Neden ve Nasıl Yazar Oldular? -I-

Bir insan neden ve niçin yazar? Nasıl iyi kitaplar yazdılar? Nasıl iyi yazar olunur? Her yazarın yazma sebebi farklıdır; çünkü her yazarın hikayesi farklıdır. Aslında biz yazarların hikayelerini bilirsek, onların neden ve nasıl yazar olduklarını da biliriz. Fakat biz burada yerli ve yabancı ayrımını yapmaksızın bazı yazarların neden ve nasıl yazar oldukları hakkında görüşler beyan edeceğiz. Amacımız onların yazın dünyasına ayna tutmak, onları onların sözleriyle tanımak.
Yazımıza Grasham Yasası ile başlayalım: Kötü para iyi parayı kovar. Kötü yazar da iyi yazarı minder dışına atmaya çabalamaktadır.
George Bernard Shaw çalışamayacak kadar yorgun olduğu için kitap yazdığını söyler. Yine başka bir yerde de buna benzer şeyler söyler: Yazar başka bir şey bilmediği için, ya da çalışmaya pek yatkın olmadığı için yazar.
Giorgio Manganelli'ye göre yazmak, belki de doğuştan küçük hırsızlıklara ya da düzenbazlığa eğilimli, ama büyük ölçüde suç işleme yürekliliği olmayan kişinin dolandırma biçimidir.
Eugene Ionesco içtenlik üzerinde durmaktadır: "Demek yazınsal yapıtlar yazmak için gereken şey içtenliktir. İçten ses çınlar, duyulabilir; başka bir deyişle, içtenliğin sesi güçlüdür. Doğruluğun, içtenliğin işaretinin yenilik olduğunu belirttim sanıyorum. Özgün olan doğrudur. Yapılagelen başka her şeye benzeyen yanlıştır, çünkü alışkanlık kişilik dışı bir yanılmadır. İçtenliği, doğruluğu size başkaları öğretemez. Bir papağan içten değildir. Söyledikleri kendini ilgilendirmez, kendi anlamaz ne dediğini."
Cemal Süreya "999 Gün Üstü Kalsın"da sanat hakkındaki görüşlerini şöyle açıklar: Sanatçılar çoğunlukla sanatçı oluşlarını 'başka bir şeye yetenekleri olmadığıyla' açıklarlar; böylece de sanat yeteneklerini bir güzel kanıtlamış olurlar… Bir yazar değilim ben, işe beklenmedik biçimde el sokmuş bir okur.
Elias Canetti yazının ve yazarların görev ve sorumlulukları üzerinde durmakta, yazar öncü bir rol vermektedir: "Sözlere özel bir önem veren, onların arasına karışmayı belki de insanların arasına karışmaya yeğleyen, kendini ikisine de teslim eden, ama sözlere daha çok güvenen, onları kimi zaman yerinde eden, ama sonradan daha büyük bir güvenle yine eski yerine koyan kişidir; yazar sözleri sorguya çeker, onları okşar, yontar, süsler; dahası yazar, başkalarından gizli kalan bunca şımarık davranıştan sonra, sözlerin önünde yine saygıyla yerlere kadar eğilen kişidir. Çoğu kez olduğu gibi, söze karşı cinayet işleyen kişi olarak görünse bile, bu, bir aşk cinayetidir. Bence yazarın ilk ve en önemli niteliği, iki anlamda olmak üzere, değişimlerin koruyucusu olmasıdır. Yazar her şeyden önce insanlığın değişimlerinden yana zengin olan yazın mirasını benimseyecektir. Özellikle Ovidius'un Metamorfozlar'ı, Homeros'un Odysseia'sı. Yazarların asıl görevi, bir zamanlar yaygın olan, şimdi ise felce uğramaya yargılı, ama ne olursa olsun korunması gereken bir yeteneğin yardımıyla, insandan insana giden yolları açık tutmalıdır."
Friedrich Dürrenmant'a göre yazmak geçmişe dönüştür. Yazarlığını şöyle açıklar: "Bulduğum ilk temel motiv, labirentvari bir dünyada yaşamak zorunda olmak duygusudur. Örneğin çocukluğumda karanlık yerlerden korkardım."
Peter Handke yazarlıkta "kişisel gerçeklik"e dikkat çekmektedir: "Yazar olarak, beni gerçekliği göstermek veya ona yön vermek hiç ilgilendirmiyor, benim önem verdiğim şey, benim gerçekliğimi göstermek (ona yön vermek olmasa da). Gerçekliği araştırmak, ona yön vermek işini (bu da her ne demekse, bilmiyorum), bilimle uğraşanlara bırakıyorum; tabii gene, onların (sosyolojik, tıbbi, psikolojik, hukuki) verileri, yöntemleri, benim gerçekliğime malzeme katabilir."
Yazmayı intihara benzeten Elfriede Jelinek'e göre: "İnsan kendi kendini teskin edip der ki: Sana ne oluyor? Her zaman kendini öldürebilirsin. Ben de kendimi her zaman başka biri yapabilirim, derim."
Blaise Cendrars yazmayı bir çeşit özüne dönüş olarak görmektedir: "Yazmak çabuk yanmak demektir. Kişinin kendi küllerinden yeni baştan doğması demektir. Yazmak, alnında lambayla, madenin derinliğine bir maden işçisi gibi dalmaktır. O lamba ki, belirsiz parlaklığı her şeyi yanlış gösterir, fitili her zaman patlama tehlikesi altındadır, göz kırpan aydınlığı kömür tozunun içinde gözünüzü yorar ve çürütür."
Hanif Kureishi yazarlıkta "kişisel duruş"a dikkat çekmektedir: "Birinin yazar olması dünyanın geri kalanı için gerekli değil, sadece kişinin kendini üzerinden aşırtmaya karar verdiği yüksek engel. Bu nedenle bir çeşit inatçı, boyun eğmeyen azim gerekli. Kendinden şüpheden çok içinden bir yerlerden güven toplamalı. Takıntılı da olmalı, yaşamının anlamı kelimelerin düzenlenmesine ve öykü anlatmasına bağlı olmalı. Son olarak da yaptığı işe sevgisi olmalı. Sanatsal bir çalışmaya başlamak için disiplin, yoğunlaşma, özveri ve kararlılık gerek."
Wolfgang Koeppen'a yazmak, "bazen anlamsızlık denizindeki bir kurtarma botudur."
Muallim Naci, Avrupalı bir filozoftan yaptığı alıntı ile bir yazarın üzerine düşen görevleri şöyle sıralar: "Her şey hakkında sağlam bir hüküm vermesi, hayatın kıymetinin takdiriyle insanlığın maişet tarzının takdiri, insanların kalplerinde daima hâkim olan korku ve ümidin gerçek ölçü ile ölçülmesi, insanlık fertlerinin özel menfaatlerini gözetmekle beraber, insanlığın müşterek menfaatlerinin hâsıl olmasının yollarının gösterilmesi, önceki çağlardaki eser ve hadiselerinin tam anlamıyla gösterilmesi suretiyle bilgilerin tamamlanması sonunda içinde bulunduğumuz asrın ikazı, şan kimde şin kimde olduğunun vicdani adil bir hükümle tayini. İşte böyle birçok vazifelerin yerine getirilmesiyle yükümlü olan yazar, muvacehe-i umumda hitabet ettiği vakit, söylediği sözler herkes tarafından kabul ve takdire şayan görülmesi, hatta susması da bir adalet mahkemesinin karşıdan görünüşü gibi umumun kalbine ihtiram hissini sokacak surette bulunmalıdır. Ey yazarlar! Meydana koyacağınız eserlerin hepsinde, biricik merciiniz hakikat olsun. Kimseye müdahane etmemeye, kimseyi aldatmamaya ahdediniz. Bir adamın mehdine başlamazdan evvel, hayat hikâyesini araştırarak öğreniniz, bir iktidarın sitayişine girişmezden evvel, vicdanınızla söyleyişiniz. Bir emele, bir ihtiraza mebni hilaf sözler yazarsanız denaet etmiş olursunuz. Mesleğinizin gereklerinden olduğu üzere kaleminiz sayesinde, bilginiz cihana yayılacak değil mi? O halde yazacağınız her bir satır, ebedi olarak kalacaktır. Bir kere buraları düşünürsünüz de her bir satırı aleme karşı neşretmezden evvel sizi tedkik gözünden geçirecek olan ahlafa (sonra geleceklere) arz ediniz. Zinhar hakikatten ayrılmayınız ki, ahlaf yazılarınızı okur okumaz hakaretamiz bir tavır ile gözlerini başka yöne çevirmesinler. Gerçek edip o ademdir ki, ömrünün sonuna gelip de kalemi idare etmekten aciz kaldığını görerek o zamana kadar yazmış olduğu satırları hayalinden geçirdiği zaman, bunların içinde kalbinde bir siyah pişmanlık noktası bırakacak hiçbir şeye tesadüf etmez. Ömrü müddetince yayınladığı fikirleri mütalaa nazarına alınca, ara yerde bozup mahvetmeye müstahak hiçbir fikir göremez. Bunların tamamını umuma faydalı ev insanlık saadetinin ikmaline yardımcı bulunur. Ahlaf tarafından, adının hasıl bir saygıyla anılacağını düşünür. Geçmişinden halinden ve geleceğinden memnun kalır. Kendisi ölür, fakat fikirleri ilelebet yaşar. Cesedinden eser bile kalmadığı halde, bıraktığı fikirler yeryüzünde yine birçok iyilikler etmeye devam eder."
Martialis'in "yazarlık çığlığı" pek manidardır: "Kimi iyi, kimi orta, çoğu da kötü şiirlerimin. Elden ne gelir, Avitus? Başka türlü yazılmıyor kitap dediğin."
Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 16.06.2025 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.06.2025 09:46