Öldürmenin Cinsiyeti
İnsanlık kadınlar, erkekler ve çocuklardan oluşurken yüzlerce yıldır kadın hakları, kadın sorunları ve kadın cinayetleri gündemleri meşgul etmiştir. Hak elde etmek, şiddete, baskıya, zorbalığa maruz kalmamak ve hatta hayatta kalmak için hep bir mücadele içinde olan kadınlar, modernleşmeyle birlikte daha da artan problemlerini anlatmak için çabalamıştır.
Özellikle Tanzimat’tan sonra gazete ile derginin yaygınlaşması, ülkenin sorunlarını ve güncel meseleleri halka ulaştırma noktasında kolaylık sağlarken kadınların da kendilerini bu alanlarda ifade etmesi bakımından önemlidir. Fatma Aliye Hanım, yaşadığı dönemin sıkıntılarını, kendine edebiyat dünyasında yer edinebilme mücadelesini yaşayan ilk kadın yazarımız olarak bize yol açmıştır. Bugün gerek gazete ve dergilerdeki yazılarıyla gerekse romanları ve öyküleriyle konuşulan, duyulan, dinlenen tüm kadın yazarlar esasen kadın haklarını da anlatmayı görev bilmiştir. Batılılaşma hareketleri Servet-i Fünûn döneminde artmış, dergilerin çoğalması ile kadınlara mahsus yayınlar da çıkmaya başlamış ve o mecralarda kendilerine yer edinenlerin okurla buluşması da dönem için önemli gelişmelerdendir. Hatta Fatma Aliye Hanım 1895‐1908 tarihleri arasında haftada iki kez yayınlanan “Hanımlara Mahsus Gazete” ’de başyazar olarak yazı yazmıştır. Bu, o denem kadın hakları için mühim bir adım sayılmıştır.
Tüm bu gelişmeler sonunda seçme ve seçilme hakkı, “eşit işe eşit ücret” hakkı, sosyal hayatta var olma hakkı zamanla kadınlara verilirken, kadın yazarlar, kadın ressamlar hasılı kadınlar çalışma hayatında da sanat hayatında da yer edinmeye başladı. Fakat bu defa farklı ve çok daha büyük bir sorun ortaya çıktı:“Kadın Cinayetleri” ya da Hatice Meryem ‘in tabiri ile “Erkek Cinayetleri” (s.82).
Pek çok hak, dünyada ve ülkemizde kadınlara verilmiş ki verilmiş derken de lütfedilmiş manasında kullanmıyoruz. Kadınlar söke söke aldı demek daha doğru fakat modern çağda pek çok alanda mücadeleyle kendilerine yer bulan kadınlar, en büyük haklarını yitirir olmuşlar: Yaşama Hakkı! Her gün türlü bahanelerle erkeklerce katledilen kadınları izliyor, duyuyor ve görüyoruz. Gelişen medya araçlarının da yardımıyla gözler önüne serilen bu cinayetlerin çeşitli açılardan kritikleri de yine medyada ve birtakım akademik çevrelerde tartışılır olmuştur. Acaba bu kadar kadın cinayeti haberi verilmeli mi, bunlar bizi duyarsızlaştırır mı yoksa aksine bu haberlerle farkındalık mı yaratırız, kim suçlu, cinayete kadının tavrı mı sebep oldu, yok canım ölümün sebebi mi olur, erkekleri yetiştiren de kadın değil mi, ataerkil toplumlarda mı böyle… Tüm bu meseleler tartışılırken Hatice Meryem bir yazar duyarlılığı ile olaya başka bir pencereden bakmamızı sağlayacak bir kitap yayımladı: Bir Kadını Öldürmeye Nereden Başlamalı?
Kitap on öykü ve iki kısa bölümden oluşuyor. Her öyküde bir kadını öldürmeye nereden başlamalı, sorusuna cevap veriliyor: De ki bir üçlü prizden, de ki bir savaştan, de ki kalem ve kağıttan… On ayrı hikayenin sonunda “Yarın Bir Kadını Öldüreceklere Tavsiyeler” bölümü geliyor ve yazar ironik diliyle erkek okura sesleniyor. Seslenmekten öte kızıyor, kızmaktan da öte haykırıyor. Bu bölüm madde madde yapılması gerekenlerin listelendiği, cinayet aletleri ve yöntemlerine ironik atıfların yapıldığı, medyadan dehşetle takip ettiğimiz kadın cinayetlerinin hatırlatıldığı bir bölüm. Fakat özellikle gündeme gelmeyen, çok konuşulmayan bir öldürme biçimi olarak “psikolojik şiddet” dokuzuncu maddede şöyle anlatılıyor:
“Psikolojik kimi öldürme yöntemlerini siz zaten ezelden biliyorsunuz. Eve kapatma, göz hapsine alma, tahakküm kurma. Bildiğiniz başını ezme, yok etme, zihnini bulandırma. Ona değersiz olduğunu hissettirmeye çalışama. Mesela sakarlığını abartın. Unutkanlığı ile ilgili şaka yapın eşin dostun içinde. Balık hafızalıdır benim güzel sevgilim, deyip gülün…”(s.77)
Kitabın son bölümünde ise yazar ben bu kitabı niçin yazdım diye itiraflarda bulunarak hem halis niyetini hem iç sesini okurla paylaşıyor ki ben bu bölümü okuyan pek çok kadın okurun da benzer iç sesle yazarla özdeşim kuracağı kanısındayım. Bu bölümde gerek politik önlemler gerek toplumsal yaklaşımlar ve bireylerin üstüne düşeni ne kadar yaptığına dair çelişkileri bazen öfkeyle bazen de ironiyle eleştirmiş Hatice Meryem.
Kitaba dair ilginç ve güzel olan bir nokta da öykülerin başkahramanları sanıldığı gibi kadınlar değil. Her öyküde bir katil erkek anlatılıyor. Kimi annesini kimi gelinini kimi bir hayat kadınını kimi karısını öldürüyor. Öykülerin ortak paydası maktulün kadın, katilin erkek olması. Böylelikle her gün medyada gördüğümüz bu olayların pek de düşünmediğimiz yönlerini “erkek” kahramanların zihninden aktarır yazarımız. Her öykü “sen” diliyle ve biraz da hitabet havasında kurulmuştur ki bu da öykünün sert bir etkileyiciliğe kavuşmasını sağlar:
“Yıllar var ki her yaz karın ve çocuklarınla tatil yapmışsın sen.”(s.29)
“Kızın haberi yoktu tabi. Süslendin o akşam. Sürdün saçına bol biryantini. Bastın ayakkabılarının arkasına. “(s.56)
Hatice Meryem, katillerin zihninden olayları aktarırken onları cinayete götüren manasız sebepleri de anlatmış. Sadece tatile gitmek için ya da reddedildiği için veya psikolojisi tamamen bozuk birinin saplantılı sevgisi için nasıl cinayet işlediklerini de bize göstermesi bu kısa öykülerin değeri bakımından önem arz ediyor. Bizler televizyonda ve sosyal medyada sonucu görürüz: Bir kadın öldü, yine mi kadın cinayeti, adam sokak ortasında karısını bıçakladı, bir anne çocuklarının gözü önünde katledildi… Sonucu doğuran nedenler üstüne sosyologlar, psikologlar, politikacılar hep konuştu, yazdı, düşündü. Ama ya o kadın katilleri ellerine bıçağı almadan tam önce ne düşünüyorlardı, o yastığı kadının yüzüne bastırmazdan hemen evvel… İşte bu kitaptaki her öyküde bunu görmek, adım adım gidilen sona tanık olmak biraz kanınızı donduracak. Bazen kendinizi maktul bazen de katil sanıp dehşete düşeceksiniz. Sert, keskin bir üslupla bir adam nasıl katil oldu, nasıl cinayeti işledi, içinden neler geçirdi sorularını yanıtlamış yazarımız.
Bir Kadını Öldürmeye Nereden Başlamalı’da yine on öyküdeki ortak noktalardan biri de cinayetlerin detaylandırılarak verilmemesi. Zaten yeterince iç burkan, kan donduran ve yüreğimize oklar saplayan kadın cinayetlerini birkaç cümleyle, o anı betimlemeden yazıp geçmesi uzun uzun anlatmasının sıradanlığından kurtarmış eseri. “Bu kitabı yarın öldürülecek bir kadın gibi son nefesimle yazdım “(s.79) diyen Hatice Meryem’in ölen tüm kadınlarla ölümüne de tanık oluyoruz. O ölüm sahnelerinden sonra yazarın da sesi kesiliyor ve son enerjisini, son nefesini, son yudumunu o cinayet anına saklıyor ve kahramanının nefesi kesilirken Hatice Meryem’in de kelimeleri tükeniyor, ölüm anından sonra tek yorum, tek kelime bile ağır geliyor, okur olarak bunu hissediyorsunuz.
Bazı kitaplar masa başında not alarak okunur, bazıları kanepede uzanarak, bazıları dimdik konumda ve sandalyede, kimisi bir kahve yanında, kimisine minik bir ıhlamur kokusu eşlik eder fakat Bir Kadını Öldürmeye Nereden Başlamalı’yı okurken ne çay ne kahve içebilirsiniz. Uzanıyorsanız kanepeden hemen doğrulur, plajda deniz sesiyle huzur bulayım diyorsanız vicdanınızdan gelen uğultulardan deniz sesini duyamazsınız. Bir Kadını Öldürmeye Nereden Başlamalı net,açık, keskin üslubuyla içeriğini örtüştüren, lafı uzatıp dolandırmadan anlatır, gerçek olanı bu kadar sade önümüze seren bir kitap olması bakımından geniş okur kitlesine ulaşacaktır muhakkak.
Bu kitabı bir erkek yazsa nasıl yazardı? Yahut keşke erkek bir yazar elinden mi çıksaydı sorularını sormadan da edemiyorum. Hâlâ hakları tartışılan ve en mühimi yaşama hakkı elinden alınan kadınlara eli az çok kalem tutan hemcinsleri olarak belki de borcumuzdur bu mevzuları yazmak belki de sorumluluğumuz… Kitabı okurken yutkunduk, kızdık, ağladık, sustuk, düşündük, sorguladık biz kadın okurlar olarak. Peki erkekler? Hatice Meryem tüm kadınların iç sesiyle soruyor erkeklere: Bir kadını Öldürmeye Nereden başlamalı?
Hatice MERYEM
Bir Kadını Öldürmeye Nereden Başlamalı?
İletişim Yayınları
2. Baskı 2020, İstanbul
84 Sayfa
Yazar: Tuba YAVUZ - Yayın Tarihi: 31.03.2021 09:00 - Güncelleme Tarihi: 29.03.2021 11:16