Ölüm Bir Eve Girince
Büşra TEKTAŞ yazdı...
"Ölüm bir eve girince sağ kalanları da biraz öldürüyor. Bu sükût ondandır. Her başın içinde ölüm. Kimse konuşmaz, hızlı yürümez, bardak masanın üstüne yavaş konur, nefes alırken bile ses çıkarmamaya çalışılır," der Peyami Safa. Asıl ve mecaz manasıyla hayatımızdaki en can alıcı gerçektir ölüm.
Emilie Zola, Nasıl Ölünür isimli kitabında ölümün bu gerçekliğini ve yalınlığını çarpıyor suratımıza. İlk öykü Kont De Vertuel'in ölümü ve eşi Kontes Mathilda'nın tepkisizliğini konu alır. Kont'un hasta olduğunu öğrendiğinde şaşıran Mathilde'nin söylediği şey "Yarın beni saat dokuzda uyandırın terzim gelecek," (Zola, 2021, s.10) olmuştur. Bu süreç içerisinde her şeyi usulüne göre yapan Kont ve Kontesi anlatan yazar "Tören tamamlanmıştı, artık ölebilirdi," (Zola, 2021, s.12) cümlesiyle esas vurucu kısmı dile getirmektedir.
Sonraki öyküde dul bir kadın olan Bayan Guerard ve üç oğlunun mal arzusundan bahsedilir. Charles, Georges ve Maurice babalarının onlara bıraktığı mirası tüketip annelerinin parasına muhtaç kalmışlardır. Bu süreçte parasını kaptırmak istemeyen Bayan Guerard ve oğullarının hallerine tanıklık ediyor, Zola'nın değimiyle: "Paranın zehirlediği korkunç bir can çekişme" haline şahit oluyoruz. Annelerinin ölümünden sonra miras kavgası yaşayan bu üçlüyü öykünün son cümlesinden analiz etme imkânına erişiyoruz: "İçlerinde, cimriliği ve parası çalınacak korkusuyla, ölmüş anneleri uyanmıştı. Para ölümü zehirlerse, ölümden bir tek öfke çıkar. Tabutların üzerinde insanlar dövüşür." (Zola, 2021, s.24)
Bay Rausseau ve eşi Adele'nin hayatları boyunca verdikleri geçim mücadelesi ve bu sebeple Bayan Adele'nin hastalanıp vefatını konu alan üçüncü öykü dram ağırlıkta ilerliyor. Öykünün konu yapısı muhtevası sebebiyle Simyacı romanını akıllara getiriyor.
Dördüncü öyküde yine fakir olan Morisseau ailesinin geçim sıkıntısı ve yokluk sebebiyle zorluk çekmeleri, çocuklarının yeterince iyi bakılıp beslenmediği için ölmesini konu alıyor. "Zaten yoksul insanlar her türlü havada geberip gidiyorlardı," (Zola, 2021, s. 36) cümlesi ailenin hissettiği zorluğu ve çaresizlik içerisinde yaşadıkları öfke patlamalarını temaşa etmemizi sağlıyor. Kitapta bulunan beş öyküden en trajik olanı buydu gerek gelen yardımın Charlot öldükten hemen sonra gelmesi gerek de son nefesini veren Charlot'un öldüğünü görebilmek için evde mumun olmayışı ve çaresiz kibrit yakışları yaşanan trajediyi anlamamızı sağlıyor. Fakat burada ailenin akıllara durgunluk veren tepkilerine değinmeden geçemeyeceğim Charlot öldükten sonra ailenin gelen yardımı ölen çocuklarının başında yemesi ve ailenin çocuklarını gömdükten sonra arkadaşlarını davet ederek yardım bürosundan gelen paralarla bir şeyler içmeye gitmeleri bana Albert Camus'un Yabancı'sını hatırlattı. Orada da ana karakter olan Mersault'un tam bir vurdumduymazlığına şahit oluyorduk. Ve meşhur olan: "Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum." (Camus, 2016, s.11) cümlesine tanıklık ediyorduk.
Son öyküde ihtiyar Jean Louis Lacour'un hastalanması ve çocukları Anthony, Joseph, Catherina'nın bu süreçte yaptıklarını konu ediniyor. Diğer öykülerde alışıldığı üzere bu öyküde de ölüme dair bir kayıtsızlık olduğunu görüyoruz babalarının öldüğünü gören ama "iş beklemez," diyerek tarlaya hasada giden bu kardeşlerden.
Aynı kayıtsızlık İvan İlyiç'in Ölümü eserinde karşılıyor okuru. Tolstoy'un kaleme aldığı bu kitapta ana karakter İvan İlyiç hayatı boyunca en iyi bildiği şeyi; işini yaparken bir hastalığa yakalanmasını ve bu hastalık sırasındaki kızgınlıklarını ailesine yansıtmasını konu ediniyor. Belki de insan hayatta en çok bu gibi anlarda anlaşılmayı ve empati ile yaklaşılmayı bekliyor. Fakat her beklenti yanında bir hayal kırıklığını da barındırıyor. Romanı okurken İlyiç'in ailesinin mutluluklarını içten içe kabullenememesi ve anlaşılmayı istemesi çok güzel işlenmiş. Karakterin duygu ve ruh halleri arasındaki geçişler okurun o anı bizzat yaşamış gibi hissetmesine olanak sağlıyor. Kitabın arasında numaralandırılmış bölümler anlaşılırlığı kolaylaştırmış. İlyiç'le birlikte kendi hayatımıza dönüp bakmamızı sağlayan Tolstoy karakterin diliyle "Belki de sürdürdüğüm yaşam, sürdürmem gereken yaşam değildir?" (Tolstoy, 2013, s. 71) düşüncesini sorgulamamıza sebep oluyor.
Özetlemek gerekirse ölüm ilk insandan son insana kadar hepimizin gündeminde yer eden bir gerçek kimimiz bunu derinlemesine tefekkür etme imkânı bulurken kimimiz hayatı boyunca bu gerçekle yüzleşmekten kaçıyor. O ölüm hep başkasının ölümü olarak anılacak sanıyoruz. Kim bilir bir gün o başkası biz olmuş oluruz. Geç olmadan anlayabilmek temennisiyle.
- Zola, E. (2021). Nasıl Ölünür, İstanbul: Can Yayınları.
- Camus, A. (2016). Yabancı, İstanbul: Can Yayınları.
- Tolstoy, L. (2013). İvan İlyiç'in Ölümü, İstanbul: Can Yayınları.
Yazar: Misafir Köşesi - Yayın Tarihi: 08.11.2024 09:00 - Güncelleme Tarihi: 08.11.2024 23:59
Rabbim aklınıza sekinet hafızanıza berraklık versin. Rabbim ilminizi bereketlendirsin ferasetinizi artırsın. Rabbim kaleminize isabet versin. Rabbim yar ve yardımcınız olsun