Nefis Terbiyesi Ve İlahi Huzur - Mehmet Ildırar
"İlim yerli yerinde kullanılmazsa zulüm,
yerli yerinde kullanılırsa adalet olur.
Adaletle mücehhez ilim fazilettir."
Nefis; Modern zaman insanının kendini aldatma telaşıdır. İlk insanın dünya sürgünüyle içimize çöreklendiği günden beri, bir düşman gibi yakamızı bırakmaz. Kimi zaman iman kuvvetinizle siz onu aldatırsınız, kimi zaman kuvvetinizin kırılma noktalarında o sizi. İlla ki bir aldatma telaşı vardır iki tarafta da yani. Elimizde ki kitaba bu bağlamda yaklaştığımızda ilahi huzurun izinde ki insanların aşması gereken ilk merhalenin nefis olduğunu görüyoruz.
Sayfalar arasında nefis merhalesini geçmenin yollarını ararken buluyorsunuz kendinizi, karşınıza çıkan en birinci unsur zikir oluyor. Zikirle süslenmiş gönüllerin imanla mutmain olduğu şüphesiz. Zikrin önemi özellikle nefsin en azgın olduğu anlar olan bela ve musibet anlarında daha çok anlaşılıyor. Çünkü nefis böyle anlarda isyana karşı hazır ol da beklerken, zikir bu hazır duruşu bozuyor. İsyanı yumuşatma aşamasında kalbin dil ile teması önemli bir rol oynuyor.
Mehmet Ildırar'ın bu eserinde ele almış olduğu nefis terbiyesi yöntemleri ve bu yöntemlerin uygulanmasının doğal sonucu olan ilahi huzur, okuyucuyu tam anlamıyla tatmin etmese de izlenecek yöntemler açısından ufuk açıcı bir kitap. Kitapta birçok başlık altında anlatılan bu yöntemlerden bir kaçına genel olarak değinecek olursak;
Nefsin Savaş Alanı: Dünya!
Efendimiz (s.a.v) nefis için: "Nefsiniz bineğinizdir, yumuşaklık ve şefkat ile muamele edin" buyurmuştur. Bu hadis, insanın dünya üzerinde nefsine karşı olan sorumluluklarını yerine getirmesiyle ilgili olarak söylenmiştir. Elest bezminde var olan ruhumuza giydiren beden elbisesine karşı olan sorumluluklarımız, yaşadığımız çevreye, yaşam içerisinde iletişimde bulunduğumuz bir takım insanlara karşı nefsen sorumluyuzdur daima. Örneğin ibadet penceresinden bakarsak olaya, yazarımızın da dediği gibi "Bedenimizin uzuvlarına Allah'ın hükümlerini yaptırmak, bedenin bizim üzerimizdeki hakkıdır." Dünya nefsimizle sınandığımız en büyük savaş alanıdır adeta!
Dünya üzerinde nefsin hoşuna gidecek ancak ruhumuzu yıpratacak birçok eylem bulunmaktadır. İnsanın bu eylemler karşısında ayakta durması kalbi huzuru ve iman kuvveti ile doğru orantılıdır. Hz. Ali'ye dünya nedir diye sorulduğunda: " Sağlamı hasta, emniyette olanı pişman olacak. Fakiri mahzun, zengini ise helalinin hesabı, haramının azabına düşecek. Şüpheli şeyler için de azarlanacaktır. Size bunun daha neyini anlatayım." Buyurmuştur. Dünyalık meşgalelere dalarak farz ibadetleri yerine getirmiyor ve O'nun rızasının dışında işlerle meşgul oluyorsak tam anlamıyla nefsimizin kölesi olmuşuzdur. Dünya üzerinde nefisle başlatılan savaş kaybedilmiş demektir. Ancak nefsimizin arzularından bir an bile sıyrılabiliyorsak bu savaşı kazanma ihtimalimiz var demektir.
Mehmet Ildırar, dünya üzerindeki nefsi arzulara kapılmamak ve nefsimizin Mevlâ'nın rızası olmadığı konulardaki eğilimlerini doğrultmak adına, bir mürşid-i kâmilde terbiye olunmasını tavsiye ediyor eserinde. Bu noktada cemaatleşme kavramı karşımıza çıkıyor. Kimilerimiz Müslümanlığın bireysel bir kavram olduğunu, öncelikle içsel olarak yaşanması gerektiğini savunsa da kimilerimiz tam aksini düşünmekte. Bu kısmı okurken bir sohbet ortamında konuşulmuş kelamlar geliyor aklıma. Hanım Teyze'nin birisi "sırtını bir dağa yaslamalısın ki, kayıp düşmeyesin tek başına" demişti. Haklıydı veya haksızdı... Sırtımızı yasladığımız bir mürşid-i kâmil varsa şayet, öncelikle kalp ve akıl süzgecinden bulunduğumuz topluluğun, şahsımıza olan artı ve eksilerini görmeli, sürü psikolojisiyle her denileni kabullenmemeli, çok okumalı ve çok dinlemeliyiz. Doğruyu birileri gözümüzün içine sokabilir lakin doğru, kişinin aklının idrak ettiği kadardır. Dünya öyle tehlikeli bir sürgün yeri ki, bu konularda bile çokça sükût-u hayale uğrayabiliriz.
Nefsi boş heva ve isteklerden arındırmanın bir diğer yolu da ilim dilencisi olmaktan geçmektedir. Doğru ilim, çağın iyi âlimlerince nefsin vazgeçilmez arzularına karşı kalkan görevi görmektedir. Ancak ilim tahsili sürecindeki âlimlerin de nefislerinin kibrinden uzaklaşması ancak zikirle temizlenen bir kalple olabilir.
Dünya nefsin en büyük savaş alanıdır. Bu alanda kimi insanlar nefsinin kölesi olup telef olurken, kimileri de imanının kölesi olup dimdik ayakta durmaktadır. Biz dileriz ki ayakta kalabilenlerden olalım.
Nefis Telefinin Telafisi: Tövbe
İlahi'den huzur diliyorsak eğer, önce O'ndan gelen ve O'nun izini taşıyan her şeyi, gönül makamında ağırlamamız, bu ev sahipliğine lâyık olmak için de, dünyalık süslerimizi taktığımız yerlerimizi temizlememiz gerekir. Kişinin süse en yatkın yeri ise gönlüdür şüphesiz! Gönlün telef olan yanları ancak nefsin elinden kurtulmuş bir dille, O'na tövbe ederek temizlenir. Bu temizliğin kalıcılığını ise zikir tamamlar. Tövbe etmek kişinin kurtuluşuna bir kapı açar, bu kapının daim açık kalması ise edilen tövbeye uymakla gerçekleşir.
Tövbenin hikmetlerine vasıl olmak için, nefsin kaynağı olan bedenin ilim ile süslenmesi lazımdır. Zira Hz. Âdem yaratılırken ona ilk verilen, ilim ve hikmetten başkaca bir şey değildir. Mehmet Ildırar üzerine konuştuğumuz eserinde tövbe ile ilgili "İmandan sonraki en büyük nimet, günahları idrak edip, tevbe kapısını açmak ve tevbe-i ele geçirmektir." Der. Tövbe kapısında bekleyen insan, nefsi arzularının yanlış olan kısımlarını idrak edebilmiş demektir. Öyleyse insan nefsini ıslah etmeye tövbe ile başlamalı, zikir ile devam etmeli ve ilim ile nefis ıslahını son noktaya taşımalıdır. Nefsinin telef ettiği benliğinin hasar almış yanlarını, tövbe kapısında tamir etmelidir.
Kalbin İlâhi'ye Bakan Yüzü: Zikir
Kalbin huzuru yalnızca Allah ile olan yakınlıkla mümkündür. Zikir, tövbe kapısında temizlenen kalbin, bu temizliği kalıcı halde tutması için gerekli olan en önemli unsurdur. Zikirle kalpler temizlenir, huzura gark olur. Nefsin boş arzuları ise, huzurlu bir kalpte barınamaz! Dilin zikrini doğru bir şekilde tamamlaması ise tamamen temiz bir kalbe bağlıdır. Zikirsiz kalan bir kalp, nefsin arzularınca avuçlanır ve bir kıskaç içinde yalnızca mecaz söylemlerin tadına varır. Bu durum eserde " Kalp de ancak zikrullah sayesinde selamete erişir." Şeklinde ifade edilmektedir. Kalp Allah'tan başkasına ait değildir. Bu nedenle O'nun anılmasıyla huzuru bulması ve nefsin düşmanlığından korunması kadar doğal bir durum yoktur.
Zikir, kalp ile aklın beraberce yürüdüğü dünya yolunda, Mevlâ'ya sunulan bir demet kalp nimetidir!
***
Nefsin arzularından kurtulup, ilahi huzuru kalbinizde hissetmek için, dünya üzerinde nefis cengini kazanmanız gereklidir. Bu cengin kazanılması adına gerekli silahlar ve stratejiler bu eserde mevcut olmakla birlikte alt başlıklarda anlatılan yöntemleri yazar daha da açabilirdi diye düşünüyorum. Hacim olarak az sayfalı bir kitap olmakla birlikte içeriği yönünden faydalı. Lakin içeriğini genişletmek okuyucunun elinde. Kitapta anlatılanlar başka eserlerle desteklenerek üzerinde düşünülmeli ve nefsin ıslahı için ona göre bir harita çizilmelidir.
Mehmet Ildırar'ın bu eseri tasavvuf sohbetleri ışığında hazırlanmış bir eser olmakla birlikte okurken bu sohbetlerin havasını fazlası ile hissedeceğinizi düşünüyorum.
Tasavvuf severlere ve nefsiyle başı dertte olan herkese tavsiyedir...
Nefis Terbiyesi ve İlahi Huzur
Tasavvuf Sohbetleri-5
Mehmet ILDIRAR
Semerkand Yayınları
119 sayfa
Yazar: Gülnaz ELİAÇIK YILDIZ - Yayın Tarihi: 02.05.2012 12:51 - Güncelleme Tarihi: 25.11.2021 10:58