Neoliberal Düzende Gerçekten Özgür müyüz?, Düşünce, Mustafa BUĞAZ

Neoliberal Düzende Gerçekten Özgür müyüz? yazısını ve Mustafa BUĞAZ yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Neoliberal Düzende Gerçekten Özgür müyüz?

12.12.2022 09:00 - Mustafa BUĞAZ
Neoliberal Düzende Gerçekten Özgür müyüz?

Giriş

İktidar sürekli form değiştiriyor, mutasyona uğruyor. Ama mahiyeti hiç değişmiyor. Hep tahakküm ve kontrol altında tutmak istiyor insanları. Yeni yeni yöntemler yeni yeni aygıtlar üretiyor sürekli. İnsanlar kaçamıyor bu mengeneden. Çünkü özgürlüğün bir bedeli olduğunu kavrayamıyor. Okumuyor, düşünmüyor, sorgulamıyor. İçinde yaşadığı çağın çok saf ve masum olduğunu zannediyor. Peşine düştüğü heyecan ve heveslerin hepsinin yapay ya da sahte olduğunun farkına varamıyor. Koşturuyor da koşturuyor. Kendisinin üst akıl tarafından kurulmuş bir yarış atı olduğunu bilmeden sürekli koşturuyor. Ölümcül ve tüketen bir yarışın içinde ömrü tükenip gidiyor.

Daracık akvaryumda her şeyden habersiz yaşayan balık olmaktan kurtulmak ve gerçek anlamda özgür olabilmek için çağımızı en iyi şekilde yorumlayan düşünürlere kulak vermeli ve yazdıkları kitapları okumalıyız. Ben de öyle yaptım. Kitaplarını okumaktan büyük zevk aldığım, çağımızı en iyi şekilde anlayıp yorumladığına inandığım ve hala hayatta olan bir düşünürü yazdım… Kore kökenli Alman filozof Byung Chul Han, içinde yaşadığımız karmaşık çağı diğer düşünürlerden çok daha sade ve anlaşılır biçimde gözlerimizin önüne seriyor. Adeta bu çağın röntgenini çekip veriyor bizlere. Yine bu yazımda onun çok önemli kitaplarından biri olan ''Psikopolitika'' üzerinde durmaya çalışacağım.

Paradigma Değişimi

Orta Çağ'daki klasik iktidar, uyruklarının ölüm ve yaşamları üzerinde hak iddia eden mutlak bir iktidardır. Yönetimde mutlak yetkilere sahip bir hükümdar ve onun buyruğu altında yaşayan uyrukları vardır. Bu durum 17. yüzyıla kadar devam etti. 17. yüzyıl Aydınlanma döneminden sonra yeni bir dünyanın ortaya çıkmasıyla beraber yeni bir iktidar modeli de ortaya çıktı. Buna Michel Foucault ''biyopolitika'' adını verdi. Bu iktidar, toplumu her anlamda disipline etmeye amaçlıyordu ve bu yüzden klasik iktidar tipinden farklıydı. Yeni iktidarın asıl amacı insanı öldürmek ve özgürlüğünü elinden almak değil, uzun süre yaşatmaktı. Çünkü uzun yaşatarak sağlıklı insanın bedeninden işgücü bakımından daha fazla istifade etmeyi planlıyordu. Biyopolitik iktidar, toplumu emirler ve yasaklar yoluyla disipline etmek için okul, hastane, hapishane kilise vb. tahakküm araçlarını kullandı. Böylece bu emir ve yasakları benimseyen, itaat eden, tek tip, robotumsu bir toplum yarattılar.

Biyopolitik ve diğer adıyla disiplin toplumu aynı zamanda bir gözetleme toplumuna dönüştü. Jeremy Bentham, ''panoptikon'' kavramsallaştırmasını gözetim toplumunu resmetmek için ortaya attı. Yine George Orwell'in ''1984'' isimli romanında işlediği herkesi izleyen, herkesi gözetleyen ''Big Brother'' da gözetim toplumunun içinde bulunduğu durumu tasvir eden kavramsallaştırmalardan biriydi. Disiplinci-gözetim toplumu, biyolojik, somatik ve bedensel olanla ilgilenen bir iktidar biçimiydi. Bu aynı zamanda biyopolitikanın sınırlarını da ele veriyordu. Çünkü öznenin ruhuna nüfuz edemeyen daha çok bedensel olanla sınırlı kalan gözetleme biçimiydi.

1960'lardan sonra moderniteden postmoderniteye geçişle beraber üretici güçler büyük bir değişime uğradı. Yeni üretim araçlarının keşfedilmesi üretim ilişkilerinde büyük bir dönüşüm yaşanmasına sebep oldu. Böylece yeni bir toplum biçimi ortaya çıkıyordu. Bunun adı iletişim toplumuydu! Buna paralel olarak kapitalizm de kendini iletişim toplumuna adapte ederek dönüştürdü ve neoliberalizm adını aldı. Bu yeni toplumda eski tür disiplin ve tahakküm araçları tabi olarak geçerliliğini yitirdi. Artık yeni bir iktidar türü üretilmeliydi. Bu yeni iktidar biçimine Byung Chul Han, ''psikopolitika'' adını verdi. Psikopolitika, biyopolitikadan farklı birtakım tahakküm stratejileri uygular. Biyopolitika insan bedeniyle sınırlı iken psikopolitika bedeni de aşarak ruha ulaşır. Çünkü yeni dünyanın dijital teknolojileri çok ince ve ustalıklı yöntemlerle insan ruhuna (ya da beynine) sızmayı mümkün kılar. Böylece büyük bir paradigma değişimi yaşandı: 'Big Brother'in yerini 'Big Data' aldı. Artık bu iktidar biçiminde zorlama ve baskı yoktur. Herkes sözümona özgürdür. İşkence ve baskı yoluyla kimseden bilgi alma ya da boyun eğme istenmemektedir. Sosyal medyada her şeyi özgürce konuşan, yaptığı her işi isteyerek paylaşan bireyler artık gönüllü olarak yeni sisteme veri sağlamaktadır. Big Data bunların hepsini kaydeder. Kaydetmekle de kalmaz, bu bilgilerden yola çıkarak insanların ilgi ve ihtiyaçlarına göre yeni tüketim biçimlerinin yaratır. Big Data'yla birlikte insan davranışları artık öngörülebilir olduğu için gelecek de hesaplanabilir ve yönlendirilebilir hale gelir.

Gerçekten Özgür Müyüz?

Özne, neoliberal iktidar sisteminde kendini özgür zanneder fakat esaretinin farkında bile değildir: ''Kendini özgür sanan performans öznesi aslında bir köledir. Efendisi olmaksızın kendini gönüllü olarak sömürmesi ölçüsünde mutlak köledir.'' (S-12) Çünkü sömürü ve tahakküm araçları gayrı maddi ve soyut hale geldiği için toplumdaki egemenlik ilişkileri görünmez olmuştur. Çok sinsi ve ustalıklı yöntemlerle bireyler sömürülür ve yeni sistemin kölesi haline getirilir. Karşısında onu çalışmaya zorlayan baskıcı bir rejim yoktur artık, kendisini sömürtmeye razı gönüllü köleler vardır: ''Neoliberalizm bizzat özgürlüğü sömürmeye yarayan çok verimli, hatta zekice bir sistemdir. Heyecan, oyun ve iletişim gibi özgürlüğün pratiğine ve dışavurum biçimlerine ait ne varsa sömürülür.'' (S-13)

Engelleme ve baskılama yöntemlerini bir kenara bırakan performans toplumu, onun yerine harekete geçirme, güdüleme, ayartma, verimliliği arttırma, rekabet gibi yöntemlerle insanı bir performans öznesi haline getirir. Bu psikopolitik sistemde özne başarısızlığın sebebini dışarda ya da dış etkenlerde (patronda) aramak yerine kendinde arar. Faturayı kendisine çıkarır. Adeta kendini suçlar, kendini sömürür, tüketir: ''Neoliberal performans toplumunda başarısız olan kişi, toplumu ya da sistemi sorgulamak yerine başarısızlığından kendini sorumlu tutar ve utanç duyar.'' (S-16)

Bundan sonra bedenin değil ruhun sağlığı önemlidir. Biyopolitik sistemde bedene uygulanan ortopedik müdahale yerini estetik müdahaleye bırakır. Performans öznesinin özgüven kazanması ve daha çok koşturması için estetik cerrahi, spor salonları, yaşam koçları, performans arttırıcı güçler önem kazanmıştır. Amiyane tabirle at gibi koşturan ve kendini paralayan insan bu koşturmacanın sonunda tükenir. Bir tükenmişlik sendromuyla (burn out) karşılaşır: ''Neoliberal rejim tükenme çağını başlatmıştır. Şimdi sömürülecek olan ruhtur. Bu yüzdendir ki bu yeni çağa depresyon ya da tükeniş (burnout) gibi ruhsal rahatsızlıklar eşlik ediyor.'' (S-38)

Big Brother ya da Big Data

Bugün Big Brother'ın yerini Big Data almıştır. Big Data, dijitalleşmenin evrenin her yerini çepe çevre kuşattığı bir çağda ortaya çıkmış yeni bir gözetleme tekniğidir. Big Brother'ın hüküm sürdüğü gözetim toplumlarında üst akıl sadece insanların bedenlerine nüfuz edebiliyordu. Big Datayla birlikte insanın ruhuna da nüfuz edilmiş, onu düşünce öncesi düzeyde ele geçirerek yönlendirmeyi mümkün kılmıştır: ''Big Data, toplumsal iletişimin dinamiklerine ilişkin kapsamlı bilgi edinmeye olanak sağlayan çok etkili bir psikopolitik araçtır. Bu bilgi, insan ruhuna nüfuz etme ve onu düşünce öncesi düzeyde etkilemeyi mümkün kılan bir iktidar bilgisidir.'' (S-21)

Dijital psikopolitika çağıyla siyaset pasif gözetlemeden aktif yönlendirmeye geçiş yapmıştır. Artık bizzat özgürlüğün dolayısıyla özgür iradenin kriziyle karşı karşıyayız. Böyle bir durumda özgürlükten ve özgür iradeden bahsedilebilir mi? Dijital toplu hafızada mahkûm haline gelmişizdir adeta. Her şeyimizi kaydeden, hiçbir şeyi unutmayan, dev bir veriler ağında debelenip duruyoruz: ''Big Brother mahkûmların gerçekten ne düşündüğünü, ne arzu ettiğini zaten bilemiyordu. Muhtemelen oldukça unutkan Big Brother'ın aksine Big Data hiçbir şeyi unutmaz. Sadece bundan ötürü bile dijital panoptikon Bentham'ınkinden daha verimlidir.'' (S-69)

Han'a göre Dataizm, istatistiğin yerini alan ikinci aydınlanmadır. Bana göre de bir dindir. İstatistiğin imkânları sınırlı iken dataizm hayatın bütün alanlarını ölçme iddiasını taşır. Hatta benlik bile bundan kurtulamayıp nicelikselleştirilir. İnternette aradığımız her şey -ister satın alalım ister almayalım- kayıt altına alınır, daha sonra akıllı algoritmalar sayesinde satış ve pazarlama için değerlendirilip tasnif edilerek çeşitli insan profilleri oluşturulur. Oluşturulan bu profillerden hareketle kişilik özelliklerinize ve maddi imkânlarınıza göre internette size özel tüketim ürünleri karşınıza çıkmaya başlar.

Neoliberalizmin Köleleştirme Aparatları

Neoliberalizm her şeyi sömürür. İnsan duyguları da neoliberalizmin sömürü aracı haline gelmiştir. Özellikle heyecan duygusu manipüle edilerek sınırsız ve sonsuz bir tüketim aracı haline getirilir. Çünkü maddi varlıkları olan şeyleri sınırsız ve sonsuzca sömüremezsiniz ama maddi bir varlığı olmayan dolayısıyla sınırları da olmayan duyguları istediğiniz kadar sömürebilirsiniz. Byung Chul Han buna ''heyecan kapitalizmi'' adını verir: ''Neoliberal psikopolitika, eylemleri bu düşünce-öncesi düzeyde etkilemek amacıyla ele geçirir heyecanları. Heyecan üzerinden kişiyi derinden yakalar. Heyecanın kişilerin psikopolitik yönlendirilişinde son derece etkili bir araç olması bu yüzdendir.'' (S-55) Heyecana günümüzde bu kadar rağbet edilmesinde, içinde iletişime dayalı etkileşimin giderek önem kazandığı yeni gayri maddi üretim tarzının hiç de azımsanmayacak bir rolü vardır. Geçmiş dönemlerin akıl çağı artık geride kalmış, irrasyonel istek ve arzular önem kazanmıştır. Biyopolitik toplumda heyecan ve arzular tehlikeliydi çünkü üretim için bedenin disipline edilmesi gerekiyordu. Fakat tüketim toplumunda tüketim esas olduğu için heyecan ve arzuların olabildiğince maksimize edilmesi gerekiyor.

Oyun da bu yeni dönemde sömürü aracı haline getirilmiştir. Emeğin ötekisi olması gereken oyun fantezi ve heyecan üretme aracına indirgenmiştir:

''Heyecan kapitalizmi, verimlilik artışı sağlamak için aslında emeğin ötekisi olması gereken oyunu da ele geçirmiştir. İş dünyasını ve yaşam alanını oyunlaştırır. Oyun işe heyecan katar, hatta işi dramatikleştirir, böylelikle de motivasyonu yükseltir. Çabuk elde edilen başarı deneyimi ve ödüllendirme sistemi sayesinde performansın ve kazancın artmasını sağlar. Heyecanlarıyla hareket eden bir oyuncu kendini akılcı hareket eden ya da sadece görevini yerine getiren bir işçiden çok daha fazla verir işine.'' (S-57)

Çünkü neoliberal tüketim toplumunda öznenin eylemde bulunmasının önündeki tüm engeller kaldırılmıştır. Hiçbir yasak ve kısıtlama yoktur. Neoliberal rejim, bireye sürekli daha fazla performans göstermesi yönünde telkinde bulunur. Bireyi adeta ölümcül bir yarışın içine sokar: ''Bizzat özgürlüğün zorlamalara yol açtığı kendine has bir tarihsel dönemde yaşıyoruz. Yapabilme özgürlüğü, emir ve yasaklar dile getiren yapmalısından daha fazla zorlama üretiyor hatta. Yapmalısının bir sınırı vardır. Yapabilme ise sınır tanımaz.'' (S-11)

Sonuç Yerine: Çözüm Ne Peki?

Bu çağda özgür olmak istiyorsak budala olmalıyız der Byung Chul Han. Yalnız budalayı bizim anladığımızdan biraz farklı yorumlar. Onun gözünde budalalık, çağına göre farklı olanın peşinde koşan, tüketim toplumuna katılmayı reddeden, iletişim ve uyum baskısından kaçarak bağlantısız olmayı seçen münzevi ve aykırı bir kişiliktir: ''Sadece bir budala tamamen öteki olana erişebilir. Budalalık, olaylar ve tekilliklerden oluşan ve her türlü özneleştirme ve psikolojileştirmeden arınmış bir içkinlik alanı açar düşünceye.'' (S-85) Bir bakıma Orta Çağ'daki heretiklere benzer budalalar. Heretikler, çağının dışında yaşarlar ve kimseye benzemezler. Yeni bir ifade tarzı, yeni bir dil, yeni bir düşünce ortaya atan filozoflar gibidir. Uyumsuzdurlar, aykırıdırlar, sessizdirler, sınırsız iletişime ve sınırsız gözetlemeye karşıdırlar: ''Uyum baskısından kendini cesurca kurtarır. Heretik olarak budala uyuşma zorlamasına karşı direnişin simgesidir. Münzeviliğin büyüsünü kurtarır. Giderek artan uyum baskısı nedeniyle günümüzde heretik bilinci geliştirmek her zamankinden daha acildir.'' (S-87)

Psikopolitika

Byung-Chul Han

Çev: Haluk Barışcan

Metis Yayınları

İstanbul 2019

98 sayfa


Yazar: Mustafa BUĞAZ - Yayın Tarihi: 12.12.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 30.01.2023 16:52
982

Mustafa BUĞAZ Hakkında

Mustafa BUĞAZ

Hakikatin peşinde koşan, münzevi, mütecessis bir fikir işçisiyim.

Mustafa BUĞAZ ismine kayıtlı 31 yazı bulunmaktadır.

Twitter