Okay’ın Kâğıt Medeniyeti Eseri Üzerine Bir Değerlend, Düşünce, Hayrettin DURMUŞ

Okay’ın Kâğıt Medeniyeti Eseri Üzerine Bir Değerlendirme yazısını ve Hayrettin DURMUŞ yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden oku

Okay’ın Kâğıt Medeniyeti Eseri Üzerine Bir Değerlendirme

13.10.2023 09:00 - Hayrettin DURMUŞ
Okay’ın Kâğıt Medeniyeti Eseri Üzerine Bir Değerlendirme

Kitap yürekli insanlar biliriz, ömürlerini kitap sevdasına adayan, gönülleri kelimelerle çiçeklenen insanlar. Medeniyetimizin inşası için karılan harç olurlar, taş taşırlar göz nuruyla… Kâğıt Medeniyeti kitabıyla bizlere yeni ufuklar açan Orhan Okay hocamız da kitap yürekli adamlardadı.

Kâğıt deyip geçmemek lâzım. Ehli çok iyi bilir ki; güzel bir yazı yazmak, iz bırakan bir şiire imza atmak, yankısı yıllarca sürecek bir hikâye, kahramanını örnek aldığımız bir roman yazabilmek için üç şeye ihtiyaç vardır. Gümrah ırmaklar gibi çağlayan bir yürek, şahidimiz olacak yeminli bir kalem ve yüreğimizden dökülenleri zapt edecek bir kâğıt… Bunlardan biri olmazsa yazdığımız her ne ise eksik olacak, boynu bükük kalacaktır. "Kâğıt Medeniyeti" isabetle düşünülmüş güzel bir kitap adı her şeyden önce.

Fransız düşünür Georges Duhamel'in sorusu fal taşı gibi açıyor gözlerimizi. Orhan OKAY hoca Kâğıt Medeniyetinin önemini vurgulaması açısından çok etkileyici bulmuş olmalı ki Duhamel'in sorusunu kitaba almış. Belki düşünen, kafa yoran olur diye… İşte o can alıcı soru:

"Bir gün yepyeni bir hastalık anî olarak kağıtlara saldırır, bütün kütüphaneleri toz haline getirirse dünyamızın hali ne olur?"(Okay, 2013:28) Soru bu. Bir şeyin değeri daha çok kaybedildiği zaman anlaşılır nedense. Buz gibi akan suyun kıymetini bir ağustos sıcağında, çıtır çıtır yanan sobanın değerini zemheri de fark etmez miyiz? Buruşturup atılan, cildi eskimiş diye parçalanıp sobalarda yakılan, dededen, babadan kalma koli koli kitapları elden çıkaran bizler kitabın hayatımıza ne büyük anlam kattığını idrak edemiyoruz. Temenni etmeyiz ama bir gün kitapsız kalmakla sınanmayız inşallah. Ekmeksiz, susuz, havasız yaşayabilir miyiz ki, kitapsız yaşayabilelim?

Kitaba hiçbir zaman hak ettiği ilgiyi göstermemiş olmamız yaşadığımız hayattan da belli değil mi? 1950'li yıllarda kitabın iki ila beş bin arasında basıldığını anlatıyor yazar ve ekliyor: "Tirajlar hakkında vermiş olduğum rakamların bazı istisnaları birçoklarının aklına gelecek. Bir kere boyalı-poşetli basın, konumuz dışındadır. Bazı ciddi görünen yayınların da parti, cemaat gibi tenasüt grupları yoluyla veya özel pazarlama usulleriyle… yüksek tirajlara ulaştıkları bilinmektedir." (s.30) Ne kadar doğru bir tespit. Gerçek kitabın talibi her devirde az maalesef.

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Mısırlı dostuna (üniversitede eğitim veren bir öğretmen) Şekspir külliyatı hediye ettiği zaman "Ben kitap okumam" diye cevap vermesi karşısında şaşırmamak, "gülelim mi, ağlayalım mı?" diye düşünmemek elde değil.

Ahmet Mithat Efendi'nin Fransız Milli Kütüphanesinin katalogunu istemesi üzerine görevlinin "Otuz beş senedir bu işi bitirmeye çalışıyoruz. Beş milyondan fazla eser var. Bitmesi nasip olursa bu katalog yirmiden fazla cilt olacak" (s.42) demesi de, kitaplı bir medeniyetin mensupları olarak bizi derin derin düşündürüyor, düşündürmeli…

İflah olmaz kitap hastalarını anlatırken Afyon Ziraat Bankası Müdürlüğü de yapmış olan Fahri Bilge'nin dillere destan kütüphanesi ve vefatından sonra Erzurum'daki üniversiteye verilmek istenmesi, rektörün bütçeden tahsisat ayıramayacağını "Ziraat Fakültesi için bir inek ahırı" yaptıracaklarını söylemesi üzerine aynı üniversiteden bir tarih profesörünün dayanamayıp "Rektör Bey, sizin için ahır ne kadar mühimse bizim için de kütüphane o kadar önemlidir" (s.52) demesini ibretle okuyor ve bir kere daha acı gerçeğimizle yüzleşiyoruz.

Orhan Okay'ın çocukken aldığı ilk kitap hangisi? "Kütüphanemin ilk kitabı" dediği bu kitabı nasıl aldığının da çok ilginç bir hikâyesi var. Sadece bu hatıra bile kitabın okunması için bir gerekçe olabilir. Hepimiz çocukken ailemizle çarşı pazar alışverişine gitmişizdir. Mutlaka bizim de payımıza bir şeyler düşer ama kaçımız o yaşta ömür boyu uğrak yerimiz olacak kitapevlerini, sahaflar sokağını ezber ederiz acaba?

Dergiciliğimizin yüz elli yıllık problemlerini bir çırpıda nasıl da özetleyivermiş Orhan Okay. Okuyunca eminiz sizler de aynı kanaate sahip olacaksınız. İşte hocanın tespitleri:

"Bizim dergilerimizin özelliklerinden biri de devamlılık irâdesinden mahrum olmalarıdır. Hayat ortalaması düşük olan dergiler arasında bir yaşına varmadan ömrünü tüketenler pek çoktur. Hatta tek sayı çıkabilenler de az değildir. 30-40 yaşını geçen dergiler bilmem iki elin parmakları sayısınca var mıdır? Çok defa genç bir heveslinin, etrafına topladığı birkaç arkadaşıyla başlayan dergi yayını kısa bir süre sonra ya ilgi görememekten, ya yazar bulamamaktan yahut da ekonomik sıkıntıdan batar. Veda sayısında dergi sahibinin şikayetleri arasında, kağıt bulamamak, matbaa zorlukları, dağıtım sıkıntıları, bayilerin borçları, iâdeler vs. sıralanır." (s.74) İşte böyle Türkiye'de dergiciliğin hâl-i pür melâli…

Bir yazarın kitap yayımlama konusundaki sıkıntılarını da Gökhan Evliyaoğlu'nun "Kostantiniyye Kızılelması" kitabının basılması aşamasındaki sıkıntıların anlatıldığı bölümde okuyabilirsiniz. "Teknoloji çok değişti, artık böyle sıkıntılar yok" diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Oturun damdan düşen birinin yanına. Bakalım size neler anlatacak?

Karıncaların kapitalist olduğunu düşünmüş müydünüz hiç? La Fontaine'in fablını biliyorsunuz. Peki, Bernard Shaw'ın Ağustosböceği ve Karınca hikâyesinden kaçımız haberdarız acaba? "Kış gelince karnını doyuran karıncanın canı sıkılır ve ağustosböceğinin kapısını çalarak 'Ne olur biraz saz çal!' der." (s.136) Orhan Okay hoca güzel de bir yorum yapıyor; " Karınca endüstriyi, ağustosböceği sanatı temsil eder." Bir de bu açıdan baksak hikâyeye.

Gül Ahmet Paşa zamanında yaşanan bir olayı okurken şairin kıvrak zekâsına şahit oluyor ve Gül Ahmet'in nasıl Kel Ahmet olduğunu öğrenince epeyce tebessüm ediyoruz.

"Kağıt Medeniyeti" uğruna bir ömür vermek… Dile kolay "Elli Yıl", Yarım asır. Dağarcığınıza çok şey katacak, size yepyeni ufuklar açacak bir kitap. Bu vesileyle Orhan Okay hocayı rahmetle anıyoruz. Ruhu şad olsun.

OKAY, M. Orhan.(2013) Kâğıt Medeniyeti. Dergâh Yayınları. İstanbul.


Yazar: Hayrettin DURMUŞ - Yayın Tarihi: 13.10.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 04.10.2023 23:21
1170

Hayrettin DURMUŞ Hakkında

Hayrettin DURMUŞ

Afyonkarahisar’ın Sultandağı ilçesine bağlı Karapınar Kasabasında 1965 yılında doğdu. İlk ve orta öğrenimini doğduğu yerde yaptı. Liseyi yatılı olarak Ankara’da, Meteoroloji Teknik Lisesi’nde okudu. Daha sonra Çukurova Üniversitesi Seracılık ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Kamu Yönetimini bitirdi.

Şiir ve yazıları; Bayrak, Çınar, Yedi İklim, Yitik Düşler, Hikmet, Lodos, Şardağı, Diyanet, Güneysu, Altınoluk, Yolcu, Yüzakı, Söz Ola, Edep, Yeni Adana, Yaşam Sanat, Yörtürk, Bosna, Kültür Ajanda, Sincan İstasyonu, Gökmavi, Gergef, Ihlamur, Edebiyat Daima, Dil ve Edebiyat, Söğüt, Türk Edebiyatı, Türk Dili, Edebiyat Ortamı ile Hece gibi dergilerde ve internet sitelerinde yayınlandı.  Türkiye Yazarlar Birliği üyesidir.

Değişik tarihlerde şiir, makale ve deneme dalında aldığı ödüllerin yanı sıra; şiir ve yazıları antolojilerde, Kültür Adamları Ansiklopedisinde ve MEB ders kitaplarında yer aldı. Halen bir kamu kurumunda yönetici olarak çalışmaktadır.

Yayınlanmış Eserleri

- Yokuş Ömrüm, (Deneme-2024)
- Kitap Yürekli Adamlar (Deneme, Eleştiri-2017)
- Bir Irmaktır Yaşamak (Deneme-2014)
- Araya Dünya Girdi (Deneme- 2006)
- Kapına Geldim (Şiir-2003)
- Çağır Beni (Şiir-2001)
- Soylu Sevdalar (Şiir-1996)

Hayrettin DURMUŞ ismine kayıtlı 24 yazı bulunmaktadır.

Yazarımıza ait 7 kitap bulunmaktadır.

Kitapyurdu.com