O Edebiyattaki Dağımdı, Dağımı Alıp Gitti
İbrahim EMER, Behçet GÜLENAY İle Konuştu...
"O bana sıhhatten farksızdı. Onunla konuşmak bana iyi gelirdi. İnsana ayna olabilecek gerçek bir dosttu. Kendiliğinden, kadim ve süresiz bir dostluğu vardı. Bende umudu, karşılıksız sevmeyi, sabrı, emeği, hatta yalnızlığı ve korkuyu bıraktı." diyebiliyorsa bir şair bir diğeri için; tam ışığınızı kaybettiğinizde, içinizde bir ışık yanar gibi hâlâ hayatta edebiyatın her şeyden daha etkili olduğunu ve edebiyatla hayatın savunulabileceğine olan inancınız artıyor. Günümüzde böyle kadim ve güzel dostluklara rastlamak mümkün mü? Çok emin değilim. Behçet Gülenay ile "Değişe değişe dönüşe dönüşe büyük denize doğru" akan şiirleriyle söze gülün rengini katarak çiçekler satan, çağdaş bir gül yorumcusuydu" dediği merhum şair ve yazar A Vahap Akbaş'ı konuştuk.
İbrahim Emer: Vahap beyle tanışmanızı anlatabilir misiniz?
Behçet Gülenay: Hemşeri olmamıza rağmen onunla her okur gibi kitaplarından tanıştım. Zaman zaman aynı dergilerde yazdık. İlk yüz yüze görüşmemiz idi. Sıla-i rahimde bulunmak için memleketi Batman'a gelmişti. Ben, Prof. Dr. Bülent Sönmez ve O 'İnce Lügat' ta geçen elif misali oku oku bitmeyen vakur ve vefakâr insan… Kendisine çekinerek uzattığım art arda yayınlanmış biri şiir, biri mektup-deneme, diğeri masal kitaplarımı alıp yeni doğan bir bebeği kucaklama hassasiyetiyle öptü, başına koydu ve göğsüne bastırdı. Dağı özleyen adam karşılıksız aldı kitaplarımı. Onun dostluğu, sevgisi, özlemi karşılıksızdı çünkü.
Sanırım o yıl kendisinin de üç kitabı yayınlanmıştı. Ona değindi. Sonra, "Çok tüketmek kanımca doğru değil, hele senin gibi genç bir yazar için bu daha da tehlikeli bir durum" diye ekledi. Kendisinin de üç kitabının aynı dönem için de yayınlanmasından pek hoşnut kaldığı söylenemezdi.
İbrahim Emer: Onun şiiri ve sanatı hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Behçet Gülenay: Biliyorsunuz, A. Vahap Akbaş, edebiyatın değişik sularında kulaç atan etkileyici ve derinliği olan bir şair ve yazardı. Çok yönlü, çok temalı, nükteli bir kalem olan Akbaş'ın bu çok yönlülüğü içerisinde şiir ve çocuk edebiyatı daha önde duruyordu. Dil simyacısı Akbaş'ın eserlerinde şuur zenginliği vardı her şeyden önce.
Irmak şiiri dediğimiz serbest şiirin yanında, divan şiiriyle de bağı vardı. Bu bağı "Mavi Sesli Şiirler" de görmek mümkündür. O gelenekten hiçbir zaman kopmadı. Bununla birlikte çağına da iyi tanıklık etti. Yaşadığı çağın içindeki bunalımlara, haksızlıklara karşı 'düşünceyi uyandırma(k)' görevini yüklendi. Arı bir dili vardı, üslubundaki sadelik gözü ve zihni yormazdı. Mısralarını sevgiyle ilmek ilmek örmesi gönüllere ayrı bir neşve tattırırdı.
Sözün özü, "Alevler ve Güller" arasında yürüyen ırmak şairi "Değişe değişe dönüşe dönüşe büyük denize doğru" akan şiirleriyle söze gülün rengini katarak çiçekler satan, çağdaş bir gül yorumcusuydu. Onun şiiri "öyle güzel bir gül" rayihasıyla gönüllere sürur sürur çiselerdi.
İbrahim Emer: Sanatını icra ederken nelerden etkilenirdi?
Behçet Gülenay: Onu tanıdığımda kocaman bir çocuktu. Onun dünyasında ve sanatında çocukların ayrı bir yeri vardı. Çocuklar üzerinde ayrı bir hassasiyete sahipti. Laf çocuklara gelince ciddileşir, özenli konuşmasına daha bir özen göstererek kelimeleri seçerdi. Sesi gülden daha bir yumuşardı. Zamandan kurtardıklarıyla adeta göğe resimler çizerdi çocuklarla birlikte. Bunun yanında bir gün şiir üzerine sohbetimizde; "Bir şair, tırnaklarıyla kayadan taş söker gibi sabır ve emek vererek devamlı ve titizlikle çalışmalı." demesi, sanki sanatını icra ederken nasıl bir etki altında olduğunu o günden kendisi bize açıkça ifade etmekteydi.
İbrahim Emer: Arkadaş olarak onu nasıl anlatabilirsiniz?
Behçet Gülenay: O bana sıhhatten farksızdı. Onunla konuşmak bana iyi gelirdi. İnsana ayna olabilecek gerçek bir dosttu. Ona Vahap abi diye hitap ederdim. Genç şair ve yazarlara abilik yapmanın gerekliliğini hakkıyla yerine getiren belki de tek edebiyatçıydı. Abartısız, kendiliğinden, kadim ve süresiz bir dostluğu vardı. Ulaşılmaz şair portresinden çok uzaktı. Kendi özüne dönük ve değerlerinin köklerinden beslenen bir dosttu. Bir neslin yüz aklarından biriydi.
Şandan, şöhretten en önemlisi kibirden uzak İslam'ın ahlakıyla donanmış bir kimliğin sahibiydi. Deyim yerindeyse ayaklı bir kütüphaneydi. Latife yapmayı bilen hoşsohbet biri. Ana, zamana değil ömre endeksli bir dostluğu vardı. Hep onu aynı hâl üzre gördüm. Güzel ahlakın mütevazı hâli… "Ve/ ey zorluğun içindeki kolaylık" ın sırına vakıf, 'İnşirah' bulmuş şeksiz şüphesiz bir yönelişle hayata bağlı yaşayan müstesna bir dosttu.
İbrahim Emer: Sizde bıraktığı kalıcı bir etki var mıydı? Onu hayatınızın neresine koyarsınız?
Behçet Gülenay: Edebiyata olan ilgimi arttıran ve ilgimdeki sertliğe zarafeti bulaştırandı. Hala telefon numarasını rehberimden silemedim bu kadar yıl aradan sonra. Elim titriyor. Bunun anlam dünyamda karşılığını varın siz tartın.
Bir şiirinde;
sakın sorma bana neden sevdiğimi
kaya diplerindeki yaşlı badem ağaçlarını
ince uzun yoksul keçi yollarını
…
ve fırtınayı bile
yalnızlığı ve korkuyu bile
neden sevdiğimi sorma anla
açmışım gözlerimi dağ / yürümüşüm dağ
Dediği gibi, o dağ gibi bir adamdı. Bende umudu, karşılıksız sevmeyi, sabrı, emeği ve hatta yalnızlığı ve korkuyu bıraktı. Bunlara benzer bıraktığı çok etki vardır. Fakat bıraktıklarının yanında gerçek bir dostu kaybettiğinizde, sizden de bir şeylerin gittiğini hissedersiniz. Benden alıp götürdüğü çok önemli bir şey var. O edebiyattaki dağımdı, dağımı alıp gitti
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 08.07.2020 11:29 - Güncelleme Tarihi: 07.01.2024 21:37