ülker GÜNDOĞDU - Yayın Tarihi: 09.08.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 08.08.2023 17:30
Yazdıklarımdan ilk defa alıntı yapan da, "Roman ve Coğrafya" hakkında ilk yazılı söyleşiyi yapan da O oldu. Yazınsal yolculuğumdaki önemli hatıraların kahramanı değerli Ülker Gündoğdu'ya teşekkür ederim.