Okurken Ne Görürüz? Resimli Bir Fenomenoloji, Düşünce, Ülker GÜNDOĞDU

Okurken Ne Görürüz? Resimli Bir Fenomenoloji yazısını ve Ülker GÜNDOĞDU yazarına ait tüm yazıları Kitaphaber.com.tr sitemizden okuyabilirsiniz.

Okurken Ne Görürüz? Resimli Bir Fenomenoloji

04.04.2022 09:00 - Ülker GÜNDOĞDU

"Okumak" denen bir hikâye var. Hepimiz bu hikâyeyi biliyoruz. Resimlerin ve "zihinde canlandırma"nın hikâyesi bu.

Okumanın hikâyesi hatırlanan bir hikâyedir. Okurken esere gömülürüz. Ne kadar çok gömülürsek, zihnimizin analitik yapısını mevcut anda bizi içine çeken deneyime o kadar az odaklayabiliriz. Dolayısıyla okuma hissini tartıştığımız zaman aslında okumuş olmanın anısından bahsediyoruzdur. Ve bu okuma anısı sahte bir anıdır. Okuma deneyimini hatırladığımızda, durmaksızın birbirini izleyen birtakım imgeler hayal ederiz. Peki, okurken ne görürüz?

Gözün sözü resimdir. Sözün görüntüsü nasıl olur? Yapıtlardaki betimlemelerin görüntüsü zihinde nasıl canlanır? Bir film izlemeye kitapları tam da bu yüzden yeğlerim. Bir film hayal edilmiş bir sürü sahnelerin sunumudur. Senarist alın benim hayalim, seyirci gözünün sözüdür der adeta. Peki, yazar eserini alın benim hayalim diye okuruna, kendi hayalini kurdurabilir mi? Yazarın eserini yazarken kurduğu hayal, okurunun eseri okurken kurduğu hayali ile örtüşür mü? Yoksa okurken tamamen kendimize özgün karakterler, mekânlar mı tasarlarız?

Eksiksiz betimleme olmaz. Mutlaka atlanan detaylar kalır. Ya da benim yapmaya çalıştığım gibi okurun hayal gücüne bırakılır. Peki, okur bu boşlukları nasıl doldurur? Bir kitapla hayalinizi dilediğiniz gibi kurabilirsiniz. Kitapların en sevdiğim kazanımı tam da bu; yeni bir dünya hayali kurdurma gücüne sahiplerdir. Filmlerin hayal sunumu gibi yeknesak kalmaz kitaplar. Okurken, izlerken olduğu gibi birçok kötü sahneyi görmek zorunda değilsinizdir. Tasarlanmış bir bahçe görülen bir kare ile betimlenmiş bir bahçe ve okurun zihninde oluşturduğu bahçeler arasında değişenler nelerdir? Peyderpey gelen betimlemeler; karakterin saç rengine dair bilgi edinildikten sayfalar sonra göz rengini öğreniriz. Bu arada gözlere ne olur? Karakter gözsüz mü olur? Edebi karakterler fiziksel olarak muğlaktır; sadece birkaç özellikleri vardır. Bu özellikler yalnızca karakterin anlamının belirginleştirilmesine katkıda bulunmaları nedeniyle önemlidir. Karakter betimlemesi bir nevi tehdit gibidir. Karakterin fiziksel özellikleri onun sınırlarının çizilmesine yardımcı olur ama bu özellikler bir insanı gerçek anlamda zihnimizde canlandırmamıza yardımcı olmaz. Flaubert'in eseri boyunca Madam Bovary'nin göz rengi, değişmektedir. Mavi, kahverengi, simsiyah... bunun bir önemi var mı? Yok.

Okurken Gördüklerimiz

Mendelsund, Okurken Ne Görürüz? eseri üzerinden yönelttiği bu ve benzeri sorularla, okurken okurun zihninde olanları on dokuz konu başlığı altında mütalaa etmeye okuru çağırmaktadır. Eserini kızlarına adayarak kaleme aldı. Edebiyat ve felsefe eğitimi aldı ayrıca piyanist olan Peter Mendelsund, kariyer değişikliğini kitap tasarımcısı olarak yaptı ve aynı zamanda çok iyi bir edebiyat okurudur. Halen sanat yönetmenliği yapmaktadır. Mendelsund, okuduklarımızın zihnimizde nasıl işlendiğini, görselliğin rolünü irdeliyor. Okura bu süreci Batı edebiyatının etkili eserleri ve yaratıcı görseller ile okumak ve zihinde canlandırmak arasında incelikle kurulması gereken ilişkiyi kurduracak özgün bir tekniği espriyle aktarmaktadır.

Bir eseri ilk açtığınızda ne bu dünyada ne de o dünyada; sözcüklerin işaret ettiği metafizik mekânda, bu çok boyutluluk okuma hissini tarif eder. Aynı anda birçok yerdedir. Calvino bu "arada kalma durumu"nu şöyle betimlemektedir. Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu, eseri bir tren istasyonunda başlamaktadır. Bir lokomotif duman çıkarmakta, pistondan çıkan buhar birinci bölümün girişini gölgeliyor, bir duman bulutu ilk paragrafı örtmektedir. Okuduğumuzda durumları gözümüzde canlandırma sürecimizde belli bir şekilde düşünerek yola koyuluruz. Derken elli sayfa sonra kendi zihinsel jokerimizden önemli bir farkı olduğunu keşfeder ve yeniden ayarlama yaparak okumayı sürdürmekteyiz. Okurken kelimeleri her seferinde tane tane kavramayız. Okurken bir göz dolusu kelimeyi birlikte kavramaktayız. Kelimeleri su gibi yudumlarız. Okurken hikâye boyunca hayal gücümün yoğunluğunun eserin sonlarına doğru artmadığını fark ettim. Bu durum görmek ve anlamak arasındaki farktan kaynaklanmaktadır. Biz okurlar okurken olacakları önceden tahmin etmemiz gerekmektedir.

Bizim gibi okurların çizgisel, yazılı dilin çıkmaz sokakları, hıçkırıkları, boşlukları ve ulantılarıyla bu şekilde üstesinden geliriz. Görmemiz söylenen şeyi zihnimizde canlandırırız. Aynı zamanda, ileriki sayfalarda görmemizin söyleneceğini düşündüğümüz şeyleri de zihnimizde canlandırırız. Köşeyi dönen karakterin karşısına neyin çıkacağını tahmin ederiz, yazar söylemese bile. Okurken gözlerimiz ve zihnimiz önden gider. Bir bölüm zihinde canlanırken diğer bölümden bilgi toplarız. Biz okurlar bir yudumda; bir cümle okuruz, sonraki cümleleri okuruz, okuduğumuz cümlelerin içeriğini aklımızda tutarız. Bütün olan biteni aklımızda tutarız. Zaman, kitapları zihinde canlandırma sanatının asli bir parçasıdır. Aristoteles benliğin bir eylem olduğunu ve bir şeyin doğasını onun amaçlarını öğrenerek keşfettiğimizi iddia etmektedir. Misal bıçak keserek bıçak olur. Öznesi ve nesnesi olmayan eylem neye benzerdi? İmge sadece eylemden oluşabilir mi? Fiillerle bir cümle oluşturmak ne kadar mümkün olursa bu da o kadar mümkündür. Kafa karıştırıcı bir yere geldiğimizde, zaman ya da mekânda bir kayma olduğunda, bilinmeyen bir karakter ortaya çıktığında, önemliymiş gibi görünen anlatısal olguyu bilmediğimizi hissettiğimiz ikilemde geri dönmek veya devam etmek noktasında ben geri dönüp bölümlere tekrar bakarım. Okur nasıl okuyacağı veya hayali konusunda seçimler yapar. Böyle durumlarda, kilit bir öğeyi, kitapta önceden geçmiş bir olay veya açıklamayı kaçırdığımıza karar vermekteyiz. Yönümüzü bulana dek tekrar tekrar okumaya devam ederiz. Edebi gizem, metafizik gizem veya kronotopik bir gizem bütün iyi kitapların özünde olan tek şey gizemdir.

Sonuç olarak; okuma esnasında zihnimizde beliren görüntülerin ya da tahayyüllerin pasif alıcıları olduğumuza inanırız. Okurken hayal gücümüz temelde mistik bir deneyimdir, mantıkla indirgenemediği gibi bir nevi vahiy gibidir. Bizim bir parçamız değildirler, bize gelirler. Bu tahayyüller okurla yazar arasında meydana gelen metafizik birleşmeden kaynaklanıyordur. Yazar evrensel olana ulaşıp onun için bir aracıya dönüşüyordur belki. Edebiyatın tahayyüllerinin gerçekliğin kendinden daha gerçek olduğu iddia edilebilir mi? Daha derin bir sahicilik biçimine mi işaret ederler? Yoksa gerçek dünyayı taklit etmekle onun sahici olmadığına mı işaret ederler? Jean Piaget bize düşüncenin "zihinsel temsil" olduğunu söylemektedir. Ne tür bir temsil? Kodalar mı? Semboller mi? Kelimeler mi? Önermeler mi? Resimler mi? Edebi karakterlerin zihinsel temsillerini çıkarmış olunca bu ruhların temsili mi olur? Biz okurlar frenologlarız der Mendelsund. Zihinlere bakarak fiziksel ve ruhsal özellikler çıkarıyoruz. Dünya bizim için yapım aşamasıdır. Ve ondan ne anlıyorsak, zaman içerisinde onları sentezleyerek anlarız. Bildiğimiz tek şey bu sentezlerdir. Yazarlar deneyim kuratörleridir. Dünyayı filtreleyip becerebildikleri en saf haliyle düzensizlikten bir anlatı ortaya koymaktadırlar. Bu anlatıyı kitap biçiminde sunar ve akıl sır ermeyen bir biçimde okuma deneyimini yönetmektedirler. Ama yazarların okurlara sunduğu bilgiler ne kadar saf ne kadar özenle filtrelenmiş ve sağlam çatılmış olursa olsun, okurların beyinleri çözümlemeye, elemeye ve sınıflandırmaya devam edecektir. Okur eseri bünyesine alır zihinlerimizin süzgecinden kendi dünyamızla karşılaştırarak bu ikisini birleştirip benzersiz bir şey ortaya koymaktayız. İşte bu okumanın okurdaki mucizesidir. Okurun yazarı ve eseri anlamasında görsellik üzerinden çıkarımlarla böylesine farklı bir görünge sunarak; okurun zihninde okuma bilincini açmaktadır Mendelsund. Hiçbir şey kaçırmış değiliz. Der Mendelsund ve ekler, Okurken gördüklerimiz dünyayı okurken gördüklerimizdir.

Peter Mendelsund

Okurken Ne Görürüz

Metis Yayınları

437 Sayfa

Kasım 2015

img_2617


Yazar: Ülker GÜNDOĞDU - Yayın Tarihi: 04.04.2022 09:00 - Güncelleme Tarihi: 03.04.2022 23:50
1047

Ülker GÜNDOĞDU Hakkında

Ülker GÜNDOĞDU

1977 yılının Ocak ayında Konya Ereğli’de dünyaya geldi.  Ereğli Lisesi’nde eğitimini tamamladıktan sonra iş hayatına; Ankara’da IBM Bilgisayar Satış Temsilcisi olarak atıldı. İstanbul’da kendi şirketlerini kurana dek çeşitli işlerde çalıştı. İstanbul’da yaşamakta. Kütüphanesini oluşturduğu yirmi üzeri alandaki, beş bini aşkın kitabının anlamını, canına okudu. 

Bilgisayar, dil, gitar, estetisyenlik alanlarında eğitimler aldı. Yurt içi ve yurt dışı olmak üzere yirmi şehri, kültürel gezme imkanı buldu. Kitaplara, yazmaya, tablolara, eski ve yeni objelere, tüm renklere ve dört sitil yüzmeye tutkun. “O kadar derinim ki” diyen okyanusu kıskanmakta.

18.08.2020 tarihinde Kitap Haber ailesine katıldı. Kitap Haber Kültür Sanat Editörü olarak biteviye yazmaya devam etmekte. Kitap Haber Dergisi, Yolcu Dergisi, Şehir ve Kültür Dergisi, Teferrüc Dergisi, Aydos Edebiyat Dergisi’nde yazdı ve yazmakta. İlk yazmaya amatör olarak bir roman ile başladı. Şu ana kadar bir roman, bir deneme, bir öykü, bir Kadıköy’ün Semtleri, iki değerlendirme dosyaları; en güzel haliyle gün yüzüne çıkmak için naçizane enikonu hazırlanmakta. 

1998’de evlendi. Bir oğul ve bir kız evladı var. Ailesi ve kitaplarıyla huzurlu bir yaşamın diğerkâm ve müptezel yolcusu. Bibliyomani değil sadece bir kitap daha okuyacak…

Ülker GÜNDOĞDU ismine kayıtlı 140 yazı bulunmaktadır.

Twitter Instagram LinkedIn Kişisel