Oğuz Atay'ın Korkuyu Beklerken Eseri Üzerine Okuma Etkinliği Notları
Oğuz Atay'ın "Korkuyu Beklerken" adlı eserini Kitaphaber Kitap Okuma Hareketi İstanbul Okur Grubu olarak 4 Aralık 2022 de İstanbul Kadıköy'de gerçekleştirdik. Kazanım sağlama konusunda sunumunu üstlenmekten mutluluk duyduğum etkinlikte önce yazarın hayatından bilgiler paylaştık. Sonrasında ise eserden ve yazarın yazım anlayışını çözümlemeye çalışarak bazı çıkarımlarda bulunmaya gayret ettik. Okumakta olduğumuz metinde bu izlek üzerinden ilerleyecektir.
Kısa Kısa Oğuz Atay
1934-1977 yılları arasında yaşamış Oğuz Atay Kastamonu İnebolu doğumludur. Babası ağır ceza avukatı, annesi ilkokul öğretmenidir. Anneannesi Fransız'dır. İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesinden mezun olduktan sonra tamir ve kontrol elemanı olarak Kadıköy Vapur İskelesi'nin yapımında çalışmıştır. İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi (şimdiki adı: Yıldız Teknik Üniversitesi) İnşaat Bölümünde öğretim üyesi olarak işe başlamış ardından 1975 'de doçent olmuştur. "Topografya" isminde mesleki kitabı bulunmaktadır. Çeşitli dergi ve gazetelerde makale ve söyleşileri yayımlanan Oğuz Atay postmoernizm anlayışıyla yazdığı eserlerden en bilineni ve Türk Edebiyatının ilk post modern eseri kabul edilen "Tutunamayanlar" dır.
Hayatta iken hiçbir kitabı ikinci baskı yapmayan Atay'ın kitapları ölümünün ardından büyük bir ilgi görerek defalarca basılmıştır. Bu durumu o dönemde toplumun bu tür bir anlatıya hazır olmadığı şeklinde yorumlanabilir zira 1970 lerde birey olmak, ruh dünyası, hayal kurmak, metaforlar oluşturmak gibi konular okura oldukça uzaktı. Türk edebiyatında Oğuz Atay öykücülüğü olarak yeni bir öykü tarzı oluştuğu da söylenir. Eserlerinde düşle gerçek birbirine karışmıştır.
Eserleri
1-Tutunamayanlar
2-Tehlikeli Oyunlar
3-Bir Bilim Adamının Romanı
4-Korkuyu Beklerken
5-Oyunlarla Yaşayanlar
6-Günlük (ölümünden sonra)
7-Eylembilim (ölümünden sonra)
Korkuyu Beklerken
Mercek altına aldığımız ve toplantımızın konusu "Korkuyu Beklerken" çeşitli tarihlerde oyunlaştırılarak sahnelenmiştir. Kendini bulmaya çalışan insanların olduğu sekiz farklı hikâye bulunan kitapta temelde; belirsizlik, yalnızlık hissi ve yalnız kalmaktan korkmak, benliğini arayış, yabancılaşma, yaşama karşı amaçsız ve hevessiz olmak, topluluktan dışlanmak, bazen tercihen bazen de dışarı itilerek dışarda kalmak temaları işlenmiş. Bazı okurlar tarafından Kafka'ya benzetilen Atay'ın karakterler üzerinden; dürüst, kendiyle hesaplaşma tavrıyla ironiyi kullanması farklılığı belirginleştiren bir unsur.
İrdelediğimiz eserin önsözünde Oğuz Demiralp yazarı "ruhsal serüvenlerin anlatıcısı" olarak tanımlamıştır. Yazdığı bazı Kitapta genel olarak topluma uyum sağlayamamış, yeri gelmiş başkaldırmış ve oyunu kaybetmiş insanların trajik ve dramatik hikâyeleri bulunmaktadır. Yazarın iç dünyasını dış gözle görmeyi sağlayan bir anlatıma sahiptir. Hikâyelerinde mektup biçimini kullanması iletişim problemi yaşayanların dış dünya ile iletişim kurma çabası olarak algılanırken yüz yüze aktarılamayanların yazıyla iletilmesi olarak da yorumlanabilir.
Kitapta sırasıyla şu hikâyeler yer almaktadır:
1-Beyaz Mantolu Adam
2-Unutulan
3-Korkuyu Beklerken
4-Bir Mektup
5-Ne Evet Ne Hayır
6-Tahta At
7-Babama Mektup
8-Demiryolu Hikâyecileri
Tüm hikâyeleri sırasıyla ele almayı amaçlasak da süre kısıtı sebebiyle etkinliğimize katılım sağlayan on iki katılımcının eseri okurken en çok etkimediğini dile getirdiği eserleri ele alarak zamanı değerlendirmeye çalıştık. Okurun en çok etkilenildiğini söylenilen hikâyeler şöyle sıralandı:
1-Unutulan
2-Korkuyu Beklerken
3-Beyaz Mantolu Adam
4-Demiryolu Hikâyecileri
5- Babama Mektup
Toplantıda beliren bu sıralamada kitaba adını vermesi sebebiyle "Korkuyu Beklerken" ve eserin ilk anlatısı olması müsebbibiyle "Beyaz Mantolu Adam" ı yazıya dökmek uygun olacaktır.
Kitabın ilk hikâyesi olan Beyaz Mantolu Adam 1972 de Yeni Dergi 'de yayımlanarak okura ulaşmıştır. İlk yayınlandığında eserin adı "Mantolu Adam" iken kitaplaşma sürecinde ismine ekleme yapılarak son halini almıştır. Okurken insanın içinden "Beyaz Mantolu Atay" demek gelen hikâyede; yalnızlaşmış bir adamın suskunluğu yazıya dökülürken aslında başrolde tolumun olduğu söylenebilir. Kalabalığa karşı bir eleştiri olarak toplumu "siyah", beyaz bir kadın mantosu giyen adam ise onlardan ayrışmış olanı temsil etmektedir. Susma tepkisinin doğurduğu iletişimsizlik tutunamayışı göstermekte olduğu söylenebileceği gibi, konuşmamayı tercih üstten bakışı yahut tenezzül etmeyişi temsil ediyor olarak da yorumlanabilir. Hikâyede "kimsenin bilmediği bir müziğe gülümsemek" söz öbeğiyle anlatılan olan bitene karşı kulaklarını tıkayıp kendi dünyasında yaşayan insanların tasvir yani şimdilerde "bireysel dünya" olarak tanımladığımız terime atıfta bulunmaktadır. Beyaz mantolu adamın sergilediği hayata karşı duruşta; görünür bir sakatlığı yokken varmış gibi yapmıyor. Onu turist sananlara tek söz söylemiyor. Hamal sananlara karşı çıkmıyor. Bu durgunluğunu onu cansız manken gibi kullanarak vitrine monte edenlere karşı da sergiliyor. Makbuz mukabili iyilik yapanlara rağmen o yeni bir hayata başlangıç yapmak isteyenlerin simgesi gibi. Başladığı hayatın beyaz olmasını, yeni bir sayfa olmasını istiyor gibi. Bu sebeple beyaz sayfasını su birikintilerinden ve çamurdan olabildiğince korusa da nihayetinde çamurun ve suyun onu bu hayattan almasına izin veriyor. Hatta ona doğru ilerlemeyi tercih ediyor. Öykünün sonunda giysilerin ağırlığını yani hayatın ve toplumun baskısıyla özdeşleştirip ölümü kucaklaması kitaptaki öyküler içinde umutsuzluğu en net anlatandır.
Korkuyu Beklerken kitaba adını veren ve aynı zamanda sayfa sayısı olarak kitaptaki en uzun öyküdür. Kitabın en kapsamlı ve o ölçüde karanlık öyküsüdür de denilebilir. Evlerin seyrek konumlandığı bir yaşam alanında hayatını sürdüren öykünen kahramanına gelen isimsiz mektuplarla oluşan korku anlatının temel konusudur.
Kimden geldiği belli olmayan tehdit mektupların toplum baskısını sembolize ettiği şeklinde yorumlanabilen mektuplar karşısında hayattan iyice izole olup evden çıkamamakla 63.sayfada değinildiği üzere bir anlamda ölümü beklemekten söz edilmektedir. Yalnız kalınmışlıkla savaşmak için korkuya tutunma, dilini dahi bilmediği bir mektubun özelinde bilinmeyene olan ilgiyi ve arayışı simgelemektedir. Öykünün devamında mektupla tehdit edenlerin isteklerini yerine getirmeyi kabullenerek yaşamayı seçmesi, toplumla barışma çabası, çabasının faydasını ölçemeyiş ve nihayetinde onun da aynı silahla karşılık vermeye başlaması topluma uyum çabası olarak gösterilebilir. O da başkalarına tehdit mektupları yazsa da diğer insanların kendi gibi tepki vermemesiyle korkularının temelinin ve seviyesinin insanların kendisi olduğunu görüyor. Kendi kendisini polise şikâyet etmesi ise kendisine ceza kesme biçimidir. Bu cezayla kendiyle yüzleşerek toplumla barışması, uyumsuzluğunu gidermesiyle huzur bulması sembolize edilmektedir. Bu hikâye bana son günlerde popüler olan 8 bölümlük bir Netflix dizisi olan "Gözcü" yü hatırlattı. Gerçek bir hikâyeden yola çıkılarak senaryolaştırılan hikâyede yeni aldıkları eve taşınmak için tadilat tapılırken ilginç tehdit mektupları alan bir aileyi konu alıyor. "Hoş geldiniz" mesajıyla masumca başlayan mektuplar zamanla ürkütücü bir hal almaya başlayan dizi film arasındaki en büyük farkın gerçek hayattaki ailenin gelen mektuplar sonucunda tedirgin olarak hiçbir zaman bu eve taşınmamış olmasına rağmen ekrandaki ailenin taşınmayı tercih etmesidir. Bu küçük bilgiden sonra yazımızın konusuna dönecek olursak hikayedeki üst bilincin aslında olgun ve aklı başında bir profil çizdiği söylenebilir. Bilinçsiz ve ne yaptığının farkında olmayan yalnız bir karakter olarak da algılanmaya müsait olan karakter ve aldığı dilini bilmediği mektup vesilesiyle öyküde ayarları bozulmuş toplum karşısında yaşanan çöküntü, alınan hasar ve içe dönüş bulunmaktadır.
Son Yerine…
*Susmayı tercih etme
*Etrafı umursamama
*Üstten bakış
*Tenezzülsüzlük
*Yüzleşme
*Geçmişi hatırlama
*Korku
*İçe dönme
*Hayata tutunma
*Sığınma
*Hesaplaşma
*Değişme/değişemem
*Yalnızlık
Olgularıyla yalnızlığa çare aranan eserin bu olguları aktarmada başarılı olup olmadığı tartışılırken çareyi yazmakta bulan bir yazar var karşımızda. Çünkü kitabın son cümlesi şöyle: "Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?"
Okur grubumuzun hemfikir olduğu bir husus da şudur ki; "Korkuyu Beklerken" Oğuz Atay'ı okumaya başlamak için en doğru tercih. Hatta ve belki de onu okumaya ilk bu eserden başlansaydı "Tutunamayanlar" kitabı "Yarıda Bırakılan Kitaplar Listesi" nde ilk sıralara oynamayacaktı.
Yazar: Necla DURSUN - Yayın Tarihi: 07.12.2022 10:33 - Güncelleme Tarihi: 07.12.2022 10:40
İstanbul Okur Grubu eser kazanımını detaylı ve yararlı sunumunuzla ufuk açıcı kıldığınız için siz, Sevgili Necla harika bir çalışma ortaya koydunuz. Kitaphaber, okurlar ve kendi adıma tebriklerimle gönülden sizi kutluyorum. Kitaphaber’e yapmış olduğunuz katkılar çok değerli. Kitaphaber’in daha çok okurla buluşması adına verdiğiniz emeğiniz için çok teşekkürler. Sevgi ve Saygılarımızla.
Çok güzel bir Oğuz Atay okumasıydı. Sizin değerlendirmeniz de çok güzel özetlemiş oldu bu sohbeti. Emeğinize sağlık Necla Hanım. İstanbul Okuma Grubu olarak yapmış olduğunuz sunum ve değerlendirme için teşekkürler.
KitapHaber ekibinin katıldığım bu ikinci toplantısında Gerek Necla hanımefendinin sunumu Gerekse katılımcıların katkıları sebebiyle çok keyif aldım. Şükranlarımı sunuyorum
"Yorumunuz" kutucuğunun hemen üstünde Necla hanımefendiye ait 66 yazı bulunduğu belirtilmiş. Baktığımda tam bir kitap kurdu. Bir başarı hikayesi. Kendimi görmek istediğim nokta. Tebrik ediyorum
https://www.kitaphaber.com.tr/necla-dursun-a140/