Öldüm ve Bir Bahçeye Gömüldüm

Mustafa Şevgin, kitaphaber okurları için kaleme aldı.
Erkek adam eşinden önce gitmeli. Yaşlı bir erkek eşini kaybedince yetim çocuğa dönüyor; eli iş tutmaz, kendine bakamaz. Oysa kadınlar daha metin ve yalnızlığa dayanıklı.
Köyde kalan haneleri tek tek sayıyorum. Çoğu evde yaşlı dul bir kadın var. Amma kendilerini ayakta tutuyorlar; birbirlerine dayanıyorlar, eh pek de şikâyet etmiyorlar.
Dul erkekler, oğlunun, kızının yanına sığınıyor; içi ezik, boynu bükük ver yiyeyim, ser yatayım, başında bekleyim canım çıkmasın hesabı süklüm-püklüm bir ihtiyar olup çıkıyorlar.
Pembe-beyaz şeftali çiçekleri, süt köpüğü gibi kabarmış erik, kaysı, vişne, kiraz çiçekleri; sarışın kızılcık çiçekleri yağıyor üstüme, serpiliyor gökten.
Aman Allah'ım, ne güzel, ne güzel.
Yağsın durmadan, yağsın ve örtsün üstümü bu çiçek kokuları, nerdeyim ben?
Gözlerimde yaş, elimde dua.
Öldüm ve bir bahçeye gömüldüm
İnsan doğar, büyür ve ölür. Bunlar beyhude mi yani boşuna mı, faydasız mı?
Yaşamak için bir şeyler yapmak lazım. Örneğin çalışmak. Çalışmak hakkıyla iş yapmak namerde muhtaç olmamak. Hakkı gözeterek namuslu ekmek yemek. Ömür dediğimiz serüven böyle başlar.
Doğarız, üryan ve tertemiz. Sonra başlar hayat kirliliğimiz.
Büyürüz, kanımız hızlı akar, her bir şeylere kafayı pek takmayız. Kirlenmiş bu dünyaya ya bir şeyler veririz ya da o bizden bir şeyler alır...
Ölürüz, muhakkak!
"İnsan başıboş yaratılmamıştır" ayetinde de belirtmiştir. Bizler birer aciz varlığız ve her şeyimiz anında kayıt ediliyor. Bize bahşedilen bu ömür aslında boş bir film şerididir. Bizler bunu doldurup muhakkak gideceğiz. Yani gittiğimizde elimizde yaşadığımız hayat olacak. Hayatta, ömür serüvenimizi oynadık ya öldüğümüzde asıl olan gerçek, hayat cürümlerimizi bir bir seyredeceğiz. Kimimiz acı sahneler yaşayacağız kimimiz sadece gülüp geçeceğiz.
Mustafa Kutlu, yine bizim unuttuğumuz değerleri gözümüzün önüne getirmiş. Bir köy hikâyesinden yola çıkarak yaşam mücadelesizini tarif etmiş bize. Bir aile reisinin çocuklarını geçindirme derdi. Sıcak bir aile ortamı, hoşgörü ve rızık tahammülü.
Kutlu sosyolojik boyutlarla da değinmiş hikâyeye, köydeki zor yaşam koşulları, kışın çekilmeyen karlı, çamurlu yollar. Küçücük bir okul, elektriksiz evler fakir umutlar ve her köyde mutlaka olan zalim bir muhtar ve köye eziyetleri bir ''Yeşil Çam'' klasiği gibi anlatmış bize Kutlu,
Ve köyden kente göç…
Kimi alamadığı kızı kaçırıp giden, kimi bir musibet yüüznden, kimi zengin olma hayalleriyle kente göç ettiler. Göçle birlikte kaybettiğimiz değerler ve geri gelmeyen hoş, sıcak duygular.
Devlet nihayetinde köylere yollar yapıyor, elektrik su getiriyor, okul yaptırıyor ama artık köylerde birkaç tane dul erkek ve kadın var. Çünkü gençler hep gittiler ve bir daha geri gelmeyecek o saf köy çocukluğu…
Şehrin çekilmez kalabalığı, hep aynı insan tipi işçi, patron ve sanayi yaşamı git gide çekilmez olan hayat burukluğu işte yeni hayatlar, bizim olmayan; ucuz ve basit şeyler.
Mustafa Kutlu edebiyatımızın şuan mihenk taşlarından biridir. Ömer Seyfettin, Sait Faik gibi unutamayacağımız yazarlardan olacaktır. Dergâh dergisinde nelere imza attığını, günden güne üretkenliğini devam ettirdiğini hepimiz çok iyi biliyoruz
Beyhude Ömrüm
Mustafa Kutlu
Dergâh Yayınları
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 27.11.2013 10:01 - Güncelleme Tarihi: 03.12.2021 13:43