Nihan Kaya’nın İyi Aile Yoktur Ütopyası Üzerine
S. Çelebi kaleme aldı...
Başlangıç Gönderisi
Kitap okurken elime sık sık kalem alır istifade edeceğim, daha sonra alıntı defterime ekleyeceğim, katıldığım, katılmadığım yerlerin altını çizer yazara ilave bir şey söyleyecek veya itiraz edeceksem kitabın üzerine notlar alırım. İyi Aile Yoktur kitabında ise kalem ile teşrik-i mesaim hayli erken başladı ve yoğun bir şekilde devam etti. Kitabı okumaya ve yazarın sosyal medya hesabını takip etmeye başlamam eş zamanlı olmuştu. İlk gördüğüm gönderi yazarın kütüphanesine aitti. Son derece muntazam düzenlenmiş kitaplarla dolu bu kütüphane fotoğrafının altında yazar, yıllar öncesine ait bir anısını paylaşıyordu. Özetle; bir akrabası yazara kitaplar çoğaldıkça üst üste koyması gerekebileceğini söylemiş ve yazarımız gayet ciddi 'hayır koymam' demiş akraba 'koyarsın koyarsın' demiş ve yazarımız daha ciddi ve kararlı 'koymayacağım' demiş. Şimdi de 'kaç yıl geçti koymadım işte böyle şeyler söylemeye hakkınız yok insanlara' diyordu. Paylaşım, yeni evleneceğim zamanları, evi düzenlediğimiz günü hatırlatıyor bana. Çalışma odama ütü masası ve süpürge koymak isteyen hatun akrabalarıma kocaman laflarla 'buraya gayri ilmi hiç bir şey girmeyecek!' diye karşı çıkmıştım. Ve onlar da bıyık altından gülerek 'koyarsın koyarsın demişlerdi.' Sinirlenmiştim. Bir süre dirensem de bir çocuk iki çocuk dar ev derken, odaya koyduğum her gayri ilmi nesne de gülerek hatırladım o günü. Bunu yapmak zorunda kalmasam dahi 20'li yaşların toyluğuyla o gün hissettiğim duyguyu 20 yıl taşımazdım sanırım. Bu tecrübenin de ışığında gönderideki tavır epey takıntılı geldi bana. Bakınız kıymetli ruh bilimcilerin önerdiği gibi, şahsı etiketlemiyorum sadece tutumu sıfatlandırıyorum tüm kitap boyunca da bunu yapmak için tüm benliğimle mücadele verdiğimi söylemiş olayım. Kitaba not almasam da zihin defterimde dipnot olarak eklenmiş bu etiket ile başladım kitaba.
Ne Demiş? / Ne Diyorum
'Anne babaya itaati kutsal gören zihniyetimizi değiştirmek gerekiyor.'
Anne babaya itaat ve kutsal kelimeleri bir arada geçince elbette ki çok doğal olarak dinimiz geliyor aklıma, sevgili yazar burada ve devamı gelecek pek çok yerde alenen bunu söylüyor. Kutsal kitabını Alice Miller'ın yazdığını düşündüğü kendisinin de bir havari olduğuna inandığı pedagojik bir din tasavvuru olduğu izlenimi uyandırmakta kendileri.
'Gerçek anlamda sahip olduğumuz tek şey kendimizdir. Hayatta hiç kimse yoktur... Dünyada öldüğünde varlığımızı idame ettiremeyeceğimiz kimse yoktur'
Bu yüzden anne babaya itaat şart değildir, akrabalar pek de lüzumlu değildir, zaten her şeyinize karışırlar, konu komşu arkadaş derseniz muhtemelen İyi Toplum Yoktur kitabında da onları yerin dibine sokmuşuzdur, herkese rest bayraklarını çekelim mi nasıl olsa yaşayabiliyoruz diye?
'Başardığınız şeyleri düşünün aileniz sayesinde değil ailenize rağmen yapmışsınızdır'
Kitabı okurken sık sık distopik bir dünya canlandı gözümde. Temelini kitaptaki zihniyetten alan distopik kurgumda, kendi inanç sistemini oluşturan yazar, bir devrimle pedagojik anarşizm ilan ediyor. Bu sistemde kızlarına pembe çoraplı minik ayaklarını masadan indirmesini söyleyen aile, şartlar ve gerekçe ne olursa olsun çocuğa kaş kaldırmak suretiyle şiddet uygulayan aile, tabağındaki sufleyi bitirince yenisini almak için çocuğa izin alması gerektiğini söyleyerek çocuğa ruhsal şiddet uygulayan aile, çocuğun duvarları boylamasına izin vermeyerek onu kısıtlayan aile, çocuğa herhangi bir besini yemesi için ısrar eden aile, televizyonda cinsellik içeren sahne çıkınca çocuğun gözünü eliyle kapatan aile ve dahi nüfusun belki de tamamını oluşturan aileler İyi Aile Olmaktan men edilir. Telafisi mümkün olmayan bu hatalar tekrar edildiği takdirde aile, Aile olmaktan men edilir ve çocuklar annesinin eteğine de yapışsa babasının kucağına da sığınsa onları çok sevdiğini ve mutlu olduğunu da haykırsa aileden ayırılır. İnsana ait öfke, yorgunluk, üzüntü, hayal kırıklığı, tahammül zorlanması gibi her türlü vasıftan özel tekniklerle arındırılmış insanların himayesine verilirler...
'Çocuklara cinsel içerik ve çıplaklık zarar vermez'
Bazen karşınızdaki öyle bir şey söyler ki Ne söyleseniz kifayetsiz kalacak gibidir manidar bir alkışla imalı bir bravo demek isterseniz. Bu kitabın sayfaları bir yerden sonra bu cümledeki hislerimi ifade eden ünlem işaretleri ile doldu.
'Küçük Muhammed annesine en ihtiyaç duyduğu çağlarda sütanneye verilmiş. Bunun bir travma teşkil etmeyeceğini düşünemeyiz'
Bir kitap yazarken böyle düşünebileceğimiz ve düşünemeyeceğimiz şeylerin listesini çıkarıyor sonra ona göre fikirler beyan ediyoruz sanırım. 'küçük Muhammed' in travma yaşadığına dair bir delil, kayıt, bilgi olmayabilir lakin Nihan Kaya öyle düşünüyorsa elbette ki haktır ve gerçektir siyer külliyatını oluşturanlar da kim ola?
Siyer demişken yanılmasının mümkünatı olmayan ancak desteksiz yazabilme hususunda da hiç bir çekincesi olmayan yazarın diğer bir incisi.
'Dinî kitaplarda Hz. Amine Hz. Muhammed doğduğu zaman onu süt anneye emanet etmek zorunda kaldı. Çünkü hava sıcaktı koşullar bebekler için elverişli değildi yazar. Muhammed'in süt anneye verildiğini söyleyen ama Bu açıklamalardan en az birini yapmayan dini kitap bulamazsınız'
Bu cümleyi yazabilmek için insanın tüm siyer eserlerini okumuş olması lazımdı. Böyle bir ilimden haberdar ise tabi... Bu kadar cesurluğun cehaletle mümkün olabileceğini bildiğim ancak kaynaksız yazmak istemediğim için kitaplığın siyer rafından rastgele bir kitap alıyorum. Çöle İnen Nur ve bu bahsin olduğu kısma bakıyorum. Necip Fazıl bu cümleler ve bu minvalde tek bir satır olmadan sütanneye verildiğini söylüyor efendimizin. Çoğu zaman fikir kavgalarında karşısındakine fazla sert çıktığını düşündüğüm Üstad'ın kitabının bana kapağını açması da ayrı manidar oluyor. Anakronik yaklaşımlar pedagoji dâhil insanı komik durumlara düşürebiliyormuş. Bu vesileyle Üstad'ın zamanında onun muhataplarının bu üsluptan anlayacak olma ihtimalini düşünüp ses etmeme kararı almış oluyorum.
Bir kadının başı açık kadın görünce sinirlenmesi aslında ben de böyle giyinmek istiyorum ama yapamıyorum diye hissetmesinden, gizli arzularından ve bunu kendine itiraf edememesinden kaynaklanıyor.
Bu önermesinin doğru olduğunu varsayarsak güzel bir aydınlanma yaşıyorum. Meğer yıllarca başörtülülerden nefret eden, hatta onlara fiziksel şiddet uygulayan, onları görmeye dahi tahammül edemeyen seküler beyaz kadınlar bırakın ortalama tesettürü çarşafa girmek peçe takmak istiyorlarmış demek ki. Bunca öfkenin başka izahı olamaz değil mi?
İyi bir Tanrı talep raddesinde kalsa bile bir canlıyı yatırıp kesmenizi istemez.
Bu durumda yine alenen görüyoruz ki yazara göre ya inandığım Allah kötü bir ilah ya da inandığım peygamber kitaba Allah'ın söylemediği bir şey eklemiş. 3. Seçenek ise çok komik olmakla birlikte yazar bağlamında değerlendirecek olursak mümkün bir seçenek. Bu seçeneğe göre ise yazar Allah'a pedagoji dersi veriyor.
Kim Olarak Diyor/Kim Olarak Diyorum
Nihan Kaya, lisans eğitimini İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünde tamamlamış ancak yüksek lisansını Psikanalitik Araştırmalar'da yapmış. Resmi sitesinde yazdığına göre psikoloji ve yaratıcılık alanında konferans ve tebliğler sunmuş. Yani yazar bu kitabi kendi sitesi de dahil diğer kaynaklarda psikolog, pedagog veya çocuk gelişimi uzmanı olduğuna dair bir ibare olmayan bir 'yazar' olarak yazmış.
Alice Miller'dan alıntılar yaptıktan sonra yani bir nevi sağlam bir referansı tezine dayanak olarak gösterdikten sonra yazmış. Amma velakin kitabın sonundaki 'Alice Miller daha çok fiziksel ve görünür istismar üzerinde duruyordu ama bu kitapla anlatmaya çalıştığım durumların da ciddi istismar olabileceğinin farkında bir terapistti' ibaresinden anladığımız üzere Miller'ı kendini doğrulamak için tevil eden bir yazar olarak yazmış.
Arama butonuna Nihan Kaya yazınca ilk çıkan maddenin Nihan Kaya'nın çocuğu var mı olması okuyucuların ortak sorusu olmuş. İnsanlar doğal olarak bu ütopik fikirlerin bir bebeğin yetişkin olana değin geçirdiği sürede gerçek hayatta uygulanıp uygulanmadığını merak etmişler. Bu soruya net bir yanıt bulamamakla birlikte yazarın bu soruya sinirlendiği ve yazarın çocuğunu kaybettiğine dair söylentiler vardı.
Yazar 'Çocuk sahibi olmanın çocuğa bakışı gölgelediği, çocuk sahibi olmayanların tavsiye vermek için daha uygun olduğu düşüncesi yoksa doğru mu?' diye sorgulayan ancak başka bir yerde kaynak olarak gösterdiği biri için 'kendisi de bir anne olan' diyerek annelik sıfatını referans olarak kullanan bir yazar olarak yazmış.
İnsanın çocuğun bütün duygularını anlaması imkânsızdır diyen ancak kâinattaki gelmiş geçmiş bütün çocuklarla seans yapıp tüm duygularını çözmüş bir doktormuş gibi yazmış.
Eşim başkasından hoşlanmaya başlamışsa, onu anlamaya yardımcı olmaya, yanında olmaya çalışırım diye düşünen esasında insan doğasına taban tabana zıt tutum ve davranışları zoraki insan bünyesine enjekte etmeye çalışan bir bilim insanı gibi yazmış.
Bu kitabın bir çığlık olduğunu ama anne babalara bağıran ya da onları hizaya getirmeye çalışmayan bir çığlık olduğunu söyleyen ancak kitap boyunca anne babalara parmak sallayan yer yer azarlayan aşağılayan bir eski zaman öğretmeni gibi yazmış.
(Kendimi de tamamen kıymetli yazarımıza referansla tanımlayıp inceleme yazısını kitabın reddiyesi kitabına dönüşmeden bitirmeye çalışayım)
Odanın duvarları o renk olur mu hiç? Tepkisiyle çocuğun kendisine saygısı zedelenir.
Yıllar evvel evin boya badana işlemleri sırasında aile dostumuz olan boyacı Halit Amca'dan turuncu talebim karşılığında bu cevabı alan biri olarak yazıyorum. 13 yaşındaki turuncu sevdalısı ergen halimle öfkeleniyorum. 1 yıl sonran turuncuyu çok çiğ rahatsız edici hele hele oda için oldukça karanlık bulan halimle, en az 5 yıl aynı renkle kullanacağım bu odayı turuncuya boyamadığı için Halit Amca'ya teşekkür eden biri olarak yazıyorum. Tecrübelerin kıymetini bilen iyi niyete inanan odası turuncu olmadı diye kendisine saygısını yitirmemiş biri olarak...
Çocuk için doğru olanı annelik babalık sezgilerimizle bulabiliriz diyen yazarı dikkate alıp daha sonra yazarın bu sezgileri baltalayan tüm cümlelerine temkinli yaklaşan bir okur olarak yazıyorum.
Buna yazdığım bir tweeti destekleyenler arasında kimileri 6 yıl önce önceki hesabımdan Gezi'deki çocuklara dair yazdığımda bana şiddetli bir öfkeyle karşı çıkanlarla aynı kimselerdi.
20 yıl önce kitaplığıyla ilgili konuşanları 6 yıl önce tweetine karşı çıkanları unutmayan yazarın radarına girmemeyi umarak, yazarla değil kendi gibi sade okurlarla fikirlerini paylaşan biri olarak yazıyorum.
Kapanış Gönderisi
Kitabın sonuna geldiğimde yazarın hesabında paylaştığı gönderi kapanış için mükemmel bir özet niteliğindeydi. Kırpılmamak için kaçmış olduğu düşünülen koyun Shrek haberiyle ilgili özgürlük üzerine güzellemeler yapıp ezberlere uymadan da yaşanabileceğini daha mutlu olunabileceğini anlatıyordu. Ancak koyunların kırkılmadığında tüylerinde bitler böcekler oluştuğu gerçeğini yok sayıyordu. Aynı haberlerin satırları arasında artık rahatsız olduğu için bulunmak isteyebileceğine dair ibareleri yok sayıyordu. Bu kitap rehberliğinde yetiştirilecek çocukların zavallı Shrek gibi güya iyilikleri ve bağımsızlıkları için ne garip ne zorlama muamelelere maruz kalacağını düşünerek kapattım kapağı.
İyi Aile Yoktur
Nihan Kaya
İthaki Yayınları
2018
290 sf
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 05.02.2021 09:00 - Güncelleme Tarihi: 14.07.2023 21:15
İlk okuduğum "Fildişi Kuyu" kitabını referans alarak yakın zamanda yazarın neredeyse tüm kitaplarını aldım ve bir ay gibi kısa bir süre de okuyup bitirdim, Fildişi Kuyu'yu bir kenara bırakırsak, İyi Aile Yoktur ile ilgili yazılmış bu yazının yazarın kitaplarının büyük bir kısmı için geçerli olduğu kanaatindeyim, özellikle Seni Feda Etmeyeceğim kitabında ele aldığı her konuyla savaşıyor yazar, öyle bir savaşma hali ki kalbini sıkıştırıyor insanın. En öfkeli olduğunuz anda bir günlüğe karalayıp sonra da kimseye okutmak istemeyeceğiniz satırlar sanki yayınlanıvermiş. Düşüncelere/duygulara tercüman olmuşsunuz S. Çelebi, kaleminize sağlık, kendi adıma teşekkür ederim.
Yazınız için tebrik ve teşekkür ederim. Kitapla ilgili bütün eleştirilerde haklılık payı görüyorum. yazar bu konudaki eleştirileri“yetişkinler tespitlerimin doğruluğunu kabullenemedikleri, zalim konumuna düşmek istemedikleri için bana tepki gösteriyorlar” minvalinde, aşırı kendinden emin şekilde püskürtüyor. Kendisinin aşırı hassas bir insan olduğunu, çocukluğundaki olumlu olumsuz bütün olay, durum, muamelelerden çokça etkilendiğini, bütün çocukları da aynı hassasiyet derecesinde ve en ufak durumda travmatize olacak şekilde tasavvur ettiğini tahmin ediyorum. Yine de kitabın hem bir anne, hem bir evlat olarak ufkumu açan tarafları oldu, öyle ki kitabı okuduktan sonra benim için hiç bir şey eskisi gibi olmadı..