‘Otomatik Portakal’laştıramadıklarımızdan Mısınız?
"Hani, Rabbin meleklere, 'Ben yeryüzünde
bir halife yaratacağım' demişti. Onlar,
'Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek
birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana
hamdederek daima seni tesbih ve takdis
ediyoruz.' demişler. Allah da, 'Ben sizin
bilmediğinizi bilirim' demişti."
(Bakara Sûresi, 30)
Dünya üzerinde yaşanılan gelişmeler neticesinde insanlar sadece iyilik yapabilir hale getirilseydi, kimse kimseye zarar veremeseydi, kötülük namına bir şey kalmasaydı; sadece iyilik var olabilseydi dünya nasıl bir yer olurdu? 'Bu da soru mu şimdi; çok güzel olurdu tabii ki. Keşke böyle bir şeyi gerçekleştirebilmek mümkün olabilseydi!' dediğinizi duyar gibiyim. Evet, bence de haklısınız gerçekten de kulağa çok güzel geliyor. Kim istemez ki savaşlar olmasın, katliamlar yaşanmasın, hırsızlık gibi olaylar son bulsun, çocuklar ağlamasın… fakat bu soru akabinde başka bir soruyu daha getiriyor ki o da şudur: O zaman insan 'insan' olur muydu? Yani dünya üzerinde yaşayan kötülükten azade, her daim iyilik yapmak zorunda bırakılan, bir seçim yapma hakkı elinden alınan bu varlığa 'insan' denilebilir miydi? Anthony Burgess'ın kurguladığı dünya ile tartışmalara sebebiyet vererek eleştiri oklarını üzerine çeken kült eseri Otomatik Portakal'ın kapağını kapatırken zihnimde dönmeye devam eden sorulardan sadece biriydi bu soru. Zira eserimizin esas çocuğu Alex tam da böyle bir dünyanın ortasında buluverecektir kendisini. Neden ve nasılı için isterseniz buyurun gelin esere kısaca bir göz atalım ve o soruların peşine beraber düşelim.
Bir 'İnsan'lık Meselesi
Dönem insanların çocuklardan/gençlerden bıkıp usandığı, ailelerin dahi çocuklarına söz geçiremeyip onlardan korkup çekindiği bir dönemdir. Eserimizin esas çocuğu Alex tam da bu tanıma uygun bir çocuk olarak çıkar karşımıza. Ona eşlik eden üç arkadaşı da kendi gibidir ve oluşturdukları çete ile imza atmadıkları kötülük işlemedikleri suç kalmaz; henüz on beş yaşlarında olmalarına rağmen cinayet dâhil pek çok suça bulaşmış vaziyettedirler. Daha önce ıslahevinde kalan Alex nihayetinde tekrardan yakalanır ve kendisini hapishanede bulur; on dört yıl ağır hapis cezası verilmiştir. İçerde kaldığı iki yıl süresince orda da rahat durmayınca yetkililer henüz deney aşamasında olan Ludovico Yöntemi'ni onun üzerinde denemeye karar verirler. Bu yöntem kötü bir kişiyi topluma yararlı iyi bir insan yapmayı amaçlayan bir yöntemdir. Bunun için önce Alex'in rızasını almaları gerekmektedir. Eğer bu deneyi üzerinde uygulamalarına izin verirse serbest kalacağını duyan Alex bunu, tüm saflığı ile seve seve kabul edecektir; tabii başına geleceklerden bihaberdir.
Aslında hapishane papazı onu uyarmaya çalışmıştır; papaz bu yönteme karşı çıkanlardan birisidir. "Tanrı biz kullarından ne istiyor? Tanrı'nın istediği iyilik mi yoksa iyiliği seçebilme şansına sahip olabilmek mi? Kötülüğü seçen biri gerçekte iyiliğe zorlanan birinden daha mı geçerli Tanrı'nın gözünde? Zor sorular bunlar küçük 6655321." (Burgess, 2020, s. 86) sözleriyle düşüncelerini ifade eden papazın zihninde hep bu sorular dönüp durmaktadır. Bu noktada durup soruların peşine takıldığımızda karşımızda şöyle bir gerçeğin olduğunu görmekteyiz: İnsan âl^-yı illiyîn ve esfel-i safilin kutuplarına sahip bir varlıktır, bu iki kutup arasında seçim yapmak ise insanın kendi özgür iradesiyle yapacağı seçimlere bırakılmış bir şeydir. İnsanın bu iki kutuplu, yani disharmonik, yapısı felsefi antropolojinin de ele aldığı üzere, insanı insan yapan en önemli etkenlerden birisidir. Mengüşoğlu'nun da ifade ettiği gibi:
"Ancak insan sadık olabilir; bu sadakatini sürdürebilir ya da sürdüremez; ancak insan hırsızlık yapabilir; ancak insan zalim, masum, barışsever, suçlu veya suçsuz olabilir; çünkü ancak insan gibi disharmonik bir varlık, iyi, kötü, haklı, haksız, suçlu, suçsuz olma gibi karşıt davranışların gerçekleştiricisi olabilir; fakat davranışları içgüdüler ile onların işlevsel yasaları tarafından yönetilen hayvan, insanda karşılaştığımız, karşıt davranışların gerçekleştiricisi olamaz." (Mengüşoğlu, 2017, s. 77)
İnsanın disharmonik bir yapıya sahip olması her ne kadar bir olumsuzluk olarak algılansa da -ki Bakara Sûresi'nin 30. âyetinde de meleklerin bu olumsuzluk durumunu işaret ettikleri görülmektedir; fakat Rabbim bilmediklerini bildiğini onlara buyurmaktadır- aslında en büyük avantajlarındandır. Zira eğer insan böyle bir yapıda olmasaydı dünya üzerinde hiçbir gelişmeye imza atamaz, sabit bir noktada takılıp kalırdı. Eserimizde deney devletin talimatı ile uygulanmaya başlar. Oysaki devlet dahi varlığını insanın bu yapısına borçludur. Çünkü, "Eğer insan yalnız kötü ya da yalnız iyi olsaydı, o zaman devletin varlığına gerek kalmazdı. Birinci halde insan kötü olanı kötü olduğu için yapan şeytanî bir varlık olurdu. Böyle bir insanın hareketlerini dizginlemek olası olmazdı. İkinci halde ise insan, Kant'ın çok yerinde bir deyişiyle otlattığı koyun gibi olurdu. O zaman insanlar kavgasız, gürültüsüz bir arada yaşayabilirlerdi." (Mengüşoğlu, 2017, s. 294) İnsanın devlet kurabilmesi insan fenomenlerinden sadece biridir, tıpkı bu fenomende olduğu gibi sanatın yaratıcısı, kendini bir şeye vermesi, tavır takınması vs. şeklinde ifade edilebilecek olan insanın varlık şartı olarak nitelenen diğer fenomenler de yine disharmonik yapıya sahip olması sayesindedir. Kısacası önemli olan insanın harmonik bir yapıda olması değildir, papazın da ifade ettiği üzere, "Kişi iyiliği seçebilmelidir. Kişiye seçme hakkı tanınmazsa, o kişiliğini yitirir." (Burgess, 2020, s. 74) Kişi artık bir otomattan, eserde yer alan şekli ile ifade edecek olursak bir Otomatik Portakal'dan, farksız hale gelir. Eserimizde de Alex bunu fark ettiği an, "Ben ne olacağım? (…) Ben bir hayvan mıyım? Yoksa cansız bir yaratık mı? (…) Ben bir Otomatik Portakal mıyım?" (Burgess, 2020, s. 113) diyerek haykıracaktır. Fakat artık çok geçtir; edilgen bir varlığa dönüşmüş vaziyettedir. Bu durumun ise başına açmadığı bela kalmayacaktır. Peki, Alex içine düştüğü bu vaziyetten kurtulabilecek midir?
Sonuç
Günümüz modern dünyasına şöyle bir baktığımızda yaşanılan gelişmeler insanın varlık şartlarını görmezden gelme eğilimi taşıyor intibaı yaratmaktadır. Bilhassa posthümanizm düşüncesi insanın zikredilen disharmonik yapısını ortadan kaldırmaya yönelik bir izm olduğu düşüncesine sebebiyet vermektedir; zira bedenin kısıtlamalarından azade olunup zihinlerin bilgisayarlara aktarılacağı düşüncesinden yola çıkan izm bu şekilde kötülüğün ortadan kalkacağı düşüncesini de aşılamaya çalışmaktadır. Bunun için de geçilmesi gereken bir aşama vardır elbet: transhümanizm. Bu alanda pek çok çalışmaya imza atan kıymetli yazar Ahmet Dağ'ın ise böyle bir dünyayı 'İnsansız Dünya' olarak nitelemesi konuya insanın varlık şartlarının ihlali açısından bakılınca daha bir manidar gelmektedir. Çünkü böyle bir durumda insandan bahsedilmesi mümkün değildir; yukarıda da belirttiğimiz gibi olsa olsa o varlık bir Otomatik Portakal haline gelecektir! Posthümanizmin amacına ulaşıp ulaşmayacağı büyük bir muamma iken bu uğurda gerçekleştirilen gerek algı operasyonlarının gerek psikolojik/biyolojik deneylerin, sinirleri uyarıcı, sakinleştirici vs. adı altında verilen ilaçların insanı insan yapan durumları hedef almadığını gönül rahatlığı ile söyleyebilir miyiz? Eserde Alex'in bütün saflığı ile iyi bir insan olacaksın aldatmacası neticesinde kendisine deneyler yapılmasına izin vermesi ve neticesinde bin pişman olması misal bu vaatlerin, daha sonra bir pişmanlık yaşanmaması adına, ince elenip sık dokunması gerektiğini düşünmeden edemiyor insan! Tabii hâlâ 'Otomatik Portakal'laştırılamayanlardansak…
Nihayetinde eserimiz her ne kadar gerek oluşturulan kurgu ve bu kurguda kullanılan dil ile tartışmalara sebep olsa da tüm bu soruları zihinlerimize düşürerek üzerinde düşünmemize fırsat vermesi açısından kıymetli bir eser olarak durmaktadır karşımızda. Meseleyi hakkıyla idrak edebilenlerden ve daha da önemlisi insan kalabilenlerden olabilmek temennisiyle…
Kaynakça
Burgess, A. (2020). Otomatik Portakal. (A. Üstel, Çev.) İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Mengüşoğlu, T. (2017). İnsan Felsefesi. İstanbul: Doğu Batı Yayınları.
Yazar: Şerife Saliha BOZOKLU - Yayın Tarihi: 12.07.2023 09:00 - Güncelleme Tarihi: 06.07.2023 11:42