Orwell’in 1984’ünde İnsanlık Dersleri
-Akıldan daha değerli bir nimet yoktur. Aklın sağlıklı olup olmadığı, aklın sağlaması bir başkasının özgür olup olmamasına bağlıdır.
-Özgürlük insan olmanın gereğidir. İnsan ne efendidir ne de köledir. İnsan efendi-köle kıskacından kurtulmuş bağımsız bir varlıktır.
-İnsanlık tarihi kara delikler tarihidir. Kara deliklerden beslenen diktatörler hep olmuştur, olmaya da devam edecektir. Önemli olan aklını kullanan insanların bu kara deliklerle (diktatörlerle!) nasıl mücadele edeceğidir. Bu mücadelenin tek bir yolu vardır: Kolektif akıl. Yani liberal demokrasi, çoğulcu katılım, özgürlükçü oy kullanma, düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü vs.
-Özünde masum ya da suçlu devletler yoktur. Devletleri suçlu ya da masum kılan kişilerdir. Halkın çoğunluğunun sesi olan ve bütün bir halkın isteklerini göz önünde bulunduran kişiler devletlerini yükseltirler. Fakat sırtını küçük bir azınlığa dayayıp devleti şahsi çıkarları için kullanan kişiler devletlerin adına kara bir leke sürdükleri gibi, toplumlarını da felaketten felakete sürüklerler.
-Düşmanı ne içeride ne de dışarıda aramak gerekir. Düşman içeridedir, o da bilgisizliktir, cehalettir, şuursuzluktur. Doğru bilgiyi elde etme imkânını öylece başkalarına devretmememleyiz. Doğru bilgiyi elde etme imkânını yitirdiğimiz anda birileri üzerimizde tahakküm kurmaya başlar.
-Eleştirel düşünmek kendi aklımızı kullanma becerisini kazanmış olmak demektir. Eleştirel düşünmek herkese kulak verip, en sonunda kendi görüşünü ifade etmektir.
-Kendimizi gözetemediğimiz için birileri bizi gözetlemeye başlar. Kendi ahlaki ilkelerimiz olacak, Kant'ın maksimleri gibi. Ahlaki ilkelerimizin temelinde de insanca yaşamak için. Başkalarına zarar veren ideolojilerin hiçbir değeri yoktur. Doğaya zarar veren ideolojiler zehirlidir. Hayvan haklarını gözetmeyen ideolojiler tehlikelidir. Her canlının yaşam hakkı vardır. Bunu ihlal eden ideolojiler insanlık için sadece felaket ve yıkım getirirler.
-İnsanlar bir zaman için gerçeği değiştirebilirler ya da doğruyu kendilerine göre yeni baştan yaratabilirler; ama asla hakikatin önüne geçemezler, hakikate boyunduruklarını geçiremezler. Gerçek ve doğru fizikseldir, değişkendir; ama hakikat ise metafizikseldir, değişmez. Doğru ve gerçek buradadır, hakikat ise ötelerdedir. Doğru ve gerçeğin bir sonu vardır, hakikat ise sonsuzdur, sonsuzluğa çağrıdır. Sırtını doğru ve gerçeğe dayananların sonu hep hüsran olmuştur, yüzünü hakikate çevirenler ise er-geç kazanmıştır.
-Her zaman için söyleyecek sözü olmalı insanın. Söyleyecek sözü olmayanlar başkalarının elinde oyuncak olurlar, kendi sözünün sahibi olanlar ise kendi hayatlarını yaşarlar bir başına ve toplum kalabalığının içinde.
-Her insan bir yolcudur, her insanın hayat izi farklıdır. Kendi aklını kullananlar kendi yolunda yürürler ve arkalarında kendi hayatlarının izini bırakırlar. Kendini başkalarının insafına bırakanlar kendi hayatlarını yolgeçen hanına çevirirler. Böylelerinin artık ne kendilerine ait bir yolu vardır ne de arkalarında kendilerine ait bir iz bırakma imkânı kalmıştır.
-İnsanlık semasında her insanın bir izdüşümü vardır, yukarılı aşağılı, sağlı sollu, çapraz, iç ve dış bükeyli. Yere kendi ayaklarıyla sağlam basamayanlar semada kendi izdüşümlerini bulamazlar. Her insanın yeryüzünde bir başlangıç noktası vardır, her kesin başlangıç noktası da farklıdır. Aklını ve ruhunu özgürleştirip kalbine itimat edenler yerdeki başlangıç noktalarını bulup semada kendi izdüşümlerine ulaşabilirler.
-Dünyamızın dörtte üçü (4/3) sularla kaplıdır; fakat insanlık tarihinin nerdeyse tamamı kan ve gözyaşları ile yazılmıştır. Hep de başkalarının kanı ve gözyaşlarıyla. İnsanın bir realitesi vardır. İnsanlığa kan ve gözyaşından başka bir şey vermediği gerçeği. İnsanlık deryasında kendi barış ve huzur adamızı yaratmamız ile bu gerçek değişmeye başlayabilir. Aklın kullanan insanların sayısı artıkça barış ve huzur adalarımızın sayısı da artacaktır.
-Her devlet kendine göre bir insanlık tarihi yazmaya başlar; ama bir yere kadar. Sonra Tanrının hakikati insanlık tarihine müdahale eder. Devletlerin yazmaya başladığı insanlık tarihleri, insanlığın akim kalma tarihidir. Hep görülmüştür: Devletler insanlık tarihlerini kendilerine göre yazmaya başlamışlardır ama son sözü hep Tanrı söylemiştir. Diğer bütün cümlelerin değeri ve anlamı Tanrının son sözüne göre şekillenir: Ya yücelir ya da düşer.
-Düşünmenin suç sayıldığı yerlerde "buharlaşma", yani faili meçhul bir cinayet ile ortadan yok olma görülür. Buharlaşma artıkça toplumda bir korku atmosferi görülür. Artık birileri için puslu havalar meydana getirilmiştir, bu puslu havalardan rahatsız olanlar sessiz sedasız ortadan kaldırılır. Gerçekte Karl Popper'ın Açık Toplum ve Düşmanları ile karşı karşıyayızdır. Bir yanda Açık Toplum isteyen Özgürlükçüler, öte yandan Kapalı Toplum isteyen diktatörler. Açık Toplum düşmanlarının varlığı, faili meçhul cinayetlere bağlıdır. Her faili meçhul cinayet bir diktatörün kurtuluş sigortasıdır, varlık güvencesidir.
-Hep bir Yarının Dünyası olacaktır. Yarının Dünyası ilahi hafızaya göre tasarlanmıştır. Bir de Dünün Dünyası vardır. Dünün Dünyası ise beşeri hafızaya göre dizayn edilmiştir. Dünün Dünyasında yenilgiler ve galibiyetler görecelidir; kimin kazandığı pek belli değildir. Ama Yarının Dünyasında mutlak bir galip vardır, o da hakikattir. Aklını ve kalbini ilahi hafızaya tutanlar galip gelecektir, hırslarının ve egolarının esiri olanlar Dünün Dünyasında hüsrana uğramışlardan, yazılacaktır.
-Louis Althusser'in Devletin İdeolojik Aygıtları gerçeği burada da karşımıza çıkmaktadır. Her devlet kendi ideolojik aygıtlarını yaratır. Bu ideolojik aygıtlar içinde en revaçta olanlar ise eskinin tarihi ve yeninin iletişimidir. Çünkü devlet kendine göre eski bir tarih ve yeni bir iletişim dili yaratır ve buna göre de varlığını devam ettirir. Okyanusya ve benzer ülkelerde de olan budur. Devleti şahsında birleştiren Büyük Birader, ne derse o olur. Büyük Birader'in istek ve arzularına göre eski bir tarih yazılır, insanlara uygun görülen güncel bilgiler verilir. Her şey Büyük Birader tarafından belirlenir. Onun çizdiği sınırlarının dışına çıkanlar, düşünce suçu işlemiştir, kutsal tarihe ihanet etmiştir, Büyük Birader'in sunduğu nimetlere nankörlük yapmıştır. Böyle yapanların cezası da bellidir: Buharlaşmak, yani faili meçhul bir cinayetle ortadan kaldırılmak.
-Düşünce polisleri düşüncenin olmadığı yerlerde ortaya çıkarlar. Max Horkheimer'ın Akıl Tutulması gerçekleştiğinde, artık Düşünen Adamlar devri sona ermiştir. Büyük Birader'in gözü üstündedir ve Düşünce Polisleri her yerdedir. Eleştirel ve özgür düşünmenin olmadığı yerlerde akıl tutulması yaşanır. Düşünce Polisleri insanları Herbert Marcuse'un isimlendirmesiyle tek boyutlu kılmaya çalışır, tabi Büyük Birader'in isteğine göre. Kant'ın "iç aydınlanma"sını gerçekleştirenler asla zincire vurulamazlar. Onlar kendi hayatlarının Prometheus'udur, yani yaşam ateşlerini kendi derinliklerinde, kendi iç seslerinden, kendi sezgilerinden, kendi vicdanlarından almışlardır. Onlar artık ne Büyük Birader'den ne de Büyük Birader'in tanrılarından korkarlar.
-İktidarı tek elde tutma hırsı her devletin doğasında vardır. Bu hırsı için en çok kan dökenler devleti ele geçirirler ve kendilerine göre yeni bir dil (Yenisöylem) oluştururlar. Her devletin Yenisöylemi farklıdır ve kendine göredir. Öte yandan bütün Yenisöylemlerin ötesinde ve dışında varolan Hakiki Kelam vardır. Yenisöylemler sadece bedenin ifadesidir, yüzeyseldir, dışta kalır. Hakiki Kelam ruhun dilidir, derindir, içseldir. İnsanlık tarihi göstermiştir ki hiçbir Yenisöylem Hakiki Kelam karşısında duramamıştır, varlığını devam ettirememiştir.
-1984'de neden en önemli bakanlık yasa ve düzeni sağlayan Sevgi Bakanlığıdır? Çünkü Büyük Birader tarafından uygun şartlar oluşturulduktan sonra kamu düzenini koruma ve kollama adına bütün özgürlükler askıya alınabilir, her kesin hayatına müdahale edilebilir, her kesin mal varlığına el konulabilir. Amaç Büyük Birader'e hizmet eden kamu düzeninin devamlılığıdır. Bu durumda devlet aygıtları, bürokrasi ve bakanlıklar Büyük Birader için sadece bir enstrüman oluyor. Bir yanda devletin bütün olanaklarını kendi için kullanan Büyük Birader, öte yandan kamu düzeni içinde izole edilmiş, ayrıştırılmış, deforme ve dejenere olmuş kişiler. Kamu düzeninde bütün bireyler Büyük Birader'in şahsında yok edilip birer belirli belirsiz görüntüye dönüştürülmüştür.
-Bütün zamanların ve mekânların içinde ve dışında olan tek şey düşüncedir. Düşünce zaman ve mekân üstü olduğu gibi, dünü, bugünü ve yarını da birbirine bağlayan sonsuz bir bağdır. Özgür düşünceliler bu sonsuz bağla güçlenirler, aydınlanırlar, anlamlaşırlar. Despot ruhlular ise bu sonsuz bağla önce kendilerini bağlarlar, hapis ederler, sonra başkalarını kendilerine bağlamak isterler. Zamanın ve mekânın ruhunu doğru okuyanlar özgür düşüncelilerdir. Zamanın ve mekânın ruhunu yanlış okuyanlar ise Büyük Birader ve onun gibilerdir.
-Büyük Birader seni dışarıya, dış dünyaya, diyaloga çağırır. Sen yine de kendi içinde kal, kendinle konuş, monolog yap, iç sesini duy. Özgürlük ve insanlık içeridedir, kölelik ve kamusallık dışarıdadır. Birilerinin seni içinden, içeriden, iç sesinden koparmasına izin verme. İçeride iç sesinle konuştuğun kadar insansın. Kendi içindeki hakiki cehennemin, dışarıdaki sahte cennetten daha değerlidir. Kendi içindeki cehennem ateşlerinin gül bahçesine dönüşmesi ihtimali var ama dışarıdaki sahte cennetlerden hakikate geçme imkânı yoktur.
-Arşiv Dairesi'nden Winston Smith, Kurmaca Dairesi'nden Julia'nın var olmaları bize gösteriyor ki "karanlığın olmadığı bir yer" mümkündür ve bir gün mutlaka orada özgür düşünceli insanlar bir araya gelecektir. Umut, buna inanmaktır. Buna inanmak, insan olmanın bir gereğidir.
-Devletlerin tarihi, çarpıtmalar tarihidir. Varlığını çarpıtmalardan koruyabilmiş devlet yoktur. Her devlet kendi gerçeğini kendi yaratır ve yaşar. Hakikati devletlerin yazdığı tarihi gerçeklerinde karşılaştırmalarında aramak gerekir. Böyle karşılaştırmalar yapmak için tarih felsefesi bilmek gerekir. Tarih felsefesi devletler üstüdür. Tarih felsefesi bireyin kendi gerçekliği ile tarihin hakikati arasında bağ kurmaktır. Tarih felsefesi insanın insanı doğru ve hakiki biçimde anlamaya yönelik en soylu çabadır.
-Dil düşüncenin namusudur. Cemil Meriç'in deyişiyle kamus namustur. Namusunu korumak her insanın görevidir. Büyük Birader'in Yenisöylem ve Eskisöyleminin ötesinde seni köklerine bağlayan anadilini korumak ve geliştirmek asıl görevindir. Her anadil bir ağaçtır. Her insan anadiliyle insanlık ormanında yerini alır. Büyük Biraderin en büyük korkusu, bu insanlık ormanlarına yöneliktir. Çünkü bu ormanlarda anadil ağaçları vardır. Büyük Birader Syme gibilerini seçer ve onları insanlık ormanında anadil ağaçlarını yakıp yıkmak, değiştirip yok etmekle görevlendirir. Syme gibilerle savaşmanın tek bir yolu vardır: Anadiline sımsıkı sarılmak, anadilinin damarlarıyla (kelimeleriyle) toprağın derinliklerine kök salmak. Böyle yapılarak Syme gibi dil düşmanlarına karşı galip gelinir, Büyük Biraderler bir bir devrilir.
-Nedenini yitirmiş bir hayat kısa bir zamanda nasılların arasında yok olup gitmeye mahkûmdur. Neden, sorgulamaktır. Sokrates bunun ölçütünü ortaya koymuştur, Sorgulanmayan hayat yaşanmamıştır diyerek. Düşünce düşmanları sürekli nedenlerimizi ellerimizden almaya çalışırlar. Bunu da "çiftdüşün" yoluyla yaparlar. Yani kendilerini nedenlerin dostu ve koruyucusu olarak gösterirler, nasıllara savaş açtığını söylerler; ama nedenli yaşayan birini görünce hemen ona saldırırlar, onu hain olarak gösterip ortadan kaldırırlar. Onların çiftdüşün dünyasında her şey mümkündür. O'Brien ve Charrington'un Gizli Polis olarak karşımıza çıkmalarına şaşmamak gerekir. Nasıl da ustaca kendilerini Kardeşlik Örgütündenmiş gibi göstermişlerdi.
-Devletin ideolojik aygıtları kalbindeki insan sevgisini partiye itaat ile değiştirmek için her yola başvurur. Önüne zihinsel yemler atarlar, yükselmen için karşına kariyer merdivenleri çıkarırlar, özgeçmişini göz kamaştırıcı başarılarla doldururlar, sürekli egonu pohpohlar, dört bir tarafına dev aynaları koyarlar. Sırf seni olduğundan başka göstermek, seni ayartmak için. Tek bir amaçları vardır: Kalbini ele geçirmek, kalbindeki insan sevgisini söküp atmak, bütün bir varlığını teslim almak. İnsanı sırf insan olduğu için sevdikçe onların kalbine girmesine engel olursun.
-Benim bir avuç toprak ve birkaç kemik parçamdan yükselen düşüncem hep aynı olacak: İnsan olarak geldiğim bu dünyadan insan olarak gittim. Yoktu başka gayem. Sadece insanca sevdim, hiç ayrım yapmadım insanlar arasında. Varsılı yoksuldan üstün tutmadığım gibi ırk, din, dili cinsiyet vs. ayrımı da yapmadım. Beşeri ve semavi bütün dinlerin de söylediği bu değil midir: İnsanca sev! Auguste Comte'ün istediği: İnsanlık dini. Nietzsche'nin çığlığı: İnsanca, Pek İnsanca. Tolstoy'un sorusu: İnsan Ne İle Yaşar? Mark Twain'in manidar eseri: İnsan Nedir?
1984
George Orwell
Çev. Celal Üster
Can Yayınları
352 sayfa
İstanbul 2000
Yazar: Faik ÖCAL - Yayın Tarihi: 13.02.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 17.02.2023 23:51