Ortadoğu’nun Yaralı Ceylanı: Beyrut
Vildan KINALI yazdı...
"Bir gözlemcinin sözleriyle Lübnan 'şizofrenik doğum yapmıştı.' General Gouraud 1920'de Büyük Lübnan'ın doğuşunu ilan ederken, amacı Maruni toplumunun bir Suriye Müslüman devleti içine katılmamasını garanti altına almaktı. Büyük Lübnan, Marunilere en büyük dini toplumu oluşturacakları ayrı siyasal birim sağlamak üzere kuruldu. Ancak Maruniler nüfusun çoğunu oluşturmuyorlardı. Fransızlar yeni devlete hakim nüfusu Müslüman olan yeni bölgeler ekleyerek, Maruni nüfusunu yüzde 30'a indirmişlerdi. Dolayısıyla Maruniler, yeni devletin sınırları içinde hakimiyetlerini sürdürmek için Fransız desteğine ihtiyaç duyacaklardı." (Cleveland, 2008, s. 251)
Lübnan, Fransa eliyle karmaşanın ve istikrarsızlığın içine doğmuş bir devlet…Bu sebepten aynı zamanda kültürel çeşitliliğin de merkezi oldu. Otuzların sonlarına gelindiğinde Lübnan'da dini çeşitliliği tanıyan siyasal sistem yeni ülkede yerleşmeye başladı. Bütün dini topluluklar mecliste temsil ediliyordu. Cumhurbaşkanlığı Maruni Hıristiyanlardan birine, başbakanlık ise Müslümanlardan birine veriliyordu. Fakat bu durum gerilimlerin ortadan kalktığı anlamına gelmiyordu. Maruniler Lübnan'ı Hıristiyan vatanı sayıyor, Müslümanlar da bunu reddediyordu. Devlet hala Fransız gölgesinde bir devletti.
- Dünya Savaşı'nda emperyalist güçler arasındaki çekişme Lübnan'ı etkiledi ve halk ekonomik anlamda çok sıkıntı çekti. Ülke içinde Fransa'ya karşı şiddet olayları arttı. Fransa şiddete şiddetle karşılık verdi ve çok sayıda sivil öldü. Gelişmeler sonunda 1946 Aralık ayında Fransa Lübnan'dan tamamen çekildi.
II.Dünya Savaşı'ndan sonra Lübnan Ortadoğu ile Batı arasında bir köprü oldu. Beyrut'un uluslararası bankacılık merkezi olmasıyla "Ortadoğu'nun İsviçre'si" unvanını aldı. Beyrut ticaretin merkezi olmasının yanı sıra siyasal sürgünler için bir sığınak haline geldi. Farklı görüşlerin dile getirildiği, lüks otelleri, kumarhaneleriyle adeta Las Vegas'ı andıran bir şehirdi artık Beyrut. "Yeryüzünün, hiçbir bölgenin kurallarının geçerli olmadığı, günahın sineye çekildiği, paranın her şeyi ve herkesi satın aldığı bir kente ihtiyacı vardır" sözüne karşılık gelen şehrin Beyrut olduğu söyleniyordu. Beyrut öte yandan renkli etnik yapısıyla da ayakta duran bir şehirdi.
Fakat bu arada bölgede çok önemli bir gelişme olmuş İsrail varlığını ilan etmişti. Yakın gelecekte bu durum Lübnan'ın da kaderini tayin edecekti. Lübnan Filistinli göçmenlere ev sahipliği yapıyordu. Filistinlilerin gelmesiyle Müslüman nüfus daha önce kendilerinden fazla olan Marunilere fark atmış ve Müslümanlar yeni nüfus sayımı talebinde bulunmuşlardı. Ülkenin Batı ve ya PanArabizm ideolijisi arasında tercih yapması gerekiyor her iki taraf da farklı tercihlerini dayatmak istiyordu. Sonunda iç savaş patlak verdi. Bunu takip eden yıllarda İsrail ile Mısır arasında çıkan Haziran Savaşı gibi gelişmeler Lübnan iç işlerini doğrudan etkiledi. Ülkedeki Filistinli varlığı ve Filistinliler'in örgütlerinin merkezi olması, Lübnan'ı çözülmesi her geçen gün zorlaşan krizlerin içine soktu. Ülke 1982'de İsrail tarafından işgal edildi. Fakat İsrail bu işgalde ülkede siyasi istikrar sağlanmadan Filistinlilerle baş edemeyeceği gerçeğini görmüştü. Bu yüzden seçimlere müdahale ederek Beşir Camayel'in başa gelmesini sağladı ve onunla yaptığı antlaşma sonucunda Filistin kamplarına saldırarak Sabra ve Şatila katliamını gerçekleştirdi. Bütün dünyada büyük yankı uyandıran bu katliama ev sahipliği ve şahitlik yapmak Beyrut'un payına düşmüştü. Ortadoğu'daki gelişmelere paralel olarak ülke bundan sonra asla belini doğrultamayacak, ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın merkezi olmaya devam edecekti… Patlamalar ise artık Beyrut için rutin haline gelecekti… İşte "Ben Beyrut" bu olanların hepsini görmüş birinin, Nizar Kabbani'nin kaleminden çıktı.
Ortadoğu'nun Dertli Çocuğu: Nizar Kabbani
Nizar Kabbani, Şam'da dünyaya geldi ve Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra Kahire büyükelçisi olarak çalışmaya başladı. Bunun dışında Pekin, Beyrut, Londra ve Madrid'de diplomat olarak görev yapıp emekli olduktan sonra 1966'da Beyrut'a yerleşti. Beyrut'ta Irak Büyükelçiliğine yapılan bombalı saldırı sonucunda ikinci eşi Ravi'yi kaybetti. Şiirlerinde yaşadıklarının etkisiyle Ortadoğu yöneticilerini eleştirdi.
Ben Beyrut kitabı da Kabbani'nin bu eleştirilerine şiirsel ve hiciv diliyle, şehrin dilinden yazdığı kitabı. Özelde Lübnan halkının, genelde ise Ortadoğu halklarının yaşadıkları acılar karşısındaki tutumlarını, olayların sosyolojik boyutunu kendine has üslubuyla kaleme almış. Her tür acıya rağmen halkın vurdumduymazlıktan, zevkten vazgeçmeyişine isyan etmiş. Yukarıda bahsettiğimiz gelişmeler Kabbani'nin canını yakmış. Bu acılara rağmen olanlar daha da çok…
Aslına bakılırsa Beyrut'un resmedilen bazı yanları çok tanıdık. Ortadoğu halklarının çoğunda manzara çok farklı değil. Hatta yer yer kendimizden de bir şeyler bulduğum için üçüncü dünya ülkelerinin geneli için geçerli olduğunu söylesem mübalağa olmaz diye düşünüyorum. Beyrut'u farklı kılan din ve mezhep çeşitliliğinin çokluğu neticesinde oluşan kültürel mozaik belki de. Aynı zamanda "Coğrafya kaderdir" sözünün de tezahürünü görüyoruz Beyrut'ta. Akdeniz'e kıyısı olması, kadim medeniyetlerin güzergâhında bulunması gözlerin üzerinde olmasına yol açmış yıllarca. Nizar Kabbani bir genç kız gibi yalnızca süse püse, güzelliğe önem verişini yadırgıyor Beyrut'un. İlme, edebiyata, tarihine ve hatta bugününe sırt çevirmiş olmasına hınçlanıyor.
"Aynada kendi yüzümden başka bir şey görmedim. Dünyanın sorunları, Arap bölgesinin sorunları, uğraştırmadı beni. Tek derdim güzel kalmaktı; güzelliğimin ömür boyu saygın ve turistik kalmamı sağlamasıydı" (Kabbani, 2016) Cümlelerinden şehirle ilgili izlenimler ediniyoruz. Aslında Beyrut'u kişileştirerek, Beyrutlular'a da gönderme yaptığını düşünüyorum şairin.
Nizar Kabbani, Beyrut ile kelimeler arasındaki ilişkiye de yer veriyor sık sık. Özgürlük, Liberalizm. Marksizim gibi kavramlara sık sık atıf yapıyor. Bunu ise bir gazetede köşe yazarı gibi değil, şairane bir dille yapıyor. Eser Beyrut için bir ağıt niteliğinde…
Başvurular
Cleveland, W. L. (2008). Modern Ortadoğu Tarihi. İstanbul: Agora Kitaplığı.
Kabbani, N. (2016). Ben Beyrut. Ankara: Hece Yayınları.
Yazar: Vildan KINALI - Yayın Tarihi: 06.07.2022 09:19 - Güncelleme Tarihi: 23.04.2023 23:50