Oldukça Kişisel Bir Biyografi Okuması: Sabri Ülker
S. Çelebi kaleme aldı...
Önce güneş hava su sonra bol gıda gelir akşama babacığım unutma Ülker getir.
Henüz cep telefonlarımızın olmadığı zamanlarda ev telefonundan babamın iş yerini aradığımda operatör babamı bağlarken çalan, benim de eşlik ettiğim ve dahi babam telefonu açtığında da kaldığım yerden devam ederek babama mesajımı verdiğim reklam müziğinin sözleri...
Babam hatırladığım ilk çocukluk yıllarımdan itibaren hep Ülker çalışanıydı. Her ayın 5'inde çalışanlara verilen bir fiş ile Ülker alışverişi yapardı, yani ziyafet günü demekti bu (o zamanlar paketli gıdalara dair beylik laflar etmiyordum tabi). Babam arabadan eve kadar gelene kadar karşılaştığı herkese Ülker poşetlerini (tüm çikolata bisküvi çeşitlerinin literatürümüzdeki adı Ülker idi) bir şekerlik edasıyla tutmak suretiyle dilediklerini seçebilecekleri şekilde ikramda bulunurdu. Bu durum her ne kadar o zamanlar hoşuma gitmese de, verme ahlakını kazanmamda büyük katkısı olan bir uygulamaydı. Hele bayramlarda her çalışana verilen bayram kolileri çifte bayram sebebiydi evde. Ramazan erzakı, kurban desteği, senelik deterjanlar, havlular vs. ise benim değil annemin ilgi alanına girerdi. Ayakkabı fişlerini ise kaptırmazdım tabi ki. Yine şirketin sağladığı bir kolaylık sebebi ile o zamanki bütçemize göre epey güzel bir arabamız olmuştu ve yıllar sonra bugün bile (araba aynı araba olmadığı halde) her nereye gidip gelse arabadan inerken "Allah Sabri Baba'dan razı olsun" der annem... Güzel bir seyahate gittiğimizde, babam harçlıklarımızı verdiğinde, bir evimiz olduğunda, birine iyilik yapma imkânı bulduğumuzda, babamla birlikte Sabri Baba'dan da razı olsundu Allah hep.
Çeyrek asır sonra babam Ülker'den emekli olurken o bir çalışanı biz de ailesi olarak en ufak bir olumsuz duygu yaşamadan minnet, muhabbet ve saygıyla veda etmiştik Sabri Baba'nın markasına. Sabri Baba'nın bir biyografisi yazılmışken okumamak olmazdı tabi ki...
Sabri Ülker'in Hayat Hikâyesi
Hulusi Turgut'un 400 saatlik emeğinin, 166 kişi ile röportajının ve 55.000 km'lik seyahatinin sonucunda uzun bir araştırma sürecinin ürünü olan 736 sayfalık hacimli bir kitap: Akşama Babacığım Unutma Ülker Getir alt başlığı ile Sabri Ülker'in Hayat Hikayesi.[1] Kitabın ismi dahi kıymetli yazar Hulusi Turgut'un âcizane kanaatimce zaafını ele veriyor. Genelde yazı, özelde araştırmaya dayalı bir metin yazan yazarlar, veri toplarken en büyük delikli kalburlardan havuzlarına bilgiyi akıtabilir; ancak topladığı veriyi okuyucuya aktarırken adeta çay süzgecinden geçirircesine elemeli ki metne kaçan fazlalıklar okuma keyfini kaçırmasın. Kıymetli yazar ise emek verip özenle topladığı bilgileri o kadar küçük süzgeçlerden geçirmeye kıyamamış pek çoğunu metne doldurmuş idi adeta.
Kitap bize Kırım tarihini anlatarak başlıyor; çünkü Sabri Ülker ve ailesi Bolşevik zulmünden İstanbul'a kaçıyorlar. Kitap bu kaçışı anlatmak için Osmanlı Kırım ilişkilerine, Gaspıralı'ya, Kırım'da yetişen sanatçılara, yaşayan aile üyelerinin Kırımla ilgili büyüklerinden duyduğu tüm anılara, Ülker ailesinin hâlihazırda Kırım'da yaşayan akrabalarıyla yapılan röportajlara, Troçki'nin İstanbul'a sürgün edilişine ve daha başka detaylara değinerek 125 sayfa Kırım'ı anlatıyor. Sabri Ülker'in Kırım için 'Çektiğimiz eziyet orda kalsın bunu tekrar dillendirmeyelim' dediğini de göz önünde bulundurursak bu biyografi kitabı için gereğinden fazla siyasi tarih bilgisiyle başlıyoruz kitaba.
Yine yazar, Sabri Ülker'in okul hayatını anlatacağı zaman eğitim üzerine fikirler, evliliğine değineceği zaman ailenin toplum yapısındaki yeri ve önemine dair notlar, ticari hayatına geçerken ticaretle ilgili özdeyişlerle uzun girişler yapmayı ihmal etmiyor. Her şeye rağmen, biraz detaylarla boğuşmak, Sabri Ülker gibi bir deryanın hayatına dalabilme fırsatının yanında küçük bir zahmet olarak kalıyor. Kitap bittiğinde kendi tabiriyle sadece bir bisküvici olan Sabri Ülker'i bir marka ve çok daha önemlisi saygın bir insan yapan noktaların neler olduğunu çok rahat anlayabiliyoruz.
Anlıyoruz ki: Deniz Baykal, Abdullah Gül, Yılmaz Özdil, Tayyip Erdoğan gibi herhangi bir alanda hepsinin birden uzlaşabildiği bir nokta bulmak neredeyse imkânsız olan insanları bile, kendisi için kurulan "İyi bilirdiķ" cümlesi etrafında toplayabilen bir insan olmak mümkünmüş. Hem de gerçekten sadece 'iyi' olarak. Kırım'da yaşanılan zorluklar, 28 Şubatta uğranılan haksızlıklar, sendikaların kışkırtması ile işleyişe, fabrikaya büyük zarar verilmesine sebep olan işçi grevleri de dâhil olmak üzere hiç bir olayı şahsi olarak üzerine alınmamak, takılıp kalmayıp önüne bakabilmek, hatta günü geldiğinde kendisine kötülüğü dokunan olayların baş aktörüyle usulen değil hakikatten el sıkışabilmek, asla kin gütmemek insanı küçültmüyor aksine büyütüyormuş. Grev olayları esnasında sadece işine saldırmayıp kendisini ve dahi ailesini ölümle tehdit edenler varken 'Servetiniz size nesillerce yeter neden uğraşıyorsunuz kapatın gitsin' diyenlere "Ben kapattığımda işçiler ne olacak?"[2] diyebilecek şefkatli tavır insanı 'Baba' yapıyormuş.
Başarı gerçekten tesadüf değilmiş; Bakkalların ürün almak için markaların ayağına gittiği bir dönemde devrim yapıp en ücra köylere kadar ürünleri taşımak gibi öncü fikirlerle gelirmiş başarı. Randevusuz dahi olsa Anadolu'dan gelen her bakkal ile bizzat görüşen, en ufak bir şikâyet duyduğunda kaç km uzakta olduğuna bakmaksızın, şikâyetin olduğu şehre insanı götüren, kibirden uzak bir tevazu, başarının kilometre taşlarındanmış. Rastgele iş yapmamak, işi ehline vermek, ülkede yoksa yurtdışından işin eğitimini verecek uzmanlar getirmek, Türkiye'de örneği olmayan birimler kurmak, reklamın gücünü keşfetmek ileri görüşlülüğün de eşlik ettiği açık görüşlülük, zirveye götüren basamaklardanmış.
İyiliğin bin bir çeşidini ihlas ile yapıp binde birini haber yapmadığı halde iyi bilinenlerden olabilirmiş insan. İnsan, iyiliği ahlak haline getirince, gittiği bir ülkede mahkûm olmuş Türkler'e yardım ulaştırmak gibi orijinal iyilik fikirleri gelebilirmiş aklına. Ve bir insan hangi insanla ne cihetten münasebet kuruyorsa o muhatabının kişiyi en iyi olduğu konu sanki ortak konularıymış gibi anmasından daha kıymetli ne olabilirdi ki? "Uzlaşmacı, huzur veren bir yapıya sahip, mütevazı, hayır sahibi, beyefendi, mükemmeliyetçi, saygılı, disiplinli, hoşgörülü, çalışkan..."
Markanın Antakya satış sorumlusu beyefendi ise Sabri Ülker ile ilgili bizimle aynı görüşteydi. Onun Sabri Ülker'i tanımlamak için kullandığı tabir de "Sabri Baba" idi.
Velhasıl; İyi bilirdik artık daha iyi biliyoruz.
Turgut H. (2014) Sabri Ülker'in Hayat Hikâyesi, Doğan Kitap, İstanbul
[1] Hulusi Turgut, Sabri Ülker'in Hayat Hikayesi, 1. Baskı, İstanbul, Doğan Kitap, 2014, s.715
[2] A. g. e., s.413
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 07.05.2021 09:00 - Güncelleme Tarihi: 14.07.2023 21:16